KONÇAR
Yazar Ahmed Haşim’in “Müslüman Saati” başlıklı yazısı; günümüzde de yaşanan, zaman bereketsizliğine okuyucunun dikkatini çeker. Ahmet Haşim’in kaleme aldığı zaman kavramının önemini; saatlerden sonra, taşıtlarda yüklenir az çok. Kara taşımacığında, seyahatlerde, otomobil ve otobüsün zamanla yarışan hızında, tren hep bir adım geridedir bizim toplumumuzda.
Kuşkusuz; Ahmed Haşim’in “Müslüman Saati” ne seçenek oluşturacak bir yazıyı yazmak değil hevesim, haddim hiç değil. 1990’lı yılların ortalarına doğru; TCDD tarafından, Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nden kiralanan elektrikli lokomotifleri anlatmaktır isteğim.
Bosna-Hersek’in savaş sürecindeki ülke ekonomisine katkı olması için, Müslüman Hilal’ine uzattığımız bir yardım eli idi kiraladığımız lokomotifler. Balkanlar’da Bosna’dan başlayarak İstanbul’a kadar olan topraklarda yaşayanlar ve coğrafyaları Yaşar Nabi Nayır tarafından Müslüman hilali olarak adlandırılır. Yaşar Nabi Varlık edebiyat dergisinin kurucusudur.
Eskişehir-İstanbul arasında seferler yapan Eskişehir Ekspresi’nin seferden kaldırılmasından birkaç hafta önce tanıdım Konçar’ı Eskişehir Tren Garı’nda. Ona o kadar yaklaşmışım ki yakından inceleyebilmek için makinistin hareket düdüğü tüm hayal ve düşüncelerimi darmadağın etti bir an için.
Eski Yugoslavya’da yaşamış tarihi bir şahsiyetten adını alan Konçar saatte 250 km hız yapabilen hızlı tren gelinceye kadar demiryollarımızın en gözde elektrikli lokomotifi idi. E harfi ve 52000 ile başlayan rakamların yan yana gelmesi ile oluştu KONÇAR’ların künyesi.
Bosna’yı, Hırvatistan’ı bir uçtan bir uca kateden Konçar daha sonraları bizim bozkırlarımız, vadilerimiz, köprülerimiz ve istasyonlarımızda görünerek, ülkemizi katettiler yorulmadan.
Yazar Ahmed Haşim eski zamanda gün kavuşumundan sonra gelen kervanların kalelere alınmayarak güneşin doğuşuna kadar güvenlik nedeni ile kalelerin önünde bekletildiğini anlatır. Oysa Konçar Şehr-i İstanbul’un mimari mabedi Haydarpaşa’ya güneşin ilk ışıklarının görünmesini beklemeden getirirdi yolcu katarlarını. Ne Haydarpaşa kale, nede İstanbul bir merkezi idi onun.
Peki, o zaman neden bu kadar bu lokomotifi sevdim?
Belki bana her daim Bosna’yı hatırlatmasıdır bu denli kendisini sevdiren. Her tren düdüğünün, bir ayrılık çığlığı olduğunu söyler yazar Selim İleri. Biliyorum şimdi Konçar’a da yasak Şehr-i İstanbul’un surlarından içeri girmek.
Meğer ne zormuş bir lokomotifi edebileştirmek? Oysa yüz binlerce insanı kavuşturan o değil mi idi, değişik kentlerimizin istasyonlarında?
Sirkeci Garı’ndan Avrupa’ya giden yolların makas başlarında, selamlar Topkapı Sarayı’nı ve Sarayburnu Feneri’ni. Cankurtaran, Küçük Ayasofya, Cer Atölyeleri’nin bulunduğu Yedikule, Florya ver elini Halkalı. Hadımköy hattı artık demiryolu haritalarında yer almıyor, askerlik şubesi kütüğünden düşmüş bir asker gibi. Rumeli kırlarını sevinç türküleri ile geçer, Balkan havalarında.
Edirne’ye vardığında “Edirne Şehir” diye durduğu durak o kadar manidar ki? Mimarbaşı Koca Sinan’ın şaheseri Selimiye Camii, trenin sağında yer alır, Kapıkule Gar Hudut Kapısı’na az bir süre kala.
Sabahına Edirne camilerinden okunan sabah ezanlarından sonra çalar düdüğünü kısa kısa. Konçar’ın çektiği yolcu katarı giderek hızlanır. Binlerce volt akımın desteğindeki elektrik motoru, Konçar’ın kalbidir. Küçük Çekmece gölü üzerindeki Sultan Süleyman (Silivri) Köprüsü sağında kalır katarın ve tekrar gelir Konçar İstanbul’a. Hani ressam Fikret Mualla’nın Sirkeci’den ayrılarak yaşamını gurbette tamamlayıp dönebildiği İstanbul ‘a.
Konçar sanki bizlerden biri tarihimizin bir parçası oldu giderek. Çağcılı olabilse idi Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’a, kendisine dair iki üç söz yazdırtabilecek kadar vakur.
Kendileri hatlardan depolara çekileceği dönemlerde bile, Balkanlar ile olan bağlantısı ve kiraladığımız ülke ile olan ortak değer ve paydalarımız, daha birçok yazara postmodern Konçar öyküleri yazdırtacak gelecekte.
Not: sarayburnu konçar fotosu Zana Katsikis’e aittir.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Hasan Çakaloğlu- cakalogluhasan@hotmail.com