Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

3 kasımda özgür demokratik ve eşitlikçi bir Türkiye için

(yorumlar kapalı)

3 kasım Sabahı, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla Ankara’ya gelen onbinler Hipodrom ve Gar önünde kd toplanmaya başladılar. Saat 10.00’da harekete geçen kortej Sıhhiye Meydanına saat 13.00 de vardı. Mitingin katılımcısı kurumların platformdan topluluğu selamlamasının ardından, KESK Genel Sekreteri Abdullah Daşdemir, TTB Genel Sekreteri Altan Ayaz ve TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı birer konuşma yaparak özgürlükçü ve demokratik bir anayasa ile bir arada yaşam çağrısında bulundular.Bu konuşmalarının ardından KESK Genel Başkanı İsmail H. Tombul, miting düzenleyici kurumlar adına ortak konuşmayı yaparak mitingin amacını ve taleplerini dile getirdi. Sık sık sloganlarla kesilen konuşmanın ardından Sevinç Eratalay ve İlkay Akkaya birer konser vererek mitinge renk ve coşku kattılar.

 

KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul’un 3 kasım 2007 tarihinde gerçekleştirilen "özgür, demokratik ve eşitlikçi bir Türkiye" mitinginde çağrıcı örgütler adına yaptığı konuşma metni aşağıdadır

 

 kdÖzgür, demokratik ve eşitlikçi bir Türkiye yaratma çağrımıza destek verenler; "geleceğimizi neo liberal politikalara, milliyetçi histerilere, savaş çığırtkanlığına, dinci-gericiliğe teslim etmeyeceğiz" diyenler; şiddete ve savaşa karşı aklın ve yüreğin sesini duyuralım diyenler; yoksulluğa, ırkçılığa ve gericiliğe hayır diyenler, hepiniz hoş geldiniz!

Ülkemizin geleceğini karartmaya çalışanlara inat, Türkiye’nin aydınlık, umutlu ve huzurlu geleceğini göstermek için bir aradayız. Bu ülkenin aydınlık, namuslu ve dürüst insanları, gençler, kadınlar, işçiler, işsizler, emekçiler, kamu çalışanları, emekliler, çiftçiler, köylüler, mühendisler, mimarlar, hekimler, öğrenciler hepiniz hoş geldiniz.

Edirne’den, Ardahan’dan, Muğla’dan, Hakkari’den, Antalya’dan, Bartın’dan, Türkiye’nin dört bir yanından, eşitlik, özgürlük, demokrasi, adalet, laiklik, bağımsızlık, demokratik çalışma yaşamı, sosyal haklarımız, barış ve bir arada yaşamı savunmak için bu alanda yan yana gelen tüm yurttaşlarımız hepiniz hoş geldiniz!

Gözlerini kâr hırsı, iktidar arzusu, linç karası bürüdüğü için bizleri görmeyenler görsün diye şimdi bayraklarımızı daha yukarı kaldıralım; kulaklarını satış pazarlıkları, beyaz saray buyrukları, savaş borazanları tıkadığı için sesimizi duymayanlar duysun diye ıslıklarımızı ve alkışlarımızı daha da yükseltelim!
Bugün, sıhhiye meydanında yükselen bu ses, ülkemizin geleceğini kendi çıkarları için şekillendirmeye çalışanlara, ülkemizi karanlığa sürüklemeye çalışanlara yanıt olsun. Bizler, ülkemizin ve geleceğimizin elimizden çalınmasına sessiz kalmayacağız!

Dostlar!

Türkiye’nin geleceği açısından büyük önem taşıyan günler yaşıyoruz. Her zamankinden daha fazla özgürlüğe, eşitliğe, adalete, kardeşliğe ve barışa ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, "yeni anayasa" tartışmaları büyük önem taşıyor.

Çünkü anayasalar, toplumsal yaşam şekillendiren temel belgedir. Anayasa üzerine yapılan tartışmalar, aslında nasıl bir ülkede yaşamak istediğimize dair tartışmadır. Dolayısıyla yıllardır başka bir ülke istiyoruz diyen buradaki onbinler, anayasa tartışmalarının asıl tarafıdır!

Bizler yıllardan beri, 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulmadan, başta anayasa olmak üzere tüm 12 eylül hukuku tasfiye edilmeden, umutlu bir geleceğe adım atamayacağımızı dile getirdik!

Dostlar!

Bundan yaklaşık 25 yıl önce, 7 kasım 1982’de, 12 eylül’ün cuntacı generalleri nezaretinde hazırlanan 1982 anayasası, tam çeyrek asırdır, hayatlarımızı karartmaya devam ediyor.

Türkiye, darbe anayasasını, tam çeyrek asırdır, alnında kara bir leke, boynunda yağlı bir urgan, sırtında büyük bir kambur gibi taşıyor! Bu utançtan kurtulmanın vakti çoktan gelmiştir!

Neo-liberal ekonomik programlarıyla sosyal yapımızı çökerten, kişisel hak ve özgürlüklere getirdiği baskılarla hayatlarımızı zindan eden, Türk-İslam sentezi ideolojisiyle muhafazakâr bir yaşam tarzını dayatan, tek tipçi anlayışıyla kültürel, kimliksel ve inançsal zenginliklerimizi yok etmeye çalışan mevcut anayasayı yırtıp atmak ve 12 eylül’ün tahribatını giderecek bir mücadele yürütmek hepimizin boynunun borcudur.

Ancak, AKP’ nin hazırlıklarını yürüttüğü sözüm ona "yeni" anayasa, bırakın 12 eylül hukukunu yırtıp atmak, onun bizlere dayattığı neo-liberal ve muhafazakâr yaşam tarzını daha da perçinlemeye çalışmaktadır.

Kapalı kapılar ardında yürütülen anayasa hazırlıklarından basına ¬yansıyan taslaklar gösterdi ki, AKP, Türkiye toplumunun yıllardır özlemini duyduğu özgürlük ve demokratikleşme taleplerini karşılamak için değil, başta sermaye çevreleri olmak üzere kendi yandaşlarını mutlu etmek, onlara dikensiz gül bahçesi yaratmak için anayasa hazırlamaktadır.

Hazırlanan anayasa taslağıyla, neo-liberal politikalar kurumsallaştırılmak, özelleştirmeler anayasal bir statüye getirilmek, istemektedir, devlete piyasayı geliştirme vazifesi yüklemek istenmektedir. Bizler böyle bir anayasayı kabul etmeyeceğiz!

Akp yeni anayasayla, içinde geliştiği Türk-İslam sentezi anlayışına dayalı toplumsal ve kültürel yapıyı daha da muhafazakârlaştırmak istemektedir! Bilinmelidir ki laiklik, çağdaş bir toplumsal düzenin vazgeçilmez bir unsurudur. Bu nedenle toplumsal yaşamın hiçbir alanında dinsel referanslı ayrımcılığın ve baskının yaşanmaması için kamu iradesi gereken önlemleri almalıdır. Her türden kültür, inanç ve inançsızlık, birisi diğerinin önüne geçirilmeden, hiçbirisi ötekileştirilmeden özgürce yaşanabilmelidir.

Bizler,

Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi kamusal hizmetleri toplumsallaştıran,
Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldıran, halkın örgütlü yapılarıyla siyasete katılımını sağlayan,Her türlü hak ve özgürlükleri kamusal güvence altına alan,
Türkiye’deki bütün kültür, kimlik ve inançların birini ötekinin önüne geçirmeden, bir arada kardeşçe yaşamasını güvence altına alan Bir anayasa istiyoruz!Ve bizler, yeni bir anayasa’nın barış dolu topraklarda doğmasını istiyoruz!Şimdi, bu değerlere sahip çıkan tüm toplumsal kesimleri sürece birlikte müdahil olmaya davet ediyoruz.

Sevgili dostlar,

12 eylül darbesi, sadece hukuksal düzenlemeleriyle değil, hayatımızın her alanına dair kurumsal düzenlemeleriyle de varlığını devam ettirmektedir. Bir kaç gün sonra, 6 kasım’da, kuruluşunun 26. Yılında, Türkiye’nin her yanındaki üniversiteliler tarafından bir kez daha protesto edilecek olan YÖK, bu kurumların başında gelmektedir.

Ülkemizdeki anti-demokratik, baskıcı ve bilimsellikten uzak üniversite yapısının başlıca mimarı olan YÖK, derhal yok edilerek, özgür, bilimsel ve demokratik bir üniversite sisteminin kurulması gerekmektedir. Ferman devletinse, üniversiteler bizimdir diyen gençlerimize selam olsun.

Sevgili dostlar,

Bugün saymakla bitiremediğimiz 12 eylül düzeninin en karanlık, en kokuşmuş, en kirli yüzü yine bir 3 kasım günü susurluk yakınlarındaki bir kazayla ortaya serildi.

3 kasım 1996’daki bu kazayla ortaya çıkan kirli bağlantılar, yıllarca hayatlarımızı kabusa çeviren faili meçhul cinayetlerin, çete faaliyetlerinin, mafya tik ilişkilerin ipliğini pazara çıkarttı.

12 eylül öncesinde ülkeyi bir iç savaşa sürükleyen kanlı tezgâhların düzenleyicileri, anlarca aydınımızın hayatını verdiği cinayetlerin failleri, Maraş’ta, Çorum’da Sivas’ta, gazi’de düzenlenen katliamların sorumlu ilişkileri o kazayla bir kez daha ortaya çıktı.

Kazadan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyenler, unutsa ve unutturmaya çalışsa da, bizler asla unutmayacağız! Bizleri yakanları, bizleri vuranları, bizleri katledenleri asla unutmayacağız, unutturmayacağız!

Sevgili dostlar,

3 kasım bir de AKP’ nin 2002 yılındaki seçimlerle iktidara gelişinin yıldönümü!

Aradan geçen 5 yıl içinde AKP hükümeti, toplumsal ve ekonomik hayatımızı köklerinden sarsacak adımlar atmıştır. Gündelik çıkarlar adına atılan bu adımların hayatlarımızda yaratacağı tahribat, önümüzdeki günlerde daha net ortaya çıkacaktır.

Yegâne ekonomi politikası ülke zenginliklerini satmak olan siyasi iktidar, cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanmalarına imza atarak ülkemizin ekonomik geleceğini pamuk ipliğine bağlamıştır.

Sermayeye dost, halka düşman olan hükümet, halkı önce yiyecek ekmeğe muhtaç edip, ardından yardım poşetleri dağıtarak yoksulların onuruyla oynamaya çalışmaktadır. Bizler sadaka toplumu değil, sosyal bir devlet istiyoruz!

AKP hükümeti eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi toplumsal yapının temel direkleriyle adeta bir oyun hamuru gibi oynayarak, yarınlarımızı tehdit etmektedir.
Eğitimde gerici kadrolaşma ve bilim-dışı müfredatla yaratılan yozlaşma, özel dershanecilik ve özel okullar eliyle yaratılan ticari zihniyet gelecek nesillerimiz açısından düşündürücü sonuçlar doğuracaktır

Sağlık ve sosyal güvenlik alanında ise reform adı altında, çöküş programları hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Aile hekimliği komedisiyle, sevk zincirinin yok sayılmasıyla, sağlık ocaklarının kapatılma girişimleriyle başlatılan halkın sağlık hakkını gasbetme girişimi, "sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası" yasasıyla taçlandırılmak istenmektedir.

Bizler eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi en temel haklarımızın piyasaya teslim edilmesine izin vermeyeceğiz!

Sevgili dostlar,

Hükümetin 5 yıllık iktidarı boyunca en tutarlı politikası ne oldu biliyor musunuz; emek düşmanlığı! Bugüne kadar Türkiye’de hiçbir hükümet emekçilerin alın terine bu denli göz dikmedi, bu güne kadar hiçbir hükümet emek ve meslek örgütleriyle bu denli uzlaşmaz olmadı, bugüne kadar hiçbir hükümet emekçilerinin taleplerine bu denli duyarsız olmadı!

Özelleştirme politikalarıyla işsizliği ve yoksulluğu arttıran, asgari ücretliye ölüm sınırında bir yaşamı reva gören hükümet, kamu emekçilerini de sefalet ücretlerine mahkûm etmiştir. 2008 yılı maaş zammını yüzde 2+2 olarak öngören bu hükümeti, kamu emekçileri asla affetmeyecek! Kamu emekçilerinin toplu sözleşme ve grev hakkını görmezden gelen bu hükümeti, kamu emekçileri asla affetmeyecek!

Kamu emekçilerinin insanca yaşam umutlarını elinden alan AKP hükümeti, şimdi de kamu emekçilerinin geleceğine gözü dikmiştir. Hazırlığında oldukları kamu personel rejimi yasasıyla, tüm kamu çalışanlarının iş güvencesini elinden alarak, güvencesiz ve esnek istihdamı yerleştirmeye çalışmaktadır.

Hükümet gözünü kamu emekçilerinin geleceğine dikeceğine, kamuda çalışan yüz binlerce sözleşmeli personelin yaşamına bakmalıdır. Kadrosu, güvencesi, geleceği olmadan kamuda çalıştırılan yüz binlerce sözleşmeli ve vekil AKP hükümetinin ayıbıdır

Bu ülkenin tüm emekçileri
Güvenli bir gelecek,
Demokratik bir çalışma yaşamı,
Örgütlenme özgürlüğü,
Siyasete katılmak,
Toplu sözleşme ve grev hakkını kullanmak,
eşit işe eşit ücret almak
İstiyor!

Yarınlarımıza güvenle bakabilmenin tek yolu, özgürlükleri, demokrasiyi ve eşitliği bu ülkenin her yanına ve toplumsal ilişkilerimizin her alanına ilmek ilmek işlemektir.

Sevgili dostlar!

Ülkemizde son dönemde Kürt sorunu ekseninde yaşanan gelişmeler hepimizi üzmektedir. Bilinmelidir ki, atılan her bomba, patlayan her mayın, sıkılan her kurşun, sorunun çözümünü biraz daha güçleştirmektedir. Yaşanan bu olaylar üzerinden geliştirilen milliyetçi histeri ve linç kültürü, toplumu ayrıştırıp, bu topraklarda yüzlerce yıldır yan yana kardeşçe yaşayan halkları birbirine düşman edecektir.

Kürt sorunu bu ülkenin sorunudur ve ancak kendi dinamikleriyle çözülebilir. Çözüme adım atabilmek için silahlar koşulsuz olarak susmalıdır. İhtiyacımız olan şey ne tezkere, ne de yeni bir olağanüstü hal uygulamasıdır. Bizim ihtiyacımız olan, barış içinde bir arada yaşama iradesine sahip çıkarak, yükseltmektir. Sorunun barışçıl ve demokratik çözümü için siyasal bir irade ortaya konularak adım atılmalıdır.

Sevgili dostlar,

ABD emperyalizmi, kuzey Afrika’dan güney Asya’ya uzanan sınırlar içine alan "büyük Ortadoğu projesi" ile bu bölgeleri ortak bir plan etrafında yeniden ve kendi çıkarları çerçevesinde yapılandırmak istiyor. Böylece söz konusu bölgeleri yeniden ve baştan aşağıya kendi siyasal hegemonyası altında tesis etmiş olacaktır.

Savaş makinesi ABD’nin dışişleri bakanı Rice Türkiye’ye geldi. Başbakan Erdoğan ise 5 kasım’da Bush ile görüşecek. Bu görüşmelerde Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına çekerek bu projenin parçası haline getirmenin hesapları ve pazarlıkları yapılacak.

Ortadoğu halkları, ABD eliyle, savaşla, işgalle gelecek bir "özgürleşme" istemiyor. Ortadoğu halkları, hayatlarının pentagonda tasarlanmış planlar çerçevesinde dizayn edilmesini istemiyor. Ortadoğu halkları büyük Ortadoğu projesini istemiyor.

Türkiye, bölgeyle ilişkilerini ABD’nin kanlı yıkım projeleri üzerine değil, bölgedeki tüm halklarla barış içinde kardeşe yaşama üzerine geliştirmelidir.
ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi, ırak’ta süren işgalin son bulması, savaşın ve ölümlerin durdurulması, İran’ın ırak olmaması için, barıştan ve halkların kardeşliğinden yana herkesle bir kez daha haykırıyoruz:

ABD Ortadoğu’dan defol!

Sevgili dostlar,

Gerçek anlamda özgürlük, demokratikleşme ve eşitlik,
Ülkemizdeki farklı kültür, kimlik ve inançların özgürce ifade edilmesinin sağlanmasıyla, Coğrafyamızda yaşayan tüm halkların bir arada, kardeşçe yaşamasıyla,
Toplumun her alanına sirayet etmiş cinsiyetçi anlayışın aşılmasıyla,
Laikliğin kamusal iradenin güvencesi altına alınmasıyla,
Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki her türden engelin kaldırılmasıyla, Dış politikada barış ve kardeşlik ilişkilerinin yerleştirilmesiyle,
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu, polis vazife ve salahiyetleri kanunu, kabahatler kanunu gibi yasal düzenlemelerin ortadan kaldırılmasıyla,
Doğayla barışık, ekolojist bir dünya görüşünün yerleştirilmesiyle,
ıÜüHalkın söz, yetki ve karar sahibi olmasıyla mümkün olacaktır!

Sevgili dostlar!

Bizler, hayatımıza çöreklenen darbe anayasasının, susurluk çetelerinin ve AKP hükümetinin bizlere biçtiği geleceği kabul etmiyoruz.

Bizler, başka bir yaşamın, başka türlü bir Türkiye’nin mümkün olduğunu biliyoruz.

Bizler, şiddetin ve silahların teslim aldığı bir gelecek değil, umut dolu yarınlar istiyoruz

Bizler, sokakları, milliyetçi ve militarist hezeyanların değil, barışın, kardeşliğin, dostluğun ve bir arada yaşam arzusunun kuşatmasını istiyoruz.

Bizler, baskıcı, totaliter, muhafazakâr değil, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasa istiyoruz!

Düşlediğimiz özgür, demokratik ve eşitlikçi Türkiye’yi kurmak için bu miting bir başlangıç olsun! Şimdi bu inancı paylaşan herkes, omuz omuza, yan yana mücadeleyi örgütleme sorumluluğuyla karşı karşıyadır.

Sokaklarında kardeşlik türkülerinin söylendiği bir Türkiye umuduyla, hepinizi başta KESK, TMMOB ve TTB olmak üzere, burayı doldurun tüm kurumlar adına hepimize mücadelemizde kolay gelsin diyorum.

 

 

 

 

 

 

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: www.kentvedemiryolu.com