Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Bozüyük’teki Kazanın Ardındaki Karıncalar ve Ağustos Böcekleri

(yorumlar kapalı)

resimKaza haberi dağladı ciğerimizi ve bilincimizi. Televizyonların elbirliği etmişçesine olayı sıradanlaştırmak için gösterdikleri çabayı izlerken düşündüklerimi sıcağı sıcağına kaleme aldım. Benim oğlum bina okur, döner gelir yine okur! Haydi var gitsin, geberip gideceğiz, şu ülkenin güldüğü bir günü göremeyeceğiz.

Osmanlı, imtiyaz demiryolculuğu kurt kapanında çok çekti.

Baron Hirsch’in demiryolunu Osmanlı’nın kalbine çekilen hançere dönüştürmesinin getirdiği tepkiyle Haydarpaşa’dan (payitahttan) Doğu’ya açılan (Anadolu’ya) demiryolunun ilk bölümü, İstanbul-İzmit hattı devlet eliyle yapılma kararı alındı. Alındı; ama, Ağustos 1871’de yapımına başlanılan hat, yine 1873 Ağustosunda Baron Hirsch’i aratmaz bir perişanlıkla ve ancak İzmit’e getirilebildi! Yani 67 km’lik (!) bir demiryolu üç yılda bitirilebildi.

1875’e değin yazgısına terk edilecek olan bu demiryolu yapım işi, 1880’de önce bir İngiliz şirketine, sonra 1888’de Alman Deutsche Bank grubuna verildi. Bu gruba bağlı olarak 16 Mart 1889’da kurulan Anadolu Demiryolları Şirketi, aynı yılın Mayıs ayında başladığı İzmit-Ankara arası demiryolunu 1890 Haziranında Arifiye’ye, Kasım 1890’da Eskişehir’e, 1891 Mayısında Bilecik’e, 1892 Haziranında Alpuköy’e ve sonunda; ilk girişimden 21 yıl sonra 31 Aralık 1892’de Ankara’ya ulaştırır.

İşte, 1943’te planları hazırlanan Ankara-İstanbul arası bu demiryolunu, daha kısa ve çift hatla birbirine bağlamak düşüncesi, ucu "hızlı tren – hızlandırılmış tren" tartışma ve tanımlamasına uzanan bir tarihsel süreçte hep bu acıklı demiryolu mirasının üzerinde gelişecektir. Cumhuriyet’in, başlangıçta bu önemli ve tek demiryolu hattını elinde bulmasının getirdiği bir rahatlıkla, öncelikler sıralamasında ağırlığı Doğu’ya vermesinin getirdiği bir sonuç vardır: İstanbul-Ankara hattını Osmanlı’dan yüz küsur yıl sonra, hâlâ çift hatta dönüştür(e)memek!

1970 başlarında başlayan ve yılan hikayesine döndürülen Ayaş Tüneli’ne onca emeği ve milyonlarca doları gömerek elimizi yıkayışımızdan (!) sonra, 2004’te yeniden ve çokçası siyasal propaganda ağırlıklı olarak yürütülen Ankara-İstanbul arası demiryolunun bu asırlık yazgısını kırmak iddiası da duvara toslamış durumdadır!…

Habire bölünmüş yol, duble yol (!) söylemine batırılmış bir ulaşım politikasızlığı içinde 27 Ağustos’ta Bozüyük’te meydana gelen kaza, ülkenin bu iki büyük ve temel kentini bağlayan demiryolunu bir türlü çift hatta kavuşturamamak ayıbı ve aymazlığını bir yana bırakacak olsak da demiryolu kenarına duble yol kondururken iş ve trafik güvenliğini unutmanın/almamanın bir sonucudur.

3 G teknolojisiyle kulağımızın arkasındaki sivilcenin bile karşı ülkedeki meraklısına ulaştırılacağı (!) reklamlarının yapıldığı bir süreçte, kaza haberini kırk sene öncesinin sunuş biçimiyle, sanki olayı gözlerden ırak tutmak için kendi aralarında sözbirliği etmişçesine bir ağırlıkla sunan tv.lerin tavrına da şaşmıyoruz artık!

Pamukova "hızlandırılmış tren kazası"nın 5 yıldönümünde ve aynı hatta meydana gelen bu kazanın yaşanmaması için ilgililerin ve demiryolları yönetiminin ne edip edip, yitirilmiş zamanları yıldırım hızıyla kazanarak bu trajediyi önlemeleri gerekirdi. Tüm kazalar gibi, bu kaza da zamanında alınmamış önlemlerin, yerine getirilmemiş ödevlerin, gösterilmekte ısrar edilen dikkatsizlik ve özensizliğin acı sonucudur. Bu kafa ve yöntem, şu çağda, demiryolunu 21 yılda İzmit’ten Ankaraya getiren Osmanlı trenciliğinden daha geri düzeyde bir demiryolculuk taklididir! Hiçbir özür, hiçbir gerekçe; hızlısını, konvansiyonelini bir yana bırakınız trenlerin; hiç değilse bu iki kent arasını; ha babam "duble karayolu yaparken "duble hat"ta (!) çıkarmayışın ayıbını ve aymazlığını ortadan kaldıramaz.

Tekniğin ve çağın emrettiğini toplumun gereksindiği ve aklın gerektirdiğiyle birleştirerek zamanında yerine getirmez de, Osmanlı’dan kalma bu zavallı demiryolu hattının neredeyse sırtından (!) "duble karayolu" geçirirseniz olacağı budur.

Bu, kaza değil, tarihe ve tekniğe aldırmayışın yanında iş güvenliği ile trafik güvenliğini hiçe saymanın getirdiği yeni bir cezadır!

Ne var ki, bu olay da unutulacak, yeni söylem ve söylevlerle, yeni kürsülerde yeni edilgenliklerin afyonunun toplumsal zihne zerkedilmesi sürecektir. Osmanlı’nın "Bu da geçer yahu!" Deyiminde dillenen hantallığına rahmet okutur bir ağırlıkla, zamanın ipine un serilmeye devam edilecektir.

2010 yılında tüm Avrupa hızlı tren ağlarıyla kuşatılmış olacakmış, ne gam?

Biz, Ankara’dan Haydarpaşa’ya kazasız tren götüremediğimiz bir güncellikte, İstanbul’un 2010 yılı dünya "kültür başkenti" etiketini alıp-alamayacağı hakkında remil atmayı sürdüreceğiz… (27 Ağustos 2009 akşam haberlerini izlerken televizyon başında)

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Ümit Sarıaslan