Paris Mahallesi
Saray düğünlerine şenliklere ev sahipliği yapan Bağçe-i Haydar Paşa’ya trenin gelişi çayırda dönüşümü başlatmıştır. İşgal yıllarında genelev kadınları bölgede "Paris Mahallesi" olarak adlandırılan yamaca yerleştirilmişti. Kurtuluş savaşının kazanılması ve işgalin son bulmasının ardından genelev kadınları tarafından trenlerin taşlandığı gerekçesi ile genelevin kapatıldığı söylenir. Kimin ahı tuttu bilinmez ama Marmaray Projesi ile birlikte trenlerin Haydarpaşa’ya gelişi yasaklanacak.
Semt adını bir Osmanlı devlet adamından almıştır. Osmanlı tarihinde iki Haydar Paşa bulunmaktadır. İlki 1512–1595 yılları arasında yaşamış, Sultan II. Beyazıt ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde devlet hizmetinde bulunan vezir Haydar Paşa’dır. Ulukışla ilçesine adını veren büyük kışlanın planlarını o hazırlamış bir süre yapımına nezaret etmiş, daha sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde köprüler yapmış, Sivas ve Cezayir Beylerbeyliği yaptıktan sonra "Kubbe Vezirliği" ne getirilmiştir. İkinci Haydar Paşa ise Padişah III. Selim döneminde yaşamış, semtte bulunan geniş arazisine bir kışla yaptırmıştı. Ancak III. Selim döneminden çok önce yaşayan Evliya Çelebi’nin "Seyahatname"sinde Haydar Paşa’nın bağlarından söz etmesi semte adını veren kişinin ilk Haydar Paşa olduğu iddiasını güçlendirmektedir.
19. yüzyıla kadar Haydarpaşa semtinin, Acıbadem ve Hasanpaşa’ya kadar uzanan geniş bir çayırlık olduğuna inanmak oldukça zordur. Fenerbahçe’ye kadar bağ ve bahçelerle kaplı Kadıköy ile birlikte Haydarpaşa Çayırı, kent çevresindeki önemli mesire yerlerinden biriydi. Aynı zamanda ordu ve saray atları burada beslenir ve talim yaparlardı.
Bahar aylarında bu çayır bir şenlik yerine dönerdi. Bu dönemde saray atları çayıra çıkarılırdı. Yapılan törenlerde, sorguçlarla süslenmiş atlar padişahın önünden sırayla geçerlerdi. Geceleri ise meşaleler yakılır, türlü eğlenceler tertip edilir, çayıra kurulan çadırlarda sabahlanırdı.
Bölge III. Selim döneminde (1789–1807), padişahın emriyle yerleşime açıldı. İlk olarak bir çeşme, sonra birkaç sokak oluşturuldu. Ama bölgenin çok uzak olması, ulaşımın zorluğu yüzünden halk Haydarpaşa’ya pek rağbet etmiyordu. 1873 yılında yapılan İstanbul-İzmit demiryolu, çayırın o güzelim görüntüsünü bozsa da çevreye bir hareketlilik getirdi. Çayırın kuzeyine küçük bir gar yapıldı, gardan sonra da, şimdiki İbrahimağa Mahallesi’ne doğru Bağdat ve Anfora adında iki otel açıldı. Demiryoluyla birlikte aslında çayırın ölüm emri de imzalanmış oldu. Yapılaşma hızlandı, çayır da aynı hızla küçülmeye başladı.
Tren yoluna paralel oluşan mahallelerin en ünlüsü "Paris Mahallesi" şenlikli bir mahalleydi. Kavgası, dövüşü hiç eksik olmazdı. Mahallenin en renkli sakinleri ise genel evlerde çalışan kadınlardı. Bu kadınlar, her perşembe Kadıköy’deki belediye tabipliğine, zorunlu sağlık kontrolüne giderlerdi.
Kadıköy’ün bir zamanlar hayli renkli görüntülere sahne olan semti Paris Mahallesi’nin tarihçesi araştırmacı yazar Dr. Müfid Erdal’ın kaleminden şöyle anlatılıyor: "Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu mağlup olmuş,16 Mart 1920′ de düşman kuvvetleri İstanbul’u işgal etmiş, İngiliz, Fransız, İtalyan askerlerinin bir kısmı da Kadıköy’ün değişik yörelerine yerleşmiştir. Yabancı askerler zaman zaman taşkınlıklar yapıyor, bu arada Türk kadınlarını da rahatsız ediyorlardı. Halk arasında başlayan huzursuzluğu gidermek için askerlerin ihtiyaçlarını karşılamak bakımından Galata’dan getirilen kadınlar İbrahim Ağa mahallesinde Ayrılık Çeşmesi’nin arkasına düşen sokaktaki evlere yerleştirilmiş, sokağa da "Paris Mahallesi" adı verilmiştir. 400 metre kadar uzunluğundaki sokakta birbirine bitişik iki katlı ahşap evlerin önünde boydan boya uzanan bir mezarlık, arka tarafında da tren yolu vardı. Yolun başında ve sonunda işgal kuvvetlerinin inzibat neferleri nöbet tutar, ufak tefek olayların dışında fazla bir rahatsızlık görülmezdi. Kadıköy’deki İngiliz, Fransız, İtalyan askerlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan Paris Mahallesi’ne yerli erkeklerin gittiği de görülürdü. Doğruluğu çok şüphe götüren rivayete göre, İngilizler Galata’daki evlerin hepsini Kadıköy’de toplamak istemiş ve ilk numunesini Paris Mahallesi’nde kurmuştu. Gerçekten böyle bir karar var mıydı? Bu hiçbir zaman anlaşılmamış fakat dedikodusu halk arasında duyulmuştu."
Burada çalışan kadınlar hafta sonları Kadıköy’de bulunan Hükümet Tabipliği’ne muayeneye giderlermiş. Hafta sonu dendiğinde bugünün cumartesi, pazar günlerinin yerine perşembe, cuma günlerini düşünmek gerekir. Zira hafta sonu tatili, dini tatil olan cuma günü yapılmaktaydı.
Muayeneye giden kadınlardan ekonomik durumu iyi olanlar faytonla, orta halliler düzgün giyinip yürüyerek Kadıköy’e inerlermiş. Daha çok Yeldeğirmeni’nin Haydarpaşa Çayırı tarafını tercih ederek, Taşlıbayır Sokağı’nın altındaki demir çeşmenin başında oyalanıp birbirleri ve etraftakilerle kavga eden ekonomik durumu kötü olanlar ise, ayaklarındaki takunyalarıyla, üst baş perişan bir şekilde muayeneye giderlermiş.
Esas şenlik daha yoksul kadınların gidişinde yaşanırdı. Üstleri başları perişan, ayaklarında takunyalarla sokakta yürüyen bu kadınlar, sağa sola sataşır, küfür eder, saç saça baş başa kavgaya tutuşurlardı. Çığlıklar tüm mahalleyi sarardı. Onun için perşembe günleri herkes işi gücü bırakıp, penceredeki yerlerini alırdı. İstanbul’un uzak semtlerinde oturanlar da, bu şamatayı izleyebilmek için buradaki tanıdıklarına yatıya gelirlerdi.
Bu gürültülü eğlence(!), bir gece kadınların zil zurna sarhoş olup, trenleri taşlamalarına, vagonların camlarını kırmalarına kadar sürdü. Bu olaydan sonra tüm genelev kadınları Paris Mahallesi’nden sürüldü. Ondan sonra da bu mahalle diğerleri gibi renksiz ve neşesiz kaldı.
Bazı semt sakinlerinin anlatımlarına göre ise, 1950 yılında Başbakan olan Adnan Menderes bu sokağı duyduğunda "Mezarlık karşısında böyle yer olmaz" diyerek burasının normal sokak haline girmesini sağlamıştır.
Bir tarafında Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı, diğer tarafında evler olan Ayrılık Çeşmesi Sokağı adını bu mezarlıktan almıştır. Evlerin arkasında ise tren yolu bulunmaktadır. Bugün İstanbul’da bütün olarak eski dokusunu aynen koruyan ender sokaklardan biridir.
Ayrılık Çeşmesi Sokağında, Marmaray Projesi kapsamında istimlâk edilen evlerde, eşyalarını toplayıp, çocukluk ve gençlik çağlarının anılarını bırakıp gitmeye hazırlanan sokak sakinlerinin hüznü var.
Bölge sakinlerinin son umudu ise Ayrılıkçeşmesi’nde devam eden arkeolojik kazılardır. Kazılar sonucu ortaya çıkarılacak tarihi değerler sonucunda Marmaray Projesinde değişikliğe gidilebileceği ve sokağın dokusunu koruyabileceği beklentisi sürmektedir.
Kaynak:
Müfid Ekdal "Kadıköy"
Ertan Ünal "İstanbul’un Umut Kapıları"
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu