Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Yılmaz Güney den sonra 23 yıl geçti

 kdYılmaz Güneyin  ardından 

Sinema dünyasının olduğu kadar, toplumun gönlünün de ‘kral’ı olan Yılmaz Güney’in ölümünün üzerinden 23 yıl geçti. 9 Eylül 1984 tarihinde hayatını sürgünde kaybeden unutulmaz isim, filmleri, düşünceleri, aşkları ve yaşamıyla bir efsane olarak tarihteki yerini aldı. Halkın gönlünde efsaneleşen diğer birçok isim gibi Yılmaz Güney de yaşadığı dönem ve sonrasında toplumsal koşulları belirlemede özel bir öneme sahip oldu. Oyunculuğuyla, yönetmenliğiyle, edebiyatçı yanıyla olduğu kadar özel hayatı ve siyasi düşünceleriyle de uzun yıllar gündemde kaldı Yılmaz Güney.

Yılmaz Güney sineması


Türkiye sineması tartışılırken, çeşitli dönemlere ayrılarak ele alınır. Tiyatrocular dönemi, yönetmen sineması, Yeşilçam, 12 Eylül öncesi-sonrası vs… Bütün bunlar içinde "Yılmaz Güney sineması" olarak, bir kişinin adıyla anılan başka bir dönem yoktur. Çünkü Yılmaz Güney sineması, yalnızca Seyit Han’la başlayan ve Duvar’a kadar uzanan süreçte çektiği ‘toplumsal içerikli-toplumcu gerçekçi’ filmlerle değil, daha öncesinde çektiği, rol aldığı ve onu ‘Çirkin Kral’ mertebesine yükselten avantür filmleriyle de ayrıca incelenmeyi hak eder. Yılmaz Güney’in bu dönemde yarattığı karakterler, kahramanlar; Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Ekrem Bora, Ediz Hun vb. oluşan temiz yüzlü, güzel giyimli melodram kahramanlarını n kimliklerini tersyüz ediyordu.
 Sokaktaki adamın, önce her türlü acı ve kötülükle sınandığı ama önünde sonunda intikamını alarak mutlu sona ulaştığı bu filmler, ‘sıradan’ insanın kahramanlık mertebesine yükseltildiği filmlerdi. Halk, bu filmlerdeki kahramanların yaşadığı yoksunluklara, kötülüklere, bizzat kendi hayatında tanıklık ettiği için kahramanın her başarısında kendi yeteneklerini görme fırsatı buluyordu.  

Sürekli yolculuk


Yılmaz Güney’i ve onun eserini anlamanın Türkiye’yi anlamaya karşılık geldiğini söyleyenler yanılmazlar. Onun tamamen kendi inisiyatifiyle çekilmiş filmleri, ülkenin belli bir dönemine -ama sadece ‘o dönem’ için değil çok uzun yıllar boyunca anlamını yitirmeyen ve yitirmeyecek- ilişkin sinema sanatı kullanılarak ortaya konmuş eserlerdir. "Ülkesini anlatmak ve bu anlatım sırasında ulaştığı sonuçları ortaya koymak" işini Güney, ‘Yol’ ve ‘Sürü’ filmlerinde bir ‘sürekli yolculuk hali’ yaratarak yapmıştır. Ki, zaten her iki filmin de önemli bölümleri yollarda özellikle de tren vagonlarında geçer.
 

Her yaptığıyla halkına doğru olduğunu düşündüklerini göstermeye çalışan ve bu yolda güçlü bir ‘toplumcu sanat ekspresi’ olan Yılmaz Güney, sanat anlayışını şöyle anlatıyor: "…Ünlü bir oyuncusun, çevrende bir yığın hokkabaz takla atıyor. Fakat sen başka şeyler yapmak istiyorsun. Bir tarafta halk var, halkın sorunları var, halk için yapmak istediğin şeyler var. Öbür tarafta eline tabanca sıkıştırmaya çalışan, birtakım güzel kadınlarla seni yatağa sokmak isteyen insanlar var. Bunlarla benim aramdaki çelişme, aslında burjuva anlayışı ile gerçekten halkın kurtuluşu doğrultusundaki anlayışın çelişmesidir."

 BİR GÜN

Hangi zorluğu
yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde
bu insanca sevgiyi.
Güzel günler
zorlu duraklardan
geçer sevdiğim.
Damla damla
birikiyor insan.
Damla damla sevgili…
Bir gün
akıp gideceğiz hayata.
Duvarlar yıkılacak,
açılacak bütün kapılar
bilesin.
Benim yüreğim
sensin şimdi
seni vurur durur…
Ve yine damla damla
çoğalıyorsun içimde. 

YILMAZ GÜNEY

 

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: www.kentvedemiryolu.com