Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Kendinin Ustası

 

 

Resmi yan uğraş değil, yaşamının yüreğine yerleştirmiş bir sanatçı, Yaşamın değişen/dönüşen akışı içinde, ateşi ve hamuru birlikte karan bir geleneğin temsilcilerinden, Bozkırın eskil göğsünden, kent göklerine ağıp uzanan bir uzun "seferilik"tir Ali Demir. Ressam Ali DEMİR’i Ümit Sarıaslan’ın kaleminden dökülen sözcüklerle Mutlu Son yayınevinden çıkan "kendinin ustası Ali Demir" adlı eserde daha yakından tanıma fırsatı bulacaksınız.

 

 kd

KENDİNİN USTASI

Önsöz Yerine

"İstanbul’un galerilerinde çiçek bahçeleri gibi resim sergileri açılıp durmakta.

Nuri İyem’le İbrahim Balaban, Agop Arad, Neşet Günal gerçekçi resmin, insanın sıcaklığını, her şeye karşın insanın ölümsüz sıcaklığını üfleyen çok renkli çalışmalarıyla göz doldurmaktadırlar. Bunların yanısıra uzun yıllardan beri, sarı tütün rengi, daha doğrusu, parlak kehribar rengi sanat dünyasında tek başına, [eleğin türlü zorluklarına gerçek bir sanatçının iç direnişiyle karşı koyan bir başka ressam, Ali Demir, on yıldır, beni tablolarının sarı ışıklı, katırtırnağı kokulu sergilerine çağırmakta, gözlerimi, gönlümü doyurmaktadır… "

(Hasan İzzettin Dinamo, Ressam Dostlarımla Söyleşi, Vatan, 20 Eylül 1977)

 kd

Ali Demir, yarım yüzyıla yakın bir süredir, kesintisiz bir kendini kurma-var etme eylemiyle, imzasını kurumlaştırmış sanat insanlarımızdandır. Resmi yan uğraş değil, yaşamının yüreğine yerleştirmiş bir sanatçı. Yaşamın değişen/dönüşen akışı içinde, ateşi ve hamuru birlikte karan bir geleneğin temsilcilerinden. Bozkırın eskil göğsünden, kent göklerine ağıp uzanan bir uzun "seferilik"tir Ali Demir. Dünden yarına ağıp-akan toplumsal ayaktalık halinin binbir yüzüne ayna tutan bir dikkatin, o kertede yoğun bir sevgi ve ilginin büyüttüğü resimleri, bu dirimsel devingenliğin türkülenmesine adanmıştır.

 

Bu türküleyişte, resimlerinin yersel coğrafyası gibi, destansal bir anlatım ve hava da duyumsanır. Bu destansallık, tarihin sularında akıp duran yaşamı, gelgitleri içinde sorgulayan, izleyene eleştirel bir duruşu öneren, tanım yerindeyse "epik" bir destansılıktır. Başka bir deyişle, hayatın ileri-geri dalgaları arasında, tarihsel zamanla-bireysel zamanlarımızın çatışıp-çakışmasından doğan yaratıcı elektriklenmenin sanatsal dışavurumudur. Ali Demir resimlerine sinik bu özsellik; resmin özgün içsel ve görsel yapısını kurma da seçilen bu yol, düzenlemelerine egemen olan, devingen-dirimsel "hercümerç"i de açıklamaktadır. Yaşamın (tarihin) alabildiğine karmaşık yapısı, gel-gitlerle, iniş-çıkışlarla, ileri atılımlarla, geri gidişlerle işleyen çarkı gibi. .. Resimlerine bakarken, kaçınılmaz, bu "çark’,! döndüren suların nereden gelip nereye gittiğini düşünür insan. Resimsel uzam, bir yandan zamandışılığın çerçevesini giyinirken, eşzamanlı olarak; bizi, gerçekliğin öteki yüzüne bakmaya, dünyanın (olan bitenin) gerçek resmiyle yüzleşmeye de çağırır…

 kd

 

Ali Demir, bu "çağrı"yı yedeğine almış bir üretkenlikle, bizim olan, ya da bizim olmaktan çıkarılmış "hayat"lardan örülme yaşamlarımız gibi, devingenliği belirleyiciliği olan bir aşk ve akışla üretir. Yalımlı-yangınlı süremlerden-süreçlerden beslenen, topraksı ve güneş yansılı renklerle emzirdiği resimlerinde, kesintisiz uzayan bir uzam kurar. Geçeduran zaman, bu uzam içinde görselleşen süreklilik algısıyla içselleşmiş olarak, aynı yeğinlikle duyumsanır: Resimsel yapıdaki devingenliğe (yaşarlığa) katılan görsel gerecin tümünü, sonsuz bir derinlik ve genişlikle, sanatçı elinden çıkma bir yeryüzü sahnesinde kucaklar. Ardısıra, biçimsel ve özsel-özgün yerlemleri üzerinde gövdelenen bu panorama içine bütün tarihselliğiyle yurdu dünyayı; onun binbir görüngüsünü alacakmışçasına iştahla genleşip-genişler resmin çevreni (ufku). Bizi, resme bakanı da içine katarak. Akan zaman duran zamana dönüşmüştür sanatçının "el"inde. Doğumdur bu; yaşamın bir armağanı olarak resim döner gelir ellerimize. Elleri ellerimiz olur. Akagiden yaşamın içinde bir tutamak, bir tanıklık hayata.

 

Ali Demir resmi için "nehir roman"dan esinle, "ırmak resim" demek, yanlış olmaz.

 

Ali Demir, yukarıda, "bir uzun seferilik" diye nitelediğim özyaratısal var kılmavar kılınma savaşımında, temel bir sorunsalı büyütür: resminin çatısını kuran ana izleğin (tarihselliği içinde Anadolu’nun ve Anadolu insanının) resme taşınmasıyla belirginleşir bu sorunsal… Sanatına özgüllüğünü sağlayan yaratıcı eytişimin dolambaçlarından, yaşamın çalkantılı kıyılarına… Dirençli bir arayışla birleştirmiştir bu seçimini… Resmini, bu uzun soluklu arayışın hem ürünü, hem aracı kılmıştır… Aynı sıkıduruşun ardında konuşlanmış, onu besleyen, ondan beslenen sanatçı sorumluluğuyla…

Fahir Aksoy, 1982’de yayımladığı Sanatta Batı Öykünmeciliği adlı kitabının önsözünde, yaşayagittiğimiz "sanatsal yabancılaşma" olgusuna vurguyla, "Yeni bir ufuk göründü. Genç ressamlar bayrağı aldılar, gelecek onların… Gelecekte yüzümüzü ak edecek onlar, onların kuracakları yeni Anadolu sanatı" diyordu.

Ali Demir, o gençlerdendir.

Teknesinde kardığı, örsünde dövdüğü biziz; bizdendir.

Bu yüzdendir; bizimle karılır kendi de; bizim içindir, bizdendir çilesi-çekisi…

Ümit Sarıaslan (7 Mayıs 2008, Ankara)

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu.com