Demiryolu İşçilerinin Kilisesi
İstanbul bilinmeyenlerle, keşfedilmemişlerle doludur. Hemen her bir semtinde, her bir köşesinde bilinmedik yepyeni bir şeyler çıkıverir karşınıza. Bir deryadır İstanbul. Yıllardan beri oturduğunuz; sokaklarını bilmem kaç kere arşınladığınız, hatta doğduğunuz mahallenin bir köşesinden bilinmedik bir tarihi kişilik, bir olay, ya da bir buluntu sürpriz yaparcasına karşınıza çıkar. Bir anda şaşırıverirsiniz, tarihe mal olmuş bilmem hangi ünlü kişinin bir zamanlar sizin sokağınızda oturduğunu öğrendiğinizde.
İstanbul’da, Samatya’nın Yedikule ile sınır oluşturduğu, tarihi tren istasyonuna uzak olmayan bir köşesindeyiz. Yıllardan beri, İstanbulluları köşe bucak İstanbul’da dolaştıran, kültür turizminin Türkiye’deki öncüsü Fest Travel ile on yıla yakın bir zamandır yaptığım Kumkapı-Samatya turlarında gidip geldiğim, tren hattının yanı başında, adeta kaybolmuş küçük bir kilisenin içindeyiz. Birkaç ufak çocuk ve kedinin paylaştığı; yüksek bir duvarla sokaktan ayrışan avlunun ortasından geçip girdiğimiz ufak kilisenin içinde duvarlardaki aziz resimlerinden sandalyelere tarihin eskimiş, biraz küflü, biraz da tozlu kokusunu soluklamaya başlıyoruz.
Bölük pörçük gün ışığının girdiği hat boyu tarafındaki pencereleri süsleyen renkli arabesk perdeler, sunak üzerinde yer alan merserize pırıltılı örtü, zemini örten tozlu halılar; sanki İstanbul’da değil de, küçük bir köy kilisesinde olduğumuz hissini veriyor bizlere. Kutsal bölümde yükselen, iki yanında küçük melek tasvirlerinin yer aldığı boyalı ahşap Meryem Ana heykeline bakıyoruz. Ellerinde, taneleri gül ağacından yapılmış uzunca bir tespih tutan Meryem Ana, önce oğlu İsa’nın acılarına ağlayan, sonra da göğe yükselişine gülümseyen mutlu gözleriyle derin derin bakıyor bizlere. Zaman tüneli misali, dalıp gidiyoruz tarihin sararıp solmuş sayfaları içinde.
Yıl 1867. Büyük Avrupa seyahatinden dönen Sultan Abdülaziz’ in, seyahati boyunca vurulduğu iki şey vardır. Bunlardan biri laik bir okul, ikincisi de Der Saadet’i Rumeli ellerine bağlayacak olan demiryolu. Döner dönmez ayağının tozuyla, işi kurcalar, bilirkişilerden raporlar alır ve titizlikle yapılan incelemelerden sonra ferman çıkartarak, önceden var olan Anadolu’daki 130 kilometre uzunluğundaki demiryoluna, önce Haydarpaşa-İzmit hattı, ardından da 1870 yılında İstanbul’un Avrupa yakasında inşa edilecek olan Rumeli hattının yapılmasına başlanır. Demiryolu hattını gerçekleştiren, Avrupa’nın tanınmış iş adamlarından Baron Hirsch’tir. Demiryolu inşaatında Fransız-Alman kalifiye işçiler çalışır.
Yapılan anlaşmaya göre, ilk aşamada 80 kilometrelik demiryolu bir yıl içinde bitirilip teslim edilecektir; ne var ki Almanya ile Fransa arasında yeni bir sınır anlaşmazlığı çıkmış, iki ülke de birbirlerine karşı savaş ilan etmişlerdir. Demiryolu hattı inşasında çalışan işçiler seferberlik çağrısı üzerine kazmayı küreği bırakıp giderler. Rumeli demiryolu hattı ortada kalır. Padişahın isteği üzerine, Baron Hirsch; minnet, rica mühendis ve kalifiye işçilerin bir kısmını geri getirtir. Ancak, yapılması önceden planlanmış olan 80 kilometrelik hattın yerine, yalnızca Yedikule-Makriköy-Ayastefanos-Küçük Çekmece istasyonlarından oluşan 18 kilometrelik hat gerçekleştirilir.
1871 Yılı, Ocak ayının ilk Pazar günü, yabancı diplomatik misafirlerin de katıldığı, Yedikule’de yapılan büyük törenle demir yolu hattı açılır. Bayrak ve defneyapraklarıyla süslü çadırlar, Mızıka-i Humayun’un icra ettiği marşlar ortalığı bir şenlik yerine döndürür. Almanya’dan alınan Krauss marka buharlı lokomotifin çektiği iki vagona doluşan misafirler, Küçük Çekmece’ye hareket ederler. Makriköy ve Ayastefanos istasyonlarında duran tren, peronda toplanmış öğrencilerin coşkulu şarkı ve alkışlarıyla selamlanır. Son durak Küçükçekmece’de inen davetlilere, önceden hazırlanmış banket servisle ziyafet verilir. Ardından, tekrar vagonlara binilir ve o zamanın deyişiyle Yedikule’ye avdet edilir. Bundan böyle, Rumeli yakasındaki ilk tren hattımız açılmıştır.
Avludan kiliseye bakış. Sağ tarafta kilise girişi, sol tarafta da kilisenin bakıcısına ait lojman
Yedikule’nin tarihi mekânları arasında yer alan ve pek az kişi tarafından bilinen demiryolları işçilerinin kilisesi, günümüzde Katolik Süryani vatandaşlarımız tarafından kullanılmakta, Gül Ağaçlı Meryem Ana’nın ahşap boyalı heykeli, derin bakışlarındaki gülüşüyle ibadete gelenlerin yüreklerini ısıtmaya devam etmektedir.
Yedikule Meryem Ana kilisesinin tarih kokan girişi.. Kimler gelip geçmiş bu kapıdan?
Not: Bu makale daha önce www.denizce.com sitesinde yayımlanmıştır. Yazar Turgay Tuna’nın izni ile burada yayınlanmaktadır. Teşekkürlerimizle
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Turgay Tuna