F-tipi kentlere doğru…
İçine, özel kimlik kartını barkod okuyucuya okutarak girilebilen bir kamu kurumunda çalışıyorum… Üniversitelerin birer kamu alanı olması, kapılarını halka kapamaması, yoldan geçen kentlinin de o havayı teneffüs etmesi ve kendini geliştirebilmesi yönündeki düşünceme üyesi olduğum kamu kurumu, hakkımdaki bir soruşturmayla cevap verip konuya ilişkin fikrini ifade etmişti.
Evimin penceresinden görünen küçük deniz manzarasının, kimseye sorulmaksızın kent meydanına kondurulan bir heykel aracılığı ile ortadan kalkmasına da kentli hakkımı kullanarak dava açmak istemiştim. Ama heykeli diken kamu, bu 30 metrelik boruya Atatürk ve Cumhuriyet Anıtı adını vererek dava açılmamasını garanti altına almıştı bile.
İşten eve dönüş yolumun sahil tarafını iskele yaparak İDO, kaldırım tarafını da otopark mafyası işgal ettiğinden modern bir kentli olarak akrobasi konusunda kendimi epeyce geliştirdim. Park, çay bahçesi olalı beri, çay içip para ödemeden oturulamaz oldu gitti. Mahalledeki meyhaneci de hizmette sınır tanımıyor sağ olsun, hemen bir masa koyup buyur ediyor, eve giden sokağın ortasına.
Reklam panoları, para çekme makineleri, otopark babaları, meyhane masaları arasından sıyrılıp eve ulaşmayı başarıyorum. Mutlu ve huzurluyum evde. Sokağın tekinsizliği, güvenlik için gözetlenmenin mübahlığı çoktan işlemiş içimize. Okuduğum kitapları düşünüyorum; Kamusal İnsanın Çöküşü, Kamusaldın Yapısal Dönüşümü, Sokakların Ölümü… "Duvarların dışı da senin" sözüyle yetişmiş kente sahip çıkmaya çalışan bir adamdan, duvarların içine hapsolup iç dekorasyon dergilerinde mutluluğu arayan birine dönüşmeme şaşır-mıyorum. Ne de olsa salt ‘türban’a indirgenmiş bir tartışma, Türkiye’de Kentsel Kamusal Alan. Evimin önündeki, yıllarca seyrettiğim, sevdiğim, şiirler yazdığım ağacı kesen belediye görevlisinin "sana ne kardeşim!" diye kükreyişi özetliyor kamunun kamuya bakışını.
Sivil toplumun güdüklüğünden bahsediliyor sürekli, kamusal alanın özelleştirilmesiyle yok mu sizce ilişkisi? Kamusal alanın korunması, kamusal insanın ve kamu görevlilerinin sorumluluğu değil mi? Bugünün seçim vaatlerinde kamusal alanlara ilişkin herhangi bir önerinin olmaması neye işaret? Ya taleplerin özel alanlara ilişkin olması? Kentsel talepler, toplumsal hareketler özü gereği hayatın kalitesini artırmak amaçlı olmak zorunda değil mi?
Taharet musluğu kadar özgün bir icat olan F tipi cezaevleri, bilindiği gibi iletişimin sınırlandırılmasına bağlı duyusal ve sosyal tecride dayalı bir infaz biçimi. Bugün gündelik hayatımızı düşündüğümüzde giderek F tipi kentlere doğru gittiğimizi söylemek abartılı olmayacak sanırım. Hayat başkalarıyla tanışma, dayanışma sanatıysa eğer, özgür kentsel kamusal alanlara ihtiyacımız var; korkmadan dolaştığımız, hayallerimizi paylaştığımız…
IMF, enflasyon, harekât ve siyaset ile boğulduğumuz bugünlerde, yaşadığımız kentte birer istatistik olmaktan öteye gidebilmek, müşteri değil kentli olabilmek için, kentli haklarımızı, kamusal taleplerimizi dile getirmek daha bir gerekli, daha bir öncelikli…
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: ERBATUR ÇAVUŞOĞLU erbatur@zardanadam.com