DLH’ye Yer Teslim Davası Kaldığı Yerden
CR1 olarak adlandırılan TCDD banliyö hatlarının 3 yola çıkartılması ve rehabilite edilmesi inşaatı için TCDD tarafından, DLH Marmaray Bölge Müdürlüğüne yapılan bedelsiz arazi ve yetki devirlerinin yürütmesinin durdurulması istemiyle 27.09.2007 tarihinde açılan davada;Mahkeme 511 gün sonra "yürütmeyi durdurma talebi red" kararı ile birlikte davalı idare TCDD’nin ilk savunmasını da davacıya gönderildi.
Davalı İdare Vekili cevap dilekçesinde davanın zaman aşımına uğradığını iddia ederek davanın reddini talep etmiştir. Ayrıca Davacının menfaat kaybı bulunmadığını, davaya taraf olma sıfatının olmadığını, Marmaray’ı davacının bilmediğini Marmaray’ın Ulaştırma Bakanlığının en büyük projesinin olduğunu (davacının projenin küçük bir proje olduğu yönünde iddiası varmış gibi) aslında TCDD’nin arsasına bina yaptıran mal sahibi anlayışı ile müteahhit konumundaki DLH’ye arazi teslimi yaptığını ileri sürmektedir.
Davalı İdare Vekilinin bu cevap dilekçesine karşı Davacının cevapları 16.04.2009 tarihinde Ankara 3.İdare Mahkemesine verilmiştir. Cevap dilekçesinin tam metni aşağıdadır.
ANKARA 3. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
ANKARA
DOSYA NO: E:2009/188
DAVACI (CEVAP VEREN):Tugay Kartal TCDD1.Bölge Tesisler Müdürlüğü Trafik Cetveli Bürosu Haydarpaşa Garı Kadıköy İstanbul
DAVALI : TCDD Genel Müdürlüğü Ankara
DAVALI VEKİLİ : Av. F.Cumhur Dalkılıç – Aynı Yerde
TEBLİĞ TARİHİ : 25.03.2008
KONUSU : Usulsüz tebligata olan itirazlarımın ve Davalı İdarenin cevaplarına karşı cevaplarımın sunulmasından ibarettir.
USULSÜZ TEBLİGATA İTİRAZIM
İstanbul 9.İdare Mahkemesi Başkanlığına verdiğim 27.09.2007 tarihli dava dilekçemde adresim "TCDD1.Bölge Tesisler Müdürlüğü Trafik Cetveli Bürosu Haydarpaşa Garı Kadıköy İstanbul" olarak belirtilmiş olmasına rağmen Mahkemenizin 2009/188 sayılı kararı tarafıma ihbar adresimin eksik yazılması sonucu tarafıma teslim edilememiştir. Posta görevlisi TCDD 1.Bölge Evrak kayıt bürosuna ihbar kağıdı bırakarak dava kararı ve eklerini Kadıköy Rasimpaşa Mahallesi Muhtarlığına teslim etmiştir. İhbar kâğıdının 25.03.2009 tarihinde elime ulaşması üzerine Kadıköy Rasimpaşa Mahallesi Muhtarlığından aynı gün 25.03.2009 tarihinde mahkeme kararını ve eklerini tebellüğ ettim. Açıkladığım üzere usulsüz tebligat nedeni ile itiraz süremin, kararın tarafımdan tebellüğ edildiği tarih olan 25.03.2009 tarihinden itibaren başlaması gerekmektedir.
CEVAPLARIM
· Davalı İdarenin Zaman aşımı iddiasına cevabım
TCDD’nin DLH ye arazi devri için yapmış olduğu sözleşmeler ve yönetim kurulu kararı kamuya açık bir şekilde yayınlanmış belgeler değildir. Dava dilekçemde de belirtildiği üzere 24.09.2007 tarihinde "resen öğrenme ve belge edinme" şeklinde haberdar olunmuştur. Öğrenir öğrenmezde dava açılmıştır. İdari işlemlerde (düzenleyici ve bireysel işlemler) süreler ilgilere tebliğ tarihinden itibaren başlar. Tarafıma İdare tarafından tebligat yapıldığı belgelenemediğinden zamanaşımı itirazlarının hukuka uyarlılığı bulunmamaktadır.
· Davalı İdarenin "Menfaat Kaybına yönelik hiçbir beyanda bulunulmamıştır" iddiasına cevabım.
Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 5. maddesinde, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlet demektir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin, Anayasal güvenceye bağlanmasıyla olanaklıdır.
Devletin, hak arama özgürlüğünü daraltan bütün sınırlamaları kaldırması ve bu yolla yargı denetimini yaygınlaştırarak adaletin gerçekleştirilmesini sağlaması hukuk devleti ilkesine yer veren Anayasa’nın 5. maddesi gereğidir.
Anayasa’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik hukuk devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Çünkü, yargı denetimi, hukuk devletinin "olmazsa olmaz" koşuludur.
Anayasa’nın 12. maddesinde, herkesin, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu belirtildikten sonra, 13. maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacıyla ve ayrıca Anayasa’nın ilgili maddelerinde öngörülen özel nedenlerle, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olarak yasayla sınırlanabileceği, temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin gerekli araç ve yollardan yararlanarak yargı organları önünde dâvacı ya da dâvalı olarak sav ve savunma hakkı bulunduğu belirtilmektedir. (*Anayasa Mahkemesinin 21.9.1995 gün ve E:1995/46, K:1995/49 sayılı kararı.)
Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiş, ikinci fıkrasında ise Cumhurbaşkanı‘nın tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetiminin dışında tutulmuştur. Anayasa’nın 159. maddesinin dördüncü fıkrasıyla da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları, idarî işlem niteliğinde olmalarına karşın, yargı denetimi dışında bırakılmıştır. Anayasa’nın 125. maddesinin ikinci fıkrası ile ayrık tutulanlar dışındaki tüm idarî işlemlerin yargı denetimine bağlı olması Anayasa buyruğudur. (*Anayasa Mahkemesinin 21.9.1995 gün ve E:1995/46, K:1995/49 sayılı kararı.)
İdarenin yargısal yolla denetiminin en önemli, yaygın ve etkili aracı iptal davalarıdır. İptal davaları, idare hukukunun doğuşundan ve oluşumundan sonra ortaya çıkan idare hukukuna özgü dava türü olup, bu dava ile idarî işlerin hukuka uygun olup olmadığı incelenir. İptal davasının amacı hukuk düzenini korumak, idarenin işlem ve eylemlerinde hukuka uygun davranmasını sağlamaktır. Hukuk Devletinin olmazsa olmaz ilkelerindendir. İdarî işlemin iptaline ilişkin yargı kararı anonim ve objektif nitelik taşıması nedeniyle "kesin hüküm"ün klasik anlamının dışında ve onu aşan sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin bir yönetmelik hükmünün iptali halinde iptal kararından sadece davacı değil, yönetmelik kapsamında olan herkes yararlanır. (*Anayasa Mahkemesinin 21.9.1995 gün ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı.)
İdarî dâva türleri ve bu dâvaların kimler tarafından açılabileceği 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası’nın 2. maddesinde gösterilmiştir. Bu madde ile getirilen düzenleme, aynı Yasa ile yürürlükten kaldırılan 521 sayılı Danıştay Yasası’nın 30. maddesinin (A) bendi ile aynı doğrultudadır. Her iki yasa kuralında da idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılıkları nedeniyle menfaati ihlâl edilenler tarafından iptal davası açılabileceği öngörülmüştür. Anılan yasalardaki tanımlar arasındaki fark, 521 sayılı Yasa’daki "kanuna aykırı"lığın yerine 2577 sayılı Yasa’da "hukuka aykırı"lığın kullanılmış olmasıdır.(*Anayasa Mahkemesinin 21.9.1995 gün ve E:1995/46, K:1995/49 sayılı kararı.)
İdare, özel hukuk kişilerinin sahip olduğu yetkilerin dışında ve üstünde birçok yetkilere sahiptir. Tek taraflı kamu gücünü kullanma yetkisini kullanır. İdareye özgü olan bu yetkilerle, kişilerin üzerinde, tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal etkiler doğuracak eylem ve işlemler yapabilir. Bu işlemlerin yerine getirilmesi için, başka bir makam ya da merciin yardımına gereksinim olmadan kişiler çeşitli yükümlülükler altına sokulabilir.
Öte yandan, idarî işlemler "hukuka uygunluk" karinesinden yararlanır ve bu karine gereği, idarî işlemlerin yerindeliği ve hukuka uygun olduğu varsayılır. İdarî davalar, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal yolla denetlenmesi, kamu hizmetlerinin hukuk kurallarına ve hizmetin gereklerine uygun biçimde yapılmasının sağlanması, kamu hizmetlerinin getirdiği yarar ve zararların bireyler üzerindeki etkilerinin adaletli biçimde dengelenmesi için vatandaşlara tanınmış bir haktır. İdarî dâvalar, idare hukukuyla birlikte hukukun üstünlüğü, Devletin hukuka bağlılığı ilkesinin sonucu olarak hukuk alanına girmiştir.
İdarî yargıda "idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan dâvalar" olarak tanımlanan iptal davaları, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayarak hukuk devletini gerçekleştiren önemli yollardandır. İptal davası kolay işleyen ve karmaşık olmayan niteliğiyle yargısal bir denetim yolu olarak öngörülmüştür.
İptal davaları ile idarî işlemlerin hukuk kurallarına uygunluğu incelenir. Aykırılığın saptanmasında işlem ortadan kaldırılır. Böylece, idarenin hukuk kurallarına uygun şekilde hareket etmesi sağlanarak hukuk düzeni korunur.
İptal davaları, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikteki idarî işlemler hakkında açılabilir. Böyle bir idarî işlemin iptalinin istenilebilmesi için davacının menfaatinin ihlâl edilmiş olması gerekir. Yargı kararlarında ve öğretide "menfaat", dâvacı ile iptalini istediği idarî işlem arasındaki bağı, ilgiyi anlatır. İdarî işlem ile dâva açan kişi arasında geçerli (meşrû) güncel ve ciddî bir ilişki söz konusu ise dâvada menfaat bağı bulunduğu kabul edilmektedir. Bunun dışında öznel bir hakkın ihlâl edilmesi koşulu aranmaz.
Hak, hukukun koruduğu menfaattir. Özel hukukta her menfaat korunmaz. Kamu hukukunda iptal dâvaları yoluyla korunması zorunludur. Tam yargı dâvalarının tersine iptal dâvalarında dâva açabilmek için menfaat ihlâlinin yeterli sayılması, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlamak amacına yöneliktir.
Dâva ehliyeti için aranan "menfaat ihlâli" koşulu, her olaya özgü irdelenmiş ve dâva konusu işlemin davacıyı etkilemiş olması, idarî yargıda menfaat ihlâlinin varlığı için yeterli sayılmıştır. İtiraza konu yasa kuralında geçen "kişisel hak" kavramıyla, genel, soyut ve gayrişahsî düzenleyici kuralların kişilere uygulanarak somutlaşması ve hukuksal sonuçlar doğurması amaçlanmıştır. İdarî yargıda kişisel hak ihlâli, tam yargı davası açabilmenin ölçütüdür. Tam yargı davaları ile, idareden, ihlâl ettiği bir hakkı yerine getirmesi ya da neden olduğu zararı gidermesi istenir.
İptal davalarında, hukuka aykırılığının saptanması durumunda idarî işlemin iptal edilmesi, tam yargı davalarında ise idarî işlem ve eylemin uygulanmasından ve yürütülmesinden doğan zararların tazmini söz konusudur. Bu iki dâva türündeki farklılık ve gerçekleştirilmek istenilen amaç nedeniyledir ki, iptal davasında davacı olabilmek için "menfaat ihlâli" yeterli görülmüş iken; tam yargı davalarında idarî eylem ve işlemlerden dolayı davacının "hakkının ihlâl" edilmesi gerekmektedir. (*Anayasa Mahkemesinin 21.9.1995 gün ve E:1995/46, K:1995/49 sayılı kararı.)
· Davalı İdarenin İYUK’un 2.maddesine göre taraf olma sıfatı yoktur söylemine cevabım.
İYUK’un Madde 2 – 1. (Değişik: 10/6/1994 – 4001/1 md.)a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 – 4577/5 md.)’de İdari dava türlerinden olan İptal davaları " İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları" olarak tanımlanmaktadır.
Ben TCDD çalışmaktayım.. Bir kamu kuruluşu olan TCDD’nin 4736 sayılı kanuna aykırı olarak ücretsiz arazi devri yapması ve yapılan işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönünden hukuka aykırı olması TCDD çalışanı olarak benim taraf olma hakkımı doğurmaktadır.
· Dava Sürecine ve yetkili mahkeme tespitine dair cevaplarım
İdari Yargılama Usul kanununun Taşınmaz mallara ilişkin davalarda yetki başlığı altındaki 34. Maddesinde– (Değişik: 10.6.1994 – 4001/16 md.) "1. İmar, kamulaştırma, yıkım, işgal, tahsis, ruhsat ve iskân gibi taşınmaz mallarla ilgili mevzuatın uygulanmasında veya bunlara bağlı her türlü haklara veya kamu mallarına ilişkin idari davalarda yetkili mahkeme taşınmaz malların bulunduğu yer idare mahkemesidir" denilmesine rağmen İstanbul 9.İdare Mahkemesi Başkanlığına açtığım dava Ankara 3.İdare Mahkemesine Ankara 3.İdare mahkemesinden Danıştay’a, Danıştay’dan Ankara 3.İdare Mahkemesine havale edilmiş ve davadaki YD talebim 2 yıla yakın bir süre (511 gün) geçtikten sonra karar bağlanabilmiştir.
TCDD’nin şantiyeler için DLH’ye protokollerle yaptığı, "bedelsiz arazi ve bina devirleri ile tasarruf ve karar hakkı devri" hukuksuzdur.
Yapılan devir teslim işlemleri ile ilgili olarak, TCDD Genel Müdürlüğü yasalara aykırı davranmıştır. 4736 sayılı kanun, mal ve hizmet bedellerinde işletmecilik indirimi hariç olmak üzere, hiçbir kimse ya da kuruma bedelsiz devir yapmaya izin vermemektedir.
Yapılan arazi devir ve kullanım yetkileri için alınan TCDD Yönetim Kurulunun 08.05.2007 tarih 24010 sayılı kararında ve DLH ile imzalanan devir protokollerinde bu bedelsiz devrin hangi yasa maddesine dayandırıldığı açık olarak belirtilmemekle beraber TCDD Genel Müdürlüğü bu tip işlemlerle ilgili olarak genelde baz aldığı, 5018 sayılı "Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu" ise, kurum olarak TCDD Genel Müdürlüğünü kapsamamaktadır.
İlgili kanunun, 24.12.2005 tarih ve 5436 sayılı kanunun 4 maddesi ile değişik 47.maddesinde bedelsiz devir ile ilgili açılım bulunmaktadır. Ancak, kanunun, "Kapsam ve Tanımlar" başlıklı 2 ile 3.maddelerinde bahsi geçen ekli I, II, III, IV sayılı cetvellerde TCDD Genel Müdürlüğü yer almamaktadır. Dolayısıyla, TCDD Genel Müdürlüğü bu kanunun kapsamı dışındadır.
Yine TCDD Genel Müdürlüğünün baz aldığı kanunlardan olan 5335 sayılı kanunun 32. maddesinde bahsi geçen yetki, bedelsiz devirlerle ilgili olmayıp, TCDD Genel Müdürlüğü bu hukuk dışı bedelsiz devir işlemine, mevzu bahis kanunla tanınan yetkiyi de bu işleme dayanak olarak gösteremez. Bütün bunların dışında Liman-İş sendikasının 5335 sayılı kanunun yürütmesinin durdurulması ve 32. maddesinin iptali talebiyle Danıştay 13. Dairesinde 2005/52 esasına kayden açılan dava, 03.04.2007 tarih 2007/14 sayılı kararla sonuçlanmış, Kararda 5335 sayılı yasanın yürütmesinin durdurulmasına, bu yasaya dayanılarak o zamana kadar yapılan işlemlerin iptaline, yasanın 32. maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve düzeltilmesi için anayasa Mahkemesine gönderilmesine hükmedilmiştir.
Ayrıca tahsis yapılan bölgelerde DLH Genel Müdürlüğü ile ihale usulü ile anlaşma yapan özel firmaların konumlanması ve bu kamu arazilerinin kullanımından hiçbir bedel ödemeden ticari kar elde etmesi ve bu konumlanma için hiçbir bedel ödememeleri de konuyla ilgili mevzuat açısından ayrı bir hukuksuzluk teşkil etmektedir.
TCDD mülkiyetindeki arazi ve gayrimenkullerin üzerindeki tasarruf ve karar hakkı TCDD Yönetim Kurulunda olup, bu yetki hiçbir suretle devredilemez. Ancak, yapılan devir işlemleri ile ilgili olarak, devir yapılan bölgelerdeki bazı binaların yıkılması konularında DLH Genel Müdürlüğüne yetki verilmekle birlikte, bu yıkımlar sonrasında, DLH Genel Müdürlüğünün hiçbir mali ve idari sorumluluk kabul etmemesi de, TCDD mülkiyetlerinin üzerindeki tasarruf hakkının DLH Genel Müdürlüğüne verildiğini göstermekte olup, bu durum da yasal mevzuata açıkça aykırıdır.
TCDD ve DLH arasında 07.05.2007 tarihinde imzalanan arazi devir protokolünün 5.1.2 Maddesinde Diğer Hususlar Başlığı altında "Marmaray çalışmaları için teslim edilen arazi ve binalar Marmaray çalışmaları amacı ile kullanılacak, DLH tarafından başka kurum ve kuruluşların kullanımına veya tahsisine konu edilmeyecektir" hükmü mevcuttur.
Marmaray projesinin resmi web sayfasının http://www.marmaray.com.tr/mr/marmaray-anasayfa link adresinde de görüleceği üzere TCDD hatlarının Halkalı İstanbul Haydarpaşa Gebze arasında üçlenmesi çalışmasında DLH projenin sahibi olarak gözükmekte olup inşaatı yapacak olan yüklenici firmalar olup bu iş ticari bir faaliyettir.
SÖZLEŞMELER
3. CR1 Sözleşmesi
"Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hatlarının İyileştirilmesi; İnşaat, Elektrik ve Mekanik Sistemler CR1" işinin teklifleri 15.02.2006 tarihinde alınmış olup en düşük teklifi veren Alstom-Marubeni-Doğuş (AMD) Grubu ile Sözleşme 24 Temmuz 2006 tarihinde Sözleşme Görüşmelerine davet edilmiştir. ve 28 Mart 2007 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.
CR1 Sözleşmesinin İmzalanması |
: |
28 Mart 2007 |
Sözleşmenin Yürürlüğe Girmesi |
: |
15 Mayıs 2007 |
Yer Teslimi ve İşe Başlama |
: |
21 Haziran 2007 |
İşlerin Tamamlanma Süresi |
: |
1147 Gün |
Orijinal Tamamlanma Tarihi |
: |
07 Haziran 2011 |
Bu nedenledir ki Davalı İdare vekilinin cevap yazısının 3 sayfasında 6. madde de belirttiği gibi DLH Marmaray Projesinde CR1 etabında yani demiryolu hatlarının üçlenmesi projesinde müteahhit değildir.
Kaldı ki DLH nın Kuruluş Kanununda da DLH demiryolu yapımlarında müteahhitlik görevi üstleneceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. http://www.dlh.gov.tr/dlh/dlh-anasayfa1
DLH’nın GÖREV VE YETKİLERİ
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 3348 sayılı Kanunun 9. maddesinde belirtildiği şekliyle Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Devletçe yaptırılacak demiryolları, limanlar, barınaklar ve bunlarla ilgili teçhizat ve tesislerin, kıyı koruma yapıları, kıyı yapı ve tesislerinin ve hava meydanlarının ve bunlarla ilgili tesislerin, alakalı kuruluşlarla işbirliği yaparak, plan ve programlarını hazırlamak, gerçekleştirilmesi için gerekli tedbirleri almak ve imkanları sağlamak, araştırma, etüt, istikşaf, proje, keşif, şartname ve inşaatları ile bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak ve yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara devretmek, yapılmış olanların bakım ve onarımlarının organizasyonu için esaslar hazırlamak.
b) Kamu Kurum ve Kuruluşları, Belediyeler, Özel İdareler, hakiki ve hükmi şahıslarla yaptırılacak (a) bendinde yazılı işler ile teleferik, finiküler, şehiriçi raylı ulaşım sistemleri, metro ve demiryollar, limanlar ve hava meydanları ile ilgili tünel gibi tesislerin proje ve şartnamelerini incelemek ve onamak, şehir içi raylı ulaşım sistemlerinin ülke ihtiyaçlarına uygun standartlaştırılması ve bakım üniteleri ile ilgili düzenleyici tedbirlerin alınmasını sağlamak.
c) Yukarıda (a) ve (b) bendlerinde belirlenen işlerden her türlü kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, özel idareler, tüzel ve gerçek kişilerce yaptırılacak olanların proje ve şartnamelerini inceleyip tasdik etmek.
d) (Ek:27/4/2006-5494/1 md.) Denizlerin iki yakasını denizaltından birbirine bağlayan her türlü ulaşıma ilişkin tüp ve tünel gibi ulaşım alt yapı işlerini,yap-işlet-devret modeli de dahil olmak üzere planlamak,yapmak veya yaptırmak;bunlarla ilgili proje ve şartnameleri hazırlamak,hazırlatmak,incelemek ve onarmak,yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara devretmek,işletme safhasına ait güvenlik,bakım ve onarım işlerine ilişkin esasları belirlemek ve gerekli tedbirleri almak,
e) Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak
Görüleceği üzere aslında TCDD arazileri resmi bir kurum olan DLH üzerinden ticari firmaların kullanımına verilmektedir.
İmzalanan protokolle DLH’ ya yapılan bir arazi devridir. Davaya konu TCDD arazilerin DLH’ ya devrinin bedelsiz yapılmasına 4736 sayılı kanun izin vermemektedir. Ayrıca devir yapılan ve üzerinde şantiye kurulacak arazilerden biri olan Haydarpaşa gar sahası İstanbul 5 nolu Koruma Kurulunun 24.06.2004 tarih 85 sayılı kararı ile "Kentsel ve Tarihi Sit" ilan edilen alan içersinde bulunmaktadır.
Haydarpaşa gar sahasının tamamının SİT alanı olduğu TCDD tarafından da bilinmektedir. T.C. Anayasasının 63.maddesi ile "devlet; tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır" şeklinde getirilen AMİR hükme aykırı olarak Haydarpaşa Gar sahası dahilinde bir bölümün DLH’ ya şantiye yeri olarak tahsis edilmesi ve koruma kurullarından şantiye yerleri için izin alınmaması da ayrı bir yasal ve anayasal hukuksuzluğu içermektedir.
Davalı İdarenin cevap dilekçesinde Marmaray Projesinin Ulaştırma Bakanlığının en büyük projelerinden biri olduğu söylemi altında proje detayları açıklanmıştır. Yürüyen projenin bakanlığın olması, büyük olması, TCDD’ye yasalara aykırı işlem yapma yetkisi vermemektedir. Bu dava da projenin bütünü üzerinde herhangi bir talebim olmamıştır. Yürüyen projede TCDD arazileri üzerinde kurulacak şantiye yerlerinin bedelsiz devri ve sit alanı üzerine kurulmasının iptaline yönelik istemim vardır. Davalı İdare Projeyi büyük proje bakanlık projesi olarak gösterip tanıtırken yapılan usulsüz arazi ve yetki devrinin görmezden gelinmesi için ortam ve zemin hazırlamaya çalışmaktadır ki bu yasalara aykırı işlemin Mahkemenizce iptal edileceğine yönelik inancım tamdır.
SONUÇ VE İSTEM:
Yukarıda açıkladığım ve mahkemenizce resen dikkate alınacak sair nedenlerden dolayı, Davalı İdarenin hukuksal temelden yoksun savunmasının dikkate alınmamasını, Davalı İdarenin 4736 sayılı kanuna aykırı olarak DLH’ye arazi devrine ilişkin protokolün iptali ile yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılması yönünde karar verilmesini arz ve talep ederim.16/04/2009
Tugay KARTAL
İlgili Linkler:
Marmaray’ın İlk Davasında YD 511 Gün Sonra Ret http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=500
Marmaray projesine ilk dava açıldı… http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=128
Marmaraya açılan ilk dava Ankara’ya taşındı. http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=237
Marmaray’a Yer Teslim Davası Danıştay’a Taşındı. http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=295
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu