Perşembenin Gelişi…
1 Şubat 2012 Çarşamba: Haydarpaşa Tatile Çıktı…
III. Napolyon’un (1808-1873) baş”mimar”ı Baron Haussmann, Paris’in imar ve inşasına ilişkin olarak şöyle diyordu: “Fransa’nın başı ve kalbi olan Paris, diğer kentler gibi seçimle gelen belediye meclislerine teslim edilemezdi. Paris yönetimi kentlilere bırakılmayacak derecede önemli; büyük yolların, telgraf tellerinin, her şeyin kendisine varmak istediği, yasaların, kararların, emirlerin, her şeyin kendisinden dağıldığı bir merkezdi.” (Mimarlık, 92/1).
Paris’e ilk Belediye Başkanının 1977’de seçildiği düşünülürse, asıl mesleği avukatlık olan Baron Haussmann’a kentin imar ve inşasının “teslimi” arkasındaki mantık daha da netleşir. Takvimlerin bu tarihsel kavşağı gösterdiği noktada, Fransa’nın başkenti Paris’te, ucu doksanlı yıllara uzanacak olan bir yeni mimarlık atılımı, kentin tarihsel mührünü yeni yapılarla parlatmak girişimi de eşzamanlı olarak göverecekti. Cumhurbaşkanları düzeyinde yürütülecek olan bu yeni mimarlık tasarımı ve uygulaması eski yapıları korumak yanında, Fransız düşü ve düşüncesinin gelecekteki mimari kerterizleri olacak yeni yapılar, yapıtlar kurma düşüncesiydi…
Bu bağlamda Parisliler, B. Haussmann’ın tekçiliğine karşın, konuya kamunun kendi cephesinden sahiplenmesinin ilginç bir örneği olarak, Orsay Tren İstasyonu’nun kentin yaşamından ve tarihinden koparılması girişimine karşı durdular. 4 Mayıs 1900’de açılan ve 1961’deki ilk yıkılma girişimini atlatan bu görkemli demiryolu yapısına sahip çıktılar. İzleyen süreçte Parislinin peşini bırakmayacağı XIX. Yüzyıl mimarlık ürünü istasyon ulusal anıt olarak “tescil edilecek”, aynı yıl müzeye dönüştürülmesi amacıyla da bir yarışma açılacaktır. 1981’de altyapı çalışmaları başlatılan istasyonu müzeye, yaşayan bir sanat ortamına dönüştürmek işi 1986’da bitecek, Musée d’Orsay (Orsay Müzesi) kültür ve sanat yaşamına doğacaktır.
Seine Nehri kıyısında, Louvre Müzesi karşısında konuşlanan bu müze/istasyonun 1970’lerde otel yapılma girişimi önlenerek, bugün Paris’in olmazsa olmazı kültür ve yaşam merkezlerinden -en çok gelir getiren müzelerinden- biri haline dönüştürülmesi üzerinde herhalde durup düşünmek gerekir. 1978’de zamanın Cumhurbaşkanı Giscard d’Estaing’nin müdahalesiyle başlayan yeniden kurma, yeni bir yaşam kurgulama ekseninde, bir kez daha geleceğe uzanışın simgesi kılınan yapı, Musée d’Orsay XIX. yüzyılın ikinci yarısıyla XX. yüzyılın başındaki eşsiz sanat verimlerine yuva olacak, açılış kurdelesi 1986’da Cumhurbaşkanı F. Mitterand tarafından kesilecekti. 1986’dan 2012’ye, hazır Fransız Senatörler, bize, tarihe biraz da bu açıdan bakmak için fırsat vermişken (!) anılan Müze ve öyküsü üzerinde durup düşünmekte yarar var. Tarih denilince, akla hep yara kaşımak, akla karayı karıştırmak gelmesi ne denli doğruysa, tarihin toplumu yarına taşıyan treninde taşınıp gelen bu soydan yapıcı ve esinleyici konulara uzak durmak da bir o kadar doğru olmalıdır!..
Söz buradan açılmışken, öyküsü kentinin öyküsüyle özdeşleşen büyük New York merkez garı ve başından geçenleri kısaca anımsamakta yarar var. 1840’larda kentteki dağınık demiryollarını merkezi bir yapıda toplamak, dolayısıyla yeni bir istasyon kurmak gereksinmesi doğunca, 1871’de ilk merkez istasyonu gövdelendirilir. Ardısıra Paris Orsay garının hizmete açıldığı yıl, New York merkez garının daha da genişletilmesi gerekliliği ortaya çıkar. Bu yönde başlayan teknik tartışma ve çalışmalar dört yıl alacaktır. 1904 yılında merkez tren garı mimarları altı yıl sürecek olan yeniden yapılandırma planını başlatacaktır. 2 Şubat 1913’te törenle hizmete açılan büyük istasyon 1947’ye kadar hizmet verecektir.
1945’lerden 1950’lere, savaşın ardından hızla büyüyen kent ve kent altyapısıyla birlikte, bu ve benzeri yapıların da yeniden ve yeni bir bağlamda üzerine gidildiği bir sürece girilecektir. Dün, bu kentte, New York’ta büyük merkez garı yapımına karşı çıkanlar gibi, istasyonun tümden yıkılarak yerine gökdelenler, iş merkezleri, alış-veriş mağazaları yapılmasını isteyen güçlerin odağındadır bu kez de aynı yapı. Mimarlığın, mimarlık yapılarının “para”ca yedilip yönlendirildiği, dahası biçimlendirildiği bir süreçte bu tarihsel demiryolu yapısı yok olmakla kalmak arasında gidip gelir. Öyle ki, istasyon yapısı ve çevresini ne edip edip “kâr” güdüsünün biçimlediği bir “yapı”lanmada harcamak için seferber olan çevre ve odaklara 1954’te demiryolu yönetimi de katılacaktı. Sonunda yoğun tartışmaların odağındaki yaşlı ve yorgun yapı, 1960’ların sonuna doğru koruma altına alınacaktır (1967). Ne var ki, hemen ertesi yıl (1968) New York merkez garı bir emlak şirketine kiralanacak, bu şirketin elinde adı var kendi yok bir iskelete dönüştürülmek tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Yapının dış cephesi korunarak, 55 katlı bir gökdelen altında kendi toprağına gömülmesi için kollar sıvanacaktır.
İstasyon yapısının salt “sureti”ni yeni yapının (gökdelenin) yüzüne yapıştırarak, korunuyormuş gibi yok edilmesi girişimi karşısında, Paris’te olduğu gibi, bir kez daha kent ve kentlilik bilinci öne çıkacak, emlak devi şirketin hevesi kursağında kalacaktır. Başta New York Koruma Kurulu ile pekçok politikacı, sanatçı, aydın ve yazar, kentli insan bu girişime karşı duracak, merkez tren garının korunması için etkili ve sürekli bir kampanya başlatılacaktı.
Bu süreçte, büyük New York merkez tren garı bakımsızlıktan çökme durumuna gelecek, yapı kirden ve pastan arındırılmak için bir yeni yapı kurtarma meydan savaşı verilmek gerekecektir. 1983 ile 1988 yılları arasında konuya yönelik olarak başlatılan ilk çalışmaları, gerekli parasal kaynağın sağlanması izleyince yapının yeniden yaşama ve tarihe kazandırılmasının yolu açılacaktır. 1992’ye gelindiğinde, Cumhurbaşkanı F. Mitterand’nın öncülüğünde Paris’te Büyük Mimari Projeler girişiminin başlatıldığı yıl, New York’ta da 1913’te hizmete açılan bu tarihsel istasyonun yeni bir yaşama başlaması için atağa ve ayağa kalkılacaktı…
Görüleceği gibi, tarih tarihi, yapı yapıyı, kent kenti etkiliyordu…
1994’te Kent Ulaşım Kurulu, merkez garının bakım ve işletmesini 110 yıllığına kiralayarak istasyon için yeni ve kapsamlı bir onarım çalışması başlatır. Bu onarım işi teknik ve mimari açıdan başlı başına bir ders ve inceleme konusu olarak mimarlık tarihine geçecektir. 1998 Ekiminde yapılacak büyük açılış töreniyle sonuçlanacak bu yeniden kurma büyük işinde 2000 ayrı alt iş türü sayılmıştır. Yüz milyonlarca dolara malolan bir onarım ve yeniden yapım ardından, 1913’teki “eski” görünüm ve havasına kavuşturulan istasyon yapısı, kent içi ulaşım yanısıra, değişik kültürel ve kentsel gereksinmeye yönelik altyapısıyla hizmet vermeyi sürdürmektedir. New York merkez garı, tarihsel ve toplumsal önemiyle uyumlu bir korumacılık ve kentçilik anlayışıyla yaşama ve yarına kazandırılan benzeri yapılar içinde başta gelen örneklerdendir.
…
Orsay garı, büyük New York merkez tren garı ve Haydarpaşa istasyonu…
İstanbul’un İstanbul olmasının anahtar yapılarından biri olan Haydarpaşa’nın başına gelen (!) ve gelmesi olası yeni durumlar karşısında, 1 Şubat 2012 gününden başlayarak “tatile çıkarılması” duyurulan bu yapıyı bakalım daha neler bekliyor?.. Üç yangın geçiren Haydarpaşa’ya İstanbullular, İstanbulseverler sahip çıkabilecekler mi?.. Kent ve toplum olarak yine bir sınav karşısındayız. Orsay garı Paris’in, büyük New York merkez garı bu dünya kentinin olmazsa olmazları arasındaki yerlerini çoktan aldılar. Bakalım, yüz yaşını deviren Haydarpaşa İstanbul’un olmazsa olmazı mı, yok değilse olsa da olur olmasa da türünden bir mekân mıdır? Yaşayıp göreceğiz…
Orsay garı için http://whitemouse.ru/photo/paris/orsay_history.wmb linkini ziyaret ediniz.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Ümit Sarıaslan