NURİ ÖZSOY
Devlet Demiryollarının Avrupa’ya Gönderdiği İlk Öğrencilerdendi..
Demiryolcular, büyük zaferin başladığı dakikalarda Ankara’dan cepheye çekilen telgrafta kahraman ordumuzun Allah’tan sonra tek yardımcısı olarak tanımlanır. 1 Kurtuluş savaşında demiryolcuların ve demiryollarının bu rolü genç cumhuriyetin devrimlerinin yerleşmesinde de devam etti. Cumhuriyetin kurucu kadrosu, demiryollarının ağ gibi yurdu sarmasının gerekliliğine, demiryolcuların da çok nitelikli ve eğitimli olmalarına gönülden inanıyordu. Ulusal demiryolculuğumuzun temelleri atılırken demiryolcuların eğitimine de büyük önem verildi. Demiryolu okulları açıldı, başarılı öğrenciler dönüşlerinde demiryollarında görev almaları kaydıyla yurtdışında üniversite eğitimine gönderildiler. Nuri Özsoy’da devlet tarafından mühendislik eğitimi için Almanya’ya gönderilen ilk öğrencilerden biriydi.
Birinci Dünya Savaşının yenilgiyle sonuçlandığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun İtilaf Devletlerince işgal edildiği yılda 3 Mart 1918 de Afyon’da dünyaya geldi. İlkokul çağındayken kara günler bitmiş, imparatorluğun küllerinden modern Türkiye doğmuştu. 21 Haziran 1934 de Soyadı Kanunu çıktığı zaman Afyon’un tanınmış ailelerinden Ebulkasımzade’ler Özsoy soyadını aldılar. 1934 yılında, yaşadığı bir olayı hiç unutmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve misafiri Şah Rıza Pehlevi Afyon Ordu Evi bahçesindeydi ve Nuri Özsoy, liseli üniformasıyla Onları selamlamıştı. Çok çalışkan bir öğrenciydi Nuri Özsoy, Afyon Lisesi’ni 1937 yılında birincilikle bitirmişti, izci teşkilatındaydı. Afyon Lisesi Müdürü Sami Akyol, başarılı öğrencisine dönemin Nafia Vekili, Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Afyonlu Ali Çetinkaya’ya iletilmek üzere bir mektup verdi ve Ankara’ya gönderdi. Nuri Özsoy mektupta ne yazdığını bilmiyordu ama o mektupla kısa bir süre sonra hayatı değişecekti. Ali Çetinkaya’nın makamına geldiği zaman, görevliler kendisiyle görüştürmediler, mektubu özel kaleme bırakıp bakanlığın kapısından çıkıyordu ki görevliler O’nu bulup çağırdılar. Çetinkaya mektubu okumuştu, Nuri Özsoy’la yakından ilgilendi ve ilerde demiryollarının Cer bölümünde değerlendirilmek üzere makine mühendisliği tahsili yapmasını istedi.
Cumhuriyet’in kurucu kadrosu yetersiz kaynaklara rağmen bütçesinin önemli bir kısmını devrimleri yaşatacak olan genç neslin eğitimine ayırıyordu. İşaretlenen hedef, ülkenin kalkınmasını gerçekleştirecek uzmanlar yetiştirmekti. Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi de bu hedefi gerçekleştirmek için alınan kararlardan biriydi. Bu konuda Atatürk’ten sonra en çok emeği geçen ve Türk Milli Eğitimi’ne damgasını vuran kişi, Maarif Vekili Mustafa Necati oldu. Bakan Mustafa Necati, yayınladığı bakanlık genelgeleri ile Türk Milli Eğitimi’ndeki bu değişim sürecini şöyle anlatıyordu: “Türkiye’de herkesin milli ve dünyevi, modern ve demokratik bir terbiye alması esastır. Eğitimin milli olmasından maksat; gençleri, yaşayan bütün kurumları, düşünce ve idealleriyle milli topluma uydurmaktır. Dünyevi kelimesinden hedeflenen anlam, eğitimin laik olması, düşünceyi daraltan ve vicdan özgürlüğünü kıran her türlü dini etkiden uzak bulunmaktır. Modern deyimiyle, eğitimin, yöntemler ve teknikler bakımından en yeni bilimsel kuralllara göre sürdürülmesi; demokratiklik ile de eğitim ve öğretimin bütün olanaklarından kadın-erkek tüm ulus bireylerinin eşit derecede yararlanması, serveti ve toplumdaki yeri ne olursa olsun her gencin yeteneği ve zekası derecesinde öğrenim görebilmesine hiçbir engelin konmaması düşünülmüştür.” 2
1925-1945 yılları arasında yaklaşık 3.500 öğrenci devlet tarafından Avrupa ülkelerine gönderildi. Kimler yoktu ki bu öğrenciler arasında; Afet İnan, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Cahit Arf, Necil Kazım Akses, Mahmut Cûda, Mahir Canova, Sabahattin Ali, Jale inan, Zühdi Müridoğlu, Kamile Şevki Mutlu….daha binlerce öğrenci sanat, bilim, kültür alanlarında Türkiye’nin öncüleri oldular. 1945 den sonra yurtdışına öğrenci gönderilmesinde ağırlık ABD’ye kaydı.
“Sizi bir kıvılcım olarak gönderiyorum, volkan olup dönünüz!” Mustafa Kemal ATATÜRK
Ankara’da açılan, yurtdışına gönderilecek öğrencilerin tespit sınavında da büyük başarı gösteren Nuri Özsoy, devlet demiryolları bursuyla mühendislik eğitimi alacağı Dresden’e gitmek üzere Sirkeci Garı’ndan trenle yola çıktı.
Nuri Özsoy’un, Almanya’da üniversiteye başladığı günlerde, dünyayı kana bulayacak ikinci Dünya Savaşı başlamak üzeredir. Türkiye, savaşa girmemekle beraber ekonomik açıdan zor günler geçirmektedir. Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 tarihi, 2. Dünya Savaşı’nın başlangıcı kabul edilir, savaşın başlamasıyla büyük özverilerle yurtdışına gönderilen Türk öğrenciler apar topar ülkeye çağırıldı.
Nuri Özsoy da ülkesine döndü, Türkiye’de kaldığı bu dört aylık sürede 18.9.1939 – 2.12.1939 tarihlerinde TCDD Eskişehir Fabrikası’nda tornahane ve tekerlekhanede staj yaptı. 1940 yılının başında Türkiye Cumhuriyeti hükümetine Almanya’nın güvence vermesiyle büyük zorluklar aşılarak öğrenciler yeniden okullarına geri gönderildiler.
Yıllar sonra kendisiyle yapılan bir söyleşide o zor günleri anlatır Nuri Özsoy:
“İkinci Dünya Savaşının kaderi artık Almanya aleyhine dönmeye başladığı 1943 yılının bahar aylarında idik. İngiliz ve Amerikan uçaklarının Almanya’nın büyük şehirleri üzerine yönelttikleri hava hücumları daha etkili olmaya başlamıştı. Ancak Dresden kenti, bir endüstri merkezi olmasına rağmen hemen hiç hava akımına hedef olmamıştı. Bu durum Alman halk kitlesi arasında kulaktan kulağa fısıltı halinde yaygınlaşan bir yorumda güya müttefikler, Dresden kentini koruyarak savaştan sonra Almanya’nın başkenti yapacaklarmış deniyordu. Bu söylenti Alman halkını iyice etkilemiş olacak ki hava hücumlarından etkilenen birçok kent halkı Dresden şehrine göç etmeye başladı. Belirli bir sürede Dresden bölgesinin nüfusu üç hatta dört kat artarak bir milyonu aştığı duyuldu.
Almanya’da yaşam şartlarının gittikçe tehlikeli bir hal aldığı bu dönemde, Stuttgart Hochshule’de okuyan bizler Berlin Talebe Müfettişliği’nden aldığımız bir duyuruda toplu olarak Türkiye’ye dönmek üzere en kısa zamanda Dresden şehrine hareketimiz isteniyordu. Makina ve inşaat fakültelerinin son sömestrinde okuyan az sayıdaki bizler çok telaşlandık. Bir taraftan 2.Dünya savaşı’nın başladığı 1939 yılının eylülünde apar topar yurda dönüşümüzü aradan dört ay geçtikten sonra büyük zorlukları aşarak 1940 senesi başında tekrar gelişimizi hatırladık. Çoğunluğumuz diploma tezimizi bitirmek üzere olduğumuzu göz önünde tutarak Dresden kentine hareketimizi erteledik. Bu kararımız her türlü tehlikeyi kabullendiğimiz anlamında idi.
Hatırımda kaldığı kadarıyla aradan fazla bir zaman geçmedi ve Dresden kentine müttefiklerce ilk defa yoğun bir hava hücumu yapıldı. Bu saldırıdan kısa bir zaman sonra çeşitli kaynaklardan sızan felaket haberleri çok ürkütücü ve korkunçtu. Sivil halktan yaşamını yitirenlerin sayısı onbinlerin üzerinde yaralananların sayılarının da daha fazla olduğu söyleniyordu. Hava hücumlarından korunmak için Dresden şehrine göç eden sivil halkın beklemediği bu felaketle yaşamını yitirenler arasında bazı Türk talebelerinde bulunduğu haberlerini duyduğumuzda acımızı içimizde gizliyor ve susuyorduk.
Diploma tezini bitirmek üzere olduğum 1943 yılının Ekim ayında Stuttgart şehrine hava hücumları daha sık yapılıyordu. Geceleri kent merkezinde kalmak tehlikeli olmaya başladı. Diploma tezimin son çalışmalarını kent merkezi uzağında yapmak üzere Bad Liebenzell kasabasına taşındım. Burası orman içerisinde sakin bir köy durumunda ve Stuttgart’a takriben 50 km mesafedeydi. Gerektiğinde gündüzleri trenle kente giderek asistanlarımla teknik çizimlere ilişkin konuları görüşüyor ve akşam saatlerinde yine trenle kasabaya dönüyordum. Diploma tezimin sonuna yaklaştığım günlerde idi, asistanım haber verdi, hocam Prof.Dr Cramer benimle görüşmek istemiş. Makamına vardığımda bana ‘Herr Özsoy sizin hükümetiniz Almanya ile siyasi ilişkileri kesmek üzere imiş, sen her zamanki gibi bizim okulumuzun bir mensubusun, endişen olmasın, çalışmalarını tamamlayıp selametle memleketine dönebilirsin’ diyerek güler yüzle beni uğurladı. Kasım 1943 de diploma tezimi iyi derece ile ödüllendiren hocam Prof.Dr Cramer’in o günkü insancıl hareketini kutsal bir anı olarak hatırlarım, toprağı bol olsun.”
1943 yılında idealist genç bir yüksek mühendis olarak yurda dönen Özsoy, Eskişehir Demiryol Fabrikası’nda yeniden staja başladı. Altı ay tesviyecilik, bir senede buharlı lokomotiflerde ateşçilik ve makinistlik stajı yaptı. Staj yaptığı fabrika, Eskişehir Cer Atelyesi olarak kurulan bugünün TÜLOMSAŞ’ıdır. Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim” ve ilk yerli lokomotifi “Karakurt ” bu fabrikada yapılmıştır. Stuttgart Technische Hochschule diplomalı genç mühendis kurum içindeki stajlarını da tamamladıktan sonra lokomotif tamir depolarında sırayla şef yardımcılığı, depo şefliği, müfettişlik yaptı. Daha sonra liyakaten yöneticilik görevlerine atandı. Cer Müdürlüğü, Cer Daire Başkanlığı ve İşletme Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
1950 li yıllarda 3.İşletme Müdürlüğü’nde (İzmir)Cer Müdürlüğü görevinde bulunan Özsoy, 1960 da terfi ederek 4.İşletme Müdürlüğüne (Sivas) atandı. 1961 yılında, 4.İşletme Müdürlüğü döneminde Kars-Sarıkamış hattının geniş hattan normal hatta çevrilmesi kısa sürede tamamlandı. Çalıştığı yerlerde disiplinli bir çalışma yürüten, personeli tarafından çok sevilen Özsoy, kendisiyle yapılan bir gazete röportajında, devlet hizmetinde hiçbir siyasinin işini yapmadığını belirtmişti.
“Demiryollarında ilk görevime Afyon depoda makine uzmanı olarak başladım. 30 yıl Türkiye’nin çeşitli illerinde ( Afyon, Malatya, Sivas, İzmir, Erzurum, Ankara) demiryollarının pek çok bölümünde yönetici olarak hizmet verdim. Hiçbir siyasinin, politikacının işini yapmadım. Gelirlerdi iş gördürmek için, çay, kahve ikram eder yolcu ederdim. Kimseye torpil yapmadım. O yüzden bana titiz müdür derlerdi. Türkiye’ye döndükten sonra Ali Çetinkaya ile görüşmek istedim. Çok hasta olduğu için kimseyle görüştürmüyorlardı, ben de görüşemedim.”
Çalışma hayatında otoriter bir amir olarak tanınmıştı ancak O’nu yakından tanıyanlar çok nüktedan, sosyal, yardımsever ve doğa tutkunu olduğunu bilirlerdi. Emeklilik düşüncesini paylaştığı yakın arkadaşı Yüksek Mühendis Cemal Üner, arkadaşıyla yaptığı muzip konuşmayı, 1969 yılının bir şubat gecesi demiryollarının Ankara Lokalinde düzenlenen Genel Sekreterlik personel gecesinde, masadaki bir kağıt üstüne halk şiirinde kullanılan “dedim-dedi” tarzıyla yazdı.
Dedim, nakilden ne haber? Dedi, torpil patlattım.
Dedim, yolculuk ne zaman? Dedi, pazara yer ayırttım.
Dedim, Hasan Bey 3 ne yaptı? Dedi, yerinden hoplattım.
Dedim, Nöker 4 ne alemde? Dedi, onu da zıplattım.
Dedim, ücret işi nasıl? Dedi, patrona çıtlattım.
Dedim, İstanbul’da ne yaptın? Dedi, sırt üstü yattım.
Dedim, Almanya’da ne yaptın? Dedi, cana can kattım.
Dedim, başka ne yaptın? Dedi, kulağını çınlattım.
Dedim, standartları ne yaptın? Dedi, bir kenara attım.
Dedim, evrakı ne yaptın? Dedi, sağa sola fırlattım.
Dedim, eksik işleri ne yaptın? Dedi, onları sana sattım.
Dedim, arkadaşlar ne oldu? Dedi, pabuçlarını dama attım.
Dedim, demiryolları ne olacak? Dedi, bu faslı kapattım
Dedim, özel sektör nasıl? Dedi, zevkini tattım.
Dedim, dostlara duyurdun mu? Dedi, hepsini atlattım.
Dedim, yeni görevini kutladın mı? Dedi, bir ara parlattım.
Dedim, sende ayrılma alameti var. Dedi, dış kapıyı tıklattım.
Dedim, daha ileri gittin mi? Dedi, bu işi hızlattım.
Dedim, ayrılış ne zaman? Dedi, dilekçeyi cızlattım.
Cemal Üner 5
Nuri Özsoy, 5 Mayıs 1969 tarihinde kendi isteği ile emekliye ayrıldı ve mesleğine on yıl özel sektörde (Borusan)yönetici olarak devam etti.
Özel sektörden ayrıldıktan sonra, eşi Seviye Özsoy’la Afyon’a yerleştiler. 1995 yılında Türk Anneler Derneği’nin Afyon şubesinin kurulmasını sağlayan eşi ile birlikte Afyon’da çağdaş eğitimin gelişmesine ve yardıma muhtaç öğrencilere maddi manevi destek oldular. 16 Mart 1997 de Dinar depremi şehitleri anısına Avşar köyünde düzenlenen ağaçlandırma çalışmalarına büyük katkı sağladılar. Afyon Hıdırlık tepesinde “yeşil çocuklarımız” dedikleri bir çam ormanı yaratan Özsoy çifti ağaçların dikimini ve bakımını da kendileri yaptılar. Ağaçlandırma çabalarına yeğenleri Süleyman Sırrı Ceylan ve Tema il temsilciliği de destek verdi. Yaşadıkları çevreye, topluma duyarlılıkları ve gelecek kuşaklara örnek davranışları nedeniyle Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın düzenlediği bir yarışmada Seviye ve Nuri Özsoy çifti “Yılın Ailesi” seçildi.
Ölüm hepimiz için kaçınılmaz son, önemli olan yaşadığımız topluma iyi bir iz bırakarak gidebilmek bu dünyadan. Nuri Özsoy’un da gelecek kuşaklara, genç demiryolculara örnek olacak 93 yıllık yaşamı, çocuklarına onurlu bir geçmiş bırakarak 22.5.2011 tarihinde son buldu.
Eminim ki tanıyanlar ya da bu yazıyla kendisiyle tanışan bütün demiryolcular, demiryollarına verdiği emekleri saygıyla ve şükranla anacaktır.
Dipnot:
1 Nafia Vekaleti’nden Konya’daki Anadolu-Bağdat Demiryolları Umumi Müdürlüğü’ne çekilen 26 Ağustos 1922 tarih 5013/80 sayılı “Büyük Taarruz”un başladığını bildirir telgraf
2 Kadri Şarman, Türk Promethe’ler Cumhuriyet’in Öğrencileri Avrupa’da (1925-1945 Türrkiye İş Bankası Kültür Yayınları
3 Hasan Ergeçen TCDD Genel Müdür Yardımcısı Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı.
4 Mehmet Nöker TCDD Genel Müdür Yrd. Almanya’da eğitim gören mühendislerden, Devrim arabasının yapımında çalıştı.
5 Cemal Üner TCDD de Yüksek Mühendis olarak çalıştı. Dört dilde teknik lügat yazarı. Demiryollar Dergisinde makaleleri bulunuyor
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu-Ruhan Çelebi