Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Ankara’da Demiryolunun CerModern’e Uzanan Tarihi

(yorumlar kapalı)

XX. Yüzyıl başlarına ait bir Ankara fotoğrafı. Yukarıdaki kale duvarında Ahmet Fehim Efendi’nin, resmettiği Osmanlı arması görülüyor.

Ankara’da İlk Katar

Serveti Fünun dergisinin 19 Teşrîn-i sȃnî 1308 (Miladi: 1 Aralık 1892) tarihli 90. sayısında, Ankara’dan matbaamıza varid olan [gelen] telgraf başlığıyla yayınlanan metinde, Ankara ahalisi namına Belediye Reisi Abdi Beyefendi tarafından gönderilen çok önemli bir haber yer alıyordur.

Serveti Fünun dergisinin 17 Kȃnûn-ı Evvel 1308 (Miladi: 29 Aralık 1892) tarihli 94. sayısının kapağı. Fotoğrafın altındaki açıklamada şunlar yazılı: “Ameliyyatı hitam bulan [tecrübeleri son bulan] Ankara hat-ı kebirinde şehr-i mezkûre [adı geçen şehre] ilk katarın sûret-i vusûlü [varışı]”

Pazartesi akşamı, gece saat birde Ankara Telgrafhanesi’nden Serveti Fünun Matbaası’na çekilen bu tarihi tegrafta, Miladi tarihle 27 Kasım 1892 günü, Ankara’ya ilk trenin girdiği müjdesi verilmektedir.

Arapça, Farsça kelime ve terkiplerin yoğunluğu nedeniyle dili tarafımızdan kısmen sadeleştirilen telgraf metninde, o gün istasyonda yapılan törenin geniş bir özeti aktarılmıştır.

Serveti Fünun Gazetesine,

Medeniyet ve insanlık dünyasını parlatan Padişah Hazretlerine ait başarıların yücelerine, yücelerden yüce bir ilave olan Ankara şimendiferinin bugün[1] ilk lokomotifi, zafer sancakları ve Osmanlılara ait Kur’an ayetleri ile süslü birçok vagonları ihtiva ederek Ankara’ya girmiş ve istasyonda Vali Paşa Hazretleriyle bütün memurlar ve otuz bini aşkın ahali tarafından, “Padişahım Çok Yaşa!” avazeleriyle [sesleriyle] karşılanıp çeşitli okulların öğrencileriyle halkın büyük bir kısmı tarafından hazırlanan yüzlerce çiçek demeti, katarın önüne atılarak fevkalade bir sevinç ve memnuniyet nişanesi gösterilmiştir.

1913 yılında Ankara İstasyonu

Memleketimize hayat ve verimlilikler bahşeden Padişaha ait bu yüksek, güzel eserlerin, halkın geneli üzerinde meydana getirdiği, şükran ve minnet duygularının etkisiyle, bütün devlet memurları ve halk tarafından kentin içi dışı fevkalade ve özel olarak donatılmış, her taraf sevinç aydınlığına gark edilerek yer yer yükselen “Padişahım Çok Yaşa!” sadaları, birkaç saatlik mesafede kuvvetle yankılanmıştır.

Katarın gelişi anında müteaddit kurbanlar kesilmiş ve sonra Vali Paşa Hazretleri tarafından irticalen gayet beliğ ve tafsilatlı bir nutuk söylenmesiyle büyük icraat ve Padişah Cenaplarının başarısının değerinin yüceliği belirtilmiş ve toplanan halkın bağlılığını yansıtan duyguları çoşturarak yükselen “Padişahım Çok Yaşa!” duaları ve alkış sesleri, iftihar ve övünçle kulakları titretmiştir.

Daha sonra Naib Bey Tarafından oldukça etkili bir dua okunmuş ve ardından “Padişahım Çok Yaşa!” duası tekrarlanmıştır.

Ankara ahalisi namına

Belediye Reisi

Abdi

Abdi Bey’in çektiği telgrafta, o gün yaşananlara dair birtakım önemli noktaların yer almadığını görüyoruz. Örneğin kente ilk katarın ulaşması onuruna düzenlenecek tören ve diğer kutlamaların hazırlıklarında Vali Abidin Paşa tarafından bizzat görevlendirilen tiyatro sanatçısı ve ressam Ahmet Fehim Efendi’den ve onun törene renk katmaları için istasyonda hazır bulundurduğu Broğman Familyası adlı Macar orkestrasından, hiç söz edilmemiştir. Oysa on parmağında on marifet taşıyan Ahmet Fehim Efendi, trenin gelişi şerefine, Vali Paşa’nın emriyle, Ankara Kalesi’nin istasyon tarafındaki duvarına öyle bir Osmanlı arması resmetmiştir ki; yaklaşık kırk metrekare büyüklüğündeki arma, kullandığı güçlü renkler sayesinde, tam Paşa’nın istediği gibi çok uzaklardan bakıldığında bile hemen göze çarpmaktadır.[2]

Anılarında, bu tören için istasyonu adeta cennete çevirdiğini belirten değerli sanatçı, aynı zamanda ilk katarın altından “alay-ı vâlâ” ile süzülüp geçtiği tak-ı zaferin de tasarımcısıdır.

Serveti Fünun dergisi, daha sonraki bir sayısının kapağında, Ankara İstasyonu’ndaki tarihi tören sırasında çekilmiş değerli bir fotoğrafı yayınlamıştır.[3] Söz konusu dergiye, “Ankara Vilayeti Mektupçusu Saadetlü Rüknettin Efendi tarafından” gönderilmiş olan fotoğraf, dergi yetkililerinin Viyana’da özel olarak hazırlattıkları klişeden basılmıştır.

Pişgâhına [önüne] ilk katarın alây-ı vâlâ ile yanaştığı o heyecan dolu günden sonraki 10-15 yıl içinde Ankara İstasyonu’nun yaşantısında böyle çoşkulu günlere pek rastlanmayacaktır. İstasyonda günler ve işler kendi doğal akışında sessizce sürüp gitmektedir. Orada çoğu zaman Kayseri’den, Kırşehir’den ya da Yozgat’tan yola çıkmış deve kervanlarınca getirilip boşaltılmış zahire yüklü çuvalları; tiftik balyalarını ve bunlara yaslanıp dinlenen bazı yorgun köylüleri görmek mümkündür. Birlikte günün uzayan, ağır akışını, gecenin ıssız serinliğini paylaşarak sonu gelmez gibi görünen derin bir bekleyişi sürdürüyorlardır…

Bu dingin bekleyiş, bütün ülkeyi bir ateş çemberinin sardığı Kurtuluş Savaşı yıllarında sona ererek yerini öncekinden çok farklı, hareketli bir sürece bırakır. Bu dönemde önemli bir misyon üstlenmiş olan Ankara İstasyonu, başkaldırının ve direncin, kuvvetle duyumsandığı mekanlardan biri olarak tarihinin en canlı ve anlamlı sayfalarını yaşamaya başlayacaktır.

Ankara İstasyonu’ndaki eski Direksiyon Binası. Günümüzde, Milli Mücadelede Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi olarak düzenlenerek ziyarete açılmıştır.

Bugün, bir zamanlar yüreklerini büyük bir ideale kilitlemiş o güzel insanlar eliyle yazılmış bu sayfalarda gezindiğimizde; kazanlarında odun yakılan trenlerin camları kırık, döşemeleri sökük, boyaları silinmiş, harap, kirli vagonlarından umutla inen Milli Mücadele insanlarını; Direksiyon Binası’nın üst katındaki, küçük odasında, geceler boyunca sürekli çalışıp düşünen Mustafa Kemal’i, Sakarya Savaşı’nın en kritik günlerinde, yakıtsız kalan trenler çalışsın diye, garın ahşap bölümleriyle bahçe parmaklıklarının kesilip parçalanarak lokomotif kazanlarında yakılışını[4], giden her trenin ardından Direksiyon Binası’ndaki penceresinde, belli belirsiz bir gölge olarak seçilen Fikriye Hanım’ın yorgun, ince hüznünü görebiliyoruz.

İstasyondaki Atatürk konutunun müze olarak düzenlenmesi konusunda, Devlet Demiryolları Genel Müdürü Zihni Üner’in Atatürk’ün Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak’a yazdığı Ekim 1953 tarihli mektup.

İçinden Bir Tarih Geçen Direksiyon Binası ve Ankara Gar Alanındaki Diğer Eski Yapılar

29 Ekim 2016 günü işletmeye açılan Yüksek Hızlı Tren Garı’nın eklenmesiyle eski görünüş ve atmosferi tamamen değişen Ankara tren garının, bütün bir tarihine tanıklık etmiş en eski yapılardan biri, İstasyonun ilk açılış yıllarından kalan eski Direksiyon Binası’dır. Bağdat Demiryolu Şirketi’ne ait eski bir yönetim binası olması nedeniyle bu isimle anılan yapının üst katını, Milli Mücadele günlerinde Gazi Mustafa Kemal, uzunca bir süre ikametgah olarak kullanmıştır. Gazi’nin Çankaya Köşkü’ne nakletmesinden sonra, aynı katta İsmet Paşa ve Rauf Bey de oturmuşlardır. Meclis’in ikinci devre seçiminin yapıldığı günlerde, Vekiller Heyeti Reisi Rauf Bey burada ikamet etmekteydi.

İçinden bir tarih geçen bu binada, Milli Mücadele yıllarında birçok önemli harekatın planı hazırlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin akdettiği ilk milletlerarası anlaşma olan Ankara İtilafnamesi, Fransa Hükümeti’nin temsilcisi Franklin Bouillon ile burada görüşülerek imzalanır.

Bina, uzun yıllar Riyaseticumhur Hususi Kalemi tarafından kullanıldıktan sonra, önce Maarif Vekaleti’nin, ardından Devlet Demiryolları’nın bazı bürolarınca değerlendirilir. Bir aralık Devlet Demiryolları’nın kurduğu “Raybank” merkezinin burada açılması düşünülerek içinde bu yönde birtakım değişiklikler yapılmışsa da, girişimden haberdar olan dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın engellemesiyle bina, tekrar eski durumuna getirilir. Daha sonra, bir müzeye dönüştürülmesi yolunda çalışmalara başlanacaktır. Bu bağlamda, Atatürk’ün yakın çevresinden Hasan Rıza Soyak’ın danışmanlığına başvurulur.[5] Müzenin kuruluş çalışmaları zaman alacaktır, Atatürk’ün Emir Çavuşu Ali Metin’in de üstün gayretleriyle tamamlanan düzenlemeler sonucu, eski Direksiyon Binası, Milli Mücadelede Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi olarak ziyarete açılır.

Tasarımı, Mimar Kemalettin Bey’e ait olan Devlet Demiryolları ve Limanları İdaresi lojmanlar binasının ön cephe mimari çizimi. Kaynak: Demiryollar Mecmuası

Bugün Ankara Garı kompleksi içinde bulunan tarihi öneme sahip yapılardan biri de tasarımı Mimar Kemalettin Bey’e ait olan TCDD’nin eski lojmanlar binasıdır. Yapımı 1927-1928 yılları arasında gerçekleştirilen bina, uzun süre İkinci Bölge İşletme Müdürlüğü olarak kullanılmış, 40’lı yıllarda bir dönem Demiryolu Meslek Lisesi olarak hizmet vermiştir.

Ankara Gar Kompleksi dahilindeki tarihsel değer taşıyan diğer bir bina da, Atatürk’ün talimatıyla demiryolları mimarlarından Kemal Süha Esen tarafından 1924 yılında “Ankara Oteli” olarak projelendirilen bugünkü TCDD Demiryolları Müzesi ve Sanat Galerisi’dir. Söz konusu yapı, bugünkü şekliyle kullanılmaya başlanmadan önce sırasıyla; İşletme Müdürlüğü, Muhasebe Müdürlüğü, Kreş, Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurdu, Kısım Şefliği, Eğitim ve Öğretim Dairesi Başkanlığı olarak hizmet vermekteydi. İki katlı olan taş bina, 1990 yılında TCDD tarafından restore edilerek giriş katı Sanat Galerisi, ikinci katı da Demiryolları Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Ankara İstasyonu’nun Bir Modern Sanat Merkezine Dönüşen Eski Atölye ve Depoları

Yazışma ve haberleşme dili Fransızca olan Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi’nin istasyonlarında Müslüman Türk memurlara pek rastlanmazdı. Nitekim Cervati’nin 1910 yılı Şark Ticaret Rehberi’nde yer alan Ankara İstasyonu personel listesi yabancı isimlerden oluşmaktadır:[6]

1924 yılında Ankara İstasyonu’nda bulunan makine sundurması ve döner köprüyü (levha-i devvȃre) gösteren harita.

Cervati Kataloğundaki Personel Listesi

Cervati kataloğunda yer alan personel listesinin, o dönem Ankara İstasyonu’nda var olan idari ve teknik yapılanma konusunda oldukça aydınlatıcı olduğunu görüyoruz. Bu listeden yola çıkarak o dönem Ankara tren istasyonunda bulunan yapılar hakkında da bir fikir edinilebilmekte. Bu bağlamda, söz konusu alanın istasyon binası dışında bir depoyu da içerdiği anlaşılıyor. Bu deponun lokomotif ve vagon gibi demiryolu taşıtlarının kullanılmadıkları zamanlarda korunmaya alınarak bakımlarının yanı sıra belki ufak tefek tamiratlarının da yapıldığı bir yapı olduğunu düşünebiliriz.

CerModern’in temelini oluşturan demiryolu atölye binası. Serveti Fünun dergisinin 2 Haziran 1927 tarihli 133. sayısında yer alan fotoğrafın altında, “Ankara-Kayseri-Sivas Hattı’nda: Ankara’da yeni inşa edilen atölye” açıklaması yer almaktadır. (Gülseren Mungan Yavuztürk Koleksiyonu)

Demiryollarımızın yeni yapılanmalarla desteklendiği Cumhuriyet Dönemi’nde, başkent Ankara’daki istasyon kompleksinin de tesisat ve yapı olarak eskiye kıyasla giderek beslenip genişletildiğini görüyoruz. Müdafaa-i Milliye Vekaleti Harita Dairesi’nce 1924 yılında yayınlanan “Ankara Şehri Haritası”nda, Ankara Gar alanı içinde lokomotiflerin yönlerinin değiştirilmesinde kullanılan döner köprünün, ya da o dönemdeki adıyla “levha-i devvare”nin bir tane olduğu görülmesine karşın, tonalitesi daha yüksek lokomotifleri taşıyabilecek büyüklükte bir yenisinin yapılmasıyla bu sayı, 1926’da ikiye çıkarılmıştır.[7]

1930 yılında Ankara İstasyonu’nda lokomotif deposu ve önünde yer alan “levha-i devvare” (lokomotiflerin yönünün değiştirilmesinde kullanılan döner köprü ya da plaktorna).

Ankara İstasyonu’nda henüz geniş çaplı tamiratların yapılabileceği bir atölyenin bulunmadığı 1925 yılında, Demiryolları Teşkilat-ı Umumiyesi’ndeki Umûr-ı Cerriye Riyasetine bağlı bir depo faaliyette bulunmaktaydı. Söz konusu deponun, sadece makinelerin barınmasına ait olmayıp cȃri tamirat ve servisi idare edecek kabiliyette olduğu, aynı zamanda kömür tevzi merkezi olarak da kullanıldığı bilinmektedir.[8]

1930 yılında, Ankara İstasyonu’ndan CerModern’in temelini oluşturacak atölyelerin bulunduğu alana bakış.

2010 yılında CerModern adıyla faaliyete geçen modern sanat merkezinin kurulduğu yapıların temelini oluşturan atölyelerin inşası, 1927 yılında, Ankara-Kayseri Demiryolu Hattı’nın açılışından kısa bir süre önce tamamlanmıştır. Ankara İstasyonu’nun, Kayseri Hattı gibi önemli bir bağlantıya sahip olmasının, iş kapasitesini arttırmakla kalmayıp cer işlerindeki bakım ve onarım faaliyetlerinde de bir artışa yol açması kaçınılmazdı. İstasyon alanında yeni atölyeler kurulmasının bu durumun bir gereği olduğunu düşünebiliriz.

Ne var ki bin bir emekle hayata geçirilen bu tesisler, zamanla buharlı lokomotifler döneminin sona ermesine bağlı olarak demiryollarının farklı yönde gelişmeler göstermesiyle işlevlerini yitirerek kullanılamaz duruma gelirler. Zamanla bir harabeye dönüşen eski atölye binalarının kaderi, işte tam bu noktada değişecektir. 1995 yılında, söz konusu yapıların bir çağdaş sanatlar merkezine dönüştürülmesine karar verilir. Ancak proje, 2010 yılında hayata geçirilebilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) ortaklığında Cer Modern olarak yeniden işlevlendirilen kompleks, 11.500 metrekare alan üzerine kurulmuş olup sergi alanı, konferans salonu, kütüphane, mağaza, sanatçı odaları, stüdyolar, kafeterya, heykel parkı ve otoparktan oluşmaktadır.[9]

CernModern adındaki bu zengin sanat dünyasına geldiğinizde, otoparka konuşlandırılmış güzeller güzeli bir anıtsal havuzlu çeşme mutlaka dikkatinizi çekecektir. Geçmişinde, başkent Ankara’nın belli başlı alanlarında yaşanmış zengin bir tarih taşıyan bu güzel heykelin yaşamı, başlı başına bir öykü konusudur diyebiliriz..

Ankara’nın Seyyar Su Perileri’nin Şayan-ı Hayret[10] Hikayesi

30’lu yıllarda, Ankara Yenişehir’deki Havuzbaşı ve Su Perileri

Yirmili yılların ortalarında, tetkikler yapmak üzere Avrupa’ya giden Ankara Şehremini Süleyman Asaf (İlbay) Bey, orada kent meydanlarındaki büyük havuzlarda görüp beğendiği fıskiyeli su perisi heykellerinden Ankara’ya da bir tane getirtir.

Göz alıcı güzellikteki anıtsal Su Perileri çeşmesi başkentte ilk olarak, Kızılay Meydanı’nın ortasında bir havuza yerleştirilir. Havuzun etrafındaki toprağın yeşillendirilip çiçeklerle süslenmesinden, çevresine banklar konulmasından sonra, burası artık bir park halini alır. Bu düzenleme, Ankara’da yepyeni bir yaşam kültürünün doğmasına yol açacaktır.[11] Yenişehir’deki “Havuzbaşı”, başkent halkının bir dinlenme ve eğlence mekanı olmuştur. En çok da Riyaseticumhur Bandosu’nun Havuzbaşı’nın hemen yanına inşa edilen Mızıka Mahalli’nde verdiği konserler ilgi çekiyordur. [12]

Kent kültürüne yerleşen bu yeni oluşumun şehre neler kattığını, bu doğrultuda başka ne gibi beklentiler olduğunu, Hakimiyeti Milliye’nin 22 Mayıs 1929 tarihli sayısında okumaktayız:

“Çeşmeler bir şehrin süsleridir. Sularının körpe fışkırışları, mermer ve tunçtan sanatı oymaları, etraflarındaki bahçeleri ile havuzlar ve çeşmeler bir şehrin ebedi neşesidir. Küçük bir meydana kurulan bir çeşme, oraya derhal bir güzellik getirir, bir gezinti yolunun süsünü tamamlar, bir parça soğuk duran büyük bir binayı şenlendirir. Çeşmelerin ışıldayan sularında öyle bir hayat, neşe vardır ki, bu cazibe kimseyi hissiz bırakamaz. Mavi gök kubbesi altında, yazın sıcak bir gününde, havuzbaşları ilahi bir mevcudiyettir.

(…)

Yenişehir’in iki meydanında yapılan iki havuz, o kısmın manzarasını derhal değiştirdi, oraya bir ferahlık, bir güzellik geldi.

Gelecek Ankara şehrinin planlarında, çeşmelere, havuzlara, bahçelere, büyük bir yer ayıralım, ta ki, Ankara’da yaşamak ferah olsun! Bütün devlet işlerinin görülmekte olduğu bir şehrin sevimli olması, orada yaşayanlar üzerinde sinir yatıştırıcı bir tesir yapar, bunun devlet işlerinde iyi akisleri görülür.”[13]

Ancak, gelişmekte olan bir şehir görünümündeki Ankara’da sürekli bir şeyler değişiyordur. 1929’da inşası biten Kızılay genel Merkezi binası önüne, büyük bir park ve çocuk bahçesi yapılmaya başlanır. 1 Haziran 1933’te halka açılan Kızılay Bahçesi, bütün ilgiyi kendinde toplamıştır.[14] Tüm bu süreç içinde Havuzbaşı eski itibarını yitirir ve 30’lu yılların ilk yarısında bulundukları yerden kaldırılan Su Perileri’nin kent içindeki uzun yolculukları başlar.

İlk durak, günümüzde Gençlik Parkı’nın Ulus tarafına açılan kapısının bulunduğu alan olur. Bir yanında yeşillikler içindeki ince uzun Gençler Parkı uzanıyor, havuzun etrafındaki banklarda insanlar oturup dinleniyordur; ama kuvvetli yağmurlarda taşan İncesu Deresi çevreyi çamur deryasına çevirmektedir.[15] Neyse ki Su Perileri’nin buradaki konukluğu çok fazla sürmez. 1936’da Gençlik Parkı’nın yapımına yönelik altyapı çalışmalarının başlaması, Su Perileri’ne yeni bir yolculuğun kapısını aralar.

Bu kez yerleştirildiği mekan, uzun yıllar kalacağı Hacettepe Parkı’dır. 1960’lara kadar ikamet ettiği bu yeni yerine tam iyice alışırken Hacettepe Hastanesi’nin binaları peş peşe yükselmeye başlar. Onlar yükseldikçe, gölgelerinde kalan Hacettepe Parkı’nın önemi azalıyordur. Şimdi Su Perileri için ufukta yeni bir yolculuk görünmüştür.

Su perileri Tandoğan Meydanı’nı süslerken.

Yerinden söküldükten sonra, bir süre belediye depolarında bekleyen anıtsal çeşme, 1970 yılında Tandoğan Meydanı’nı süslemeye başlar. Fakat bu son yolculuğunda kendinden bir şeyler eksilmiş, taşınma sırasında en üst bölümündeki fıskiye kaybolmuştur. Yine de, geniş meydanın tam ortasındaki yerinde, dört bir yanından havuza sular fışkırtırken en ihtişamlı görünüşlerinden birini yaşıyordur.

Ne yazık ki, 1992 yılında başlayan Ankaray çalışmaları, bu güzelliğin de  sonunu getirecek, Su Perili Havuz, on sekiz yıl kadar gözlerden uzak kalacaktır. Parçalar halinde sökülmüş, Yenimahalle Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nün depolarına kaldırılmıştır.

Su Perileri’nin uzun bekleyişi, 2010 senesine kadar devam eder. Dönemin Kültür Bakanı’nın talimatıyla sürgün yılları sona erecektir. Önce, yılların üzerinde yarattığı yorgunluğun izlerini onarması için, heykeltraş Metin Yurdanur’un ellerine teslim edilir. Restorasyon sonrası, 20 Aralık 2010 tarihinde, CerModern’in önünde bulunan şimdiki yerine konulur.

Ankara’nın seyyar Su Perileri, son durakları CerModern’de.

Su Perileri’nin bu son yeri, depolarda geçirdiği uzun seneler bir yana, geçmişte var olduğu meydanlara, geniş alanlara kıyasla, onun, anılara, kitaplara mal olmuş güzelliğini, yeterince ortaya koymaktan uzak görünse de, şimdilik güvende olduğunu bilmek güzel. Üstelik, yanı başındaki Bando Köşkü’nden yükselen müzikleri dinlediği, Yenişehir’deki o ilk yıllarından sonra, sanata hiç şimdiki kadar yakın olmamıştır.

Gülseren Mungan Yavuztürk

 

NOT:

Bu yazı, ilk olarak 19 Ekim 2017 tarihinde Ankara CerModern’de açılan 2017 Ankara Milli Pul Sergisi kataloğunda yayınlanmıştır.

[1] 27 Kasım 1892 günü.

[2] Ahmet Fehim Efendi’nin Hatıraları, Haz: H.K. Alpman, İstanbul, Tercüman 1001 Temel Eser, 1977, ss. 68-85.

[3] Serveti Fünun, Sayı: 94, 17 Kȃnûn-ı Evvel 1308 (Miladi: 29 Aralık 1892), s. 1.

[4] Ziya Gürel, a.g.y. , ss. 106-107.

[5] Hasan Rıza Soyak, “Atatürk’ten Hatıralar”, Yapı Kredi Yayınları, 2006, ss. 153-154.

[6] Cervati, Raphael C., Annuaire Oriental du Commerce, Edition 1910, s. 1412.

[7] T.C. Anadolu-Bağdar Demiryolları’nın 1920-1925 Seneleri Zarfında Geçirdiği Safahat ile Vaziyet ve İşletme Netȃyici [neticeleri], 1927, s. 24.

[8] T.C. Anadolu-Bağdar Demiryolları’nın 1920-1925 Seneleri Zarfında Geçirdiği Safahat ile Vaziyet ve İşletme Netȃyici [neticeleri], 1927, s. 37.

[9] Dr4. Can Eyüp Çekiç, “CerModern: Bir Mavi Tren Bizi Sanatın Kalbine Götürecek”, Şar-Şehir Araştırmaları Dergisi, Sayı: 1, 2016, ss.66-72.

[10] Şasılacak.

[11] Mehtap Türkyılmaz, “Ankara’da Havuzbaşları: 1923-1950”, Ankara Araştırmaları Dergisi, Cilt:3, Sayı: 1, Haziran 2015, ss. 124-130.

[12] “Riyaseticumhur Bandosu’nun Halk Konserleri Yakında Başlayacaktır”, Hakimiyeti Milliye, 3 Mayıs 1929, s.1.

[13] “Musahabe: Çeşmeler”, Hakimiyeti Milliye, 22 Mayıs 1929, s. 2.

[14] “Ankara’da Yenişehir Hilaliahmer Bahçesi 1 Haziran’da Açıldı”, Servetifünun, Sayı: 236-1921, 8 Haziran 1933, s. 25.

[15] “Ankara’nın Şu Perişan Su Perileri”, 10 Mart 2016, http://Icivelekoglu.blogspot.com.tr