Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Kimliklerimiz Kişiliğimizi Oluşturmamalı

Kim olduğumuzu anlamamız ne kadar uzun, zor ve karmaşık bir süreç ise bir kimliğe sahip olmamız da o denli kolaydır.

Ben kimim? Neyim?

Neden Türk’üm? Neden Amerikalı değilim? Neden Fransız değilim? Azeri mi olmalıydım?

Kimim ben? Neden böyle davranıyorum? Kişiliğimi belirleyen bu davranış biçimim, nereden kaynaklanıyor? Neden arkadaşlarım, dostlarım beni anlayışsız buluyor?

Neden sevilmiyorum? Neden sevemiyorum?

Kendimize sorduğumuz binlerce zor soru, yanıtlamak da o denli zor. Kendimize sorduğumuz bu sorulara bulacağımız yanıtlar, bütün bir ömrümüzü alır, tüketir bizi.

Kimi zaman hiçbir yanıt bulamayız, kimi zaman yok oluşumuza gidişimizin son anında bir yanıt bulabiliriz belki.

Nedir o yanıt?

resim

1893- 115 yılıık Hizmet Kartı. Fransızca ve Osmanlıca. Osmanlı Anadolu Demiryolları tarafından Posta ve Telgraf Genel Müdürü Beha (Baha) Bey’e [Bekir Bey de olabilir] verilmiş. 31 Aralık 1893 tarihine kadar geçerli I. mevkii seyahat Hizmet Kartı. Kart, şebekenin her yerinde geçerli. Kart, kalın kartondan yapılmış

Bir kimliğe sahip olmamız ise garipsenecek kadar kolaydır, hatta elimizde bile değildir. Kimliğimiz hemencecik elimize tutuşturulur. Kimse bize sormaz!

Anamızın döl yatağından kendi isteğimiz dışında dışarı çıkarılır çıkarılmaz, bu dünyaya getirilişimizin sorumlularından biri olan er kişi, tarifsiz sevinçlere gark olmuş bir halde, adeta uçarak, en yakın Nüfus İdaresi’ne gider. Artık, nüfus cüzdanımız işte bu er kişinin elindedir; bizim elimizde değil.

Adımız, soyadımız, anamızın adı, babamızın adı bize sorulmadan bu kağıt parçasına yazılıverir. Onaylanır, mühürlenir, deftere yazılır, kayda geçirilir.

Bir tür tapu kaydı gibi bir şey. Tapumuz, ebeveyinlerimizin elindedir artık.

Son yıllarda bir de uzun mu uzun numara verilmeye başlandı bize, alnımıza kazılmış gibi.

resim

1915- Aralık 1915’de Osmanlı Anadolu Demiryolları tarafından aylık olarak verilen III. mevkii Personel Abonman Kartı. Çocuklar için 14 yaşına kadar verilebildiği kartta yazıyor. Kart, sultani öğrencisi 12 yaşındaki Ratib’e verilmiş. Haydarpaşa-Erenköy arasında Aralık 1915’de geçerli ve süresi 31 Aralık’ta sona eriyor.Kart, kullanılmış

Numaralandırılmış insan olduk ölene kadar.

Artık kimliğimiz, kişiliğimiz yok, numaramız var. Devlet, yakından izliyor ve denetliyor numaralandırdığı yurttaşını! 

Elimizde olmayan nedenlerle büyümeye başlarız. Bir yandan, yaşamın içinde düşüp kalkmayı sürdürürken, diğer yandan da kağıttan, kartondan kimliklerimiz durmadan artar.

İlkokul, ortaokul, lise, üniversite kimlikleri.

Otobüs, tramvay, tren, vapur pasolarımız, abonman, indirim kartlarımız da birer kimliktir, fotoğraflı, damgalı, mühürlü.

Futbola, basketbola, voleybola ya da atletizme merak salarız, hemen elimize bir kimlik tutuştururlar.

Meslek sahibi oluruz, yine mesleğimizi ve bizi belirten kimliğimiz olur.

Hepsi fiyakalı fotoğraflı; adımızı soyadımızı, neci olduğumuzu yazan cafcaflı kimlikler.

Fotoğraflarımızın üzerine güm diye bir soğuk ya da sıcak damga vururlar. Soğuk damgayı suratınızın ortasına yerseniz şanslısınız, yüzünüz görünür, birazcık kırışmış olsa da. Sıcak damgayı tam suratınızın ortasına yerseniz yazık olur, yüzünüzde anlamsız yuvarlaklar, yazılar, istemediğiniz sakallar, bıyıklar oluşuverir.

Önemli olan yüzünüz değil, vurulan damgadır. Damgayı yediniz bir kere!

İşte bu kimlik kartlarımız, pasolarımız, elimizde olmadan, yavaş yavaş kişiliğimizi belirlemeye ve sınırlamaya başlar.

Kimliğimiz, kişiliğimizdir artık!

Eyvah!..

resim

1924- Bağdat Demiryolu Şirketi tarafından Türkiye Cumhuriyeti, Bayındırlık Bakanlığı, Demiryolları ve Limanları Teknik Müdürü Sami Bey’e verilmiş serbest güzergah kartı. Kart, demiryolu şebekesinin tümünde geçerli ve I. mevkii. Kartın süresi 31 Aralı 1924’de bitiyor.

Bize verilen kimlikler, dikkat ederseniz, aslında bir tarihi dönemi belirler, o tarihsel dönemin kağıttan, kartondan tanıklarıdır ve elbette o dönemin çizgi, renk ve yazı özelliklerini önümüze sergiler, bugüne taşırlar.

resim 

1923 (?)- Yürek yakan bir kimlik kartı. İşgal kuvvetlerince önemli görevlerde bulunan “eski”/”sabık” askerlerin demiryollarında seyahat edebilmeleri için verilmiş kimlik kartı. Bu kart, “eski”/”sabık” yüzbaşı Hüsamettin Efendi’ye verilmiş. Hüsamettin Efendi, kartın verildiği tarihte İstanbul’daki Gülhane Hastanesi’nin Eczane Müdürü. Hüsamettin Efendi’nin fotoğrafının tam üstüne Osmanlı Savaş İdaresi’ndeki İngiliz Askeri Temsilci Kurmay Albay A. Beck… (adı tam okunamıyor) mührünü vurmuş ve imzasını atmış. Mührün içindeki 23/5 yazısı İngiliz usulü tarih atma ise 1923’ün Mayıs ayı olmalı. Çok üzücü bir kart! Ama, anımsayın, 6 Ekim 1923’de Kurtuluş Orduları İstanbul’a girecektir. Kimlik kartı, cüzdan tipi, katlanabiliyor. Kartondan. Dış yüzü yeşil kahve.

Kimliklerin üzerindeki sıcak ya da soğuk damgalar, yapıştırılmış pullar, sıcak imzalar o günlerde işlerin nasıl gittiğinin ipuçlarını verir.

Tarih, elinizdedir aslında!.. 

Demiryolu, yani tren pasoları, abonman ve indirim kartları ve belgeleri de bu özellikleri taşıyan en önemli örneklerdendir. 

resim

1922- Yürek yakan bir demiryolu abonman kartı. İstanbul işgal altında. Asaf Bey’e III. Mevkii abonman kartı verilmiş. Kart, 13 Nisan-12 Eylül arasında Bostancı-Haydarpaşa ve Haydarpaşa-Bostancı arasında geçerli. Kartın arkasının sol üst köşesinde Fransızca Askeri Kontrol damgası var, yani bir tür “Görülmüştür” damgası. Ve sağdaki “mensuelle” damgasından her ay bu abonman kartının “Görülmesi” gerektiği kaydediliyor olabilir. Asaf Bey, yüzüne iki soğuk damga da yemiş.

Demiryolu pasolarının, abonman ve indirim kartlarının ve kağıtlarının bazıları, üzerindeki damgalar, pullar ve sıcak imzalar nedeniyle utanç verici, bazıları da yürek burkan belgelerdir. Türkiye’de demiryolculuk tarihine kıyısından köşesinden bulaşmış olanlar, yabancıların Osmanlı topraklarına hangi amaçla demirden yollar serdiklerini gayet iyi bilirler. Emperyalizmin Osmanlı’ya girişinin önemli bir ayağı da, ne yazık ki demirden yolların Anadolu topraklarına yabancı eliyle serilmesi olmuştur. 

Anadolu topraklarına demirden yol döşeyen emperyalistin gözü, önce Osmanlı topraklarındaki yeraltı ve yerüstü zenginliklerinde olmuş, daha sonra da Ortadoğu’ya uzanmak gereksinimi duymuştur.

resim

1945- Aslında kart kendini anlatıyor. Ulusal kuruluşumuz TCDD’nin “mektep talebeleri”ne verdiği “hüviyet cüzdanı”. 30 Eylül 1945 tarihinde –damgalardan anlaşıldığına göre- Bakırköy İstasyonu’ndan Pertevniyal mektebinde okuyan Metin’e verilmiş. Sol alt köşede Tayyare Pulu, sağ üst köşede de damga pulları. Hüviyet Cüzdanı’nın ön yüzünü anlatmaya gerek yok. Belli ki Metin, TCDD’nin kendisine verdiği “Talebe Hüviyet Cüzdanı’nı tamamen içselleştirmiş!..

Ama, demiryolu pasoları, abonman indirim kartları ve kağıtlarının bazıları bizi gururlandırır. Derin bir nefes alırız. Göğsümüz kabarır, kendimize güven gelir. Başımızı şöyle bir dikleştiririz. 

Kurtuluş Savaşı’nda asker ve sivil “Kuvvacı demiryolcular”ın fedakarlıkları anlatmakla bitmez; henüz bu tarih yazılmamış olsa bile!.. Hepimizin gururu, bu ülkenin yüz aklarıdır onlar. 

Emperyalistlerden kurtulduk ve Cumhuriyet ile birlikte memleketi çelik ağlarla örmeye başladık baştanbaşa; kıt kaynaklara karşın bıkmadan, usanmadan. 

Demiryolu, lokomotif, tren, makinist, ateşçi, demiryolcu, hem bizi bir yerden bir yere hem de Anadolu’nun ürünlerini bir yerden diğerine taşımaya, ulaştırmaya başlamıştı demiryolu hatları Anadolu’ya yayılmaya başladıkça. Demiryollarını ülkemize, istediğimiz gibi biz, yani genç Türkiye Cumhuriyeti döşemeye başlamıştı çünkü.

Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD)’nin pasoları, abonman, indirim kartları ve kâğıtları, gurur belgesi olmuştu genç Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının. Ceketimizin ya da gömleğimizin cebinde, kalbimizin tam üstünde yerini almıştı; onurla taşıyorduk TCDD kimliklerimizi.

resim

1938- Erzurum İsmet Paşa İlk Mektebi’nden Alibalı (Ali Balı?) Ankara’ya gidecek. Belli ki ailesinin olanaklar kısıtlı. Başmuallim (başöğretmen), TCDD’den “talebe tenzilatı” (öğrenci indirimi) istiyor. Tarih, 22.06.1938. TCDD, mutlaka ama mutlaka indirim sağlamış ve Alibalı’yı salimen başkente ulaştırmıştır. Bu tarihte Mustafa Kemal Atatürk, hasta ama hala sağ. Alibalı’ya Atatürk’ü Ankara’da görmek kısmet olmamıştır; ne yazık!..

 

Son Söz: Kim olduğumuza ait hala bir yanıt arıyorsak, son nefesimizde?..

Yanıt aslında çok kolay, kimlik kartlarımızda ne yazarsa yazsın:

İnsanız.

Hepimiz insanız.

Sadece insan!

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: T. Arslan Bartu