Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Sivas Erzurum Demiryolunda Bir Komünist

(yorumlar kapalı)

resim1915 tehcirinde* Karamanlı bir Ermeni ailenin oğlu olarak 15 Mayıs 1916’da Halep’te doğan Çerkezyan, 2. Dünya Savaşı’nda askere alındı, askerde Sivas Erzurum arası demiryolu yapımında çalıştırıldı, 6–7 Eylül olaylarını yaşadı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) üyesi oldu. “Dünya Hepimize Yeter” dedi.

Sarkis Çerkezyan, 1915’teki Ermeni ‘tehciri’nden hayatta kalarak  Arap çöllerine ulaşabilen Karamanlı zengin bir Ermeni ailesinin çocuğu olarak Cebul Köyü’nde, bir deve ahırında dünyaya gözlerini açmıştır. Savaş bitince Sarkis’in ailesi Karaman’a dönüyor. Bu kez de Ermeni erkekleri sürgün edilince babası Gazaros dağa çıkıyor. Aylar sonra yakalanıp cezaevine konuluyor. Yıl 1921. Babası telgraf çekiyor, “Ereğli’ye gelin” diye. Gazaros Çerkezyan cezaevinden çıkınca Ereğli’ye sürgün edilmiştir. Annesi Arusyak ve ablası Münevver’le düşerler yola. Tanıdıkları bir Ermeni aile karşılar Ereğli’de. Ancak Gazaros Çerkezyan yine yoktur ortada. Bilinmeyen bir yere yine sürgün edilmiştir. Kayseri’ye götürülürken yolda kaçar. Aylar sonra Ereğli’deki ailesinin yanına dönebilir. Bir zamanların bankeri, mal mülk sahibi Gazaros Efendi artık yoksul bir insandır. Ama yine de çocuklarını okutmak ister. 1928 yılında annesi ve kardeşleriyle birlikte Sarkis’i İstanbul’a gönderir. Çok zor günler geçirirler İstanbul’da. Sarkis Getronogan Lisesi’ne kadar okur.

“Annem bizi okutmak için hizmetçilik yaptı, basamak sildi, geceleri sabahlara kadar el makinesiyle pantolon dikti, kömür ütüsüyle onları ütüledi. Yapmadık şey bırakmadı o kadıncağız bizim için. Yine de çabası yetmedi hepimizi okutmaya. Sonunda ben okuyayım diye ablamı okuldan aldı, işe soktu. 1932’de ablam Şam’a gelin gidince, iş tamamen bozuldu artık.”

Ereğli’ye dönüp marangozluğa başlar Sarkis. Ancak 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar Sovyetler Birliği’ne saldırınca  1941 Haziran ayının 10’unda askere alınır. 48 ay askerlik yapar.

Askerlikte geçem yaşamını anlatırken “Ben 20 Kura Askerlik uygulamasına denk geldim. Yani, benim normal askerlik zamanımda bu uygulama da yapıldı ve 1312 (Miladi 1897) doğumlulardan 1332 (Miladi 1917) doğumlulara kadar 20 yıllık tertibi askere aldılar. Koca koca adamlar vardı asker olarak. Bunun altında İttihatçı gelenek vardır. Çünkü bizi, gayrimüslimleri potansiyel düşman olarak görürler ya, maazallah memleketi satarız! Adına, askerlik diyorlardı, ama zerre kadar alakası yoktu, bizler çalışma kampında çalıştırılıyorduk. Gayrı müslimlere silah verilmiyor, asker üniforması giydirilmiyordu. Yaz-kış, sabahtan akşama kadar çalıştırılıyorduk. Ben, demiryolu yapımında çalıştırılanlar arasındaydım… Sivas’tan Erzurum’a kadar yolun her kilometresini bilirim. ” diyordu Sarkis. 

Ankara İstanbul otobanı inşaatında gezen Turgut Özal gazetecilerin demiryolu yapım ve yatırımları ile ilgili soruları üzerine “Demiryolları komünist işidir. Sizler de öylesiniz…” diye cevap vermişti. Ülkemizde Demiryolu yapımında komünistlerin de emeğinin olduğu için mi söylemişti acaba bu sözü zamanın başbakanı.

“Babamın ölüm günü ben askerdim. Güllübağ denilen tren yolunda bir yerde çadırdaresim yatıyordum. Rüyamda babam geldi yanıma. Siyahlar giymiş. “Oo, baba gel şöyle otur,” dedim. Babam bana cevap vermedi, hiç konuşmadı. Meğerse babam o gün ölmüş. Annemin mektubu kesildi. Halbuki dağın başına gitsem bile mektubu gelirdi. Bana mektup yazabilmek için bu eski yazıyı öğrendi annem. Eski yazıyla gönderdiği bazı mektupları hâlâ duruyor.”

İçime de doğuyordu. Mektupta soruyordum Babam nerede?” diye. Annem cevabında “Köyden hasta geldi. Baban onunla oturuyor. Mektup yazamıyor ama imzasını atıyor,” diye yazmış. Annem babamın imzasını bir taklit etmiş, aynısı. Ben buna da inanmadım.

Zaten birliğe de babamın ölüm haberi gelmiş ama arkadaşlar bana söylemiyorlar. Ben “Kaçacağım, eve gideceğim. Babamı merak ediyorum,” diye söyleniyorum. Bir gün Fırat Nehri’nin kenarındayız. Bölük komutanı çalıların içinden çıktı. Selamlaştık. Beni çağırdı yanına ve konuşmaya başladı: “Hayatta acılı günler de var, tatlı günler de…” Böyle daha önce hiç söylemediği laflar ediyor. “Kaçacağım, demişsin. Seni severim ama görevimi de severim. Kaçarsan seni mahkemeye veririm, askerliğin yanar,” dedi. Sonra da kaçmamam için “Bizim bölük Balıkesir’e gidecek. Seni giderken Kayseri’de bırakırım. Bir hafta kalırsın. Sonra da bize yetişirsin,” çözümünü önerdi.

Bir süre sonra bölüğümüz yola çıktı ve Kayseri’de mola verdi. Ben komutanın yanına çıktım ve verdiği sözü hatırlattım. İzni koparttım. Sabahleyin Ulukışla’dan Ereğli’ye gittim. Bir kalaycı Kirkor vardı. Karşılaştık. O istasyona gidiyor ben şehre… Ama babamın durumunu soramadım. “Eğer babam öldüyse bu adam dönüp bana hüzünlü hüzünlü bakar” dedim. Yürürken geri döndüm, Kirkor dönüp bana baktı.

Anladım.

Eve girdim, babamın bir arkadaşı tenekeci Artin, bir danayı ağaca bağlamaya çalışıyor. Anam siyahlar giyinmiş. Koşup geldi. Sarıldık. İçeri girerken kapının önünde babamın ayakkabılarını gördüm. Babamı sordum, akrabalardan birinin hasta olduğunu ve babamın onu İstanbul’a götürdüğünü söyledi. Şaşırdı ne diyeceğini, yalan söylemeye çalıştı. Ben de “Yalınayak mı gönderdiniz? Babamın ayakkabıları burada” deyince annemin gözyaşları boşandı.

1945’te döner askerden. İş güç yoktur. Aile açlıkla karşı karşıyadır. Marangozluk aletlerini satıp, yol parası yapar ve gelir İstanbul’a. Bir süre sonra annesini ve kız kardeşini de alır yanına. Artık Kumkapı’da bir marangozdur Sarkis.

Sola bakışını ise şu şekilde dile getirir Sarkiş Çerkezyan;

“Ben zaten ruhen komünisttim. Kendimi bildim bileli öyle hissettim. Türkiye’de olduğum için TKP’li oldum. Ermenistan’da olsam, oradaki partiye girerdim. Ama Türkiye’de hem Ermeni hem komünist olmak… 1965 seçimlerinden evvel TİP’e girdim. Gerçekten de hele o dönemde hem komünist, üstüne üstlük bir de Ermeni olmak çok kolay bir iş değildi. Çünkü solda bile bazı tabular aşılamamıştı. Buna bir örnek veriyor Sarkis. Zihni Anadol, “Türk Solu” diye bir dergi çıkarıyordu. Bir miting sonrası Zihni, “Bizim dergiye bir yazı yazsana” dedi. “Ben o dergiye gıcığım” dedim. “Niye?” diye sorunca da anlattım; “Bu memlekete Migros geldi “Migros Türk” dediniz. Bilmem ne geldi Türk oldu. Bu halkın kıçına yerleştirilen bütün kazıklar böylesi bir jelatine sarıldı, öyle yerleştirildi. Şimdi de siz “Türk Solu” diyorsunuz. “Eğer solunuz sadece size aitse, bizim ne işimiz var içinizde. Biz enternasyonal insanlarız. O zaman ben gideceğim, bir Ermeni solu bulacağım, orada çalışacağım. Herhalde aklına yattı Zihni’nin ki, bir süre sonra derginin adını değiştirdiler.

resimKendini marangozluktan emekli etttikten sonra evinde Ermeniceden çeviriler yapıyordu. Sarkis’e göre paylaşamayacak ne var bu dünyada. Dünya, üzerinde yaşayan tüm insanlara yeter de artar bile. Bir de kitap yazmış Sarkis. İki yıl önce yayımlanan kitap iki baskı yapmış. Adı da “Dünya Hepimize Yeter”

Sarkis Çerkezyan, sevenlerinin ona seslenişiyle “Sarkis Amca”, yaşamındaki son göçünü dünya hepimize yetsin diyerek yalınayak gittiğini düşündüğü babasının yanına 03.08.2009 tarihinde Kumkapı’daki evinden  yapmıştır.

Yararlanılan kaynaklar

http://bianet.org/

*”Tehcir Kanunu” olarak bilinen; fakat geçici kanun mahiyetinde olan ve asıl adı “Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun” 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilmiştir. Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekayi’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu