8 Mart’ın 100. Yılının Ardından
KADIN MÜCADELESİNDE 153 YIL (1857–2010)
1857 yılında özellikle tekstil sektöründe çalışan kadınların başta 8 saatlik iş günü olmak üzere hak ve özgürlükleri için başlattıkları eylemlilik sürecinde 1908–1909 yıllarında Newyork’taki dokuma Fabrikasında işten atılmaları protesto etmek ve diğer fabrikalarda direnen kadın emekçilerin mücadelesine destek vermek için yaptıkları direnişi engellemek için işçilerin üzerine ateş açılması ve fabrikada yangın çıkartılması sonucu 129 kadın işçi hayatını kaybetmiştir.
8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 100 YAŞINDA (1910–2010)
Bu olay dünya kamuoyunda geniş yankı bulmuş ve kadın önderlerden Clara ZETKİN’in 1910’da Kopenhag’da toplanan 2.Enternasyonal Kongresine 8 Mart gününün "DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ" olarak anılması için verdiği önerge kabul edilerek 8 Mart "DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ" olarak tüm dünyaya ilan edilmiştir.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günlerinde 1911 yılından beri tüm dünyada, 1976 yılından beri de ülkemizde çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmekte, bu uğurda canlarını feda eden kadın emekçiler anılmakta ve mücadele ruhu yaşatılmaktadır.
2010 YILINDA 8 MART ETKİNLİKLERİ
8 Mart’ın 100. yılında KESK ana temayı Diyarbakır’da öldürülen Ceylan Önkol, eşi tarafından öldürülen hemşire Dilek Taştanoğlu ve Tekel direnişinin kadın işçileri olarak belirlendi. Bu çerçevede Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikasının şubeleri çeşitli etkinlikler düzenlediler. Sendika Genel Merkezi daha önce "Kadın Kompartmanı" adı altında çıkarılan kadın dergisini "BTS Kadın" adı ile çıkardı ve üzerinde "kadının örgütlü gücü emeği özgürleştirecek" yazan magnetlerin dağıtımını yaptı.
İstanbul 1 No.lu Şube kadın komisyonu ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliklerini: 6 Mart 2010 günü Kadıköy’de Kadın Mitingine kitlesel olarak katılma, 8 Mart günü ise Haydarpaşa garında; 8 Mart afişlerinin asılması, kadın üyeler tarafından hazırlanan yiyeceklerin ikramları, kadın mücadelesi, namus cinayetleri ve tekel direnişinden görüntüler eşliğinde kadın şarkılarından oluşan yansıtım gösterimi, VİP Salonunda; 8 Mart bildirisinin okunması, tekel Direnişinin kadın işçilerinden Songül’ün 77 günlük direniş anıları, Şahmaran Kadın Dayanışma evinden Dilşa’nın namus cinayetleri sunumu 15 Mart Haftasında da 3. Kat Konferans Salonunda "Havar" adlı filmin izlenmesi olarak belirledi.
6 MART 2010 KADIKÖY MİTİNG VE YÜRÜYÜŞ
6 Mart Günü İstanbul Kadın Platformu tarafından düzenlenen miting için kadın örgütleri Saat 12.00’da Ayrılık Çeşmesi yanında toplanmaya başladılar. Kadınlar rengarenk giysileri pankartları, bayrakları, flamaları, dövizleri ve balonları ile alanları bayram yerine çevirdiler.
Binlerce kişilik koro tarafından Hür doğdum hür yaşarım, Burçak tarlası, Peştamal tezgâhı, Dur de Tacize, Kadınlar vardır her yerde şarkıları seslendirildi.
Eşitlik, Özgürlük, Barış, Adalet, Dayanışma taleplerini bir kez daha dile getirdiler. Havanın çok soğuk ve yağışlı olmasına rağmen binlerce kadının katılımıyla gerçekleştirilen miting için Ayrılık Çeşme’sinden Kadıköy Meydanına kadar yapılan yürüyüş süresince yine binlerce katılımcı tarafından ağırlıklı olarak Geceleri de, sokakları da, meydanları da istiyoruz, Görünmeyen emek sesini yükselt, Yaşasın kadın mücadelemiz, Kadınlar savaş istemiyor, Erkek vuruyor, devlet koruyor, Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa sloganları atıldı.
Bayram havasında devam eden yürüyüş Kadıköy meydanında yapılan basın açıklamasıyla sona erdi.
8 MART 2010 HAYDARPAŞA GAR’ DA BTS ETKİNLİKLERİ
8 Mart Günü ise Haydarpaşa Gar’da yapılacak olan etkinlikler için yoğun bir çaba sarf eden demiryolu emekçisi kadınlar Haydarpaşa Gar’ını pankart ve afişlerle donattılar. Kadın üyelerin hazırladıkları yiyecekleri alan kişiler tarafından gönüllülük temelinde bırakılan bağışlar "Kadın Sığınma Evi"ne gönderildi.
Kadın Komisyonu üyesi Seher Aksel tarafından hazırlanan kadın mücadele tarihi, namus cinayetleri-Töre ve Tekel Direnişinden görüntülerin eşliğinde kadın şarkıları dinletisinden oluşan yansıtım gösterimi ilgiyle izlendi.
Gar içi etkinlikler demiryolu çalışanlarının haricinde zaman zaman vapur, motor ve tren yolcularının da katılımıyla kalabalık gruplarla gerçekleştirildi.
Daha sonra VİP salona geçildi. 50 ye yakın kadının katıldığı toplantıda söyleşilere geçilmeden önce BTS İstanbul 1 No.lu Şube Kadın Sekreteri Ayten Bozkurt 8 Mart bildirisini okudu.
1 Şubat 2010 tarihine kadar Cevizli Tekel Fabrikasında işçi iken o tarihten sonra işsiz bir insan olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan Songül, salonda bulunan kadınlara "Kadınlar bir kez karar vermeye görsün" dedirten cinsinden konuşmasını yaptı.
Songül; "Direnişten önce, bir işçi, bir kadın, bir anneydim, direnişten sonra bütün bunların yanı sıra toplumda bir bireyim, ben ve benim gibi binlerce tekel işçisi kadın artık sadece oy veren değil sorgulayan olacağız bu direniş bize unuttuğumuz insanlığımızı hatırlattı. Eskiden ya bu özel sektördekilere yazık oluyor işten atılıyorlar, güvencesiz, parasız öylece köşelerinde kalıyorlar biz iyiki de devletin işçisiyiz, üretiyoruz, maaşımızı alıyoruz onlara göre çok şanslıyız diyorduk, ama bu olaylar bize gösterdi ki özel sektörü bir tarafa bırakalım, devletin bile güvencesi yok, bizler 77 günün nasıl geçtiğini anlamadık, hiç birbirimizi tanımayan insanlar olarak oraya gidip orada amacı, hedefi, sorunu, inancı bir olan koskocaman bir aile olduk. Konuşurken başını yerden kaldıramayan, eşinin ya da aile büyüğü olan erkeklerin yüzüne bakamayan kadın arkadaşlarımız orada çakmak çakmak gözleriyle, kısılmayan sesleriyle ciğerlerindeki nefes tükenene kadar ölmek var dönmek yok diye bağırdılar, Açlık grevlerine katılmak için en ön saflarda yer aldılar, bizi ne soğuk yıldırdı, ne baskılar biz orada kaldığımız sürece Çocuklarımızı çok özledik, temizlik yapmayı, yemek yapmayı, çamaşır yıkamayı özledik. Direniş süresince özellikle Sakarya esnafı, Ankara halkı, Ülkemizin her yerinden bizi destekleyen insanlar, Sanatçılar, kurumlar, kuruluşlar bizlere her türlü desteği ve yardımı yaparak bizim Çadırkent’te kalmamızı kolaylaştırdılar. Direnişe omuz veren tüm kadın arkadaşlarımın alnından öpüyorum, bu direniş bize omuz omuza, yürek yüreğe olunca hayatı nasıl değiştirebileceğimizi öğretti. Bu iş daha bitmedi 1 Nisan’da yine Ankara’dayız, Mayıs ayında Konfederasyonların aldığı Genel Grev kararı var, hepimizin geleceği için bu eylemlerin başarılı olması konusunda sizlerin desteğinize ihtiyacımız var… Hep birlikte mücadele edelim bugün adı 4-C olan yarın başka bir işyeri için başka bir adla ortaya çıkabilecek olan ucube yasalara mahkûm olmayalım" dedi. Konuşmasını bitiren Songül demiryolcu kadınlar tarafından alkışlarla uğurlandı.
Songül’den sonra Şahmaran Kadın Dayanışma evinden Dilşa’nın "Namus Cinayetleri" konulu sunumuna geçildi. Namus nedir? Töre nedir? Namuslu erkek deyince ne namuslu kadın deyince ne anlıyorsunuz? Ahlaklı erkek deyince ne ahlaklı kadın deyince ne anlıyorsunuz? Namussuz erkek deyince ne namussuz kadın deyince ne anlıyorsunuz? Ahlaksız erkek deyince ne ahlaksız kadın deyince ne anlıyorsunuz? Sorularına demiryolcu kadınlardan aldığı cevaplarla başladığı sunumunu aslında hepimizin töre cinayetleri diye bildiği olayların kadına yönelik cinsiyetçi ayrımcılıktan kaynaklanan namus cinayetleri olduğunu gösterdi. Çünkü töre’nin olmadığı yerlerde de kadınlar, bir erkeğin duygularına karşılık vermediği için, eşinden boşanmak istediği için, evine geç geldiği için, yemeği tuzlu yaptığı için, dayağa şiddete eziyete karşı çıktığı için bu buna benzer binlerce nedenden dolayı eşi, babası, erkek kardeşi veya erkek akrabaları tarafından öldürülmektedir diyerek sunumunu sürdürdü.
Erkek egemen sistemde kadınların cinsiyetlerinden dolayı ikici sınıf insan muamelesi gördüklerini, tek başlarına sokağa çıkmalarına izin verilmediğini, kesinlikle bir erkeğin korumasında yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakıldıklarını, zorla tecavüze uğramış olsalar bile yine suçlu ilan edilip öldürüldüklerini, çalışma, gezme, eğlenme, kürtaj olma gibi kişisel konularda bile bir erkeğin onayını almak zorunda bırakıldıklarını, 16 yaşındaki Medine’nin babası ve dedesi tarafından canlı canlı gömüldüğünü, kreş öğretmeninin bir erkek tarafından kendisine karşılık vermediği için öldürüldüğünü, 13 yaşındaki ilköğretim öğrencisinin arkadaşına verdiği "seni seviyorum" notunun ele geçmesi üzerine tüfekle öldürüldüğünü… Bunlara benzer binlerce olayın yaşandığını ve yaşanmaya devam edildiğini Geri kafalı feodal zihniyetin kadınları çağlar boyunca eğitimsiz bir şekilde, üretim alanlarından geri bıraktırdığını, kullanılan kadın emeğinin ise vasıfsız emek olarak nitelendirildiğini, bu duruma bir de kadınların mutfak duvarlarına hapsedilmesi eklenince kadınlar üzerindeki sömürünün bir kat daha arttığını, böylelikle kadınların üretim alanlarında yer almasının, örgütlenmesinin, demokrasi mücadelesine aktif olarak katkı sunmasının, sendikalarda, siyasette üst yönetimlere gelmesinin baskı ile engellendiğini belirterek, bunlara karşı kadın örgütlenmesinin, kadın mücadelesinin, kadın hareketinin her gün giderek büyüdüğünü kadınların toplumsal arenada, hukuksal alanda haklarını aradıklarını ve seslerini yükselttiklerini belirterek bu sese bizler de seslerimizi katmalıyız dedi. Kadınların eşitlik, özgürlük, barış, adalet, dayanışma taleplerini dile getirmek seslerini tüm dünyaya duyurmak için 5 yılda bir dünya yürüyüşü düzenlediklerini 2010 Dünya Kadın Yürüyüşünün de bugün (8 Mart 2010) startının verildiğini açıkladı. Örgütlenerek büyüyen kadın hareketi cinsel ulusal sınıfsal sömürünün, cinsiyet ayrımcılığının olmadığı bir dünyayı yaratacaktır diyerek sözlerini bitiren Dilşa alkışlanırken bu sunumdan sonra kadınların bakışlarından kafalarında kocaman soru işaretleri oluştuğu gözlenebiliyordu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu-ayşen