ULAŞIM BİR DEMOKRASİ SORUNUDUR
ULAŞIM BİR DEMOKRASİ SORUNUDUR
"Ulaşım; İnsanların, bir coğrafi konumdan, bir diğerine yer değiştirmesi sureci ve bu süreçte ki kültürel, düşünsel, siyasal, nesnel, ilişkiler bütünlüğüdür. " Ulaşım bu tanımıyla, tüm insanlığa ait bir kavram ve olgudur. Biz burada ulaşımı, alışıldık bicimde teknolojik yönüyle değil de, daha çok sorun yasadığımız boyutuyla ele almak istiyoruz. Çünkü bugün bırakın biz mühendisleri, ortalama yurttaşlarımız bile ulaşım teknolojileri hakkında, birçok toplumsal konudan daha fazla bilgi sahibidir. Artik hepimiz raylı sistemleri, metroları, tüp geçitleri, viyadükleri, deniz otobüslerini, hızlı-yavaş tramvayları, birçok yönüyle biliyoruz.
"Ulaşım; İnsanların, bir coğrafi konumdan, bir diğerine yer değiştirmesi süreci ve bu süreçte ki kültürel, düşünsel, siyasal, nesnel, ilişkiler bütünlüğüdür. " Ulaşım bu tanımıyla, tüm insanlığa ait bir kavram ve olgudur. Biz burada ulaşımı, alışıldık biçimde teknolojik yönüyle değil de, daha çok sorun yaşadığımız boyutuyla ele almak istiyoruz. Çünkü bugün bırakın biz mühendisleri, ortalama yurttaşlarımız bile ulaşım teknolojileri hakkında, birçok toplumsal konudan daha fazla bilgi sahibidir. Artık hepimiz raylı sistemleri, metroları, tüp geçitleri, viyadükleri, deniz otobüslerini, hızlı-yavaş tramvayları, birçok yönüyle biliyoruz. Bilim insanlarımız, kurumlarımız, en son teknolojileri biliyor, uyguluyor, üretiyor. Binlerce mühendisimiz ile devasa bir teknik gücümüz, üretim kapasitemiz ve IMF’ lerin, hortumcuların yağmalaya yağmalaya bitiremediği ekonomik gücümüz var. Bunca bilgi ve bilenle nasıl oluyor da, yılda 8-10 bin kişi ölüyoruz, 130 bin kişi sakatlanıyoruz, kolumuz, bacağımız kopuyor? Ulaşım sorunu diye adlandırdığımız şey gerçekte nedir? Bir ölüm kalım savaşımı, baştan sona bir bilisizlik (cehalet) mi? Yoksa bir aymazlık, umursamazlık ya da salaklık mı? Yoksa gerçektende ‘Halk (yani biz) pazaryerinde ki sürümüyüz?" Bu yazımızda kısaca bunları irdelemeye çalışacağız.
SAVAŞ DEĞİL, TRAFİK KAZASI
1927 de 13,6 milyon kişilik nüfusumuzun yüzde 25’i kentte, yüzde 75^ ise köyde yaşıyordu, 2000 yılında 67,8 milyon kişi olan nüfusumuzun yüzde 75’i kentte, %25’i ise köyde yaşar hale gelmiştir. (DİE verisi) 1970 yılı itibarı ile toplam 59.453 km yolumuzun, 35.216 km si Devlet (İller arası), 24.437 km si İl (il içi) karayoludur. 2005 yılı itibarı ile toplam 63.714 km yolumuzun, 31.446 km si Devlet (İller arası), 32.268 km si İl (il içi) kara yoludur. 30 yılda araç sayısı 10 katına çıktığı halde, yol uzunluğu neredeyse aynı kalmıştır. Bu yollarda yaklaşık 10,5 milyon karayolu aracı (2003 verisi), 537.000 kazaya karışmaktadır. Bu kazalardan 67.031 i ölüm-yaralanmalı kazadır ( 2003 verisi ). 2003 yılında 4.423 kişi ölmüş, 136.427 kişi yaralanmıştır (DİE verisi). Yaşamını yitiren kişi sayısına, yaralılardan sonradan yaşamını yitirenler dahil değildir. Bu sayı ile ölüm sayısının 8.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. İran Irak savaşında yılda 4.000 kişi ölmüş ve yaklaşık 50.000 kişi yaralanmıştır. Buradan baktığımızda ülkemizde ulaşım bir savaş halidir. Bu savaşın asıl aktörü ise karayolu ulaşımıdır. Karayolu ulaşımını ülkemize 1950 liler den başlayarak (Truman Doktirini, Marchall Planı ile ) dayatanın uluslar arası sermaye olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Ancak 1950’den bu yana hükümetler "demiryolu komünizmin yolu" sloganıyla bizi bu savaşa ve ölüme mahkum etmiş, biz ise bu savaşı neredeyse kaderimiz sayıp ölmeye ve yaralanmaya devam etmişiz. Bu basit saptamalar ile "Ulaşım Sorunu" nun gerçekte, bir "Demokrasi Sorunu" olduğunu görmemek olası mı? Bireysel olarak hepimiz hayatta kalma mücadelesi verirken ( ekonomik, sosyal,vb.), sorunlarımıza bütünsel bakma, çözümler bulma ve bu çözümler etrafında örgütlenme olanağı bulamayışımız, ulaşım sorununun gerçekte, bir "Demokrasi Sorunu" olduğunu görmemizi engelliyor. Oysa mühendis odalarımız sürekli olarak, her yıl ulaşım sempozyumları, konferansları düzenleyerek, çözümler üretmekte, yanlış uygulamaları eleştirmektedir. Ama sorun bir demokrasi sorunu olduğu için çözümsüzlük hüküm sürüyor.
ÖLÜMLER KADER DEĞİL
1990 yılından 2004 yılı sonuna kadar toplam 5.184.611 adet kazada, 81.876 kişi ölmüş, 1.682.187 kişi yaralanmıştır. (DİE verisi) Bu ölümlere, yine yaralılardan daha sonra ölenler dahil değildir. Demek ki 14 yılda yaklaşık 140.000 kişinin üzerinde öldük ve 1,5 milyonu aşkın yaralandık. "Ölen ölür, kalan yaralılar bizimdir." diyebilir miyiz? Bunca ölümümüz ve yaralanmamızdan, hala "ulaşım sorunumuz" diye söz ediyoruz. İşte size aymazlığımızın derecesi. Bir km otoyol maliyetiyle, 10 km çift hat demiryolu yapabilecekken, niçin hala otoyol yaparız? Bugün yaklaşık 2.000 km otoyolumuz var, aynı parayla 20.000 km çift hat demir yolu yapabilirdik. Burada 1938 de, 15 milyon nüfusumuz ve 10.000 km demiryolumuz olmasına karşın 2005 de 75 milyon nüfusumuz ve 8.346 km demiryolumuz bulunduğu gerçeği bize ne söylüyor? Bu gerçek, acaba son 14 yılda ki yaklaşık 140.000 kişilik ölümümüzü ve 1,5 milyonu aşkın yaralanmamızı, biraz olsun açıklamıyor mu? Aslında onca konferanstan sonra, hepimiz biliyoruz ki; bir ülkenin ulaşımında, ana unsur, demiryolu ağıdır. Kara yolu, deniz yolu, hava yolu yan ulaşım ağlarıdır. Ülkemizi yönetenler, ulaşımın bel kemiğini bilinçli olarak, güdük bırakmak suretiyle toplumumuzu fiziki olarak özürlü hale getirmişlerdir. Bunun için bu cennet ülkede, yüzde 40’ımız açlık sınırının altında, yüzde 80 imiz de yoksulluk sınırının altında yaşamaktayız. Görülüyor ki bayram seyran demeden durmadan ölüyor olmamız, kaderimiz değil, toplumsal çıkarlarımızın hilafına seçim ve tercihlerimizdir. Daha açık bir söyleyişle, ülkemizi yönetmesi için seçtiğimiz yöneticiler, yani bu seçim sürecinin ta kendisidir. Tüm üçüncü dünya ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de ulaşım sorunu değil, demokrasi sorunu vardır. Bu saptamayı yapamadığımız sürece, bizim için ulaşım, sorun olacak, ulaşım sorunu da kader olacaktır. Özetleyerek tazelediğimiz bilgiler, ulaşımın toplumsal yaşamımızın ana unsurlarından biri olduğunu, evrensel bir hak olduğunu belirleyerek, bireysel ve toplumsal mutluğumuzdaki önemini vurgulamıştır. Ulaşım teknolojileri üzerine ülkemizde sayısız, yazı, bilgi, veri bulunmaktadır. Ama bu bilgilerin varlığı sorunlarımızı tek başına çözmeğe yeterli değildir.
İMKÂNSIZLIKLAR BAHANE DEĞİL
Kaldı ki Türkiye’nin teknolojik varlığı, gereksinim duyulacak her türlü çözüm ve yeni bilgiyi üretmeğe yeterlidir. Asıl sorun bu bilgi ve çözümlerin uygulanışında karşımıza çıkmaktadır. Uygulama da ise temel sorunun parasal olamadığı yukarıda verilen örneklerde açıkça ortaya konulmuştur. O halde sorun; insan sever, halk sever, yurtsever yönetimleri seçebilme sorunu, yani demokrasi sorunudur. Demokrasi sorunun kökeninde ise, toplumsal yaşamımıza para eksenli yaklaşan, sermaye sınıfının egemenliği karşısında, toplumsal yaşama insan ve emek eksenli yaklaşan emekçi sınıfların örgütsüzlüğü ve güçsüzlüğüdür. Özellikle kentlerde ulaşırken tükettiğimiz; ömrümüz (her gün işten eve 3-5 saatimiz), sağlığımız, dostluklarımız, üretkenliğimiz, yaratıcılığımız, emeğimiz, alın terimiz, sevgimiz, sevdamız…Yitirdiğimiz; kazalarda yitirdiğimiz yaşamlarımız, kolumuz, bacağımız, gözümüz, kulağımız, özgürlüğümüz, çocuklarımızın gözlerindeki gülümseyiş; sosyal sigortamıza karşın, hastane yollarında yitirdiğimiz çocuklar, bebekler, dedeler, nineler, eşler, dostlar, yani yaşamlar…Biriktirdiğimiz gözyaşları, küskünlüğümüz, umutsuzluğumuz, çaresizliğimiz, güvensizliğimiz, kaldırımlarda, yaya geçitlerinde bize, çocuklarımıza çarparlar mı korkumuz, kondumuzun çatısından kamyon girer mi korkumuz, yokluğumuz, yoksulluğumuz, bizler bu demokrasi sorununu çözemedikçe bitmeyecektir. Biz biliyoruz ki, ancak örgütlü toplumlar mutlu bir yarını kurabilirler ve toplumsal sorunlarına köklü çözümler üretebilirler.
ULAŞIMI NASIL ANLAMALIYIZ?
Ulaşım hakkında bildiklerimizi sıralı olarak anımsamakta ve yeniden gözden geçirmekte yarar var.
ULAŞIMIN TANIMI;
"Ulaşım; İnsan veya insanların bir coğrafi konumdan bir diğerine, yer değiştirmesi süreci ve bu süreçte ki kültürel, düşünsel, siyasal, nesnel, ilişkiler bütünlüğüdür." Bu tanım, bugün ulaşımdan, araçların yer değiştirmesini anlayan ve anlatan bakış açısını yadsıyarak, insanın yer değiştirmesini esas almaktadır. Yani bugün geçerli olan otomotiv ve otomobil öncelikli ulaşım yaklaşımı yerine, insan öncelikli bakış açısı öne çıkmaktadır. Böylece otomobilin varlığı amaç olmaktan, ait olduğu araç olma konumuna geriletilmektedir. ( Doğal olarak sermayenin amacı insanların ulaşımı değil, otomobil üzerinden sağlayacağı kardır.)
ULAŞIMIN ÖNEMİ;
»İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsanın toplumsallığı, bireylerin birbiriyle etkileşimi ve iletişimiyle olasıdır.»İnsanların hem etkileşiminde, hem de iletişiminde ulaşım önemli yer tutar. En etkili iletişim yüz-yüze yapılandır ki, buda ancak iki insanın bir birine ulaşması ile olasıdır.»İnsanların bir araya gelmesini gerektiren hertürlü süreç (kültürel, üretimsel, vb.) kaçınılmaz olarak ulaşım gerektirir.» İnsan bireysel gereksinimleri içinde ulaşmak zorundadır. Örneğin suya, gıdaya, sevdiklerine ulaşmak durumundadır.» Ulaşım, insan için; hem toplumsal, hem de bireysel yaşamsal bir gereksinim ve zorunluluktur.
KAVRAMSAL OLARAK ULAŞIM;
» Ulaşım etkinliği, toplumsal örgüyü güçlendiren önemli bir etken, hizmet ve unsurdur.» Ulaşım yetersizliği hem nitel hem de nicel anlamda, toplumsal yaşamı daraltan, kısırlaştıran ve çökerten bir toplumsal sorundur.» Ulaşım, toplumsal gelişmenin salt göstergesi değil, asıl belirleyici unsurlarındandır. Dolayısıyla toplumsal barışın, mutluluğun, özgüvenin, sevginin kaynaklarındandır.» Toplumsal gelişimi ele aldığımız her düzeyde; (uluslararası, ulusal, bölgesel, yerel, kentsel düzeylerde ve kültürel, üretimsel, siyasal, eğitimsel düzeylerde) ulaşım bütünsel olarak ele alınmalıdır.» Ulaşım salt teknolojik bir olgu değildir. İnsanın ilk ve doğal ulaşımı kendi bedeninin olanakları ile ulaşımıdır ki bu da günümüzde yaya ulaşımının önemini belirler.
ILKESEL OLARAK ULAŞIM;
» Ulaşım evrensel bir insan hakkıdır. Ulaşımı savsaklayan, çeşitli biçimlerde engelleyen ve köstekleyen sorumlular, yetkililer, kurumlar insanlık suçu işlemiş olurlar.» Ulaşım bir ticaret alanı, kar aracı olamaz ve değildir. Ambulansların bile sirenli taksi biçiminde kullanılabilmesi, bu ilkenin gereğinin, somut ve çarpıcı bir örneğidir. Pamukova tren kazasının asıl nedeni, TCDD nin, ABD li danışman şirketinin önerisi doğrultusunda, işletmede " kamu hizmeti ve mühendislik kriterleri yerine ticari kriterleri koyması " dır. Salt bu örnek bile, bu ilkenin önemini bize anlatmaktadır. İnsanların yaşamsal gereksinimleri, ticaretin kar güdüsüne teslim edilemez, bunun için ulaşım bir kamusal alandır. Bir kamusal alan olarak ulaşım, korunmalı, denetlenmen, desteklenmeli ve sürekli geliştirilmelidir.» Yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi, ulaşım da, dünyada ve ülkemizde barış ilkesi altında ele alınmalıdır. Yani barış, sevgi, dayanışma ulaşım sistemlerinin birer niteliği olmalıdır.» Ulaşım da, diğer toplumsal olgular gibi mutlaka, insan öncelikli ve eksenli ele alınmalıdır. Tüm uygulama ve tasarımlarda bu ilke aranmalıdır.» Ulaşım, çok doğal olarak her aşamasında ulusal çıkarlarımızın kollanması gereken ve kollanacağı bir alan özelliğini de taşır.
LEVENT SERHAN
Makina Yüksek Mühendisi
http://www.mimarist.org/mhaber/haber_oku.asp?haber=891
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: www.kentvedemiryolu.com