Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

II. Wilhelm’den II. Elizabeth’e..Booz. Allen’dan CIA’ye…

                                                                                                                   "Bir şeyi tekrar tekrar deneyip

farklı sonuçlar almayı ummak kadar

belirgin bir delilik işareti yoktur."

 

A. Einstein

 

 

 

 kdİngiltere Kraliçesi II. Elizabethin 37 yıl aradan sonra ülkemizi ikinci ziyareti bana daha eski bir başka ikinci ziyareti anımsattı.

 

Alman İmparatoru, Kayzer II. Wilhelm de tahta çıkışının ertesi yılı, Osmanlı payitahtını ziyaret etmişti (1888). Bu ziyaretinden 9 yıl sonra, Osmanlı başkentine ikinci ziyaretini yapan Kayzer, zırhlıyla değil; ama, özel yatıyla Boğaza demir atmıştı (18 Ekim 1898).

 

Bilindiği gibi, Kayzer Wilhelmin, Sultan II. Abdülhamitin bu sevgili "biraderi"nin İstanbula iki kez konuk kd olması, Alman emperyalizminin Doğuya Doğru (yayılmacı) siyasetinin altyapısını oluşturacak olan Osmanlı-Alman demiryollarının tapu senedine altlık da olmuştu. Seçkin konuk Wilhelm "birader"imiz ardısıra, Osmanlı mülküne akın eden Alman sermayesi ve siyasası, 1918e değin ülkede düdüğünü öttürecektir.

 

Biraderi hassımızın eşinin doğum yıldönümü de, aynı ziyarette İstanbulda kutlanmış, bu mutlu günün anısına, Kayzer de Osmanlı başkentine ünlü Alman Çeşmesini yaptırmak lütfunda bulunmuştu. Kayzerin bu ziyaretinden 110 yıl sonra, ülkemizi ikinci ziyaretinde, İngiliz Kraliçesi II. Elizabeth de yaşgününü İstanbulda kutluladı (16 Mayıs 2008) ve Gül kardeşine 1600 kg. olduğu söylenen hediyeler getirdi.

 

Alman İmparatoru Kayzer Wilhelm II, emperyalizm aşamasına erişmiş Alman kapitalizmine, Alman sermaye ve sanayisine yeni pazarlar açmak ve hammadde kaynaklarıyla, sıcak denizlere çıkan yolları denetim altına almak için kolları sıvamıştı. 1918de Suriye Cephesinden çekilen Osmanlı ordularının komuta yetkisini Mustafa Kemale bırakarak bölgeden ayrılışına değin, Alman etkisi ve peşisıra Almancılık, egemenliğini sürdürdü.

 

1830lardan beri sıcak topraklara demir atan, Basra ve Hint Denizine açılan kapıları ne edip edip elinde tutan, Anadolu coğrafyası üzerinde imtiyaz demiryolculuğu kurt kapanını kurarak, Osmanlı’nın kimliğinde doymak bilmez bir iştahla Türkiyenin kanını emen, emperyalizmin amiral gemisi İngilterenin elinden pazarı ve piyasayı kapmayı başaran Almanya, 1919un Mayısında kendisini bekleyen Versay kapanına çekilene değin egemenliğini sürdürecekti

 

Ne var ki, Almanyanın birincisi gibi, ikincisinden de yenik ve yıkık çıktığı 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, bu kez, İngiltere, geçici olarak alandan çekilecektir. Türkiye ve Yunanistana yaptığı parasal yardımlar da içinde olmak üzere, emperyalist pazarda daha yetkin ve yetenekli, yeni dünya tiranı ABDye "yetki devri"yle, gemisine çekilen İngiltere, tırnaklarını içine çekmiş aslan rolünü oynayacak; yüzlerce yıldır edindiği siyasal ustalık ve deneyimiyle gemisini artık karadan yürütecekti!

 

Şimdi bu tarihsel arkaalanı anımsamamıza neden olan son ziyarete dönersek, Kraliçe bizi niye öptü diye sormak hakkımızdır sanırım!..

 

Bugün artık, ne Alman‘ın ne İngilizin Anadolu topraklarına demiryolu döşemek gibi bir dertleri (!) olmadığına göre, bu ziyaret neyin nesidir diye düşünmez mi insan?..

 

Tarihin başlangıcından beri kutlu; ama, bir o kadar da talihsiz, bu sıcak topraklara yönelik, kaç yüzyıllık örtülü ya da açık ilginin ardında neler yattığını az çok tarih bilgisine- sahip her insan bilecektir. Ama hep olduğu gibi siyasetçisinden, siyasetçiye çalışanına bilmeyenler, bildiği halde bildiği gibi davranmak işine gelenler de var İçerden dışarıya, yüzyıllık bir oyunun sahneye koyucuları, bu ikinci kesimden yararlanagidiyorlar. Eski ama eskimez, bu tarihsel oyunun sahneye koyucuları, oyunu sahneledikleri topraklarda ikinci ve üçüncü dereceden roller dağıtmada, hep yeni ve hevesli aktörler bulmakta da hiç zorlanmıyorlar. İşte BOP, GOP vd. kod adı ile yürütülegiden yeni emperyalist ekonomik-diplomatik alalama ve ataklar ve ortaklar. (Daha taze yazdı Erol Manisalı, tam da bu konunun kalbine dikti kalemini: Bir Kral, Bir Kraliçe ve Majestelerinin Silahşorları, Cumhuriyet, 19 Mayıs 2008) Kraliçenin nazik ziyaretinin ardında neler yattığını, 1600 kilonun içinde neler saklandığını görmek isteyenler, o yazıyı -atgözlüklerini bir yana bırakarak- okumalıdırlar.

 

Manisalı’nın, Majestelerinin ziyaretinin arkasında yatana ilişkin olarak yazdıklarıyla, bu ziyaretten 110 yıl önce, Sultan II. Abdülhamitin sevgili "biraderi" II. Wilhelmin -ikinci İstanbul ziyareti ardısıra- Filistine, Kudüse yaptığı tantanalı ziyareti gelin de anımsamayın Kayzerin sıcak topraklarda Alman etkisinin yayılıp güçlenmesi için çalışan dini ve diğer Alman topluluklarını "takdis" etmesi (!) yanısıra; İslam ümmetinin de hâmisi ve hatta havârisi havasında kutsal topraklara yaptığı bu geziyi çağrıştıran örtük göndermeleriyle hem de Dolayısıyla, İngiliz Kraliçesi de, hiç duraklamaksızın "mütedeyyin" bir hanımefendi kılığında, AB-D cephesinden "Ilımlı İslam" propagandasının pompa edildiği bir süreçte, soluğu camide almıştır. Bu, "emperyalizmin ilk müdahalesi Mısır Seferi"nden (Yerasimos), Napolyonun 1798de verdiği "Mısır Hutbesi"nden bu yana hiç değişmeyen siyasetidir Batı kapitalizminin Şimdilerde moda olan bir deyişle, "damardan girmek" dedikleridir…

 

Kayzerin Kudüs‘ü ziyareti anısına, İstanbula bir eşme" ile yetinilirken (!) Kudüste, bu talihsiz kentte, neredeyse bir Alman yerleşkesi, imparator adına armağan olarak inşa edilecektir. Kayzerin karısının ve kendisinin heykelleriyle de süslenen yeni bir kent, Kudüs içinde Kudüs gibi göğe yükselecektir. Bu gezide, Alman İmparatoruna Kayzervâri yetkilerle donanmış akıllı ve uzakgörülü İstanbul Büyükelçisi eşlik edecektir. (Marshall‘ın Kayzerin gezisine eşlik ederken aldığı notlar ve Alman başkentine raporu için bakınız. Murat Özyüksel, Anadolu ve Bağdat Demiryolları, Arba Y. İstanbul 1988) Lord Stratford Canningten sonra Osmanlı başkentinin gördüğü en yaman elçidir Baron Marschall von Bieberstein. Bu noktada, Bağdat Demiryolu Savaşı’nın (1923) yazarı, tarihçi Edward Mead Earle‘ün kendisi için "Koyu bir İngiliz düşmanı, ateşli bir sömürgecidir." Dediği elçinin Bağdat Demiryolu için söylediklerini yeniden görelim:

 

"Ekonomilerini geliştirebilmiş uluslar, politik etkilerini de arttırmışlardır; tersine iktisadi açıdan geri kalanlar ise politik olarak da zayıftırlar…" da onun için. Dahası, nümüzdeki yüzyıl bu süreci keskinleştirecektir." (Özyüksel) Dediği de olacaktır. O "yüzyıl" (20. yy) geçmiş, 21. yüzyıla girmişizdir; keskinleşme sürmektedir. Bu keskinleşmenin son bir fotoğrafı ise, Kraliçenin yurdumuza yaptığı bu son ziyaretidir.

 

Sözün ucunu buraya özellikle getirmek gerekti

 

Çünkü bu sözler, baştan beri çizdiğimiz fotoğrafın arkasını görmemizi sağlayacak ve Majestelerinin bugünkü ziyaretinin hangi tarihsel topraktan köklendiğini netlikle göstermeye yarayacak bir makas saptama niteliğindedir. Bugün de ABye karşın ada adalığını, İngiliz İngilizliğini sürdürmektedir. (Bkz. Manisalı, agy)

 

Dün, Osmanlı, İngilize-Almana, tek demiryolu getirsinler de sırtında emperyalizm gelirmiş, varsın gelsin kıstırılmışlığıyla kapıları ardına kadar açarken, içinde bulunduğu durum belliydi Günümüzü anlamak, yarını kurmak ise, "ortada" duran tarihsel mirastan doğru düzgün ve namusluca yararlanmakla mümkündür.

 

1898den yüz yıl sonrasına sıçrayıp, 1995 yılını anımsayalım şimdi de

 

Gümrük Birliği anlaşması (!) ülkemizde bayram havasında kutlanmıştı. …o bayramın Einstein’ın deyişiyle hangi deliliklere hangi faturaları… çıkardığını ve çıkaragittiğini, her açı ve alandan çoraklaştırılan ülkemizin hâlipürmelâline baktıkça, görmemek için görmez olmak bile yetmez! AB markalı at gözlüğü taktıkları gözlerimize, GB ile de yeni moda emperyalizmin baş kırıp, bel büken bukağılarından birini taktıklarını rakamlar ve yaşanagiden (reel durum dedikleri) gösteriyor

 

GBye girdiğimiz yıl, demiryollarımızı iyileştirmek (!) işinde de yeni bir döneme, daha doğrusu dönemece giriliyordu. Aynen Osmanlı gibi, önce hasta edilmiş, sonra da bugün mü yarın mı ipinin çekileceği tasarlanan demiryollarımızın bitmek bilmez "rehabilitasyonu" masalında yeni bir perde daha açılmıştı.

 

Amerikan Booz. Allen & Hamilton Ltd.ye "havale edilen" bu iyileştirme işi için, adı geçen kuruluşun hazırladığı raporun uygulanmaya konulması halinde; bu uygulamanın, değil demiryollarını ayağa kaldırmak, bir daha hiç kıpırdayamayacak hale getireceğini her kat ve kesimden namuslu kalemler yaza-anlata bitiremediler. Ciltler doldurur yazılıp-söylenenler TCDD de yapılan ve parası Dünya Bankası’na borçlanılarak bizim cebimizden çıkan; bu, 1946lardan başlayarak önce "hasta" edilmiş, şimdi artık musalla taşına yatırılma hazırlıklarında son perde oynanan yeni emperyalist oyunu, matah bir başarıymış gibi tantanayla kamuya sunuyordu!.. 2003 yılında alâyıvâlâ ile demiryollarını ayağa ve atağa kaldıracağını söyleyerek ortalığı toza-dumana katan yeni hükümet de, aynı hatta yürüyüşünü sürdürecektir. Söylem başka; ama eylem ABDli firmanın çizdiği rolle çerçeveli olarak Bu "deli raporu"nun hazırlayıcıları, kimse ülkede tren yok demesin diye (!) bize yalnızca, İstanbul-Ankara arasında işletilecek bir "prestij treni"yle yetinmemizi, demiryolu işini bırakmamızı; dahası trenleri özelleştirmemizi, giderek ulusötesi tekellere satmamızı önereceklerdir. Daha, 1947de "Demiryolu yapmak sizin neyinize, haddinizi bilin!" diye bize teftiş fırçası çeken ataları Amerikalıya rahmet okutarak; Thornburgun kulaklarını çınlatarak hem de (Bu konu için bkz.: Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine adlı kitabımız)

 

Kentler arası demiryolculukta, şu yılan hikâyesine dönen Ankara-İstanbul hattını; kent içi demiryolculukta Ankara Metrosunu bir kıdımcık ilerletemeden patinaj yapıp durduğumuza bakılırsa, Amerikalının sözünü tuttuğumuz anlaşılıyor Yeni ve yine bir yerel seçim öncesinde türlü yolla yandaş belediyelere milyonlarca lira kaynak aktarılır, belediyeler kaldırım değiştirme değişmez seferberliği başlatırken, Ankara Metrosu yerinde saymayı sürdürmektedir!.. Metroya gelince "para yok", kenti delik deşik ederek otomobil faşizmine gelince "para çok"tur!.. Bu uygulamanın ise dünyada bir örneği yoktur

 

 kdBooz. Allen & Hamilton Ltd.nin demiryollarımızı "hacamat etme" planının bize sunulduğu yıl, demiryolu yönetiminin bu "talimatname"den hareketle yayımladığı bir yeni hareket planında, "Demiryollarımızın 2005 yılında Avrupa demiryolları düzeyine getirileceği" belirtiliyordu! Ve bu işin "AB direktifleri"ne uyularak ve "AB direktifleri" doğrultusunda uygulamaya konulacağı da övünülecek bir işmiş gibi duyuruluyordu. Bu bağlamda düşünülmüş olmalı ki, Ankara-İstanbul arasında yapımına -yeniden ve bir kez daha!- girişilen "prestij hattı"nın açılış tarihi olarak, 2005 yılı sonu anons edilmişti başlangıçta Yaşanarak görüldüğü üzere, "AB direktifleri"yle yerinde yürütülen (!) demiryolu yapım işi, aynı ABnin dedektiflerinin planını aşamamıştır!..

 

"Dedektif" de nereden çıktı denilecektir?

 

Şuradan. İşinizi başkasının planına bağlarsanız; ya da sizin kendi planlarınız için yurt işlerinde başkalarının planlarına bağlanırsanız olacağı budur!..

 

Okura-okumaza; anlara-anlamaza çok taze bir haber.

 

Üstelik hiç de şaşılacak bir yanı yok!..

 

 kdCARLYLE tekelince satın alınması haberiyle yeniden gündeme gelen, TCDDyi iyileştirmek üzere, 1995te ünlü "reçetesi"ni, demiryollarımızı "iyi etme" raporunu hazırlayan Booz. Allen Hamilton, CIAye de hizmet verirmiş de bilmezmişiz Aşkolsun adamlara ulusalcılık ve yurtseverlikte sınır-kural tanımıyorlar! Boz Ayı’nın (pardon, Booz. Allen‘ın) el değiştirmesi ardından da CIAye hizmet vermeyi sürdürmesi planlanıyormuş…

 

1995te gündeme geldiğinden, kamuoyunun belleğine adı düştüğünden beri kaleme alınan temel metinlerde; haber, tartışma ve söyleşilerde ben duymadım! Yazıldı da görmedimse bu ayıp benim. Ardına düşüp araştırmamak ayıbı da 60. kuruluş yıldönümünde, bu tek sütunluk haberi yayımlayarak, demiryolu alanyazınından bir benzetme ile "işaret fişeği" rolü oynayan HÜRRİYET gazetesini kutlamak gerekir. (Carlyle, Booz Allen şirketini satın alıyor, Hürriyet, 18 Mayıs 2008 Pazar)

 

Şimdi, Kraliçenin "nazik" ve nazenin ziyaretinin perde arkasını düşünürken, bu ziyaretin anımsattığı Kayzer-Osmanlı kucaklaşmasının belleğe taşıdıklarını; sonra "Kara" Avrupa(sı)nın ABluka aracı GBye tıkılışımızı; eşzamanlı olarak, Demiryollarını iyileştirmek işini CIAye hizmet veren bir ABD firmasına havale edişimizdeki tam isabetliliği (!) satırbaşlarıyla anımsayıp-anlatmadan bu tarihsel fotoğraf netleşebilir miydi?..

 

Yine sıcak ve kurak bir yazın eşiğinde, anlayana sivrisinek saz, anlamak istemeyene HÜRRİYETin haberi bile azdır artık!!!

 

(Ankara, 21 Mayıs 2008)

 

 

 

 

 

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Ümit Sarıaslan