Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Ulaşım Politikalarının Değerlendirilmesi ve Planlama Gerekliliği

(yorumlar kapalı)

Ulaştırma sistemi, ekonomik ölçeği ve toplumsal yaşam üzerinde büyük önemi bulunan çok yönlü etkileri itibarıyla toplumu sürekli etkileyen bir yapıya sahiptir. Bu noktada her alanda olduğu gibi ulaştırma alanında da en modern, en gelişmiş ulaştırma sistemine sahip olmak, teknolojik gelişmelere ayak uydurmak, ekonomik kalkınmanın ve sosyal gelişmenin bir gereğidir diye yola çıkan TMMOB Makina Mühendisleri Odası’ndan Ali Ekber ÇAKAR ve Özcan BAYRAKÇI ülkemizdeki ulaşım ve trafik politikaları ile uygulamadaki sorunlar irdeleyerek çözüm önerilerini bir raporla ortaya konulmuşlardır."Ulaşım Politikalarının Değerlendirilmesi ve Planlama Gerekliliği Oda Raporu" aşağıda bilgilerinize sunulmuştur.

TMMOB Makina Mühendisleri OdasıUlaşım ve Trafik Politikalarında Planlama GerekliliğiOda RaporuSUNUŞUlaştırma sistemi, ekonomik ölçeği ve toplumsal yaşam üzerinde büyük önemi bulunan çok yönlü etkileri itibarıyla toplumu sürekli etkileyen bir yapıya sahiptir. Bu noktada her alanda olduğu gibi ulaştırma alanında da en modern, en gelişmiş ulaştırma sistemine sahip olmak, teknolojik gelişmelere ayak uydurmak, ekonomik kalkınmanın ve sosyal gelişmenin bir gereğidir. Türkiye’de uzun bir süreden beri ülke gerçeklerine aykırı olarak sürdürülen karayolu taşımacılığına verilen aşırı önem, diğer taşıma türlerinin ihmal edilmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda da zaman kaybı, yüksek maliyet, verimsiz yol kullanımı ile yatırım maliyetlerindeki artış, arazi kayıpları, gürültü ve çevre kirliliği oluşmuş; ekonomik olmayan irrasyonel yatırım kararlarıyla ülkemizde dengesiz ve çarpık bir ulaşım sistemi geliştirilmiştir. Tamamen dışa bağımlı, çevre ve kültürel dokuyu tahrip eden ve halkın aleyhine olan bu çarpık sistem artan trafik kazaları nedeni ile telafisi mümkün olmayan maddi ve manevi kayıplara da yol açmış, bugün ulaşımda yaşanan kaosun doğmasına neden olmuştur. Bu sorunların aşılması, ülke gerçeklerine uygun, demiryolu, denizyolu, hava yolu ve boru hatları taşımacılığına öncelik veren politikaların hayata geçirilmesi ile olanaklı olacaktır. Ulaşım toplumsal ve ekonomik gelişmemi-zin ayrılmaz, bütünsel ve sistemik bir parçası olarak algılanmalıdır. Bütün bireyler ve toplum tarafından güvenle kullanılabilecek, seyahat özgürlüğünü güvence altına alan ve bir ulaşım sistemi, toplumumuzun tüm kesimlerini ilgilendiren temel bir sorundur. Bu konuda var olan yasal düzenlemeler ye-tersiz olmakla birlikte, var olan kurallar da uygulanmamaktadır. Bir anlamda insanların yaşama hakları ihlal edilmektedir. Bu sorunlar, özel oto yapımına dönük yatırımların yoğunlaşması ve her gün trafiğe yeni araçların çıkması ile artmaktadır. Odamızın hazırlamış olduğu "Ulaşım Politikalarının Değerlendirilmesi ve Planlama Gerekliliği Oda Raporu"nda, yukarıdaki temel perspektiften hareketle ülkemizdeki ulaşım ve trafik politikaları ile uygulamadaki sorunlar irdelenerek çözüm önerileri ortaya konulmuştur. Raporu hazırlayan Ali Ekber ÇAKAR, Özcan BAYRAKÇI ve emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunarız.                                                           TMMOB Makina Mühendisleri Odası                                                                            Yönetim KuruluİÇİNDEKİLER   ULAŞIM VE PLANLAMAULAŞIM POLİTİKALARINA GENEL BAKIŞÜLKEMİZDE ULAŞIM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ1950’lerden Günümüze Genel DurumUlaşımda Bazı Önemli GöstergelerUlaşım Türlerinde Çevre Kirliliği, Arazi İsrafı ve Maliyetlerde Avantaj ve Dezavantaj UnsurlarıKalkınma Planlarında UlaşımHükümet Programında UlaşımTrafik Güvenliği SorunuMevcut Durum DeğerlendirmesiULAŞIM POLİTİKALARI VE TRAFİK KAZALARITrafik KazalarıAraç ve Yol Kusurlarının Yanlış HesaplanmasıÖlümde Türkiye Avrupa BirincisiYaşlı Araç Sayısındaki Durumun Trafik Güvenliğine EtkileriSONUÇ VE ÖNERİLERKAYNAKÇA


 

ULAŞIM VE PLANLAMA ULAŞIM POLİTİKALARINA GENEL BAKIŞ21. yüzyıl dünyasında sosyal ve ekonomik hayatı canlı ve dinamik tutabilmenin en önemli şartlarından biri; çağdaş teknolojileri kullanan, çevreye duyarlı, uluslararası kurallara uyum sağlayan, hızlı ve güvenli, taşıma türleri arasında dengenin sağlanabildiği, çağdaş ulaşım hizmetleridir. Kentleşme oranının artması toplumun ekonomik ve sosyal gelişmişliğinin göstergelerinden biri olarak görülürken, aynı zamanda ulaşım alanında en modern, en gelişmiş araçlara sahip olmak ve bu alandaki teknolojik yeniliklere ayak uydurmak da ekonomik kalkınmışlığın bir gereği olarak görülmektedir.Hızlı kentleşme, sanayileşme ve nüfus artışı, beraberinde ulaşım alanındaki sorunlara da yansımaktadır. Ulaştırma bir hizmet türü olup, üretimi ve topluma sunumu aynı anda gerçekleşir. Bu hizmetin ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere depolanma olanağı bulunmadığı gibi; diğer sektörlerin gereksinimi ile toplumsal gereksinimler doğrultusunda üretim ve sunum zorunluluğu da vardır. Diğer bir ifade ile bütün ihtiyaçlar, kaynaklar, ilişkiler doğru planlanarak değerlendirilmek durumundadır. Ulaşım hizmeti kendi başına bir ekonomik faaliyet olduğu gibi diğer sektörlerle yakın ilişkisi vardır. Ekonomide başlı başına bir maliyet sorunu olan taşıma, doğru planlama, yeterli altyapı, hızlı ve güvenli ekonomik taşımacılıkla diğer sektörlere ekonomik avantaj sağlayarak olumlu yönde etkileyen bir hizmet sektörüdür. Hareket ve hareket güvenliği olarak da tarif edilen ulaşımda arzın ve karşılığı olan talebin doğru tanımlanma zorunluluğu vardır. Ulaşımda arz ve karşılığı olan talep hayata geçirilirken bir ulaşım planlaması ve politikası da mutlaka gereklidir.Dünyada ana ulaşım türü olarak kullanılan karayolu ulaşımının; noktalar arasında kesintisiz taşımaya olanak vermesi, bu taşıma modunun esnek yapısı, hızı ve modlar arası geçişlere uyumlu olması karayolu taşımacılığının giderek gelişmesine olanak vermiştir. Ancak bu gelişmelerle beraber yarattığı trafik kazaları ve trafik tıkanıklıkları, diğer ulaştırma türlerine kıyasla yarattığı daha fazla hava kirliliği, gürültü, ayrıca tüketilen akaryakıt atıklarının su ve toprak kirlenmesine yol açması, yoğun trafiğe sahip karayollarında ekolojik dengenin bozulması, gelişmiş ve kimi gelişmekte olan ülkelerin diğer taşıma türlerine yönelmesine neden olmuş ve bunun sonucunda da kombine taşımaya yönelik planlama çalışmaları başlatılmıştır. Yalnızca trafik kazalarının yarattığı maddi kayıp, Dünya Bankası verilerine göre, ülkelerin gayri safi milli gelirlerinin % 1,5’i ile 2,5’u arasındadır. 2000 yılında AB ülkelerinde meydana gelen karayolu trafik kazalarının doğrudan ölçülebilen parasal karşılığı 45 milyar avrodur. Dolaylı zararlar ise (fiziksel ve psikolojik) bunun 3 veya 4 misli olup toplam zarar 160 milyar avrodur. Ülkemiz için en düşük değer olan % 1,5 dikkate alındığında doğan kayıp 2000 yılı için 3 milyar dolar, 2006 yılı GSMH’si dikkate alındığında ise yaklaşık 7 milyar dolar olmaktadır. Diğer yandan karayolu taşımacılığının yol açtığı olumsuzlukları asgariye indirmek için, bir yandan karayolunda çalışan araçların kullandığı petrol türevi yakıtlar yerine yeni nesil yenilenebilir enerji türleri araştırılmaya başlanmış ve güvenli araç teknolojisi ile güvenli yollar için yol yapım teknikleri geliştirilirken, diğer yandan taşıma türlerinin etkinliği artırılmıştır. Bu doğrultuda taşıma maliyetleri de göz önüne alınarak daha ucuz taşıma türleri olan "raylı sistemler"e ve "iç su yolu taşımacılığı"na ağırlık verilmesi, "toplu taşıma ve kombine taşımacılığın" desteklenmesi için çalışmalar yoğunlaştırılmış ve hayata geçirilmiştir. Hemen her ülke için, karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu, suyolu ve boru hatlarının teknik ve ekonomik açıdan uyumlu ve etkin bir ulaştırma sisteminin geliştirilmesi, gerek ülke kaynaklarının rasyonel kullanılması gerekse ulaşımın toplulaştırılması açısından önemlidir. Yük taşımacılığında gelecekte yoğunluklu olarak; düşük maliyetinden dolayı öncelikli olarak denizyolu taşımaları, ikincil olarak da demiryolu taşımaları kullanılacak, noktalar arasında kesintisiz taşımaya olanak vermesi, esnek yapısı, hızı ve modlar arası geçişlere uyumlu olması nedeniyle de olumsuzluklarına rağmen karayolu taşımaları tercih edilebilecektir. Dünyada, büyük oranda yük taşımacılığı birbirini tamamlayan hızlı, ekonomik ve güvenli taşımaya elverişli Kombine/intermodal/multimodal sistemlerden yararlanacaktır. Bu sistemde gerektiğinde karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolunun birlikte kullanılması gerekecektir. Son dönemde petrol ve doğal gaz taşımaları için hem uluslararası transit geçişler, hem de ülke içi transferler için yoğun şekilde yeni boru hattı projeleri de uygulamaya sokulmaktadır.  ÜLKEMİZDE ULAŞIM POLİTİKALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ1950’lerden Günümüze Genel DurumTürkiye’de 1950 yılına kadar yolcu ve yük taşımaları ağırlıklı olarak demiryolu ve denizyolu ile yapılmıştır. Bu dönem sonunda yolcu taşımalarının % 49,9’u karayolu, % 42,2’si demiryolu, % 7,5’i denizyolu ve % 0,6’sı havayolu; ülke içi yük taşımalarının ise % 55,1’i demiryolu, % 27,8’i denizyolu, % 17,1’i de karayolu ile yapılmaktaydı. Karayolları bu aşamada, 14.000 km’si bozuk ve bakıma muhtaç olmak üzere 18.365 km uzunlukta bir ağdan ibarettir. Ancak 1950’li yıllarda, özellikle Marshall yardımının başlaması ile birlikte, stratejik yol yapım konusu önem kazanmıştır. Başlangıçta demiryollarının Avrupa’nın en ileri teknolojisine sahip Almanlar tarafından, karayollarının ise zamanın en ileri otomotiv sanayisine sahip Amerikalılar tarafından ve Türkiye’nin öncelikleri göz ardı edilerek kendi öncelikleri ve askeri amaçlarına göre planlamanın yapılması dikkat çekicidir. Marshall planı çerçevesinde Türkiye’ye dayatılan ulaşım politikası uyarınca demiryolları bir kenara atılarak, karayollarına yatırım yapılması öngörülmüştür.2. Dünya savaşından kârlı çıkan otomotiv şirketleri tercihlerinin karayolu ulaşımı olduğunu çok net ifade etmişler ve Amerikan Ford, General Motors ve ABD petrol tekelleri bu politikanın başını çekmişlerdir. O tarihlerde Amerika Karayolları Genel Müdür Yardımcısı Hilts Türkiye’ye gelerek bir rapor hazırlar. Bu raporunda; "Kamyonla yük taşıma işinde Amerikan girişimcilerinden mutlaka yararlanın" önerisinde bulunur. Yine aynı raporda Hilts denizyollarıyla yapılacak ulaştırmaya karşı çıkar. Türkiye’ye verilecek kredinin verilmemesi yönünde tavır geliştirir. O tarihlerde Devlet Demiryolları ile ilgili bir lokomotif fabrikasının kurulması da gündemdedir ve Hilts bu fabrikanın da kurulmasını istemez. İşte böylece Türkiye’nin ulaştırma politikası ABD’nin emrine girer. Bu politika değişikliği ile birlikte, idari alandaki politikalar da değişmeye başlar. 1934 yılında çıkarılan yasayla "Şimendifer istasyonlarını ve limanlarını birbirine bağlamak, Şimendifer hatlarını besleyecek yollar tertip etmek" göreviyle kurulan "Şose ve Köprüler Reisliği" Ulaştırma Bakanlığından ayrılarak 1950 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığına bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü kurulur. Karayolları Genel Müdürlüğünün önceliği NATO "savunma ittifakı" gereksinimlerini karşılayacak yol planlaması yapmak ve buna öncelik vermektir. Nitekim ilk planlanan hat İskenderun-Erzurum yol hattıdır. Çünkü bu hat; Sovyetler Birliği’ne karşı bir ikmal hattı olarak planlanmıştır. 1950 yılından sonra ulaşım politikalarında yapılan değişikliklerle, 1950 ile 1970 yılları arasında ulaştırmaya yapılan yatırım politikalarındaki tutarsızlıklar sonucu karayolu ulaşımına ağırlık verilmiştir. Bunun nedeni demiryolu altyapı ve işletme yatırımlarının pahalı olması, daha düşük yatırım miktarları ile yapılabilen karayolu altyapı yatırımlarının daha cazip olması, Marshall yardımları ve 1970’ten sonra gelişmeye başlayan otomotiv sanayinin tetiklemesiyle karayolu yük ve yolcu taşımacılığında diğer taşıma türlerine göre ve karayolu taşımacılığı lehine dengesiz artışlar başlamıştır. Bu dönemde yol yapma politikası halk tabiriyle "teker dönsün" mantığı ile yazın ve kışın çalışabilecek geometrik ve fiziki standardı düşük yol yapımıyla yoğunlaşmıştır. 1970’li yıllarda karayolları fiziki standartları yükseltilmeye çalışılmış ve toplam yol ağının % 32’si asfalt kaplama haline getirilmiştir. Bu dönemde ulaştırma yatırımlarının en büyük paylarını karayolları yatırımları almıştır. 1980 yılından itibaren karayolu yatırımlarının genel bütçe içerisindeki payı düşmesine rağmen, karayolu yük ve yolcu taşımacılığındaki artışlar hız kesmemiştir. 1950–1970 yılları arası karayolu yapımının altın çağıdır. 1970 yılında mevcut yol durumumuza baktığımızda; devlet ve il yolu ağında bulunan 59.469 km’lik yolun 48.125 km’lik kısmının üstyapısı tamamlanmış olup bunun 19.000 km’lik kısmı asfalt kaplamadır. 2007 yılı sonu itibarıyla Türkiye devlet ve il yolları ile otoyollar toplamı 63.899 km’dir ve bunun 50.619 km’si asfalt kaplamadır.1970’li yılların ikinci yarısından itibaren petrol fiyatlarının artması ve çıkan kriz ile birlikte petrole dayalı ulaşım politikalarını uygulayan ülkeler; bu politikalarını gözden geçirmeye ve değişiklikler yapmaya başlamıştır. Özellikle petrol yoksulu ülkeler; petrolden bağımsız ulaşım planlamalarına yönelirken petrol zengini ülkeler ise petrol tüketimine dayalı ulaşım politikalarını teşvik etmeye devam etmişlerdir. Ülkemizde tam da bu dönemde; petrol tüketimine dayalı ve 1950’li yıllardan beri uyguladığı tek tercihli karayolu ulaşım politikalarını radikal bir şekilde diğer ulaşım sistemlerine dönüştürmesi gerekirken yatırımlarını karayolu ulaşımına kaydırmaya devam etmiştir. Bununla da yetinmeyerek 1980’li yıllarda transit yol yapımını üstlenmiştir. Bu çerçevede ülkemiz ve 8 Batılı ülke; azalan iş hacimlerini geliştirebilmenin yolu olarak TEM (Trans European Motorways) idaresi adı altında birleşerek 3600 km’lik kısmı ülkemizde olmak üzere 9000 km’lik bir otoyol projesi geliştirerek uygulamaya koymuşlardır.Bu otoyolun yapımı ulaşıma ayrılan kaynakların çok büyük bir bölümünü yutmuştur. Trafik sorununun trafik sıkışıklığına endekslenmiş olması ve çözüm yolu olarak da özel otomobillerin hareketini kolaylaştıracak yeni yolların inşa edilmiş olması, raylı sistemlerin devreye sokulmasını veya başlamış olan projelerin bitirilmemesine yol açmıştır. Örneğin; Hanlı-Bostankaya arası 44 km’lik hat 16 yılda bitirilmiş; 10 km’lik İzmit kent içi geçişi 30 yıldır yapılmamış ve en önemlisi 1976 yılında yapımına başlanan ve 1986 yılında bitirilmesi gereken "İstanbul–Ankara Sürat Demiryolu Projesi" 7 yıllık bir çalışmadan ve 400 milyon dolar masraftan sonra 1983 yılında iptal edilmiş ve onun yerine otoyol yapılmıştır. Otoyol, geometrisi itibarıyla yüksek standartlara sahip, giriş ve çıkışı tam kontrollü bir hız ve konfor yoludur. Bu yol; özel oto sahiplerine hizmet eden, otomobil endüstrisinin itici bir güç olduğu ülkelerin bulduğu pratik bir çözümdür. Kısacası otoyol; özel oto sahipliliğinin geliştiği ve özel oto ile seyahatlerin çok yapıldığı gelişmiş ülkelerin gereksinimlerinin sonucu ortaya çıkmıştır. Oysa bizde yapılan yeni yolların daha fazla otomobil talebine yol açtığı, geçici olarak görülen trafikteki rahatlamanın artan otomobil arzından dolayı tekrar trafik sıkışıklığına yol açacağı ve açtığı bilinen bir gerçektir. 1960’lı yıllara kadar Batıda yanlış bir şekilde "özgürlüğün ifadesi" olarak görülen otomobil ve lastik tekerlekli ulaşım vasıtaları günümüzde ulaştırmanın ihtiyaçlarına cevap verememektedir.Ülke kaynaklarını doğru kullanacak ulaşım alt yapısına yönelik mali bir plan ve bu doğrultuda bir bütçe ayrılmadığı gibi, fizibıl olup olmadığı değerlendirilmeden bir sürü otoyol yapım projesi uluslararası finans kuruluşlarının kredilerine bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Gerçek şu ki: Demiryollarının atıl duruma düşmesinin en önemli nedeni dışa bağlı ulaşım politikalarıdır. Kaynaklarını karayolları ve dolayısıyla uluslararası petrol ve otomotiv tekellerine akıtarak demiryolu ve denizyolu taşımacılığını gerileten ulaşım politikaları aşılmadığı müddetçe doğru bir ulaşım sistemine geçiş mümkün olmayacaktır.Ulaşımda Bazı Önemli GöstergelerÜlkemizdeki karayollarının trafik kompozisyonuna baktığımızda; ağır taşıt oranı diğer gelişmiş ülkelere kıyasla çok daha yüksektir. Devlet ve il yollarındaki ağır taşıt oranı ortalama % 40–50 arasındadır. Dolayısıyla ağır taşıt trafiğinin yolun üstyapısında yaratacağı tahribat da bir o kadar fazla olacaktır. DİE İstatistiklerine göre 1980 yılında taşıma oranları yolcuda % 94,0, yükte % 73,6 iken 2002 yılında bu oran yolcuda % 95,4’e, yükte % 91,9’a yükselmiştir.Karayolları Genel Müdürlüğü ulaşım verilerine göre de 2005’te ülkemizdeki yük taşımacılığının % 91,38’i karayolu, % 3,24’ü denizyolu, % 5,21’i demiryolu, % 0,17’si havayolu; yolcu taşımacılığının % 95,02’si karayolu, % 0,01’i denizyolu, % 3,40’ı demiryolu, % 1,57’si havayolu aracılığıyla yapılmaktadır.

T.20
  Yolcu (%) Yük (%)
Karayolu 95,02 91,38
Demiryolu 3,40 5,21
Denizyolu 0,01 3,24
Havayolu 1,57 0,17

 

YURT İÇİ ŞEHİRLERARASI YOLCU VE YÜK TAŞIMALARI (2005)Kaynak: Türkiye İstatistik KurumuBu veriler ülkemizde var olan diğer ulaşım alternatiflerine rağmen ulaşımın karayolu üzerine yıkıldığını göstermektedir. Bu verilerden karayolu taşımacılığında yıllar yılı herhangi belirgin bir iyileşmenin yaşanmadığı, taşımacılıkta karayolu taşımacılığı oranının çok yüksek olduğu halde hâlâ arttığı gibi ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Son dönemlerde demiryolu taşımacılığında altyapısı ve yeni hatları oluşturulmaksızın hızlı tren uygulaması ve bakım-yenilenme çalışmalarının yetersizliğinden kaynaklanan tren kazaları, demiryolu altyapısının teknik gerekliliğe uygun hale getirilmeden taşımacılığın yapılması; büyük kentlerde kent içi ulaşımlarda problemleri çözmek için toplu taşımacılık yerine tünel geçişleri, alt ve üst geçitler gibi palyatif çözümlere yönelinmesi ülkemizde sorunun ciddiyetinin hâlâ kavranmadığının ve güvenlik kaygılarının problem olmaya devam ettiğinin bir göstergesidir. Öte yandan ABD ve özelleştirmeleri ilk başlatan ülke olan İngiltere’deki özelleştirme uygulamalarının başarısızlığı, bu hizmetlerin yeniden kamu eliyle verilmesine yol açmış, ancak ne yazık ki bu örneklerden ders de alınmamıştır. Aynı şekilde; Avrupa Konseyinin Aralık 1994 yılında Essen de yaptığı toplantıda onayladığı öncelikli ulaşım projeleri için toplam 91 milyar ECU (112 milyar dolar) tutarındaki yatırımın % 80’i demiryolu yatırımı, % 9’u karayolu-demiryolu bağlantılarına, proje toplam tutarının ancak % 11’i yeni karayolu yapımına ayrıldığı da gözetilmemiştir. Oysa bu rakamlar Avrupa Birliği’nin karayolu taşımacılığına alternatif yöntemlerin geliştirilmesini hedeflediğini göstermektedir. Demiryolu altyapı teknolojileri sürekli yenilenerek hızlı tren sistemleri kurulmuş ve demiryolları diğer ulaşım sistemleri (özellikle havayolu) ile rekabet eder hale gelmiştir.Bugün AB dış ticaretinin % 90’ı denizyolu, iç ticaretinin de % 90’ı demiryolu ile yapılmaktadır. Bunlar çok önemli göstergelerdir.Diğer yandan karayolu taşımacılığı enerji tüketim toplamının % 82’sini tüketmesine karşın demiryollarının enerji tüketimindeki payı % 2’dir. Yalnızca bu veri bile enerji verimliliği ve çevre sağlığı açısından demiryolu taşımacılığının önemini gözler önüne sermektedir. Avrupa’da yapılan bir araştırmaya göre, kazalarda ölüm riski 1 milyar yolcu/km başına demiryollarında 17 kişi iken, karayollarında 140’tır. Yaralanma riski ise demiryollarında 41 iken, karayollarında 8500–10.000 kişi gibi yüksek bir sayıya ulaşmaktadır. Diğer yandan son yıllarda yapılan gereksiz kapasite artırımları sonucunda otoyollar ve yanlış olarak "duble" denilen bölünmüş yollar sorunları oluşmuştur. Zira çok pahalıya mal olan otoyolların % 90 oranındaki bölümü bakım giderlerini bile karşılayamamaktadır. Ulaşım Türlerinde Çevre Kirliliği, Arazi İsrafı ve Maliyetlerde Avantaj ve Dezavantaj UnsurlarıKarayolu araçlarından çıkan yağlar ile benzin istasyonlarındaki sıvı karbüranlardan oluşan değişik maddeler çevredeki arazi ve sulara zarar vermektedir. Demiryollarının arazi ve su kirlenmesindeki payı ise azdır. Bir elektrikli tren ile 42 km seyahatin sonunda çevreye 1 kg karbondioksit yayılırken, aynı miktarda karbondioksit otobüsle 12 km’de, otomobil ve uçakla ise 7 km’de yayılmaktadır. Aynı kapasitede taşımacılık için demiryolları karayolları ve denizyollarına göre daha az arazi gerektirmektedir. Platform genişliği 13,7 metre olan çift hatlı, elektrikli bir demiryolu hattı kapasite açısından 37,5 m genişliğinde altı şeritli bir otobana eş değerdir. Buna göre karayolları 2,7 kat daha fazla arazi kullanımı gerektirmektedir. Demiryolu yapım maliyeti de karayoluna göre daha ucuzdur. Otobanın 1 km’sinin yapım maliyeti; tek hatlı, sinyalizasyonlu ve elektrifikasyonlu bir demiryoluna göre düz arazide 8 kat, orta engebeli arazide 5 kat daha pahalıdır. Denizyolu taşımacılığında da aynı kapasitede taşıma için 55 metre deniz genişliği gerekmektedir.Bu tür sorunlar ülkemizde ulaşım hizmetlerinin belli bir bütünlük, planlılık ve ekonomiklik kriterleriyle ele alınmadığını göstermektedir. Bu nedenle oluşan ulaşım hizmetlerinin yetersizliğinin yıllık faturası 10 milyar YTL’yi aşmakta, gereksiz hızlanmaların getirdiği ek yakıt giderleri de 1,4 milyar YTL’ye ulaşmaktadır.Kalkınma Planlarında Ulaşım Ulaşım politikalarında daha önce özetlenen olumsuz durama nasıl gelindiğini Kalkınma Planlarında ulaşım sorununun ele alınışından da izleyebiliriz.1963 yılında Planlama dönemi başlamış, bugüne kadar 9. Kalkınma Plan metni hazırlanmıştır. Kalkınma Planı metinlerinde; 1. Beş Yıllık Kalkınma Planından itibaren 4. Kalkınma Planına kadar ulaşıma ilişkin ciddi bir planlama öngörüsü bulunmayıp ulaşım sektöründe genel hedeflere ilişkin tespitler yer almıştır. 4. Kalkınma Planı döneminde ulaşım ve planlamasına ilişkin belirlemeler olmakla beraber bir "Ulaşım Ana Planı" hazırlanmasına ilişkin herhangi bir gereklilik hissedilmemiştir. 4. Plan döneminde plan metinlerinde yer almamasına rağmen "Ulaşım Ana Planı" hazırlanarak 1983 yılında uygulamaya konulmuş ve 3 yılda bir plan hedeflerinin revize edilmesi öngörülmüştür. Uygulamaya konulan "Ulaştırma Ana Planı" hedefleri, 1986 yılında yenilenmesi gerekirken yenilenmemiş ve 1993 yılında terk edilerek uygulamadan kaldırılmıştır. Ulaşıma ilişkin yatırım programları ve uygulamalar hazırlanıp uygulanırken bu plan dikkate alınmamıştır. "Ulaşım Ana Planı" hedefleri arasında karayolu taşımacılığı payının % 70’lere çekilmesi var iken planın uygulamadan kaldırıldığı yıllarda; karayolu yük taşımacılığı % 92,5’e, yolcu taşımacılığı da % 94,8’e (1995 yılı verileri) yükselmiştir. 6. ve 7. Dönem Kalkınma Planlarında ulaşım türlerinin geliştirilmesine yönelik hedefler konulmuş ancak, "Ulaşım Ana Planı" gerekliliği ve hazırlanmasına ilişkin bir ifade, planlama metinlerinde yer almamıştır. Üstelik 1989–1999 döneminde karayolu yurt içi taşımacılığının yük taşımacılığındaki payı % 81,6’dan, % 89,9’a ve yolcu taşımacılığındaki payı ise % 94,2’den % 94,8’e çıkmış, demiryolunun yük taşımacılığındaki payı % 9,5’ten, % 5,0’a, yolcu taşımacılığı da % 4,9’dan % 3,3’e düşmüştür. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planında, "Amaç ilkeler ve politikalar" bölümünde "Ülke ekonomisi ve sosyal yaşamın beklentilerine uygun ulaştırma altyapısını oluşturmak üzere taşıma türleri arasında dengeyi sağlayacak bir Ulaştırma Ana Planı hazırlanacağı" belirtilmiş, ancak Plan hazırlanmamıştır. 8. Plan metinlerinde "Ekonomik ve sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu ulaştırma hizmetlerinin ekonomik ve güvenli bir şekilde karşılanması, ulaşım türleri arasında ülke gereksinimlerine uygun dengenin sağlanması, ulaştırmada can ve mal güvenliğinin yanı sıra çevreye verilen zararın en aza indirilmesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinden en üst düzeyde yararlanılmasının temel amaç olduğu" vurgusu yapılmış olmasına rağmen, uygulama, planlama metninde belirtildiği gibi olmamış, Plan dönemi sonunda yurt içi yük taşımacılığında karayollarının payı 2000 yılında % 89,9’dan 2005 yılında % 90 seviyesine ulaşmıştır. Sektörde küçük bir paya sahip denizyolu yük taşımacılığı daha da azalarak 2005 yılında % 2,8 seviyesine gerilemiştir. Bu Plan döneminde demiryolu ve boru hattı taşımaları paylarını korumuş, yurtiçi yolcu taşımalarının % 95,2’si karayolu ile gerçekleştirilmiştir. Yurt dışına yük taşımaları denizyolu ile yolcu taşımaları ise havayolu ağırlıklı yapılmıştır. 8. Plan döneminde demiryolu yoğunluğu AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’nin hâlâ en az yoğunluğa sahip ve km başına toplam trafik birimi itibarıyla da Türkiye ortalamasının AB ortalaması olan 3,2’nin oldukça altında olduğu görülmektedir. Denizyolu dünya sıralamasında 2000 yılında 18. sırada yer alan Türk Deniz Ticaret Filosu, finansman sorunları ve Bayraktan kaçış nedenleri ile 2005 yılında 24. sıraya gerilemiştir (9. Plan verileri). Havayolu ulaştırma yatırım paylarının 1996–1999 yılları arasında ortalama % 19,7’ye ulaşması havayolu taşımasında kayda değer artışların yaşanmasını sağlamıştır. Havayolu ulaşımında 2000 yılında 34,9 milyon olan taşınan yolcu sayısı, 2005 yılında 55,5 milyon yolcuya yükselmiştir. 8. ve 9. Plan dönemlerinin söylemlerini diğer planlama dönemlerinden ayıran fark, dünyada son dönemde ulaşımın büyük oranda yolcu ve yük taşımacılığının birbirini tamamlayan hızlı, ekonomik ve güvenli taşımaya elverişli Kombine/intermodal/multimodal sistemlerden yararlanan, bu sistemde gerektiğinde karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu boru hatları taşımasının birlikte kullanıldığı, çevreyi gözeten bir anlayışın baskın olması ve yürütülen AB müktesebatlarının sonuçlarıdır. Ancak aynı AB uyum programları ve Türkiye’nin Dünya Bankası ve IMF’ye verdiği taahhütler uyarınca özelleştirme, "yap–işlet–devret", "yap–işlet" ve "kamu–özel sektör ortaklığı" yoluyla kamunun güçsüz kılınıp özel sektörün güçlendirilmesi politikaları da söz konusudur ve bu etkenler Türkiye’yi yine bir "ulaşım çıkmazı"na sürüklemektedir.9. Kalkınma planı metninde "Ulaştırma türlerinin teknik ve ekonomik açıdan en uygun yerlerde kullanılacağı dengeli, akılcı ve etkin bir ulaştırma altyapısının oluşturulmasında, sistemin, bütüncül bir yaklaşımla ele alınacağı; yük taşımalarının demiryollarına kaydırılmasının, önemli limanların lojistik merkezler olarak geliştirilmesini sağlayan, taşıma modlarında güvenliği öne çıkaran politikaların izleneceği, başta karayolu olmak üzere ulaştırmanın tüm modlarında trafik güvenliğinin artırılmasına, mevcut altyapının korunmasına, verimli kullanımının sağlanmasına, bilgi ve iletişim teknolojilerinden en üst düzeyde yararlanılmasına önem ve öncelik verileceği, ulaştırma projelerinin geliştirilmesinde koridor yaklaşımına geçileceği, bu yaklaşımın alternatif ulaştırma modlarını inceleyen ve dışsallıkları kapsayan değerlendirmelerle, en avantajlı ulaşım modunu belirleyen bir yapıda olmasının esas olduğu, demiryolu ve denizyolunun karayolu ile rekabet edebileceği koridorlarda taşıma üstünlüğünü sağlayacak bir yatırım ve işletmecilik anlayışıyla koridor bazında belirli tonaj potansiyelini aşan yüklerin demiryolu ve denizyolu ile taşınmasının özendirileceği" belirtilmiş, ancak bu belirlemelerin hangi araçlarla ve kurumlarla, ne kadarlık/hangi bütçe ve finansmanla yapılacağı belirtilmemiştir. 9. Plan metninde "Ulaştırma Ana Planı"nın yapılmasına ilişkin bir kayıt da yoktur. Anılan Kalkınma Planı’nın, İTÜ tarafından hazırlanıp kamuoyuna sunulmayan ve 2005 yılında tamamlandığı belirtilen "Ulaştırma Ana Planı Stratejisi" üzerine yapılandırıldığı anlaşılmaktadır. Ancak 9. Plan ulaştırma hedefleri, 2006–2013 yılları için belirlenmiş ve 938 km yeni ana hat ve 1.000 km hat yenileme yapılacağı belirtilmiştir. Karayollarında 9441 km bölünmüş yolun 15.000 km’ye, bitümlü sıcak karışımının da 7500 km’den 14.500 km’ye, havayolu hedefinin ise 2006’daki 60 milyon yolcudan, 110 milyon yolcuya çıkarılacağı öngörülmüştür. Yük taşıma hedeflerinin ise 2013 yılına kadar ortalama artış yüzdeleri her yıl için Karayolunda % 5,6, Demiryolunda % 12, Denizyolunda % 6,5, Havayolunda % 5, Boru hattı ile Ham Petrol taşımalarında % 0,2, Doğal gaz taşımalarında ise % 7,9 olarak öngörülmektedir. Bu hedefler irdelendiğinde yolcu taşıma miktarlarında rakamsal öngörüler yoktur ve bu altyapı yatırım hedeflerinin yolcu taşımalarını ne kadar etkileyeceği belli değildir. Ayrıca yük taşımalarında hedeflenen yüzdelik artış oranları ile taşıma türleri arasındaki dengesizlik nasıl kapatılacaktır, bu da belli değildir. Bu hedefler topluca değerlendirildiğinde yukarıda alıntı yapılan 9. Plan metinlerine rağmen bu Plan dönemi bitiminde diğer plan dönemleri sonunda benzer durumlar yaşanacağı, işlerin bugüne kadar olduğu/bilindiği üzere seyredeceği anlaşılmaktadır. Tüm planlarda yer alan "Ülke ekonomisi ve sosyal hayatın baz alınacağı" belirlemesine rağmen bölgeler arası dengesizliği giderecek bir merkezi ulaşım planlaması ve yatırım programı yoktur. Bölgesel planlarda yer alan bir veya iki proje gündeme alınmakta ve bölgesel planlamaların ana temasında ülke genelinde ulaşım politikalarına entegrasyonu içeren bir yapılanma bulunmadığı gibi, ciddiyetten uzak bir şekilde bölgesel kalkınma planlarını kapsamayan bir anlayışla görev savılmaktadır. Tüm planlama dönemlerinde ulaşımda plansızlığın yarattığı etki ile taşıma türlerinde yatırıma esas olan kamu yatırım stoklarının irrasyonel yapısı, kamu projelerini hazırlama ve değerlendirmede proje döngüsü ve fayda–maliyet analizi yaklaşımının istenildiği gibi benimsenmemesi ve dışsal maliyetlerin doğru hesaplanıp maliyetlere yansıtılarak yatırımda önceliklerin doğru değerlendirilmemesi sonucunda, yapılabilir olmayan ve öncelikleri tam belirlenmemiş projeler ve kaynak yetersizliği nedeniyle projelerin zamanında tamamlanamaması, proje seçiminin doğru yapılmaması, proje maliyetlerinin artması, buna karşılık faydaların ise geç elde edilmesi veya hiç elde edilmemesinin yarattığı kaos, sorunları her geçen gün içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Kısacası bu Plan döneminde de "Plan hedeflerinin gerçekleştirilmesi için bir koordinasyon kurulunun oluşturulacağı" ve Plan hedeflerinin denetleneceği belirtilmesine rağmen, uygulamanın hangi kurumsal yapı tarafından denetleneceği, önceliklerin belirlenmesinde hangi kurumsal yapının belirleyici olacağı belirsizdir. Kamu yatırımlarının belli bir disipline alınması, kamusal finansmanın yetersizliği göz önüne alınarak, proje stokunun yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Yeni oluşturulan mali yapılanmada bu kaygının giderileceğine yönelik mali yapılanma ve yatırım disiplinine önem verileceği ifade edilmekle beraber ulaştırmaya ilişkin bir rehabilitasyon bütçesi öngörülmemektedir. 9. Planda bazı özelleştirme modellerine ilişkin söylemler yer almakta ve öne çıkarılan "Kamu–özel sektör modeli"nin ne kadar hayata geçirilebileceği de geçmiş deneyimlerden bilinmektedir. Ayrıca bu sektörde kamu ve özel sektörün yıllara göre yatırımlardaki paylarının dağılımının ne olacağı bilinmemekte ve finansmanla ilgili öngörülerde bulunulmamaktadır. Oysa tüm taşıma türlerine ilişkin altyapı ve işletmeler ile bunların kurumsal yapılarına yönelik rehabilitasyon programının uygulanması ve taşıma güvenliğine yönelik altyapı ve işletme sorunlarının kamucu bir yaklaşımla çözülmesi gerekmektedir. Hükümet Programında UlaşımHükümet Programının "Altyapı ve Ulaşım Bölümü"nde, "ulaştırma, enerji, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi altyapı hizmetlerinin sunumunda etkinlik sağlanacak ve kalite standartları yükseltilecektir. Mal ve hizmet üretiminin en önemli ön şartı ve girdisi olan altyapı hizmetlerinin rekabetçi piyasada özel sektör tarafından sunumu esas alınacaktır" denilmektedir.Bu yaklaşımın enerji ve iletişim sektörlerinde yol açtığı fiyat artışları ve sorunlar bilinmektedir. Yine bu yaklaşımın ulaşım ve ulaştırmaya uyarlanması ile zaten ilk adımları atılmış olan, bütün yollar ve ulaşım türleri ile ulaştırma ve ilgili altyapının özelleştirileceği sonucuna ulaşmak mümkündür. Özelleştirme ve rekabetçi piyasanın istihdam azaltıcı olacağı ve hizmetlerde fiyat artışına yol açtığı ve açacağı açıktır. Ayrıca Program kendi içinde çelişmektedir. Programda, "Türkiye coğrafi konumu itibarıyla tüm ulaşım türlerinin rahatça kullanabileceği bir ülke olmasına rağmen, geçmişte uygulanan politikalar nedeniyle neredeyse tek tür taşımacılığın yapıldığı bir ülke haline gelmişti. Yurt içinde karayolu taşımacılığına yüzde 90 düzeyinde bağımlı hale gelen ulaşım sistemimizin bu haliyle sürdürülebilmesi artık mümkün değildir" denilmektedir. Bu saptama doğrudur. Zira karayolu taşımacılığına ağırlık verilmesinin yol açtığı yüksek maliyet ve yatırım maliyetlerindeki artış, verimsiz yol kullanımı ile arazi kayıpları, gürültü, çevre kirliliği meydana gelmiş; ekonomik olmayan irrasyonel yatırım kararlarıyla ülkemizde dengesiz ve çarpık bir ulaşım sistemi geliştirilmiştir. Fakat yine Programda dile getirilen, "Kamu kaynağını daha az, alternatif finans modellerini daha fazla kullanarak, havaalanları ve deniz yapılarında başarıyla uyguladığımız modellerin diğer altyapı projelerine de tatbik edilmesi önceliklerimiz arasında olacaktır" yaklaşımının "yap–işlet-devret", "yap–işlet" ve "işletme hakkı devri" vb. modellere davetiye çıkaracağı açıktır. Kara, hava, deniz ve demiryolu ulaşımına ilişkin gerçekleştirilen ve öngörülen serbestleştirme–özelleştirme ve yalnızca karayolu ulaşımını güçlendirmeye yönelik politikalar ile "diğer ulaşım biçimlerine de yatırım yapılması gerektiği" yaklaşımı arasındaki çelişki çok açık görünür bir biçimdedir. Örneğin havacılıktaki dışa bağımlılık görülmezden gelinerek yalnızca yolcu taşıma kapasitesinin artması bir başarı olarak gösterilemez. Bu yaklaşımlarla, yıllardır önerdiğimiz ve Programın da benimser göründüğü, tüm ulaşım seçeneklerini (kara, deniz, hava, demiryolu ve boru hatları taşımacılığını) değerlendiren "kombine taşımacılığın" (seri, ekonomik, çevreci, güvenli ve hızlı taşımacılık) başarılması mümkün değildir. Yine Hükümet Programında, ulaştırma sektöründe yıllar içerisinde kamu yatırım projelerinin giderek azalması ile beraber özel sektör girişimlerine ağırlık verileceği belirtilmektedir. Bir anlamda sürdürülen özelleştirme politikalarının bu sektörde daha yaygın bir şekilde hayat bulacağı anlaşılmaktadır. Ancak ulaştırma sektörünün arz–talep ilişkisi üzerine yapılanması ve "dünyadaki politik ve ekonomik gelişmelere karşı duyarlı" olması ile birlikte bu sektör stratejik bir alan olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle dünyada ulaşım sektöründe özellikle ulaşım altyapıları ile işletme yatırımlarında özelleştirmeye karşı daha temkinli bir duruş sergilenmekte, ancak Türkiye bunu görmezden gelmektedir.   Trafik Güvenliği SorunuAB ülkelerindeki karayolu ağı uzunluğu ve 1000 km² başına düşen yol uzunluğu ile Türkiye’deki değerler karşılaştırıldığında alt yapının yetersiz olduğu görülecektir.Bu problemlerin çözümü için büyük oranda maliyet içeren yatırımlar ve güvenli toplu taşımacılığın geliştirilmesine yönelik politikalar tartışılması gerekirken, yalnızca karayolu trafik güvenliğini sağlamaya yönelik önlem ve yaptırımlar tartışılır olmuştur.Karayolu iyileştirme projeleri gündemleşirken Dünya Bankası orijinli "Küresel Yol Güvenliği Projesi" ile karşılaşılmaktadır. 1999 yılında başlatılan ve bitimi 2020 yılı olarak öngörülen bu proje iki aşamalı olarak planlanmış, yol ve trafik güvenliği alanında çalışma yapmak için daha çok gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler çalışma alanı olarak seçilmiştir. Dünya Bankası bu ülkelerde yol güvenliğine yönelik projeleri hayata geçirecek kredi kullandırmayı hedeflemektedir. Karayolunda meydana gelen ölüm ve yaralanmaları önlemeye ve karayolunda güvenlik standartlarını oluşturmaya yönelik olarak başlatıldığı iddia edilen bu proje, toplu taşımaya yönelik modelleri doğal olarak kapsamamakta ve bu alanda tüm toplumu (yerel bankalar, ajanslar, yerel yönetimler, merkezi hükümetler vs.) bu örgütlenme içinde yer almaya çağırmaktadır.Karayolları Genel Müdürlüğünün hazırladığı stratejik planın 2007–2011 yılları arasını kapsaması; karayolları iyileştirme ve yatırım programlarına ve karayolu trafik güvenliğine ilişkin hedefler koyması olumlu olmakla beraber (Karayolundan kaynaklanan ölümlü ve yaralanmalı kazalar 2005 yılı verilerine göre % 40 azaltılacaktır. Fiziki ve geometrik standardı düşük Devlet Yollarının % 30’u, İl Yollarının % 20’si 5 yıl içerisinde iyileştirilecektir. Yıllık Ortalama Günlük Trafiği–YOGT 5000’den fazla olan devlet yollarının % 50’sinin trafik güvenlik denetimi 5 yıl içerisinde tamamlanacaktır) kamu yatırımlarında azalan paylar ile 5 yıllık bu stratejinin nasıl gerçekleştirileceği meçhuldür. (2006 yılında yatırım payı genel bütçenin % 2,3’üdür.) Bu durumda Karayolları Genel Müdürlüğünün karayolu ulaşımında trafik güvenliğine yönelik çalışmaları ile program hedefinin bu bütçe olanakları ile nasıl gerçekleştirileceği bir sorun olarak ortada durmaktadır. Son dönemlerde yapılan bölünmüş yollar trafik güvenliğinden yoksundur. Tüm dünyada uygulanan trafik güvenliği programları ülkemizde hala uygulanmamakta, Planlarda yer alan amaçlar hilafına kent içi ulaşımda hala araç merkezli ulaşım politikaları uygulanarak ulaşım ile ilgili alt yapı yatırımları ağır ve aksak yürütülmektedir. Bu bir anlamda "Ulaştırma Ana Planı"nın olmaması ve toplu ve kombine taşımaya yönelik planlamanın ve yatırımlarda taşıma türleri arasındaki dengesizliği giderecek yatırımlara yönelik koordinasyonun nasıl sağlanacağı ve önceliklerde kararların nasıl verileceği –muhatap Ulaştırma Bakanlığı olsa da– henüz netleşmiş değildir. Mevcut Durum DeğerlendirmesiŞu anda Karayolu/Denizyolu/Demiryolu/Havayolu entegrasyonlu kombine taşımacılığın tek bir taşıma zinciri oluşturacak şekilde entegre edilmesine yönelik yeterli fiziki kapasiteye sahip yükleme, boşaltma ve aktarma terminalleri söz konusu değildir. Bu zincirin sağlıklı ve verimli çalışmasını sağlayacak elektronik ağ ve işlemleri yeterli değildir. Ülkede ulaştırma sektörüne yönelik verilerin sağlıklı olmaması başlı başına bir olumsuzluktur. Bu bir anlamda sektördeki hareketliliğin ve sektörün kapasitesinin tanımlanmasını, arz–talep dengesinin tespitini zorlaştırmakta, ileriye yönelik hedeflerin tespiti, alt yapının yeterli olup olmadığı ve yatırım programlarına ilişkin öngörüyü engellemektedir. Kombine taşımacılığı kolaylaştırmak bakımından her taşıma türüne göre düzenlenmiş olan mevzuatta bütünleşme sağlamak, gümrük işlemlerini hızlandırmak için mevzuat müsait değildir. Taşıma sektörünün hem yurtiçi hem de uluslararası taşımacılığın entegrasyonunu sağlayacak uluslararası antlaşmalar ve mevzuatlara ilişkin problemler hala devam etmektedir. (Denizyollarında Bayraktan kaçış, karayollarında tehlikeli maddelerin taşınmasına dair mevzuat v.b.). Kentleşme oranının artması toplumun ekonomik ve sosyal gelişmişliğinin göstergelerinden biri olarak görülürken, aynı zamanda ulaşım alanında en modern, en gelişmiş araçlara sahip olmak ve bu alandaki teknolojik yeniliklere ayak uydurmak kalkınma yaklaşımının bir gereğidir. Kentlerdeki hızlı nüfus artışı ve yükselen kültür seviyeleri ve ekonomik gelişmeler, bireysel araç kullanımının ve yük taşımacılığının artan bir eğilim göstermesine neden olmaktadır. Kentleşmenin artması ile birlikte kent merkezlerinde ticaret ve alışveriş merkezleri hızla yaygınlaşmaktadır. Ancak bu sorunlardan kaynaklanan taleplerin bir mastır plan çerçevesinde hizmetin hangi alternatif ulaşım sistemleri ile arz edileceği veya hangi ulaşım sistemleri arasında dağıtılacağının planlamasının yapılması gerekmektedir. Büyük kentlerde kent içi ulaşımlarda problemleri çözmek için toplu taşımacılık yerine araç eksenli çözümlerin hayata geçirilmesi, tünel geçişleri, alt ve üst geçitler gibi palyatif çözümler önerilmesi hala devam etmektedir. Bu durum ülkemizde sorunun ciddiyetinin hâlâ kavranmadığı ve güvenlik kaygılarının problem olmaya devam ettiğinin bir göstergesidir. Ülke genelinde kentlerde yaya ve bisikletlilere yönelik güvenlik problemi devam etmektedir Kent merkezlerinde bisiklet kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik bir proje de yoktur. Kentsel imar uygulamaları ulaşım politikaları ile örtüşmemektedir. Çevre yollarında ve şehir geçişlerinde yapılaşma devam etmektedir. Kentsel ulaşımdaki politikasızlık ve plansızlık ile kötü trafik yönetiminden kaynaklanan kaoslar hala devam etmektedir. Bu kaostan dolayı oluşan işgücü ve zaman kaybı maliyetleri kent içi ulaşım maliyetlerinde pek dikkate alınmamaktadır. Bugün dünyada; kent içi ve kent dışı taşımacılığın birbiriyle uyumlaştırıldığı, denizyolu, havayolu, karayolu, demiryolu ve boru hatları ile yapılan taşımacılığın birlikte değerlendirildiği, taşımacılıkta oluşan taleplerin alternatifleriyle birlikte ele alındığı ve öncelikle toplu taşımacılığı birincil kılan ulaşım politikalarının uygulandığı görülmektedir. Ülkemizde ise yük ve yolcu taşımacılığındaki talepler; tüm ulaşım çeşitlerini kapsamayan, toplu taşımacılığı birincil kılmayan yatırım politikaları ile çözülmeye çalışılmaktadır. Yük ve yolcu taşımalarının deyim yerinde ise tamamına yakını karayolu ile yapıldığı için Karayolu Güvenlik Problemi ön plana çıkmaktadır Ulaşım denince sadece karayolu ve karayolunda alınacak önlemler akla gelmekte ve karayolu ulaşımı tüm ulaşım çeşitlerinin en fonksiyoneli olarak algılanmaktadır. Şu andaki ulaşım politikaları insan ve yük taşımacılığını genellikle karayolu ile yapmayı öngörmektedir. Gelişmiş ülkelerden İtalya’da demiryolu hat uzunluğu 16.080 km, İngiltere’de 16.847 km, Fransa’da 31.727 km’dir. Oysaki ülkemiz demiryollarının toplam ana hat uzunluğu 10.508 km’dir. Ülkemizin yüzölçümü ise bu ülkelerin yüzölçümlerinin sırası ile 2,6; 3,2 ve 1,4 katıdır. AB ülkelerindeki karayolu ağı uzunluğu ve 1.000 km² başına düşen yol uzunluğu ile Türkiye’deki karayolu ağı uzunluğu ve 1.000 km² başına düşen yol uzunluğu değerleri karşılaştırıldığında da Türkiye’deki değerlerin gelişmiş ülkelerdeki değerlerin çok altında olduğu aşağıdaki tabloda görülmektedir.          BAZI ÜLKELERDE KM2′YE DÜŞEN YOL UZUNLUKLARI

2006                                                                                                                                                      T.18
ÜLKE
YOL UZUNLUKLARI ( Km )
YÜZÖLÇÜMÜ

(KM2)

1000 KM2 YE DÜŞEN YOL UZUNLUKLARI
OTOYOL DEVLET VE İL YOLLARI TOPLAM OTOYOL DEVLET VE İL YOLLARI TOPLAM
BELÇİKA 1 729 148 010 149 739 32 545 53,13 4547,86 4600,98
KANADA 16 900 1 391 900 1 408 800 9 984 670 1,69 139,40 141,10
FRANSA 10 223 984 131 994 354 551 208 18,55 1785,41 1803,95
DANİMARKA 1 026 71 048 72 074 43 098 23,81 1648,52 1672,33
FİNLANDİYA 603 78 461 79 064 338 145 1,78 232,03 233,82
HOLLANDA 2 274 115 156 117 430 41 528 54,76 2772,97 2827,73
LÜKSEMBURG 147 2 728 2 875 2 586 56,84 1054,91 1111,76
KORE 3 486 92 551 96 037 99 585 35,01 929,37 964,37
NORVEÇ 178 91 647 91 825 323 873 0,55 282,97 283,52
POLONYA 405 376 884 377 289 322 577 1,26 1168,35 1169,61
ÇEK CUMHURİYETİ 518 54 904 55 422 78 860 6,57 696,22 702,79
TÜRKİYE * 2.041 61 764 63 805 779 452 2,62 79,24 81,86
JAPONYA 7 196 1 175 397 1 182 593 377 887 19,04 3110,45 3129,49
USA 74 847 6 320 858 6 395 705 9 631 418 7,77 656,27 664,05
İRLANDA 125 95 627 95 752 70 823 1,76 1350,23 1351,99
SLOVAKYA 296 17 459 17 755 49 035 6,04 356,05 362,09
İSVEÇ 1 545 210 455 212 000 449 964 3,43 467,72 471,15

Kaynak: International Road Traffic And Accident Data Base (September 2005)(*): Köy yolları, orman yolları ve Belediyelere ait yollar dahil değildir.Otomobil sayısının mevcut araç sayısına oranı irdelediğimizde ise durum şöyledir:·         İngiltere’de otomobil sayısının araç sayısına oranı % 84,36, İsveç’te % 80,93, Fransa’da % 80,56, İspanya’da% 74,25, Danimarka’da % 75,46, Yunanistan’da % 63,13 iken, ·         Türkiye de % 49,70’tir.     ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE OTOMOBİL ORANI2007                                                                                                                                      T.19

ÜLKE OTOMOBİL(x1000) TOPLAM(x1000) OTOMOBİLORANI %
AVUSTURYA 3 987 5 114 77,96
BELÇİKA 4 821 5 980 80,62
YUNANİSTAN 3 195 5 061 63,13
ÇEK CUMHURİYETİ 3 647 4 490 81,22
DANİMARKA 1 888 2 502 75,46
FİNLANDİYA 2 195 2 657 82,61
FRANSA 29 160 36 198 80,56
HOLLANDA 6 855 8 387 81,73
İNGİLTERE 26 953 31 950 84,36
İRLANDA 1 507 1 937 77,80
İSPANYA 18 688 25 170 74,25
İSVEÇ 4 045 4 998 80,93
İSVİÇRE 3 754 4 888 76,80
USA 131 072 230 788 56,79
MACARİSTAN 2 630 3 141 83,73
NORVEÇ 1 900 2 752 69,04
POLONYA 11 244 15 899 70,72
PORTEKİZ 3 683 5 197 70,87
JAPONYA 54 541 80 970 67,36
TÜRKİYE * 6 472 13 022 49,70

Kaynak: International Road Traffic And Accident Data Base (September 2005)(*) : Türkiye verileri 2006 yılına aittir.Bu tablo ile 2006 yılı araç artışlarındaki yüzdeler karşılaştırıldığında ağır araç yüzdelerindeki artışların devam ettiği ve kara taşımacılığının ulaşım içerisindeki payının hâlâ korunduğu görülmektedir. Türkiye’deki otomobil sayısının toplam araç sayısındaki payının % 49 civarında olması, karayollarının Avrupa ülkelerinden farklı olarak bireysel ulaşımda değil, Avrupa’dakinden çok daha yoğun olarak yük taşımacılığında kullanıldığını göstermektedir. Bu da Türkiye’de diğer taşımacılık yöntemlerine çok şans tanınmadığını, güvenlik, maliyet gibi unsurların göz ardı edilerek neredeyse her şeyin karayolu ile taşındığını göstermektedir.Gelişmiş ülkelerdeki nüfus başına düşen araç sayısı ve trafik kazalarındaki ölü-yaralı sayıları ile Türkiye’deki nüfus başına düşen araç sayısı ve ölü-yaralı sayıları karşılaştırıldığında, diğer ülkelere göre bizde nüfus başına düşen araç sayısı çok daha az olmasına rağmen, trafik kazalarındaki ölü ve yaralı sayıları daha fazladır. Yaşanan süreç işgücü kaybına neden olmakla beraber birey ve toplum psikolojisinde de ciddi tahribatlara neden olmaktadır. Oysa ulaşımda birincil konumda olması gereken, insanın hareketliliği ve hareketlilik sırasındaki davranışların maksimum güvenliğinin sağlanmasıdır. Karayolu taşımacılığı lehine uygulanan yanlış politikalar; bir sonraki bölümde görüleceği üzere kent içi ve kentler arası ulaşımda yolcu ve yük güvenliği alanlarında ciddi sorunlar yaratmıştır. Her yıl ciddi oranda ölüm ve yaralanmalarla birlikte, trilyonlarca liralık maddi hasar meydana gelmektedir.  ULAŞIM POLİTİKALARI VE TRAFİK KAZALARITrafik KazalarıKarayolları Genel Müdürlüğü 2006 yılı kaza verilerine göre 728.756 trafik kazası olmuş, bu kazalarda 4.633 kişi hayatını yitirmiş, 168.550 kişi yaralanmış, 1.321.351.966 YTL maddi hasar oluşmuştur. 2007 yılı verilerine göre de 825.583 trafik kazası olmuş, bu kazalarda 5.004 kişi hayatını yitirmiş, 188.383 kişi yaralanmış, 1.560.409.662 YTL maddi hasar oluşmuştur. Son beş yıla ilişkin ayrıntılı durum şöyledir:

 

2003 2004 2005 2006 2007
Kaza 455.667 537.384 621.183 728.756 825.583
Ölü 3.966 4.428 4.525 4.633 5.004
Yaralı 128.689 152.214 154.094 168.550 188.383
Maddi Kayıp (YTL) 535.208.719 747.921.168 1.006.146.641 1.321.351.966 1.560.409.662
Kaza Artış Oranı (%) 3,5 17,93 15,59 17,32 13,29

Kaynak: Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Kazaları Özeti 2006

Emniyet Genel Müdürlüğü Aralık 2007 Trafik İstatistikleri Bülteni.

Tablodan görüldüğü üzere kaza sayısı, ölü, yaralı sayıları ve maddi kayıplar sürekli olarak artmakta ve artık trafik kazalarındaki artış her yıl 100 bin civarında gerçekleşmektedir. Karayolları Genel Müdürlüğü verilerine göre kaza ve araç sayılarında 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007 yıllarında: ·         Motorlu araç sayısında sırasıyla % 1,54, % 2,79, % 13,02, % 8. 88, % 9. 7, % 6 artış,·         Nüfusta sırasıyla % 1,35, % 1,32, % 1,29,% 1. 28, %1. 28, % 1,5 artış,·         Sürücü belgelerinde sırasıyla % 3,51, % 3,29, % 4,28, % 2,81, % 8,17, % 4,76 artış olurken, ·         Kazalarda artış oranı yine yıllara göre –% 0,68, % 3,57, % 17,93,% 15,59, % 17,32, % 13,29 olarak gerçekleşmiştir. Son 9 yıla ilişkin ve 100 bin araç ve nüfusa düşen kaza oranlarından da aynı sonuçlara ulaşmak mümkündür.  YILLAR İTİBARIYLA 100.000 ARACA VE NÜFUSA DÜŞEN KAZA, ÖLÜ, YARALI SAYILARIT.15

YILLAR ARAÇSAYILARI 100 000 ARACA DÜŞEN NÜFUS SAYILARI 100 000 NÜFUSA DÜŞEN
KAZA ÖLÜ YARALI KAZA ÖLÜ YARALI
1999 7.758.511 6.222 83 1.707 66.350.000 702 9 189
2000 8.320.449 6.005 79 1.619 67.420.000 743 8 202
2001 8.521.956 6.017 67 1.639 68.365.000 648 6 170
2002 8.655.170 5.198 51 1.364 69.302.000 622 6 167
2003 8.903.843 4.979 48 1.341 70.231.000 649 6 183
2004 10.236.358 5.118 45 1.445 71.152.000 755 6 214
2005 11.145.826 5.250 43 1.487 72.065.000 862 6 214
2006 12.227.393 5.573 38 1.383 72.987.400 998 6 231
2007 13.022.945 6.339 38 1.447 70.586.256 1.170 7 267

Not: 1999 Yılından itibaren EGM verilerine ilave olarak Jandarma Bölgesinde meydana gelen kaza, ölü ve yaralı değerleri toplamı alınmıştır.Bu veriler bize araç ve kaza sayısında düzenli artışların olduğunu, karayollarında trafik güvenliği zafiyetinin devam ettiğini, alt yapının yetersiz olduğunu, mevcut yaya ve sürücü eğitimlerinin çok yetersiz olduğunu, yasa ve kural ihlallerinin hala sürdüğünü göstermektedir. Yine bu veriler, kazalardaki artışların araç, nüfus ve sürücü belgesi artışlarını her yıl geride bıraktığını ve karayollarında güvensiz ulaşım politikalarının izlendiğini açıkça göstermektedir. Ayrıca motorlu araçların dağılımına ve artış oranına dikkat ettiğimizde yük taşımacılığı amaçlı araçlarda (kamyon, kamyonet) artışın ve toplam içindeki payının yükseldiği de gözlenmektedir. 1981’de kamyon sayısı 149 bin iken 2008’de 729 bine, kamyonet sayısı ise 196 binden 1 milyon 890 bine ulaşmıştır. Araç ve Yol Kusurlarının Yanlış HesaplanmasıYine kaza verileri incelendiğinde;·         2006 yılında kazalarda sürücü kusurları % 98,13, yaya kusurları % 1,28, araç kusurları binde 32, yol kusurları on binde17;·         2007 yılında sürücü kusurları % 98,13, yaya kusurları % 1,51, araç kusurları binde 20, yol kusurları da on binde 9 olarak yer almaktadır. Aşağıdaki tabloda ise son beş yıl itibarıyla artış oranları ayrıntılı olarak izlenebilmektedir.

YILLAR İTİBARIYLA MEYDANA GELEN KAZALARDAKİ KUSUR ORANLARI

YILLAR

SÜRÜCÜ% YAYA% YOLCU% ARAÇ% YOL% DİĞER%
2003* 97,29 2,16 0,13 0,25 0,17
2004* 97,46 2,08 0,10 0,21 0,15
2005* 97,68 1,98 0,05 0,15 0,14
2006* 98,10 1,28 0,13 0,32 0,17
2007 98,13 1,51 0,07 0,20 0,09
(*): EGM ve Jandarma Bölgesinde meydana gelen kazalara göre düzenlenmiştir.

T.

Ancak trafik kazası tespit tutanakları tutulurken "araç ve yol kusurları"nı tespit eden ilgili teknik elemanlar bulunmadığından araç ve yol kusurlarının istatistiklere doğru yansımadığı gözetilmelidir. Çünkü trafik kazası tespit tutanaklarını yol ve araç konusunda uzman olmayan Trafik zabıtası tutmakta, dolayısıyla mevcut değerlerle yapılan tespitler trafik güvenliği politikalarının uygulanması açısından zorluklar yaratmaktadır. Bu çok önemli bir eksikliktir.* Ülkemizdeki kaza istatistiklerinde bilinçli ve ısrarlı bir şekilde altyapı hemen hemen kusursuz gösterilmeye çalışılmakta ve kusur esasen insana atfedilmektedir. Kazalardaki kusur payları, kaza mahalline gelen bilirkişilerin takdirine göre tutulan kaza raporları ile belirlenmektedir. Ancak raporların tutulmasında "Trafik Mühendisliği"nin uzmanlık ve bilgi birikimi bulunmamaktadır. "Trafik Mühendisliği" uygulamasının olması durumunda kusur oranlarının anlamlı bir şekilde değişeceği açıktır. Türkiye’de, yukarıda belirttiğimiz gibi;·        Araç kusurları oranı bindelerle belirtilirken ABD’de % 10,·        Altyapı oranı on binde’lerle belirtilirken ABD’de yol kusurları % 36, ·        İnsan kusurları % 98 olarak belirtilirken ABD’de % 50-54 olduğu belirtilmektedir. Gelişmiş bir ülke (ABD) ile ülkemizdeki oranlar arasındaki bu uçurum, Türkiye’de altyapı yetersizliklerini gizlemekte ve kamuoyunu yanıltmaktadır.Diğer yandan, trafik güvenliği açısından tüm Devlet ve İl Yolları Trafik Güvenliği kontrolünün yapılmaması ve örneğin 2005 yılı itibariyle 648.768 adet kamyonun % 52’sinin 25 yaş üstü [40.990 (% 6,3) 1970 yılı öncesi 35 yaş üstü, 155.400 (% 23,9) adedi 1980 yılı öncesi 25–35 yaş arası, 305.948 (% 47,1) adedi 1990 yılı öncesi 15–25 yaş arası] olması, yol ve araç kusurları ile ilgili istatistiki değerlerin doğruluğuna bir kez daha haklı olarak kuşku ile yaklaşılmasına neden olmaktadır. 2008 itibarıyla 729 bin kamyonun yaklaşık % 25’ini oluşturan 178 bininin 25 yaş üstü, % 57’sini oluşturan 415 bin 959’unun 15 yaş üstüdür. Devlet ve il yollarının büyük kısmının geçmiş dönemlerde yapılması ve son dönemlerde uygulanmaya başlanan güvenli yollar politikasına denk düşen fiziki ve geometrik standartları karşılamaması, kamyon ve çekicilerde gelişmiş ülkelerde görülmeyen bir kaza türü olan fren patlamalarının sebep olduğu kazalar bu savımızı doğrulamaktadır. Ölümde Türkiye Avrupa BirincisiTürkiye’deki sürücü eğitiminin ve denetiminin çok yetersiz olması ile trafikteki yaşlı araç oranının Avrupa ortalamasından yüksek olması ile birlikte, 100 bin araç başına düşen ölü sayısı dikkate alındığında, Avrupa birincisi olan Türkiye’nin araç ve yol güvenliğinin denetimi konusunda çok eksik olduğu düşünülebilir.

ÜLKE

100.000 ARACA DÜŞEN ÖLÜ SAYISI
ALMANYA 12
AVUSTURYA 18
FRANSA 17
FİNLANDİYA 14
HOLLANDA 12
İSPANYA 22
İSVEÇ 11
PORTEKİZ 30
NORVEÇ 10
İNGİLTERE 11
SLOVENYA 23
AB ORTALAMASI 19
TÜRKİYE 38
İSVİÇRE 11
KORE 41
KANADA 15
JAPONYA 11
YENİ ZELANDA 16

             Kaynak: International Road Traffic And Accident Data Base (September 2005)Türkiye verisi 2006 yılına aittir. Yaşlı Araç Sayısındaki Durumun Trafik Güvenliğine EtkileriYukarıdaki verileri Türkiye’deki on yıl üzeri araç oranıyla (% 49) birleştirdiğimizde hızlı yaşlanan araçların Avrupa Birliği ülkelerindeki on yıl üzeri araç oranının (% 32,4) üzerinde olduğu gözlenmektedir. 10 yıl ve altı araç oranı ise Türkiye’de % 51, AB’de % 67,6’dır. Buna kişisel duyarsızlıklar ve araçların yeterince denetlenmemesi de eklenince olumsuz sonuçlarla karşılaşmanın kaçınılmazlığı ortaya çıkmaktadır.   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ARAÇLARIN YAŞ DURUMU

YILLAR TÜRKİYE AB
2006 7,2 % 7,3 %
2005 7,1 % 7,2 %
2004 12,8 % 7,1 %
2003 2,4 % 6,8 %
2002 1,2 % 6,8 %
5 YIL ve Üzeri 30,7 % 35,2 %
2001 1,8 % ….
2000 5,5 % ….
1999 3,6 % ….
1998 4,6 % ….
1997 4,8 % ….
10 Yıl ve Altı 51,0 % 67,6 %
10 Yıl ve Üzeri 49,0 % 32,4 %
TOPLAM 100,0 % 100,0 %

Motosiklet, Traktör ve Özel Amaçlı Araçlar hariç.Spanish National Association of Automobile and Truck Manufacturers’ın (İspanyol Otomotiv Sanayicileri Derneği) European Motor Vehİcle Parc 2006 Raporundan alınmıştır.Yaş ve yakıt–araç teknolojisi, araçların yakıt tüketimini dolayısıyla da emisyonu belirleyen iki önemli faktör olmaktadır. 2003–2004 yıllarında trafikten 20 yaş ve üzeri 320.000 araç çekilmiş ve toplam CO2 emisyonunda yaklaşık % 4,87’lik bir azalma sağlandığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Avrupa Otomotiv sanayicileri, 2012 yılı itibarı ile Avrupa Birliği ortalama taşıt emisyonunu 120 gr CO2/km düşürülmesini desteklemektedir. Bu sonuç aslında 1998 yılında otomotiv sanayicileri ile yapılmış gönüllü anlaşmalarla başlamış olan bir sürecin meyvesidir ve her yıl otomotiv sanayisi cirosunun % 4’üne denk gelen bir 20 milyar Avro’luk AR-GE yatırımı, araç teknolojisindeki gelişmelerle sağlanabilmiştir. Sadece yeni satın alınan araçların teknolojisi değil trafikteki araçların da verimlileri ile değiştirilmesi için eski araçlar karbon vergilerinin konması istenmektedir. Diğer taraftan tüketicilerin daha büyük ve güvenli araç talebi de bu verimlilik artışlarının önündeki engeldir. 35 yaş üstü yaşlı araçların trafikten çekilmesi Trafik Güvenliği ve çevre sağlığı açısından olumludur ancak yeterli değildir. Bu politikanın kademeli olarak 15 yaş üstü araçlara da uygulanması gereklidir. Tüm bu veriler incelendiğinde trafik güvenliği açısından bir afet tablosu ile karşı karşıya kalındığı görülmektedir. Bu problemlerin çözümü için büyük oranda maliyet içeren yatırımlar gerekmektedir. Güvenli toplu taşımacılığın geliştirilmesine yönelik politikaların tartışılması gerekirken, sadece karayolu trafik güvenliğini sağlamaya yönelik önlem ve yaptırımlar tartışılır olmuştur. Dünya ölçeğinde yürütülen trafik güvenliği çalışmaları belli standartları içermekle beraber, çalışma yapılan ülkedeki gelişmişlik düzeyi, farklı projeleri ve istemleri kapsamaktadır. Ülkemizde de planlı ve hedefli çalışmalar sonucu oluşturulacak stratejiler ile ekonomik maliyetler göz önüne alınarak trafik güvenliği projeleri uygulamaya konulabilir. Oysa ulaşım planlamasının doğru yapılmaması, Trafik Güvenliği probleminden dolayı gündeme gelen ve uluslararası finans kaynaklarınca Karayolu İyileştirme Projelerine yönelik olarak kullandırılan kredilerin doğru değerlendirilememesine neden olmaktadır. Denizyolu ve demiryolu taşımacılığında da planlama ve yatırımın doğru yapılmaması, ulaşım hizmetlerinde karayolu taşımacılığı ile diğer taşımacılık türleri arasındaki makası karayolu taşımacılığı lehine daha da açmaktadır. Kaldı ki yeterli ve çağdaş ulaşım hizmeti olmaksızın sosyal ve ekonomik yaşamı gerektiği gibi sağlıklı, canlı ve dinamik tutmak mümkün değildir.  SONUÇ VE ÖNERİLERİnsan hayatının, sağlığının ve güvenliğinin her şeyden önemli olduğu gerçeğinden hareketle insancıl, güvenli, konforlu, hızlı, çevre dostu olan, dışa bağımlılık yaratmayan, enerji savurganlığına neden olmayan, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasının lokomotifi olan ulaşım türlerinden karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu ile birlikte yük taşımacılığında boru hatları gibi alternatifler de kullanılarak değişik ulaşım alternatifleri yaratılmalıdır. Karayolu ulaşımı dışında, çağdaş ve hızlı, alt yapı problemleri ve sorunları çözümlenmiş demiryolu, havayolu ve denizyolu ulaşımlarının da hak ettiği düzeye ulaşması ile ulaşımda toplu taşımanın yaygınlaşması temel hedefimiz ve amacımız olmalıdır. Aşağıdaki değerlendirme ve öneriler bu açıdan değerlendirilmelidir. ·         Ulaşım politikaları ister kent içi, ister kentler arasını kapsasın, sonuçta toplum yararını gözeten, tüm ulaşım modlarını (seri, ekonomik, çevreci, güvenli ve hızlı taşımacılığı) esas almalıdır. Bu anlamda ulaşım politikaları çağdaş yaklaşımlar ve teknolojik bir boyut içermelidir. Bu yaklaşımlar insana öncelik tanıyan, yatırımda ve işletmecilikte kaynakları etkin ve verimli kullanırken çevresel, kentsel ve tarihi dokuyu bozmayıp koruyan bir çerçevede olmalıdır. ·         Ulaşım kapasitesini günün koşullarına, ülke ve toplum çıkarlarına uygun politikalar ile yönlendirip alt yapı yatırımlarını yapmak devletin görevidir. Dahası, kentlerin ve ülkenin kaderini etkileyecek büyük projelerde toplumun ve ilgili meslek odalarının karar süreçlerine katılımlarını sağlayacak yöntemler geliştirilmelidir. ·         Ulaşım sistemlerinin yönetiminin kısmen tek bir Bakanlık bünyesinde toplanması olumlu bir gelişmedir. Karayolu, havayolu, denizyolu ve demiryolu ulaşım politikaları; ülke genelinde ve yerel bazda birbirleri ile entegre ve bütünlüklü olarak planlanmalı, bu planlamada kentlerin tarihsel ve kültürel dokusu, çevre ve ekonomik boyutlar dikkate alınmalıdır. ·         Bu çerçevede mutlaka bir "Ulaştırma Ana Planı" yapılmalıdır. Bu Ana Planın uzun ve kısa erimli hedefleri ve stratejisi olmalı ve plan metinlerinde yazılanlar hayata geçirilmelidir. Ana Plan hedeflerini, yatırım bütçelerini, uygulama sonuçlarını, tüm ulaşım türlerinin mevzuat ve yapısal problemlerini çözecek, sektörün veri tabanını yapılandıracak, kontrol edecek ve değerlendirecek, merkezi bir yapılanmaya ihtiyaç vardır. Ülkemizde böylesi bir ulaştırma planlaması ve politikasını oluşturabilecek bilgi birikimli, deneyimli ve uzman kadro birikimi bulunmaktadır. ·         Tüm ulaşım modları arasında uyum sağlanarak yük ve yolcu taşımacılığında ağırlık demiryolu ve denizyolu taşımacılığına verilmelidir. Karayolu/Denizyolu/Demiryolu/ Havayolu entegrasyonlu kombine taşımacılık, bir başka deyişle bütün türlerin tek bir taşıma zinciri oluşturacak şekilde entegre edilmesine yönelik yeterli fiziki kapasiteye ve olanaklara sahip yükleme, boşaltma ve aktarma terminallerinin oluşturulması gereklidir. Bunların verimli şekilde kullanılabilmesi ve işlemlerin hızlandırılabilmesi için sektör içinde elektronik işlemler yaygınlaştırılmalıdır. ·         Ulaşım ile ilgili merkezi bir veri tabanı oluşturulmalıdır. Tüm taşıma türlerinde yurtiçi ve yurt dışına yönelik taşımalarla ilgili sağlıklı veri tabanının oluşturulması sektörün doğru tanımlanması açısından önemlidir. Sektöre yönelik bu veri tabanı oluşturma çalışmasının sağlıklı yürütülmesi, sektörün gelişimini izlemeye, sorunların doğru tespitine ve çözüm önerilerine kolaylık sağlayacaktır. Veri tabanına ilişkin bilgisayar ortamında yapılması gerekli olan bilgi akışı, alt yapıları, işletmeleri, yük ve yolcu hareketliliğini doğru takip edebilecek şekilde olmalıdır. Ayrıca ülke genelinde bölgelerin ekonomik verilerinin, yük ve yolcu arz ve talebinin araştırılarak ülke içerisindeki ulaşım planlamasının doğru yapılması gerekmektedir. Aynı çalışma uluslararası taşımacılık ile ilgili çalışmalar yapılarak uluslararası karayolu koridorları, limanlar, hava limanları ve bunların kapasiteleri ile bağlantı yollarının bugün ve geleceğe yönelik planlamasının doğru yapılması sağlanmalıdır. Toplanacak verilerin türü, birimi v.b. konularda uluslararası ölçüler (Benzer birimler) kullanılmalıdır. ·         Bölgesel kalkınma planlarındaki ulaştırma türlerine ilişkin yatırım politikaları gözden geçirilmeli ve yatırım planlaması bölgesel planlama hedeflerini de kapsayıcı olmalıdır. ·         Ulaştırma sektöründe özelleştirme politikaları gözden geçirilmelidir. Ulaştırma sektörü arz–talep ilişkisi üzerine yapılandığından, gelişen ekonomik krizlere karşı duyarlı ve stratejik önemi olan bir sektördür. Stratejik önemi ve kamusal hizmet üretimi özelliği itibarıyla ulaştırma altyapısı ve işletmeleri için uygulamaya konulan özelleştirme plan ve programları durdurulmalıdır. ·         Ülkemizde toplumsal afet haline gelen trafik kazalarının sadece güvenlik projeleri ile çözülebileceği imajı toplum zihninde yavaş yavaş yer etmekte ve bu yönde kamuoyu oluşmaktadır. Oysa kara taşımacılığının bir problemi olarak görülen trafik güvenliği sorunu, kamusal bir sorun olarak değerlendirilmelidir. Bu sorun yalnızca güvenli yollar yapmakla çözülemez. Kaza riski olmayan hiçbir taşıma türü yoktur. Tüm taşıma türlerinde trafik kazası vardır. Ancak en riskli olanı karayolu taşımacılığıdır. Demiryoluna göre 2 misli, hızlı suyoluna göre neredeyse 3 misli daha fazla enerji tüketen karayoluna yapılmakta olan bütün yeni yatırımlar durdurulmalı, özellikle de can ve mal güvenliğini tehdit eden standart dışı ve "Duble Yol" denilen bölünmüş yollar yatırımları gözden geçirilmeli, ağırlık demiryollarına verilmelidir Yatırım maliyetleri, enerji tüketimi ve emisyon değerleri dikkate alındığında, geleceğe dönük artan talepleri karşılamak için demiryolu hatlarına öncelik verilmeli, bunların süratle çoğaltılması, yenilenmesi ve etkin kullanılmasına yönelik yatırım hamleleri başlatılmalıdır. Yeni bir demiryolu ağı saptanmalı ve yüksek standartlı hatlar yapılmalıdır. ·         Ulaşımda enerji verimliği çalışmalarının, çevresel etkiler de dikkate alınarak, ilgili tüm alanlarla bir arada ve bir bütün olarak değerlendirilmesini sağlayan ulusal bir politika içinde sürdürülmesi esas alınmalıdır. ·         Ulaştırma Bakanlığı’nca gerçekleştirilecek ulaştırma master planlarında, birim enerji tüketimi daha düşük olan sistemlere (demiryolu ve denizyolu) öncelik verilmesi, mevcut sistemlerin kapasitelerinin tam olarak ve verimlilikleri geliştirilerek kullanılması ve ulaşım sektöründeki petrol bağımlılığının azaltılması hedeflenmelidir. Ulaşım, taşıma ve otomotiv sektörüne ilişkin mevcut yasalar bu esaslar doğrultusunda gözden geçirilmelidir. ·         Demiryollarında ulaşım güvenliğini etkileyen hatlarda bakım ve onarım için bütçe ayrılıp en kısa sürede hatlar onarılmalıdır. "Yük ve yolcu taşımacılığı"nda demiryolu ve denizyolunun taşıma paylarının artırılması kaza risklerini azaltacağı gibi dışsal maliyetleri de düşürecektir. ·         Son dönemlerde hızla gelişen hava taşımacılığı ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılarak kombine ulaşımda hak ettiği düzeye ulaşması özellikle sağlanmalıdır. ·         Denizyolu ulaşımında, başta yaş sebze ve meyve taşımacılığının çok olduğu Antalya, Muğla ve İzmir gibi iller ile Doğu Karadeniz limanlarının İstanbul bağlantılarına Ro-Ro seferlerini özendirici çalışmalar başlatılmalıdır. İskenderun, Antalya ve İzmir deniz bağlantısının etkin kullanılmasını sağlayıcı tedbirler alınmalıdır. Deniz kenarındaki tüm kasabalar ve şehirlerarasında yük ve yolcu taşıması için seferler düzenlenmesi için teşvik ortamı yaratılmalıdır. ·         Yeteri kadar koruması olmayan çok sayıda liman ve/veya barınak yerine, gerekli yerlere ulaşım tekniği yönünden yeterliliği olan limanlar yapılarak "hızlı denizyolları" için elverişli ortam yaratılmalıdır. Denizlerimize uygun tekne tipleri geliştirilmelidir. ·         Nehirler ile baraj gölleri ve doğal göller en kısa zamanda etkin ulaşım amacıyla kullanılmaya başlanmalıdır. ·         Ulaşımda çevre kirlenmesine karşı gerekli tedbirler özel olarak alınmalıdır. ·         Araçlardan kaynaklanan hava kirliliğini azaltmak için üretilen araçların Avrupa Emisyon Normuna göre üretilmeleri için gerekli yasal düzenlemeler yapılırken, emisyon denetimlerinin Makine Mühendisleri Odası tarafından yapılması sağlanmalıdır. ·         Toplu taşımacılık yapan araçların çevreyi kirletmemeleri için çevre dostu yakıtların kullanılması tercih ve teşvik edilmelidir. Araçların egzoz emisyonlarında düşük gaz oranları ihtiva eden doğal gaz, etil alkol, bitkisel yağlar, LPG vb. alternatif yakıt türleri kullanılmalıdır. ·         Ulaşım sektöründe yüksek yakıt tüketimine sahip taşıtlar ile eski araçların kullanımdan çekilmesi hızla planlanmalıdır. Ömrünü tamamlamış araçların dolaşımdan kaldırılması ve araç parkının yenilenmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Buna da kamu sektöründeki 50.000’den fazla ve çoğu verimsiz olan binek taşıtından başlanmalıdır. Kamu sektörünün çok özel amaçlar dışında binek aracı olarak 1400 cc motor hacminden büyük araç satın alması yasaklanmalı, mevcut parkta olan araçlar da bir plan dahilinde değiştirilmelidir. ·         Ulaşımda enerji verimliliğinin artırılmasına yönelik olarak yurt içinde üretilen araçların birim yakıt tüketimlerinin düşürülmesi ve araçlarda verimlilik standartlarının yükseltilmesi için otomotiv sektörü ile işbirliği yapılmalıdır. ·         Uluslararası taşımacılıkla ilgili sorunlar ve mevzuat problemleri hızla çözülmelidir. Bu arada kombine taşımacılığı kolaylaştırmak bakımından her taşıma türüne göre düzenlenmiş olan mevzuatta bütünleşme sağlamak, gümrük işlemlerini hızlandırmak için mevzuatta gerekli düzenleme yapılmalıdır. ·         Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Trafik Hizmetleri Başkanlığı Trafik Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülerek araç, gereç ve kadro yönünden güçlendirilmeli ve ulaşım sistemleri yönetimini üstlenen Bakanlık kapsamına alınmalıdır. ·         Yasayla kurulmuş olan Yüksek Trafik Güvenlik Kurulu işlevsel hale getirilmelidir.·          Trafik Güvenliği Kurulunda ve İl Trafik Komisyonlarında TMMOB ve ilgili meslek odaları temsil edilmelidir. ·         Kentlerin kaderini etkileyecek büyük projeler tartışmaya açılmalı, meslek odalarının, üniversitelerin ve bu konularda faaliyet gösteren meslek örgütlerinin görüşleri alınmalı ve karar süreçlerine katılmaları sağlanmalıdır. Kasıtlı ve yanlış uygulama yapanlar hakkında verilen yargı kararları mutlaka uygulanmalıdır. ·         Toplumda ulaşım kültürü oluşması için yoğun eğitim programları uygulanmalıdır. ·         Trafik güvenliğine yönelik çalışmalar hızlandırılmalı ve Planı, stratejisi ve bütçesi olan bir "Trafik Güvenliği Projesi" yürütülmelidir. ·         Trafik güvenliği projeleri yürütülürken aynı zamanda alternatif ulaşım politikalarına yönelik projeler koşut olarak hayata geçirilmelidir. Yalnızca karayolu güvenliği öne çıkarılıp, ülke kaynakları gelişi güzel kullanılmamalı ve bu alandaki gereklilikler ile kamuoyunu tek yanlı yönlendirici çabalar birbirinden ayırt edilmelidir. Ulaşımda güvenlik problemlerini azaltmak ve artan trafik talebini daraltmak için kentler arası ulaşım ile kent içi ulaşımın entegrasyonu sağlanmalı, kentsel ve kentler arası ulaşımda toplu taşımacılık projeleri hayata geçirilmelidir. ·         Ulaşım kültürü ve güvenliği için eğitim programları ve görsel eğitime önem verilmelidir. Trafik güvenliğinin sağlanması için okul öncesi, ilköğretim ile yetişkinlere yönelik eğitim yapılmalıdır. Sadece sürücüler değil yayalar ve yolcular da bu eğitim kapsamına alınmalıdır. Radyo ve televizyon gibi kitle eğitim araçlarında eğitici yayınların izlenebilir saatlerde yapılması sağlanmalıdır. ·         Toplu taşıma araçları ve ulaştırma sistemlerinde özürlü ve engellileri gözetecek önlemler alınmalı, bu uygulamalar kalıcı olmalı ve yönetmeliklere yeni standartlar eklenmelidir. ·         Ulaşımda AB mevzuatına yönelik uyum çalışmalarında ve buna bağlı olarak yeniden düzenlemelerde ilgili meslek odalarının görüşü mutlaka alınmalıdır. ·         2918 sayılı Trafik Kanunu, meslek odaları, meslek örgütleri ve üniversitelerin görüşleri doğrultusunda tekrar gözden geçirilmelidir. ·         Ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarında trafik kazası tespit tutanaklarının doldurulması; zabıta, yol/trafik konusunda eğitim almış inşaat/makine mühendisi ve araç tekniği alanında Makina Mühendisleri Odası’nca belgelendirilmiş makina mühendisleri ile doktorlar tarafından ortaklaşa yapılmalıdır. Bu alanda trafik ve araç eğitimi almış makina mühendislerinin, yol kusurları gündeme geldiğinde de inşaat mühendislerinin görev almaları sağlanmalıdır. ·         Ulaşım ve trafik konularında mahkemelerde bilirkişilik yapacaklarda; ilgili meslek odası tarafından bu konularda eğitilip belgelendirilmiş olmaları şartı aranmalıdır. ·         Kentsel ulaşımda belediye trafik birimleri yapım ve bakımından sorumlu oldukları yolları; trafik düzen ve güvenliğini sağlayacak durumda tutmaları sağlanmalı, kavşaklarda ve yollarda düşey ve bilhassa yatay işaretlemeler uygulanmalıdır. ·         Büyükşehir tabir edilen kentlerde, kent merkezlerine trafik akışı caydırıcı hale getirilmeli, merkeze doğru trafik akışında tercihte bulunanların ek maliyetleri karşılaması için yaptırımlar uygulanmalıdır. Kamu binaları, sosyal tesisler v.b. yapıların kent merkezine toplanmaması için gerekli planlama yapılmalı, çok merkezli kent planlaması yapılarak artan trafik planlanmalıdır. ·         Günümüz modası haline gelen şehir içi toplu taşımacılığının özelleştirilmesinde; kentin sahibi olan kentlinin, kent örgütlenmeleri, Meslek Odaları ve Üniversitelerin görüşleri alınmalı, özelleştirme politikalarından vazgeçilmelidir. ·         Kentsel imar uygulamaları ulaşım politikaları ile örtüşmelidir. Çevre yollarında ve şehir geçişlerinde yapılaşma önlenmelidir. Kentsel ulaşımdaki politikasızlık ve plansızlık ile kötü trafik yönetiminden kaynaklanan kaos çözümlenmeli, bu kaostan dolayı oluşan işgücü ve zaman kaybı önlenmelidir. Şehir merkezlerine doğru araç akışını engelleyecek alternatif politikalar uygulanmalıdır. Büyük kentlerde kent içi ulaşımlarda problemleri çözmek için toplu taşımacılık tercih edilmelidir. Tüm ulaşım maliyetlerinde dışsal maliyetler de hesaba katılmalıdır. Kentsel alanlarda hiç yaşam hakkı tanınmayan yayalara ve yaya güvenliğine yönelik yeni tedbirler alınmalı, yaya güvenliği sağlanmalı, yaya yürüyüş bölgeleri oluşturulmalıdır. Ülke genelinde kentlerde yaya ve bisikletlilere yönelik güvenlik problemi devam etmektedir. Kent merkezlerinde bisiklet kullanımı yaygınlaştırılmalı ve bisiklet yolları yapılmalıdır.·         Büyük kentlerde etkin bir toplu taşıma sistemi kurulurken, küçük taşıt kullanılmasını zorlaştıracak önlemler de alınmalıdır. Bu kapsamda, toplu taşıma sistemlerinin sadece ana yollardan değil ara caddelerden de geçerek servis yapmaları, frekansın ve hizmet düzeyinin fazla olması planlanmalıdır. Kent merkezlerinde park yasaklarının ciddiyetle uygulanması sağlanmalıdır. ·         Gürültü azaltıcı sistemler arasında karşılaştırma yapılarak, ekonomik parametreler tespit edilmeli ve bu çerçevede gürültü önleyici tedbirler için kısa ve uzun vadeli planlamalar yapılmalıdır. ·         Üniversitelerimiz bünyesinde "Trafik Mühendisliği" bölümü açılmalı ve bu bölüme uygun müfredat programları hazırlanmalıdır. ·         Sürücü kurslarında denetlemeler sıklaştırılmalıdır. Yeniden hazırlanması düşünülen sürücü okullarına ait yönetmelik, Odamız görüşü de alınarak hazırlanmalı ve yönetmelikte eğitim ve uygulama süreleri uzatılmalıdır. Bu kurslarda Odamız üyelerinin denetim ve istihdamı yaygınlaştırılmalıdır. ·         Araç teknik muayenelerinin özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir. Kamusal hizmet olan bu alanda gerekli yatırımlarla araç teknik muayenesi kamu eliyle Avrupa normlarında yapılmalıdır. ·         Bakım ve Onarım hizmeti veren işletmelerde ve araç fenni muayenesinde teknik hizmet sorumlulukları zorunlu hale getirilmeli ve Oda tarafından eğitilip belgelendirilmiş Oda üyesi makina mühendislerinin istihdamı sağlanmalıdır. ·         Araç güvenliği yönünden araçların uluslararası normlara uygun olarak üretimi ve bakımı önemli rol oynamaktadır. Ülkemizdeki mevcut Araç İmal Tadil Montaj Yönetmeliği ve standartları gözden geçirilerek uluslararası normlara uygun hale getirilmeli, yerli üretim ve yurtdışından ithal edilen araçlar ile yedek parçalarının bu normlara uygun olup olmadığının denetiminin TMMOB Makina Mühendisleri Odası tarafından yapılması sağlanmalıdır. ·         Araç İmal, Tadil ve Montaj hizmetleri, Makina Mühendisleri Odası tarafından belgelendirilmiş makine mühendislerince yapılmalı ve projeler Oda tarafından mutlaka denetlenmelidir. Bu alanda teknik inceleme, onay ve yeterlilik belgeleri Makina Mühendisleri Odası’nca verilmelidir. Uygulamada olan yönetmelikler ve standartlar uluslararası standartlara uyarlanmalı, tip onayı Makina Mühendisleri Odası tarafından verilmelidir.  KAYNAKÇA

Beş Yıllık Kalkınma Planları, DPT

Beş Yıllık Kalkınma Planları Özel İhtisas Komisyon Raporları, DPT

Stratejik Plan (2007-2011), Karayolları Genel Müdürlüğü

Trafik Kazaları Özeti 2006, 2007, Karayolları Genel Müdürlüğü

Karayollarında Trafik Kazalarının Önlenmesi Raporu-Özet-2004, Dünya Sağlık Örgütü

DİE ve TÜİK İstatistikleri

Emniyet Genel Müdürlüğü İstatistikleri

Ulaştırma Ana Planı Stratejisi, 1, 2, 3. Rapor, İTÜ, Ulaştırma ve Ulaşım Araçları Uyg-Ar Merkezi, 2004, 2005

ORER Mete, "Türkiye Ulaştırmasının Bölgesel Durumu", 7. Ulaştırma Kongresi, İMO, 2007

ÇAKAR Ali Ekber, "Modern Binek Otolarında Pasif Güvenlik Sistemlerinden Hava Yastığı", Yüksek Lisans Tezi, 19952. Ulaşım ve Trafik Kongresi, MMO,  Ankara, 1999 III. Ulaşım ve Trafik Kongresi, MMO Ankara, 2001 Birliğe Çağrı, YYÜ, Enerji-Deprem-Ulaşım (EDU) Ulusal Çalışma Grubu, 2006 Ulaşımda Demiryolu Gerçeği Oda Raporu, MMO, 2008


* Son günlerde uygulamaya başlanan trafik kaza tespit tutanaklarının sürücüler tarafından tutulmasına olanak tanıyan düzenleme bu yanlışları artırıcı olacaktır.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu