Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

1/100 000 PLANA MAHKEME DUR DEDİ

(yorumlar kapalı)

İSTANBUL 1/100 000 PLANINA MAHKEME DUR DEDİ

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan ve İstanbul’un ulaşım, lojistik, kentsel yapılaşma alanlarında karar alma işlevi görecek olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı için 2. İdare Mahkemesi "yürütmeyi durdurma" kararı aldı.

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şirketlerinden Bimtaş A.Ş. bünyesinde oluşturulan İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP) tarafından hazırlanan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanarak askıya çıkartılmasının ardından yapılan itirazlar sonucunda 2. İdari Mahkemesi’nce ‘yürütmeyi durdurma’ kararı çıktı.

 

TMMOB bağlı odaların İstanbul Şubeleri tarafından konu ile ilgili yapılan yazılı ortak açıklamada, Büyükşehir Belediyesi’nin ve İMP yetkililerinin palanın hazırlanma süreci boyunca TMMOB’ a bağlı meslek odalarından görüş ve katkılarını almadığını belirtildi.

 

Açıklamada, "Katılımcılık ve şeffaflık maskesiyle pazarlanmaya çalışılan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Plan, teknik olarak yeterli olmayan, planlama ciddiyetiyle hiç bağdaşmayan, ciddi sakıncalar içeren, kente insan öncelikli değil, rant ve pazarlama öncelikli bakan bir yaklaşımın ürünüdür. Uygulandığı takdirde, İstanbul’un sorunlarını çözmek bir yana, gelişimini bugünkünden de daha tehlikeli boyutlara sürükleyecek, kentin tarihi ve doğal değerlerinde geri dönülmez tahribatlar yaratacaktır. Plan hazırlıkları süresince görüş ve önerilerimizi dikkate almayan yetkililere bu aşamada, daha fazla zaman kaybetmeden gerçek anlamda katılımcı bir sürece bağlı olarak ‘çağdaş ve bilimsel bir istanbul planlamasinin ivedi olarak gerçekleştirilmesi’ çağrımızı yineliyoruz" dendi. Açıklamanın tamamını ve mahkeme dilekçesinin özet raporunu ve mahkeme kararını aşağıda yayınlıyoruz.

 

Basına ve Kamuoyuna

İstanbul 2. İdare Mahkemesi,

1/100 000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı İçin

"Yürütmeyi Durdurma"

Kararı Aldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şirketlerinden Bimtaş A.Ş. bünyesinde oluşturulan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama Ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanan 1/100 000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.07.2006 tarihli toplantısında oy birliği İle kabul edilmesinin ardından, 22.08. 2006 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından da onaylanarak 28.08.2006 tarihinde askıya çıkarılmıştır.

Askı süresinde yaptığımız itirazlar dikkate alınmadan Plan yürürlüğe sokulmuştur. Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve İMP yetkilileri tarafından, meslek odalarının da bu Planın katılımcılarından olduğu biçiminde sürdürülen yanıltıcı propaganda çalışmalarına, katılım, bilgilendirme ve şeffaflık konusundaki reklâm amaçlı gerçek dışı açıklamalarına karşın, Planın hazırlanma süreci boyunca TMMOB’ye bağlı Meslek Odalarının görüş ve katkılarının alınması söz konusu olmamıştır.

Katılımcılık ve şeffaflık maskesiyle pazarlanmaya çalışılan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, teknik olarak yeterli olmayan, planlama ciddiyetiyle hiç bağdaşmayan, ciddi sakıncalar içeren, kente insan öncelikli değil, rant ve pazarlama öncelikli bakan bir yaklaşımın ürünüdür. Uygulandığı takdirde, İstanbul’un sorunlarını çözmek bir yana, gelişimini bugünkünden de daha tehlikeli boyutlara sürükleyecek, kentin tarihi ve doğal değerlerinde geri dönülmez tahribatlar yaratacaktır.

Ayrıca, bu Plan, plan yapma yetkisi olmayan İMP tarafından hazırlanmıştır ve bu nedenle, "Yasal Açıdan Yok Hükmündedir.".

Bütün bu gerekçelerle TMMOB’ye bağlı Meslek Odaları olarak 1/100 000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın iptali İçin açmış olduğumuz davalardan birinde İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin davasında Yargı "Yürütmeyi Durdurma" kararı aldı.

Plan hazırlıkları süresince görüş ve önerilerimizi dikkate almayan yetkililere bu aşamada, daha fazla zaman kaybetmeden gerçek anlamda katılımcı bir sürece bağlı olarak "çağdaş ve bilimsel bir İstanbul planlamasının ivedi olarak gerçekleştirilmesi" çağırımızı yineliyoruz.

Kamuoyuna saygı ile sunulur.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Harita Ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul

DAVA DİLEKÇEMİZE ESAS RAPOR ÖZETİ

I- PLANIN HAZIRLANMA VE ONAYLANMA SÜRECİ YASA DIŞIDIR

1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı , BİMTAŞ A.Ş. bünyesinde oluşturulmuş olan ve bu planı yapma konusunda hiçbir yasal yetkisi olmayan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanmıştır. Bu nedenle, ne bu planın onama işlemleri ne de bu plan yasal değildir.

İşin başından beri İMP ve İstanbul’un planlanması konusunda tam bir yanıltma taktiği uygulanmıştır. Bu yanıltma, BİMTAŞ A.Ş. nin bünyesinde oluşturulmuş olan İMP’nin kurumsal yapısı, görevi ve İstanbul planlaması ile ilişkisi üzerine odaklanmıştır. Planlama süreci boyunca İMP, oluşumu, yapısı, görev ve yetkileri açısından gerçeğe uygun olmayan bir biçimde tanıtılmıştır ve tanıtılmaya da devam etmektedir. Burada en kritik nokta, İMP’nin, Belediye’nin bünyesinde, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’ nı yapma yetkisi taşıyan bir yapı olarak tanıtılmasıdır. Oysa işlerin hiç de öyle olmadığı, İMP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin değil, BİMTAŞ A.Ş.’nin bünyesinde oluşturulan bir yapı olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin BİMTAŞ’a ihale ettiği işin de, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yapmayı kapsamadığına, sadece "İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planı Analitik Etütler İşi" ile sınırlı olduğuna ilişkin tüm bilgi ve belgeler Belediyenin kendi kaynaklarından da açıkça belgelenebilmektedir.

 

Yasal olarak plan elde etmenin iki yolu vardır. İdare " yapar ya da yaptırır " der imar mevzuatı. Oysa burada ne İMP Belediye’nin kurumsal yapısı içinde bir oluşumdur, ne de işin ihalesi söz konusudur .. Anlaşılan o ki, bu plan Belediyeye, "analiz çalışmalarının yanında bir ilave hediye " olarak sunulmuştur. Bu planın onay için meclise havalesi ve onayı işlemleri açıkça yasayı çiğnemektir. Bu plan yasal olarak ÖLÜ DOĞMUŞTUR VE YOK HÜKMÜNDEDİR.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Plan yapımı konusunda BİMTAŞ’a yetki veren bir ihalesi söz konusu olmadığı gibi, zaten böyle bir ihalenin yapılabilmesi de yasal olarak söz konusu değildir. Çünkü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan söz konusu şirketin anılan "müellif" tanımına uygun olarak plan hizmetini yüklenebilmesi için, "hissedarları içinde hisseleri ortakların meslek grubuna göre dağılımında eşit veya daha fazla paya sahip gerçek kişi" koşuluna uygun en az bir hissedara sahip olması gerekmektedir. BİMTAŞ’ın bu koşullara uygun , yasal olarak plan müellifi olabilecek bir ortaklığı söz konusu değildir. Bu çerçevede, zaten "YOK" hükmünde olan bu plandaki imzalar da, "Plan Yapımını Yükümlenecek Müelliflerin Yeterliliği Hakkında Yönetmelik" hükümlerine de aykırı ve dolayısıyla da geçersizdir.

II- PLANIN SAKINCALARI

 

1-) Plana ilişkin açıklamalarda ve Plan Raporu’nda " İstanbul’un küresel düzeydeki metropoller arası yarışta hak ettiği yeri alması ve uluslar arası pazarda daha rekabetçi olabilmesi" temel hedef olarak tanımlanmaktadır. Görüleceği üzere, İstanbul planlamasının temel hedefi kentli değil, yatırımcıdır.

 

İstanbul planlamasının temel hedefi , öncelikte, "İnsanca yaşanabilecek bir kent yaratabilmek" olmalıdır. Şu anda ortaya çıkan plan ise, kenti her ne pahasına olursa olsun pazarlamak, yerli ve yabancı sermayenin hizmetine ve kullanımına sunmak hedefinin damgasını taşımaktadır. Bu planla kent bir yatırım alanına dönüştürülmüştür.

 

2-) Haydarpaşa- -Zeytinburnu kıyı ve liman alanlarında, Küçükçekmece ve Kartal’da, bir üst plana dayanmaksızın gündeme getirilmiş olan bir çok sakıncalı kentsel dönüşüm projeleri ve yatırım kararları, adeta bir veri kabul edilerek, plana aynen işlenmiştir. Bu ve benzeri durumlar, planın bu tür projeleri yasallaştırmanın bir aracı gibi algılandığı ve ona göre hazırlandığı konusundaki düşüncelerimizi güçlendirmektedir.

 

Bu tür projelerle ilgili plan kararlarına dayanak oluşturmak amacıyla, Plan Raporu’nda, bazı doğru olmayan tespit ve değerlendirmelere yer verilmiş olduğu da görülmektedir. Örneğin, Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi’ne dayanak oluşturmak amacıyla, Zeytinburnu’nun İstanbul’un mevcut Merkezi İş Alanı (MİA) içerisinde kaldığı gibi gerçekdışı bir tespite yer verilmekten kaçınılmadığı görülmektedir

 

Bu kentsel dönüşüm projeleri kent ve insan odaklı olmayıp "İstanbul’un pazarlanması ve küresel şirketlere rant alanı sunulması" anlayışı temelinde gündeme getirilmiş projelerdir. Bu projeler ve bunların tetikleyeceği diğer plansız projeler İstanbul’un tarihsel, doğal değerlerine zarar verecek ve gereksinimi olan sağlıklı gelişiminin önünde engel teşkil edecektir.

 

Herhangi bir araştırmaya, bir üst plana dayanmayan, sadece İstanbul’un pazarlanmasına yönelik bir yaklaşımın eseri olan ve kentin tarihi ve doğal değerlerini yok sayan bu kentsel projelerin hiçbir analiz ve sentez çalışmasına ve değerlendirmesine dayanmaksızın kabul edilerek plana dahil edilmesi, olması gerekli planlama ciddiyetiyle asla uyuşmamaktadır. Bu planlama yaklaşımı, sonuçta ortaya çıkan planı bir "paylaşım ve pazarlama" belgesine dönüştürmüştür.

 

3-) Plan kararları ve lejant bir çok belirsiz, çelişkili ve korunması gerekli alanların alt ölçekte yapılaşmaya açılabilmesinin kapısını aralayan bir yaklaşımın ürünü olarak görülmektedir. Bu yaklaşım planlamaya aykırıdır ve plan kararlarının geçerliliğini tartışmaya açmaktadır. Bir planın bir yandan plan kararları getirirken bir yandan da o kararları geçersiz kılacak kararlar üretmesi plansızlığı planla empoze etmekten başka bir şey değildir. Bu yaklaşımdan kesinlikle vazgeçilmesi gerekmektedir. Örneğin;

 

"Mutlak Korunması Gereken Tarım Alanları" ve "Bölgenin Riskli Jeolojik Yapısı Nedeniyle Kullanımı Alt Ölçekte Netleştirilecek Alanlar" lejantı aynı alanlar için birlikte kullanılmıştır. Burada açıkça bir kullanım belirsizliği ve muğlaklık söz konusudur. Bu durumda, bu planda" mutlak korunması gerekli tarım alanları"nın jeolojik sakıncalı alanlarda kalanları, alt ölçekli planlarda yeni ve tarım dışı kullanımlara dönüştürülebileceklerdir.

4-) Planda yer verilen ulaşım kararlarına bakıldığında, plan eki olan yazılı dokümanlarda tanımlanan ilkeler ile planda yer alan ulaşım kararlarının çeliştiği görülmektedir.

 

Plan Raporu’nda kuzeye doğru gelişmeyi engellemek ; yolcu ve yük taşımacılığında raylı sistem kullanmak planın öncelikli hedefleri arasında sayılırken, planda, Batı yakasında TEM’in kuzeyinden geçen yeni bir otoyolun yer alması ilginçtir. Bu otoyolun ne amaçla planlandığı konusunda plan raporunda da herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu otoyolun, şu anda planda yer almayan 3. Köprü’nün bağlantı yoluna dönüştürülmek üzere getirildiği açıktır.

 

"Yönetici Özeti " başlıklı özet raporun "Mekansal Konumlandırmalar" bölümünde ise, "Anadolu Yakası için Çevre Düzeni Planı çerçevesinde geliştirilen diğer bir fiziki gelişme konusu ise, TEM ve E-5 arası bağlantı yollarının çeşitlenmesi ile doğu batı yönünde Maltepe-Kurtköy arasında sürekliliği olan bir ara yol önerisidir. Önerilen raylı sistemin etkinliğini de arttırabilecek ve sistemler arası entegrasyona hizmet edecek bu karayolunun, E-5 ile TEM arası yerleşmelerin dönüşüm sürecinde de ana işlevlerin ve yatırımların konumlandığı aks olarak ele alınması hedeflenmektedir." denmektedir.

 

Görüleceği üzere, kentin batı yakasında olduğu gibi, doğu yakasında da yeni karayolu projeleri gündeme getirilmektedir. Ulaşım yatırımlarının artık raylı sistem ve metro üzerinde yoğunlaşması genel kabul görmüşken, hala büyük karayolu projelerini gündeme getirmek son derece hatalı ve çok geç olmadan geri alınması gereken plan kararlarıdır.

 

Plan Açıklama Raporu’nun ".Ulaşım" bölümünde ise, öneri raylı sistem ve karayolu güzergahları kastedilerek, "……………hazırlanmakta olan ulaşım ana planı verileri ışığında hatlarda değişiklikler olabilecektir." denmektedir. Arazi kullanım kararları ile ulaşım kararlarının ayrı süreçlerde ele alındığı bir planlama olamaz. 1/100 000 ölçekli üst planın, hazırlanmakta olan "ana ulaşım planı" tamamlanmadan hazırlanması ve ulaşımla ilgili temel kararlarının , "ileride değişebilir" rahatlığıyla alınması kabul edilemez bir planlama yaklaşımıdır.

 

5- ) Planda 2B alanları, "Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Koruma Alanları" başlığı altında yer alan ayrı bir lejantla gösterilmiştir . 2-B ile ilgili Plan Lejantı: "Yasal Statüsü netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları" adını taşımaktadır.

 

Bir planda, bir alana bu şekilde bir kullanım kararı getirilemez. Planda 2B alanları ile ilgili ayrı bir plan jejantı görmek, hele bu alanların kullanım kararlarının 2B alanlarının yasal statülerinin belirlenmesiyle ilişkili olarak alt ölçekli planlara bırakılması, planlama açısından alışılmamış, ilginç, ilginç olduğu kadar da planlama anlayışının dışında bir yaklaşımdır. Plan, bu alanların kullanım kararlarının belirlenmesini, orman alanlarından çıkarılıp satışları yapılarak imara açılmaları sürecinin neticesine bağlanmıştır. Bu plan kararının, orman alanlarının pazarlanması ve işgallerinin yasallaştırılması uygulamalarında bir araç olduğu açık olan 2B uygulamasının planla desteklenmesi anlamına geleceği açıktır.

 

Ayrıca, 2B alanı lejantının mevcut orman alanları ve su havzaları içinde de (Ömerli, Elmalı, Terkos, Alibeyköy, Büyükçekmece) yer aldıkları; hatta Ömerli ve Elmalı havzalarında mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarına kadar uzandıkları görülmektedir. Kesin korunması gereken bu alanların hiçbir şekilde yapılaşmaya açılmaması gerektiği halde, bu alanlarda dahi "Yasal Statüsü netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları" biçimindeki plan hükmünün geçerli olması, bu alanları imara açarak orman ve içme suyu havzalarını tahrip edici sonuçlar doğuracak son derece sakıncalı bir planlama yaklaşımıdır.

 

6-) Su Toplama Havza Alanları ile ilgili olarak da planın kullanım kararları üretmediği görülmektedir. Planda, İstanbul’un temel sorunlarından biri olan havza alanlarındaki kirletici yapılaşmalar ve yerleşimler için de çözüm oluşturacak ilkesel kararlar bulunmamaktadır. Havza yerleşimlerindeki büyük miktardaki nüfus çevre düzeni planında yok sayılmış, bu konu ile ilgili hiçbir çözüm önerisi, hiçbir planlama kararı getirilmemiş; bu yerleşimlerin yer aldığı alanlar için sadece "rehabilite edilecek" demekle yetinilmiştir.

 

Bu arada, planda Küçükçekmece Gölü su kaynağı olarak kabul edilerek havza sınırları plana işlendiği halde, koruma kuşaklarında getirilen plan kararlarının diğer havzalara getirilen kararlardan farklı olduğu görülmektedir. Diğer havza alanlarında havzaların kullanımı ile ilgili bir belirsizlik söz konusu iken, Küçükçekmece su havzası için getirilen plan kararlarının hiç birinin diğer su havzalarındaki kararlarla ilgisi yoktur. Bu havzada, diğer havza alanları için kullanılan lejantlar değil, herhangi bir alan için kullanılabilecek lejantlar yer almaktadır. Bu çerçevede, planda, Küçükçekmece su havzasının yapı yasağı olması gereken mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında dahi "konut" fonksiyonunun yer aldığı , mevcut konut alanları için diğer içme suyu havzalarında rehabilitasyon önerildiği halde böyle bir yaklaşımın Küçükçekmece havzası için gösterilmediği, havza içinde "Gelişme konut alanları", "Sıhhileştirilecek Sanayi Alanları", "Kültür Endüstrileri Gelişme Yoğunlaşma Alanı", "Kentsel Hizmet Alanı" gibi fonksiyonların getirildiği görülmektedir. Bu yaklaşımın, içme suyu havzası olmanın yanı sıra, yaklaşık 400 endemik (bu bölgeye özgü) türe de sahip olan havzanın gözden çıkarılması anlamına geldiği açıktır.

 

 

7-) "Toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek" görevleri, Anayasa’nın 44 ve 45. maddeleri ile Devlete yüklenmiştir. Bu amaç doğrultusunda da 2005 yılında "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu" çıkarılmıştır. Bu kanuna göre öncelikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanacak Arazi Kullanım Planları ile belirlenmiş tarım arazilerinin amacı dışında kullanılamayacağı belirtilmektedir. Ayrıca, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile de, Büyükşehir Belediyelerine "Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak;…" görevi verilmiştir.

 

1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni planı ile, yukarıda özetle belirtilen mevzuatların hiçbirine uymadan, üretilen plan kararları ile korunması gereken tarım alanları yapılaşmaya açılmıştır. Aşağıda yer alan sakıncalı plan kararlarına ilişkin değerlendirmelerimiz arasında tarım alanlarının yapılaşmaya açılması ile ilgili bu tür kararlar da yer almaktadır.

 

😎 Planda, kentin kuzeye doğru gelişmesini önlemek adına, kentin batıya lineer biçimde geliştirilmesinden bahsedilerek, korunması gerekli doğal kaynaklar ve yakın çevresinde yeni konut alanları açılmıştır. Bu alanları iki bölüm halinde ele alabiliriz:

 

a-) Avrupa Yakası’nda, Büyükçekmece Gölü’nden itibaren Batıya Marmara Denizi boyunca uzanan yerleşim alanlarından kuzeye doğru, "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında "Mutlak Korunacak Alanlar" ve "Öncelikli Korunacak Alanlar" olarak gösterilmiş olan alanlar konut gelişme alanları olarak yapılaşmaya açılmıştır.

b-) Küçükçekmece İçmesuyu Havzası içinde, TEM Otoyolu’nun kuzeyinde, Sazlıdere su havzası sınırına bitişik alanlar da gelişme konut alanları olarak planlanmıştır. Küçükçekmece gölünün kuzeyinde, Sazlıdere barajının güneyinde düşünülen gelişme konut alanları, Küçükçekmece İçmesuyu Havzası içinde ve Sazlıdere Havzası sınırında yer aldığından her iki içmesuyu havzasında da kirlenmeye neden olacaktır. Hem içme suyu havzası olması, hem de taşıdığı biyoçeşitlilik nedeniyle kesinlikle korunması gereken bu alanların gelişme konut alanları olarak yapılaşmaya açılması son derece sakıncalıdır.

9-) Plan ilkelerinde "doğal eşiklerin aşılmaması, doğal kaynakların korunması" hedefleri belirtilmesine rağmen, İl sınırında, Gümüşyaka’da, " Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasına göre "Mutlak Korunacak Alan" olan bölge, planda "Lojistik Alan+Çalışma Alanları " olarak gösterilmiştir. Bu alan, tamamıyla tarımsal üretimde kullanılması gereken mutlak kuru tarım arazileri üzerinde yer almaktadır.

 

10-) Planda Lojistik Alan kullanımına çok önem verilmiş olup, bu çerçevede, bir çok alan üzerine Lojistik Bölge kararı getirilmiştir.

 

Ancak, Lojistik tanımı birçok fonksiyonu kapsamakta olup, planda Lojistik Alanlar tanımı ile yetinilerek bu alanlarda hangi lojistik fonksiyonların yer alabileceğinin belirtilmemiş olması uygulamada sakıncalar getirecektir.

 

Plan Raporu’nda,

 

"İstanbul İli’nde Lojistik Odaklar :

Organize sanayi bölgeleri, Küçük sanayi siteleri, Nakliye Ambarları, Haller, Antrepo ve depolar, Patlayıcı ve Parlayıcı Madde Depoları."; "İstanbul İli’nde Lojistik Terminaller;

Limanlar, Havaalanları, Demiryolu Yükleme İstasyonları, Gümrük Alanları"; "İstanbul İli’nde Yük Akışları: "Petrol Dağıtımı Lojistiği, Kargo Dağıtımı, Perakende Sektörü, Katı Atık Lojistiği." olarak belirtilmiştir.

 

Planda Lojistik Alanları olarak gösterilmiş bölgelere, hiçbir ayrım gözetmeden, bu fonksiyonların herhangi birinin gelebilmesini öngören plan kararları sakıncalı sonuçlara yol açacaktır. Lojistik Alan olarak gösterilen bir alana, sayılan bu fonksiyonlardan birinin gelmesi uygunken, bir diğerinin gelmesi son derece yanlış olabilir. Bu nedenle, bu konudaki muğlaklık ve sınırsızlık ortadan kalkmalı, Lojistik Alanlara hangi lojistik fonksiyonların gelebileceği açık olarak belirtilmelidir.

 

11-) Planda, Avrupa Yakası’nın kuzeyinde, Hadımköy’de yer alan Lojistik Alan Küçükçekmece İçme Suyu Havzasının Büyükçekmece İçme Suyu Havzası sınırında, Anadolu Yakası’nın kuzeyinde, Orhanlı’da yer alan Lojistik Alan ise Ömerli İçme Suyu Havzası sınırında yer almaktadır. Lojistik fonksiyonlardan bir kısmı kirlilik yaratabilecek fonksiyonlar olduğundan ve planda Lojistik Alan tanımı dışında fonksiyon açısından bir kısıtlama getirilmediğinden, bu plan kararları uygulandığı takdirde, bu alanlara gelecek fonksiyonların içme suyu havzalarında ciddi kirliliğe neden olma riski vardır.

 

12-) Planda, İstanbul’un batı sınırında " Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında bir kısmı "Mutlak Korunacak Alanlar", bir kısmı da "Öncelikli Korunacak Alanlar" olarak gösterilmiş, orman alanları içinde kalan bölgeye iki Üniversite Alanı ile bir Sağlık Alanı getirilmiştir. Değirmenköy sulama göletinin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda yer alan her iki "üniversite alanı" da tarımsal üretimde kullanılması gereken mutlak kuru tarım arazileri üzerinde yer almaktadır. Korunacak alanları yapılaşmaya açmanın yaratacağı tahribat açıktır. Bunun da ötesinde, getirilen bu fonksiyonlar, nitelikleri gereği başka fonksiyonları da bölgeye çekeceklerinden, çevrelerindeki doğal yapının da tahrip olmasına yol açacaklardır.

 

Ayrıca, il sınırına getirilen bu fonksiyonların, komşu il üzerindeki etkileri de belli değildir. Bu kararların bir de bu açıdan test edilmesi ve değerlendirilmesi gerekirken bunun yapılmamış olduğu da ortadadır.

 

13-) İstanbul’un Batı yakasında, "T (Teknoloji Geliştirme Parkları)" olarak planlanan alanın bir kısmı, "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında "Öncelikli Korunacak Alanlar"da kalıyor. Alan doğuda Büyükçekmece İçmesuyu havza sınırına dayanırken, kuzeyi ve batısı da ormanlarla çevrilidir. Hem fonksiyonun getirildiği alanın, hem de yakın çevresinin kesinlikle korunması gerekli alan olduğu böylesi bir alana Teknoloji Geliştirme Parkı fonksiyonu getirmek sakıncalı bir plan kararıdır.

 

14-) İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda Şile-Ağva Beldesi’nin güneydoğusuna, Kocaeli İli sınırına, fındık bahçeleri üzerine Üniversite ve Teknoloji Geliştirme Alanları planlandığını görüyoruz. Fındık, 8 milyar dolarlık 2005 yılı tarım ürünleri ihracatımızın 2 milyar dolarlık kısmını oluşturan ekonomik değeri yüksek bir tarım ürünümüzdür. Bu alanın devamında, Kocaeli sınırları içerisinde kalan sahalar "Tarımsal Karakteri Korunacak Alan" olarak gözükmektedir. Ayrıca, teknoloji geliştirme parkının büyük bölümünün, Doğal Yapı Araştırma Raporları içerisinde Tarımsal Kaynaklar Bölümünde yer alan Tarım Toprağının Kullanımı Analizi haritasında mera arazisi üzerinde kaldığı görülmektedir. Bu bölgede planlanan Üniversite ve Teknoloji Geliştirme Parkı kararı İstanbul’un doğal kaynaklarının korunması ilkesi ile uyuşmayan sakıncalı bir karardır.

 

Ayrıca, bir bölge planı olmadığından, il sınırına getirilen bu fonksiyonların, komşu il üzerindeki etkileri de belli değildir. Bu yönüyle de planın büyük eksikleri bulunmaktadır.

 

15-) Anadolu Yakasında 3, Avrupa Yakasında 4 adet olmak üzere İstanbul ilinde toplam 7 noktada "Ekolojik Tarım ve Turizm Alanı (ETTA)" kurgulanmış olduğu görülmektedir. Avrupa Yakası’nda yer alan ekolojik tarım ve turizm alanlarının 3 adedi su havzaları içerisinde, Anadolu Yakası’nda bulunanlar ise tarım arazileri üzerinde yer almaktadır. Bu alanlarda zamanla turizmdeki gelişmeyle bağlantılı olarak tarım dışı amaçlı kullanımlar yaygınlaşabileceğinden su havzaları ve tarım arazileri risk altında kalacaktır. Ayrıca, bu alanlar kentin kuzeyindeki orman alanları içinde kalmaktadır ve bu alanlardaki her olumsuz gelişme bu orman alanlarını da etkileyecektir.

 

16-) Plan lejantında , "Kentsel Donatı- Hizmet Alanları" başlığı altında, "Kentsel Hizmet Alanları" tanımı yer almaktadır. Bu tanımın hangi fonksiyonları kapsayacağı ise, Plan Uygulama Hükümleri’nin 9.7. 3. maddesinde ;

"9.7.3. Kentsel Hizmet Alanları:

Kentin yerleşik dokusuna ve kentsel gelişme alanlarına hizmet verecek bütün kentsel fonksiyonları barındıran alanlardır. Çekim Merkezlerinde yer alacak kentsel fonksiyonların bölge ekonomisine ve sanayisine hizmet edebilecek nitelik taşıması hedeflenmektedir." biçiminde belirtilmiştir.

 

Görüleceği üzere, "Kentsel Hizmet Alanları" tanımı, çok genel, belirsiz ve neredeyse tüm kentsel fonksiyonları içeren bir tanımdır. Bu niteliğiyle de, "planda "Kentsel Hizmet Alanı" olarak gösterilen alanlara gelecek fonksiyonlar belirsizdir; bu alanlarda neredeyse istenen her fonksiyon yer alabilecek gibi görünmektedir. Bu tanıma dayanarak yapılacak uygulamalar son derece sakıncalı sonuçlar doğurabilecektir. Küçükçekmece su havzasının mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında dahi "Kentsel Hizmet Alanı" kullanımı getirilmiş olması gerçeği de, bu sakıncanın boyutlarını daha da artırmaktadır.

 

III. Hazırlanma ve onama şekli açısından yasadışı ve yok hükmünde olan, temel kararları ve öngörüleriyle ciddi sakıncalar taşıyan, şehircilik ve planlama ilkelerine ve kamu yararına açıkça aykırı olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, telafisi olanaksız sonuçlara yol açmadan, bir an önce iptal edilerek yürürlükten kaldırılmalıdır. İstanbul’un kent kültürünü, tarihini ve geleceğini tehlikeye atmadan, ülke planlamasına uygun, gölleri, nehirleri, kıyıları, ormanları, tarım alanlarının korunmasını içeren doğal ortamların sürdürülebilirliğini sağlayan, bilime ve planlama ilkelerine uygun, toplumsal mutabakata dayalı gerçek bir Çevre Düzeni Planı çalışmasının, Belediye bünyesi içinde sürekliliği olan bir kamu planlama birimi tarafından, hazırlanmış olan analiz çalışmalarını da değerlendirerek, acilen başlatılması vazgeçilemez bir zorunluluktur.

 

 

İBB Evrak kayıt no:58132

Tarih: 27.09.2006

 

 

 

26.09.2006

26.06.6972

 

 

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

Planlama ve İmar Daire Başkanlığı

Planlama ve İmar Müdürlüğü’ne,

 

Konu: BİMTAŞ A.Ş. bünyesinde oluşturulmuş olan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.07.2006 tarihli toplantısında oy birliği ile kabul edilmesinin ardından 22.08. 2006 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından da

onaylanarak 28.08.2006 tarihinde askıya çıkarılmış olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’na itirazımız.

Hazırlanma süreci boyunca meslek odalarının da bu planın katılımcılarından olduğu doğrultusundaki yanıltıcı propaganda çalışmalarına, katılım bilgilendirme ve şeffaflık konusundaki reklam amaçlı gerçek dışı açıklamalara karşın, TMMOB’ye bağlı meslek odalarının görüş ve katkılarının alınmasının söz konusu olmadığı; katılımcılık ve şeffaflık maskesiyle pazarlanmaya çalışılan askıdaki 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’na ilişkin itirazlarımız aşağıda bilgilerinize sunulmaktadır: .

I- PLANIN HAZIRLANMA VE ONAYLANMA SÜRECİNE İLİŞKİN İTİRAZIMIZ:

 

Bu plan, BİMTAŞ A.Ş. bünyesinde oluşturulmuş olan ve İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yapma konusunda hiçbir yasal yetkisi olmayan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanmıştır. Bu nedenle, ne bu planın onama işlemleri ne de bu plan yasal değildir.

İşin başından beri İMP ve İstanbul’un planlanması konusunda tam bir yanıltma taktiği uygulanmıştır. Bu yanıltma, İMP’nin kurumsal yapısı, görevi ve İstanbul planlaması ile ilişkisi üzerine odaklanmıştır. Şöyle ki:

İMP’nin tanıtımı için meslek odalarının çağırıldığı ilk toplantıda dağıtılan Aralık 2005 tarihli tanıtım kitapçığının kapağında "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı- Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi İMP" yazmakta ve İMP, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal bir organı gibi tanıtılarak, Çevre Düzeni Planı yapma yetkisinin İMP’de olduğu belirtilmektedir:

Kitapçıkta, "İMP’nin Büyükşehir Belediye Başkanı’na doğrudan bağlı bir kuruluş olarak çalıştığı" belirtilmekte; temel işlevleri arasında; " Çevre Düzeni Planı ile stratejik planın hazırlanması," da sayılmakta ; "… planlama sürecinde uzmanların, sivil toplum kuruluşlarının ve kent halkının etkin katılımı ve katkısı, çözüm ortaklıklarının oluşturulması, İMP’nin önderliği ile gerçekleşecektir.

İMP bünyesinde, sürdürülebilirlik, demokratik katılımcılık ve toplumsallık unsurlarını barındıran bir planlama sürecinin İstanbul kentine kazandırılması İMP’nin kurumsal vizyonudur." ifadeleri de yer almaktadır.

 

Planın meslek odalarına tanıtımı toplantıları sırasında dağıtılmış olan "İstanbul 1/100 000 Çevre Düzeni Planı Açıklama Metni" başlıklı 10 sayfalık özet rapor da ise şu ifadeler yer almaktadır:

"İstanbul İl Bütünü Çevre Düzeni Planı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’nde görev alan ve ağırlıklı olarak akademik kadrolarca gerçekleştirilen yaklaşık 10 aylık bir çalışma sürecinin ürünüdür……."

Bütün bu ve benzeri yanıltıcı açıklamaların ve tanıtımların yanı sıra, İMP, bir BİMTAŞ kuruluşu olduğu halde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde oluşturulmuş bir yapı imiş gibi, 1/100 000 ölçekli İl Çevre Düzeni Planı’nda ve Plan Raporu kapaklarında, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı- İmp- Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi" ifadesi yer almaktadır.

Bunun gibi, planlama süreci boyunca İMP, oluşumu, yapısı, görev ve yetkileri açısından gerçeğe uygun olmayan bir biçimde tanıtılmıştır ve tanıtılmaya da devam etmektedir. Burada en kritik nokta, İMP’nin, Belediye’nin bünyesinde, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’ nı yapma yetkisi taşıyan bir yapı olarak tanıtılmasıdır. Oysa işlerin hiç de öyle olmadığı, İMP’nin Belediyenin değil, BİMTAŞ A.Ş.’nin bünyesinde oluşturulan bir yapı olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin BİMTAŞ’a ihale ettiği işin de, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yapmak olmayıp, sadece "İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planı Analitik Etütler İşi" ile sınırlı olduğuna ilişkin tüm bilgi ve belgeler Belediyenin kendi kaynaklarında da açıkça görülebilmektedir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin web sitesinde , Şehir Planlama Müdürlüğü’nün görev tanımı içinde, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında 01.10.2004 tarihinde imzalanan protokol gereği, İstanbul il sınırları içinde kentsel ve kırsal gelişmeler ile sanayi, turizm, ulaşım gibi sektörel gelişme potansiyellerini de değerlendirecek, koruma- kullanma dengesini kuracak, stratejik kararlar ve arazi kullanma kararlarının belirlendiği ve planlama sınırları içinde alt ölçekli planlara esas olacak 1/100 000 ve/veya 1/50 000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planının yapılması" da yer almaktadır. Müdürlük, sadece analitik çalışmaları BİMTAŞ’a ihale etmiş; ancak, ilginç bir biçimde, planlama sürecinden dışlanmış; plan, yasal bir dayanağı olmamasına karşın, BİMTAŞ bünyesinde oluşturulan İMP tarafından yapılmıştır.

"İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planı Analitik Etütler" işinin yapılması BİMTAŞ’A İstanbul Büyükşehir Belediyesi Planlama ve İmar Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğü tarafından, işin başlangıç tarihi 01.01.2005 ve tamamlanma süresi 730 Takvim Günü olmak üzere, 15.12.2004 tarihinde ihale edilmiştir. İhale belgesinde, bu işin kapsamı,

"İhale; İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları dâhilinde yer alan yaklaşık 534.000 hektarlık bölgede 1/25.000 ölçekli İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planının hazırlanmasına altlık oluşturmak amacıyla;

– İstanbul Metropoliten Alanının Genel Tanımı, Ülke ve Bölge İçindeki Yeri,

– İstanbul Metropoliten Alanının Tarihsel Gelişim Verileri,
– Doğal Çevre Analizleri,
– Mevcut Yapı Analizleri,
– Sosyal ve Ekonomik Yapı Analizleri,
– Ulaşım ve Altyapı Analizleri,
– Sentez Çalışmaları,
Ana başlıkları altındaki işleri kapsamaktadır.

Bu ihale; İstanbul Metropoliten Alanında fiziksel ve sosyal anlamda kentsel yaşam kalitesinin arttırılması, afet riskinin minimize edilmesi ve İstanbul’un bir dünya metropolü olma koşullarını yerine getirmek amacıyla yapılacak olan Çevre Düzeni Planları ile 1/25.000 ölçekli İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planına esas teşkil edecek olan genel verilerin toplanması, analiz ve sentez çalışmalarının yapılmasını amaçlamaktadır." biçiminde tanımlanmıştır.

 

Bu çerçevede, hiçbir yasal yetki söz konusu olmadan, bir BİMTAŞ kuruluşu olan İMP, ihalesini aldığı analiz çalışmalarının yanı sıra bir de 1/100 000 plan ilettiğinde, Şehir Planlama Müdürlüğü, doğal olarak, "Her ölçekteki planların hazırlanması ve onanması ile ilgili olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığımızca yüklenilmesi gereken görev ve sorumluluklar ilgili yasalar ve yönetmelikler ile belirlenmiştir. Yapılan tüm planlama çalışmalarının ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğu sağlanmalıdır." biçiminde bir genel değerlendirme ile ve "İlgi yazı ekinde Müdürlüğümüze iletilen İstanbul Çevre Düzeni Planı ve Raporu ile ilgili olarak teknik ve hukuki bir değerlendirme yapılması gerekmekte olup, şehircilik ilke, esas ve ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğunun aranması esastır" diyerek, söz konusu plan hakkında yapılacak işlemi Büyükşehir Belediye Başkanı onayına sunmuş; Belediye Başkanı konuyu ve planı Belediye Meclisi’ne göndermiş; İmar ve Bayındırlık Komisyonu ise, planı, yeniden değerlendirilmek üzere Planlama ve İmar Müdürlüğü’ne iade etmiştir. Ancak, sonuçta değişen bir şey olmamış; Şehir Planlama Müdürlüğü, aynı görüşlerle planı tekrar Belediye Başkanına göndermiş; Başkan gene planı meclise havale etmiş; İmar ve Bayındırlık Komisyonu ise, bu kez, "1/100 000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı ve Raporu incelenmiş olup Komisyonumuzca uygun görülmüştür." biçiminde görüş bildirmiş; plan, 14.07.2006 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisi’nce oy birliği ile aynen kabul edilmiştir. Belediye Başkanı’nca da 22.08.2006 tarihinde onaylanan plan, 28.07.2006 tarihinde askıya çıkarılmıştır.

 

Yasal olarak plan elde etmenin iki yolu vardır. İdare " yapar ya da yaptırır " der imar mevzuatı. Eğer ihale ederse de, kontrolü kamudadır; görür, kontrol eder, teknik ve hukuki değerlendirme yapar onaydan önce. Oysa burada ne İMP Belediye’nin kurumsal yapısı içinde bir oluşumdur, ne de işin ihalesi söz konusudur . Dolayısıyla, idarenin planı "yapması da yaptırması" da söz konusu değildir. Anlaşılan o ki, bu plan Belediyeye, "analiz çalışmalarının yanında bir ilave hediye " olarak sunuldu. Bu planın onay için meclise havalesi ve de meclis onayı işlemleri açıkça yasayı çiğnemektir. Bu plan yasal olarak ÖLÜ DOĞMUŞTUR VE YOK HÜKMÜNDEDİR.

 

II- PLANA İLİŞKİN İTİRAZLARIMIZ

Plan Uygulama Hükümleri’nin

7.1. maddesinde " Bu çevre düzeni Planı, plan hükümleri ve plan raporu ile bir bütündür." denmektedir. Bu çerçevede, bu başlık altında, plan, plan uygulama hükümleri ve plan raporu bir bütün olarak, birlikte ele alınacaktır.:

 

1-) Plana ilişkin açıklamalarda ve Plan Raporu’nda " İstanbul’un küresel düzeydeki metropoller arası yarışta hak ettiği yeri alması ve uluslar arası pazarda daha rekabetçi olabilmesi" temel hedef olarak tanımlanmakta ve bu kabul, raporun bütününde de sık sık tekrarlanmaktadır. Gönül isterdi ki, İstanbul planlamasının temel hedefi, öncelikte, "İnsanca yaşanabilecek bir kent yaratabilmek" olsun. Bu önemlidir. Çünkü, iki hedef arasındaki öncelik farkı, ortaya çıkacak plan kararlarının da belirleyicisi olacaktır. Şu anda ortaya çıkan plan, kenti her ne pahasına olursa olsun pazarlamak, yerli ve yabancı sermayenin hizmetine ve kullanımına sunmak hedefinin damgasını taşımaktadır. Bu planla kent bir yatırım alanına dönüştürülmüştür.

 

Plan Raporu’nun " VI. Vizyon, Hedef ve Stratejiler" bölümünde vurgulanan şu hedefler de bu konudaki plan yaklaşımına net bir açıklık getirmektedir:

 

"Vizyon Bileşeni 1:

"Güçlü ve Rekabetçi Bir Ekonomik Büyüme Sürecini Yakalamak" başlığı altında;;

"Kentin Rekabetçi Üstünlüklerini ön Plana Çıkarmak;

"Kentin yatırımcılar için bir çekim merkezi olmasını sağlamak;

"Yüksek Bir Rekabet Gücüne Sahip Olabilmek İçin Gerekli Mekansal ve Altyapı Projeleri Geliştirmek;

"Firmaların Kurulmaları, Büyüme ve Yarışabilmelerinin Önündeki Engelleri Kaldırmak;"

 

 

2-) Merkezi Hükümet tarafından bir üst plana dayanmaksızın gündeme getirilmiş olan bir çok sakıncalı kentsel dönüşüm projesinin ve yatırım kararlarının planda da yer aldığı görülmektedir. Planın ana kararlarını etkileyecek nitelikteki bu yatırım kararlarını İMP plana işleme yolunu tercih etmiştir. Hatta, bu tür projelere dayanak oluşturmak amacıyla, Plan Raporu’nda bazı hatalı tespit ve değerlendirmelere yer verilmiş olduğu da görülmektedir. Örneğin, Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi’ne dayanak oluşturmak amacıyla, Plan Raporu’nda, Zeytinburnu’nun İstanbul’un mevcut MİA’sı içerisinde kaldığı gibi gerçekdışı bir tespite yer verilmekten kaçınılmadığı görülmektedir. Plan Raporu’nda bu konuda aynen şöyle denmektedir:

 

"Zeytinburnu-Tarihi Yarımada ve Ayazağa Ekseni alt bölgesi İstanbul’un en temel sorunu olan tek merkezli işleyişin yer aldığı alan olup, Zeytinburnu,Eminönü,Karaköy,Beyoğlu ve Büyükdere caddesinden

başlayarak; Boğaziçi Köprüleri inşası sonrasında Beşiktaş üzerinden Boğaz’ın kuzeyine Zincirlikuyu, Maslak ve Ayazağa’ya uzanmaktadır……"

 

Burada, Zeytinburnu’nun kentin MİA’sına dahil olduğu saptaması çok ilginçtir. Zeytinburnu’nun deprem çalışmaları için pilot bölge seçilmesi ve bu çerçevede geliştirilen Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi ile ilgili endişelerimiz , plan raporunda bu gerçek dışı tespite yer verilmiş olmasıyla daha da artmıştır.

 

Plan Raporu’nda, kentsel dönüşüm projelerinden biri olarak gündeme gelen Haydarpaşa Projesi ile ilgili olarak da, şu açıklama yer almaktadır:

 

"Kadıköy’ün Üsküdar ile kuracağı mekansal ve işlevsel birlikteliğin Marmaray Projesi’nin tamamlanması sonrasında önemi artacaktır. Haydarpaşa Liman Sahası’nın konu olacağı mekansal düzenlemenin, toplu ulaşım sistemlerinin birbiriyle buluşarak Anadolu Yakası’nda önerilen alt-merkezlere kesintisiz aktarım sağlayacak nitelikte olması hedeflenmektedir.

Haydarpaşa Liman Sahası’nın dönüşümü için geliştirilen yaklaşım, bu alandaki potansiyel ticaret, konaklama, kültür ve rekreasyon faaliyetlerini içermek üzere harekete geçirilmesi ve Kartal için öngörüldüğü üzere, Anadolu Yakası’nda etkin bir alt merkezin yaratılmasıdır."

 

Söz konusu kentsel dönüşüm projeleri ile ilgili plan kabulleri, Yönetici Özeti raporu içinde de şöyle yer almaktadır:

 

"VII.3. Fiziki Gelişme ve Arazi Kullanımı:

Avrupa Yakası

– Zeytinburnu-Tarihi Yarımada ve Ayazağa Ekseni

Zeytinburnu-Tarihi Yarımada ve Ayazağa Ekseni alt-bölgesi İstanbul’un en temel sorunu olan tek merkezli işleyişinin yer aldığı alan olup, Zeytinburnu, Eminönü-Karaköy, Beyoğlu ve Büyükdere Caddesi’nden başlayarak; Boğaziçi Köprüleri inşası sonrasında Beşiktaş üzerinden Boğaz’ın kuzeyine Zincirlikuyu, Maslak ve Ayazağa’ya uzanmaktadır.

 

Anadolu Yakası

– Kadıköy- Üsküdar

Kadıköy’ün Üsküdar ile kuracağı mekansal ve işlevsel birlikteliğin Marmaray Projesi’nin tamamlanması sonrasında önemi artacaktır. Haydarpaşa Liman Sahası’nın konu olacağı mekansal düzenlemenin, toplu ulaşım sistemlerinin birbiriyle buluşarak Anadolu Yakası’nda önerilen alt merkezlere kesintisiz aktarım sağlayacak nitelikte olması hedeflenmektedir.

Haydarpaşa Liman Sahası’nın dönüşümü için geliştirilen yaklaşım, bu alandaki potansiyelin ticaret, konaklama, kültür ve rekreasyon faaliyetlerinin içermek üzere harekete geçirilmesi ve Kartal için öngörüldüğü üzere, Anadolu Yakası’nda etkin bir alt merkezin oluşturulmasıdır.

– Kartal-Pendik-Tuzla

İstanbul Metropoliten Alanı’n üst ölçekli planlama süreci içinde öne çıkan ve metropoliten ölçekte belirleyiciliği olan temel arazi kullanım kararlarından bir tanesi de Kartal Alt-merkez gelişimidir. Hizmetler sektöründe uzmanlaşmış nitelikli ofis yerleşkeleri, kamusal alanları ve kültür yapılarıyla Plan’da öngörülen Kartal Alt-merkez gelişiminin, Metropol’ün tek merkezli yapısından kurtulmasına katkı vermesi amaçlanmaktadır. "

 

Herhangi bir araştırmaya, bir üst plana dayanmayan, sadece İstanbul’un pazarlanmasına yönelik bir yaklaşımın eseri olan ve kentin tarihi ve doğal değerlerini yok sayan bu kentsel projelerin hiçbir analiz ve sentez çalışmasına ve değerlendirmesine dayanmaksızın kabul edilerek plana dahil edilmesi, olması gerekli planlama ciddiyetiyle asla uyuşmamaktadır.

 

3-) Kuzeye doğru gelişmeyi engellemek ; yolcu ve yük taşımacılığında raylı sistem kullanmak planın öncelikli hedefleri arasında sayılırken, planda, Batı yakasında TEM’in kuzeyinden geçen yeni bir otoyolun yer alması ilginçtir. Plan Raporu’nda, TEM’in kuzeyinde gelişme olmaması ve içme suyu havzalarının korunması temel kabulleri yer almakta iken, planla getirilen, ancak Plan Açıklama Raporu’nda bile neden getirildiğinin açıklaması yapılamayan bu yeni karayolu güzergahı plan raporunun temel kabulleri ile tümüyle ters düşmektedir. Bu otoyolun ne amaçla planlandığı konusunda plan raporunda da herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu otoyolun, şu anda planda yer almayan 3. Köprü’nün bağlantısına dönüştürülmek üzere getirildiği düşünülmektedir ki, zaten işin başka bir mantıklı izahı da yoktur.

 

"Yönetici Özeti " başlıklı özet raporun "Mekansal Konumlandırmalar" bölümünde ise,

"Anadolu Yakası için Çevre Düzeni Planı çerçevesinde geliştirilen diğer bir fiziki gelişme konusu ise, TEM ve E-5 arası bağlantı yollarının çeşitlenmesi ile doğu batı yönünde Maltepe-Kurtköy arasında sürekliliği olan bir ara yol önerisidir. Önerilen raylı sistemin etkinliğini de arttırabilecek ve sistemler arası entegrasyona hizmet edecek bu karayolunun, E-5 ile TEM arası yerleşmelerin dönüşüm sürecinde de ana işlevlerin ve yatırımların konumlandığı aks olarak ele alınması hedeflenmektedir." denmektedir.

 

Görüleceği üzere, kentin batı yakasında olduğu gibi, doğu yakasında da yeni karayolu projeleri gündeme getirilmektedir. Bu yaklaşım kentsel gelişim ve ulaşım açısından son derece sakıncalıdır. Ulaşım yatırımlarının artık raylı sistem ve metro üzerinde yoğunlaşması genel kabul görmüşken, hala büyük karayolu projelerini gündeme getirmek son derece hatalı ve çok geç olmadan geri alınması gereken plan kararlarıdır.

 

Plan Raporu’nun,

" VI. Vizyon, Hedef ve Stratejiler

başlıklı bölümünün "Vizyon Bileşenleri" alt başlığı altında,

"Arazi kullanım kararları ile ulaşım stratejilerini aynı hedefe dönük ilişkiler içinde geliştirerek uygulamak" kabulü de yer almakla birlikte, plan kararlarında bu kabule aykırı bir yaklaşım benimsenmiş olduğu görülmektedir.

 

Plan Açıklama Raporu’nun "2.3.5.Ulaşım" bölümünde ise, öneri raylı sistem ve karayolu güzergahları kastedilerek,

"……………hazırlanmakta olan ulaşım ana planı verileri ışığında hatlarda değişiklikler olabilecektir." denmektedir. Arazi kullanım kararları ile ulaşım kararlarının ayrı süreçlerde ele alındığı bir planlama olamaz. Bu son derece sakıncalı bir yaklaşımdır. 1/100 000 ölçekli üst planın, hazırlanmakta olan "ana ulaşım planı" tamamlanmadan hazırlanması ve ulaşımla ilgili temel kararları da, "ileride değişebilir" rahatlığıyla alması kabul edilemez. 1/25 000 ölçekli plan çalışmalarının da bu çerçevede sürdürülüyor olduğu düşünüldüğünde, bu plan çalışmalarının planlayıcılar ve ilgili yöneticiler tarafından yeterince ciddiye alınmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Plan Raporu’nda yer alan kabullerin ve değerlendirmelerin aksine, bu planlama süreci, belirli projeleri yasallaştırmak ve yeni yatırımların önündeki engelleri aşabilmek, İstanbul’u her yönüyle pazarlamak dışında bir hedef taşımamaktadır.

 

 

 

4- ) Planda "2B" alanları, "Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Koruma Alanları" başlığı altında yer alan ayrı bir lejantla gösterilmiştir . 2-B ile ilgili Plan Lejantı: "Yasal Statüsü netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları" adını taşımaktadır.

 

Bir planda, bir alana bu şekilde bir kullanım kararı getirilemez. 2B alanları ancak bir analiz ya da sentez paftasında bu biçimde gösterilir. Planda ise, bu alanların arazi kullanım kararları verilmiş olmalıdır. Bu açıdan, arazi kullanım kararlarının yer alması gereken planda , 2B alanları diye bir plan jejantı görmek, hele bu alanların kullanım kararlarının 2B alanlarının yasal statülerinin belirlenmesiyle ilişkili olarak alt ölçekli planlara bırakılması, planlama açısından alışılmamış, ilginç, ilginç olduğu kadar da planlama anlayışının dışında bir yaklaşımdır. Plan kararı ile, bu alanların kullanım kararları orman alanlarından çıkarılıp satışları yapılarak imara açılmaları sürecinin neticesine bağlanmıştır. Bu plan kararının, orman alanlarının pazarlanması ve işgallerinin yasallaştırılması uygulamalarında bir araç olduğu açık olan 2B uygulamasının planla desteklenmesi anlamına geleceği açıktır.

 

5-) Plan, içmesuyu havza alanlarını üç bölgeye ayırarak ele almış olup, bu alanlara ilişkin Plan Uygulama Hükümleri ve bu konudaki değerlendirmelerimiz aşağıdaki gibidir:

 

"9.1.3.1.Havza İçi Yapı Yasaklı Alanlar

Bu alanlar, Su Toplama Havzalarının yapı yasağı bulunan Mutlak Koruma Kuşağı olarak tanımlanan alanlar ile havzaları besleyen derelerin koruma mesafelerini kapsamaktadır. Dere koruma mesafeleri 1/25 000 ölçekli nazım imar planı çalışmaları sonucunda belirlenecektir. "

 

Planda bu alan 1000 metrelik bir bant olarak çizilmiştir. Oysa mutlak koruma alanı 300 metredir. Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanları toplamı ise; 300+700=1000 metre etmektedir. Dolayısıyla, planda çizilmiş olan bu 1000 metrelik bant, Plan Uygulama Hükmü’nde belirtildiği biçimde sadece mutlak koruma alanı değildir, mutlak+ kısa mesafeli koruma alanıdır. Plan üzerinde havza kuşak sınırları da çizilmiş olduğundan, bu durum oradan da açıkça görülebilmektedir. Ancak , buna rağmen böylesi bir hatanın yapılabilmiş olması, planın ciddiyeti ve yeterliliği konusundaki endişelerimizi doğrulayan noktalardan biridir.

 

"9.1.3.2.Su Toplama Havza Alanları

Bu alanlar, Su Toplama Havzalarının yapı yasağı bulunan Mutlak Koruma Kuşağı olarak tanımlanan alanlar ile havzaları besleyen derelerin koruma kuşaklarını kapsayan alanların dışında kalan ve havza sınırına kadar uzanan bölgeyi kapsamaktadır."

 

Planda bu lejantla gösterilen alanlar, havzaların orta ve uzun mesafeli koruma alanları olmasına ve planda çizilmiş olan havza kuşak sınırlarıyla da bu durum net biçimde görülmesine karşın, Plan Uygulama Hükmü’nde bu alan "mutlak dışında kalan havza alanı" olarak tanımlanmaktadır. Burada ayrıca, havzaların tamamını değil de sadece bir kısmını gösteren bir plan lejantını "Su Toplama Havza Alanları" olarak adlandırılmış olması gibi bir başka yanıltıcı yaklaşım da söz konusudur. Bu çerçevede, yukarıda yapmış olduğumuz değerlendirme burada da aynen geçerlidir.

 

"9.1.3.3.Havza İçi Rehabilite Edilecek Alanlar

Havza içinde plansız ve sağlıksız, yasal olmayan yollarla yapılaşmış alanların tasfiyesi, sonradan imar hakkı kazanmış bölgelerin ise sıhhileştirilmesi veya belediye tarafından gösterilecek imar parselleriyle takasının sağlanması ya da havza alanları için 1/25 000 ölçekte belirlenecek koşullara dönüştürülmesi yönünde çözüm yolları geliştirilecek alanlardır."

 

Görüleceği üzere, bu plan hükmü hiç bir şey anlatmıyor. Havzalarda yoğun bir yapılaşma ve nüfus var. Bu alanlarda yapılacak uygulamanın genel çerçevesine karar verilmedikçe, bu plan kararları pek bir şey ifade etmiyor. 2000 yılı DİE nüfus sayımına göre havzalarda 888.934 kişi yaşamaktadır. Eğer havza alanları gerçekten rehabilite edilecekse, bu nüfusun büyük kısmının havza dışına taşınması gerekmektedir. Planda bu nüfusun nereye ve nasıl gideceği hususu hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Oysa ki İstanbul’un en üst ölçekli planında bu temel sorunlara ilkesel çözümlerin mutlaka getirilmesi gereklidir. Oysa, ne planda, ne plan raporunda ve ne de plan notlarında bu konuda uygulanabilir bir yaklaşım, bir karar, bir strateji mevcuttur değildir.

 

Kısacası, Kısacası, Su Toplama Havza Alanları ile ilgili olarak da planın kullanım kararları üretmediği görülmektedir İstanbul’un temel sorunlarından biri olan havza alanlarındaki kirletici yapılaşmalar ve yerleşimler için çözüm oluşturacak ilkesel kararlar bulunmamaktadır. Havza yerleşimlerindeki büyük miktardaki nüfus çevre düzeni planında yok sayılmış, bu konu ile ilgili hiçbir çözüm önerisi, hiçbir planlama kararı getirilmemiştir. Bu yerleşimlerin yer aldığı alanlar için sadece "rehabilite edilecek" demek yeterli değildir. Plan havzalardaki mevcut yerleşik alanları için bir çözüm veya öngörü getirmemiş, ancak havzalarda yer alan boş potansiyel alanların yapılaşmaya açılmasına imkan verecek esneklik ve belirsizlikleri ifade ederek, bu konuları alt ölçekli planlara bırakmıştır.

 

6-) Planda, kentin kuzeye doğru gelişmesini önlemek adına, kentin batıya lineer biçimde geliştirilmesinden bahsedilerek, korunması gerekli doğal kaynaklar ve yakın çevresinde yeni konut alanları açılmıştır. Bu alanları iki bölüm halinde ele alabiliriz:

 

a-) "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında "Mutlak Korunacak Alanlar" ve "Öncelikli Korunacak Alanlar" olarak gösterilmiş olan alanlar konut gelişme alanları olarak yapılaşmaya açılmıştır.

 

1/50 000 ölçekli 1995 planında bu alanların büyük kısmı "Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlar" (Yoğunluğu Denetim Altında Tutulacak Alanlar başlığı altında) olarak, çok az bir kısmı da "Özel Ürün Alınan Alanlar" (Yapı Yasağı Getirilen Alanlar başlığı altında) olarak planlanmıştı.

b-) Küçükçekmece İçmesuyu Havzası içinde, TEM Otoyolu’nun kuzeyinde, Sazlıdere havza sınırına bitişik alanlar da konut gelişme alanları olarak planlanmıştır

 

Bu plan kararlarının, plan raporunda sıkça dile getirilen "doğal yapıyı koruma, ekolojik planlama, v.b. "söylemleriyle hiçbir tutarlılığı olmadığı açıktır.

 

7-) Planda Lojistik Alan kullanımına çok önem verilmiş olup, bu çerçevede, bir çok alan üzerine Lojistik Bölge kararı getirilmiştir. Ancak, Lojistik tanımı bir çok fonksiyonu kapsamakta olup, planda bunun belirtilmemiş olması uygulamada sakıncalar getirecektir.

 

Yönetici Özeti raporu’nda Lojistik Hizmetler;

"V.2. Lojistik Hizmetler;

İstanbul İli’nde "Lojistik Odaklar" ile ilgili bilgiler aşağıda özetlenmektedir:

Organize sanayi bölgeleri, Küçük sanayi siteleri, Nakliye Ambarları, Haller, Antrepo ve depolar, Patlayıcı ve Parlayıcı Madde Depoları.

İstanbul İli’nde "Lojistik Terminaller" ile ilgili kısa bilgiler aşağıda verilmektedir:

Limanlar, Havaalanları, Demiryolu Yükleme İstasyonları, Gümrük Alanları

İstanbul İli’nde "Yük Akışları" ile ilgili kısa bilgiler şunlardır:

Petrol Dağıtımı Lojistiği, Kargo Dağıtımı, Perakende Sektörü, Katı Atık Lojistiği."olarak tanımlanmıştır.

 

"Lojistik Bölgelerle ilgili Plan Uygulama Hükmünde de;

"9.5. Lojistik Bölgeler

Başta karayolu olmak üzere diğer taşıma sistemleriyle ilgili yük odakları lojistik bölgeler içinde ihdas edilecektir. Bu yük odaklarında; TIR parkları, konteyner depo alanları, gümrüklü antrepo ve depolar, nakliye ambarları, barkodlama, ambalajlama, sigorta, gümrük, acenta, taşıma işleri komisyoncuları, lojistik destek hizmetleri veren işletmeler v.b yer alacaktır. Lojistik merkezlerin raylı sistem ve liman bağlantısı güçlendirilecektir. Lojistik merkezlerinj ve limanların İstanbul’un, bölgenin ve uluslar arası ağın taleplerine cevap verebilecek nitelikte ve kapasitede olması esastır." denmektedir.

 

Planda Lojistik Hizmetler olarak gösterilmiş alanlara, hiçbir ayrım gözetmeden, bu fonksiyonların herhangi birinin gelebilmesini öngören plan kararları sakıncalı sonuçlara yol açacaktır. Lojistik Bölge olarak gösterilen bir alana, sayılan bu fonksiyonlardan birinin gelmesi uygunken, bir diğerinin gelmesi son derece yanlış olabilir. Bu nedenle, bu konudaki muğlaklık ve sınırsızlık ortadan kalkmalı, Lojistik Bölgelere hangi lojistik fonksiyonların gelebileceği açık olarak belirtilmelidir.

 

😎 Trakya tarafındaki İl sınırında, " Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında bir kısmı "Mutlak Korunacak Alanlar", bir kısmı da "Öncelikli Korunacak Alanlar" olarak gösterilmiş, orman alanları içinde kalan bir bölgeye Üniversite ve Sağlık fonksiyonları getirilmiştir. Korunacak alanları yapılaşmaya açmanın yaratacağı tahribat açıktır. Bunun da ötesinde, getirilen bu fonksiyonlar, nitelikleri gereği başka fonksiyonları da bölgeye çekeceklerinden, çevrelerindeki doğal yapının da tahrip olmasına yol açabileceklerdir.

 

Ayrıca, il sınırına getirilen bu fonksiyonların, komşu il üzerindeki etkileri de belli değildir. (Bir bölge planı yoktur ve bu kararlar bir bölge planına dayanarak alınmamıştır) Bu kararların bir de bu açıdan test edilmesi ve değerlendirilmesi gerekirken bunun yapılmamış olduğu da ortadadır.

 

1995 planında, bu alanların büyük kısmı " Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlar " ve "Özel Ürün Alınan Alanlar" olarak gösterilmişti.

 

9-) Gene il sınırında, Gümüşyaka’da, "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında "Mutlak Korunacak Alanlar" olarak gösterilen bölge, planda "Lojistik Alan+Çalışma Alanları " olarak gösteriliyor. 1995 planında, kıyı tarafındaki yerleşim alanı dışında, bu alanlar "Korunacak Tarım Alanları" olarak gösterilmişti.

 

10-) Batıda, T (Teknoloji Geliştirme Parkları) olarak planlanan alanın bir kısmı "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında "Öncelikli Korunacak Alanlar"da kalıyor. Alan doğuda Büyükçekmece İçmesuyu havza sınırına dayanırken, kuzeyi ve batısı da ormanlarla çevrili. Bu derece kritik bir alana bu fonksiyonu getirerek, hem alanı korumamak, hem de bir çekim merkezi yaratmak son derece sakıncalı. Bu alan, 1995 planında "Tarımsal niteliği Korunacak Alanlar " ve "Özel Ürün Alınan Alanlar" olarak gösterilmişti..

 

 

11-) Doğu yakası il sınırında Üniversite(Ü) ve Teknoloji Geliştirme Alanları(T) getirilmiştir. Bu alan Kocaeli sınırındadır ve oraya etkisi değerlendirilmiş midir?…

Bu alanın etrafı orman alanları ve tarım alanları ile çevrilidir. "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında, Teknolojik Gelişme Alanları olarak gösterilen alanın yarısı "Mutlak Korunacak Alan"da, yarısı "Doğal Kaynakları Sınırlı Alan" da , Üniversite alanı da Doğal kaynakları Sınırlı Alan’da kalmaktadır.

 

12-) Plan kararları ve lejant bir çok belirsiz, çelişkili ve korunması gerekli alanların alt ölçekte yapılaşmaya açılabilmesinin kapısını aralayan bir yaklaşımın ürünü olarak görülmektedir. Bu yaklaşım planlamaya aykırıdır ve plan kararlarının geçerliliğini tartışmaya açmaktadır. Bir planın bir yandan plan kararları getirirken bir yandan da o kararları geçersiz kılacak kararlar üretmesi plansızlığı planla empoze etmekten başka bir şey değildir. Bu yaklaşımdan kesinlikle vazgeçilmesi gerekmektedir. Örneğin;

 

– Planda, "Mutlak Korunması Gereken Tarım Alanları" ve "Bölgenin Riskli

Jeolojik Yapısı Nedeniyle Kullanımı Alt Ölçekte Netleştirilecek Alanlar" lejantı aynı alanlar için birlikte kullanılmıştır. Bu, Mutlak Korunması Gereken Tarım Alanlarının yapılaşmaya açılmasına yol açacak bir uygulamadır.

 

– Küçükçekmece Gölü’nün batısında kalan alan üzerinde "Kentsel Hizmet Alanları" lejantı ile "Bölgenin Riskli Jeolojik Yapısı Nedeniyle Alt Ölçekte Değerlendirilecek Alanlar" lejantı birlikte kullanılmış. Bu da bir başka çelişkidir. Bu iki lejant bir arada olamaz.

 

– Planda, "Mutlak Korunması Gerekli Tarım Alanları " lejantı ile "Tarım Alanları" lejantı biçiminde iki ayrı lejant kullanılmıştır. Bu iki lejant arasındaki fark anlaşılamamaktadır. İki lejant arasındaki tek fark, birinde "Mutlak Korunması Gerekli" ibaresinin yer alması; bu, planda "Tarım Alanı" lejantı ile gösterilen alanların "korunmayabileceği" anlamına mı geliyor?… Görünen o. Ancak, planlamada böyle bir şey olamaz ; planda "Tarım Alanı" olarak gösterilen bir alanın zaten tarım alanı olarak korunması gerekir. Plandaki tarım alanlarının bir kısmının kesin korunması gerektiği, bir kısmının ise- plandaki kullanım kararına karşın- korunmayabileceği anlamına gelen bu yaklaşımından kesinlikle vazgeçilmesi gerekir.

 

– " Mutlak Korunması Gerekli Tarım Alanları" lejantı ile " Bölgenin Riskli Jeolojik Yapısı Nedeniyle Kullanımı Alt Ölçekte Netleştirilecek Alanlar" lejantının birlikte kullanıldığı alanlar için de yukarıda vurgulanan aynı kullanım belirsizlikleri ve muğlaklıkları söz konusudur. Bu durumda, bu planda" mutlak korunması gerekli tarım alanları"nın jeolojik sakıncalı alanlarda kalanları, alt ölçekli planlarda yeni ve tarım dışı kullanımlara dönüştürülebileceklerdir.

 

13-) Plan Uygulama Hükümleri’nde yer alan Planlama Yaklaşımı, Planlama Sınır ve Alanı, Temel , Planlama Amaçları&Politikalar- Stratejiler ve Kapsam başlıklı bölümlerin Plan Uygulanma Hükümleri ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bu kavramların ve içeriklerinin "Planlama Hükümleri" başlığı altında yer almaması gerekmektedir. Bu ve benzeri hataların çok sık yapılmış olması, planın ciddiyeti konusunda şüpheler yaratmaktadır. Plan, sadece hatalı gördüğümüz kararlarıyla değil, plan tekniği açısından da ciddi hata ve eksiklikler taşımaktadır.

 

Hazırlanma ve onama şekli açısından yasadışı ve yok hükmünde olan, temel kararları ve öngörüleriyle ciddi sakıncalar taşıyan, şehircilik ve planlama ilkelerine ve kamu yararına açıkça aykırı olan bu planın, telafisi olanaksız sonuçlara yol açmadan, bir an önce yürürlükten kaldırılması için gereğinin yapılmasını talep eder; çağdaş- bilimsel- toplumsal mutabakata dayalı bir planlama çalışmasının Belediye bünyesi içinde sürekliliği olan bir kamu planlama birimi tarafından, hazırlanmış olan analiz çalışmalarını da değerlendirerek, acilen başlatılmasını dileriz.

 

 

Saygılarımızla,

 

 

Sami Yılmaztürk

Yönetim Kurulu Sekreteri

 

 

İSTANBUL ( ). İDARE MAHKEMESİ

SAYIN BAŞKANLIĞI’NA

 

 

 

Yürütmenin durdurulması istemlidir.

 

 

 

 

DAVACILAR : T.M.M.O.B. Mimarlar Odası (İstanbul Büyükkent Şubesi) Yıldız Sarayı Dış Karakol Binası Beşiktaş/İST

 

VEKİLİ : Av.İlyas BULCAY- Av.Nezih ŞANLI 0216.474 50 53

Altunizade Sırmaperde Cd. Yetimhane Sk.4/6 Üsküdar

 

DAVALI İDARE: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı

Saraçhane-İSTANBUL

 

KONU : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na verilen 26.09.2006 tarih ve 26.06.6972 sayılı dilekçeyi (EK-1) süresinde cevaplamayarak itirazı zımnen reddeden idarenin işlemi ile işlemin dayanağı olan Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca 22.08.2006 tarihinde onaylanarak , 28.08.2006 tarihinde askıya çıkarılan , 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın İPTALİ ve öncelikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASI istemimizdir.

 

PLANIN ASKIYA ÇIKIŞ TARİHİ : 28.08.2006

 

PLANIN ASKIDAN İNME TARİHİ : 28.09.2006

 

PLANA İTİRAZ TARİHİ : 27.09.2006

 

ZIMNİ RED TARİHİ : 26.11.2006

 

 

 

A Ç I K L A M A L A R

 

 

 

1- 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2. maddesinin h bendi uyarınca, "…çevre düzeni planlarını hazırlamak veya hazırlatmak, onaylamak …" yetkisine sahip olan Çevre ve Orman Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında, 10.2004 tarihinde, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın yapılmasına ilişkin protokol imzalanmıştır. Bu protokolle Çevre ve Orman Bakanlığı plan yapma yetkisini İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devretmiştir.

 

2- Bu gelişmenin ardından, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ve bu kanunun 6. maddesinde İl Çevre Düzeni planının valilik koordinasyonunda Büyükşehir Belediyesi’nce hazırlanacağı ve belediye meclisi ile il genel meclisi’nce onaylanacağı hükmünün yer alması üzerine, İstanbul Valiliği’nin de katılımıyla, 31.01.2006 tarihinde bir ek protokol imzalanmış; bu protokolle, ilk protokolde belirlenen plan yapma süresi de 6 ay uzatılmıştır. Ek protokolle , İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın hazırlanması görevi gene İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne verilmiş olup, planın onama süreci içinde Büyükşehir Belediye Meclisi, İl Genel Meclisi ve Çevre ve Orman Bakanlığı’nın onama işlemlerini ayrı ayrı gerçekleştirmesi öngörülmüştür.

 

3- Bu süreç içerisinde, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu uyarınca , İstanbul Büyükşehir Belediyesi Planlama ve İmar Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğü tarafından, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İhale Komisyonu’nun 15.12.2004 tarih ve 1405-530 sayılı kararı ile, işin başlangıç tarihi 01.01.2005 ve tamamlanma süresi 730 Takvim Günü olmak üzere, İl Çevre Düzeni Planı’nın hazırlanabilmesi için gerekli olan "İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planı Analitik Etütler İşi" BİMTAŞ-Boğaziçi Peyzaj İnşaat Müşavirlik Teknik Hizmetler Ağaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye ihale edilmiştir. Bu ihalenin ardından, BİMTAŞ A.Ş. tarafından, Tepebaşı’nda, İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP) adlı bir büro oluşturularak çalışmalara başlanmıştır.

 

4- Söz konusu ihale sadece analitik etütlerin hazırlanması ile sınırlı iken, 1.5.2006 tarihinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, düzenlediği bir basın toplantısı ile, İMP tarafından yetki sınırları aşılarak hazırlanmış olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni’nin tanıtımını yapmıştır.

 

5- İstanbul İl Çevre Düzeni’nin 1.5.2006 tarihinde Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından basına ve kamuoyuna tanıtılmasının hemen ardından, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda yapılan değişiklikler ile, 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın İl Genel Meclisi’nce onaylanması gerekliliği ortadan kaldırılmıştır. 1.7.2006 tarih ve 5538 sayılı "Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"’un 26. maddesi ile 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 6. maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna, aynı kanunun 29. maddesi ile de 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 18. maddesinin ( c ) bendinin sonuna "Belediye sınırları il sınırı olan Büyükşehir Belediyelerinde il çevre düzeni planı ilgili Büyükşehir Belediyeleri tarafından yapılır veya yaptırılır ve doğrudan Belediye Meclisi tarafından onaylanır." hükmü ilave edilmiştir. İstanbul İl Çevre Düzeni Planı için İl Genel Meclisi onayını kaldıran 1.7.2006 tarihli bu yasal değişiklikler 12. 07. 2006 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış; Bunun hemen ardından da, 14.07.2006 tarihinde, 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı Büyükşehir Belediye Meclisi’nce onaylanmıştır. Bu yasal değişiklik süreci, merkezi yönetimin bu plan konusundaki destek ve kontrolünü, Büyükşehir Belediyesi ile merkezi yönetimin bu plan konusundaki dayanışmasını, planın onanması sürecinde İl Genel Meclisi’nde engel çıkabileceği konusundaki endişelerini ve bu engelleri baştan önleme çabalarını açıkça göstermektedir.

 

6- BİMTAŞ A.Ş. bünyesinde oluşturulmuş olan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.07.2006 tarihli toplantısında oy birliği ile kabul edilmesinin ardından 22.08. 2006 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından da onaylanarak 28.08.2006 tarihinde askıya çıkarılmış olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’na Müvekilim Mimarlar Odasınca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ,Planlama ve İmar Daire Başkanlığı ,Planlama ve İmar Müdürlüğü’ne verilen 26.09.2006 tarih ve 26.06.6972 sayılı dilekçe ile itiraz edilmiş, ancak, itiraz dilekçemiz, 60 gün içinde cevaplanmayarak, zımnen reddedilmiştir.

 

7- İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve İMP yetkilileri tarafından, meslek odalarının da bu planın katılımcılarından olduğu biçiminde sürdürülen yanıltıcı propaganda çalışmalarına, katılım, bilgilendirme ve şeffaflık konusundaki reklam amaçlı gerçek dışı açıklamalarına karşın, planın hazırlanma süreci boyunca TMMOB’ye bağlı meslek odalarının görüş ve katkılarının alınması söz konusu olmamıştır. Katılımcılık ve şeffaflık maskesiyle pazarlanmaya çalışılan askıdaki 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, teknik olarak yeterli olmayan, planlama ciddiyetiyle hiç bağdaşmayan, ciddi sakıncalar içeren, kente insan öncelikli değil, rant ve pazarlama öncelikli bakan bir yaklaşımın ürünüdür. Uygulandığı takdirde, İstanbul’un sorunlarını çözmek bir yana, gelişimini bugünkünden de daha tehlikeli boyutlara sürükleyecek, kentin tarihi ve doğal değerlerinde geri dönülmez tahribatlar yaratacak olan bu plan, aynı zamanda, yasal açıdan bu planı yapma yetkisi olmayan İMP tarafından hazırlanmıştır ve bu açıdan, her şeyden önce, yasal açıdan YOK hükmündedir.

 

Aşağıda, yasa dışılığı ve sakıncaları ayrı ayrı ele alınarak değerlendirilmiş olan 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın iptalini talep ediyoruz.

 

I- PLANIN HAZIRLANMA VE ONAYLANMA SÜRECİ YASA DIŞIDIR.

Ülkemizde her ölçekteki imar planlarının yapılması, yaptırılması, onanması, ilanı ve uygulanmasında 3194 Sayılı İmar Kanunu ve ilgili yönetmeliklerine uyulması zorunluluğu bulunmaktadır. Plan yapımına dair esaslardan planın yükleniciliğine kadar, her türlü fiziki planda İmar Mevzuatı bağlayıcı bir genel düzenleme niteliğindedir.

 

1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı , BİMTAŞ A.Ş. bünyesinde oluşturulmuş olan ve bu planı yapma konusunda hiçbir yasal yetkisi olmayan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanmıştır. Bu nedenle, ne bu planın onama işlemleri ne de bu plan yasal değildir.

 

İşin başından beri İMP ve İstanbul’un planlanması konusunda tam bir yanıltma taktiği uygulanmıştır. Bu yanıltma, İMP’nin kurumsal yapısı, görevi ve İstanbul planlaması ile ilişkisi üzerine odaklanmıştır. Şöyle ki:

 

İMP’nin tanıtımı için meslek odalarının çağırıldığı ilk toplantıda dağıtılan Aralık 2005 tarihli tanıtım kitapçığının kapağında "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı- Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi İMP" yazmakta ve İMP, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal bir organı gibi tanıtılarak, Çevre Düzeni Planı yapma yetkisinin İMP’de olduğu belirtilmektedir:

 

Kitapçıkta, "İMP’nin Büyükşehir Belediye Başkanı’na doğrudan bağlı bir kuruluş olarak çalıştığı" belirtilmekte; temel işlevleri arasında; " Çevre Düzeni Planı ile stratejik planın hazırlanması," da sayılmakta ; "… planlama sürecinde uzmanların, sivil toplum kuruluşlarının ve kent halkının etkin katılımı ve katkısı, çözüm ortaklıklarının oluşturulması, İMP’nin önderliği ile gerçekleşecektir. İMP bünyesinde, sürdürülebilirlik, demokratik katılımcılık ve toplumsallık unsurlarını barındıran bir planlama sürecinin İstanbul kentine kazandırılması İMP’nin kurumsal vizyonudur." ifadeleri de yer almaktadır.

 

Planın meslek odalarına tanıtımı toplantıları sırasında dağıtılmış olan "İstanbul 1/100.000 Çevre Düzeni Planı Açıklama Metni" başlıklı 10 sayfalık özet rapor da ise (Ek-2) şu ifadeler yer almaktadır:

 

"İstanbul İl Bütünü Çevre Düzeni Planı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’nde görev alan ve ağırlıklı olarak akademik kadrolarca gerçekleştirilen yaklaşık 10 aylık bir çalışma sürecinin ürünüdür……." (Sayfa 10)

 

Bütün bu ve benzeri yanıltıcı açıklamaların ve tanıtımların yanı sıra, 1/100 000 ölçekli İl Çevre Düzeni Planı’nda ve Plan Raporu kapaklarında da, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı- İMP- Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi" ifadesi yer almaktadır.

 

Bunun gibi, planlama süreci boyunca İMP, oluşumu, yapısı, görev ve yetkileri açısından gerçeğe uygun olmayan bir biçimde tanıtılmıştır ve tanıtılmaya da devam etmektedir. Burada en kritik nokta, İMP’nin, Belediye’nin bünyesinde, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’ nı yapma yetkisi taşıyan bir yapı olarak tanıtılmasıdır. Oysa işlerin hiç de öyle olmadığı, İMP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin değil, BİMTAŞ A.Ş.’nin bünyesinde oluşturulan bir yapı olduğu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin BİMTAŞ’a ihale ettiği işin de, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yapmayı kapsamadığına, sadece "İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planı Analitik Etütler İşi" ile sınırlı olduğuna ilişkin tüm bilgi ve belgeler Belediyenin kendi kaynaklarında da açıkça görülebilmektedir.

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin web sitesinde , Şehir Planlama Müdürlüğü’nün görev tanımı içinde, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında 01.10.2004 tarihinde imzalanan protokol gereği, İstanbul il sınırları içinde kentsel ve kırsal gelişmeler ile sanayi, turizm, ulaşım gibi sektörel gelişme potansiyellerini de değerlendirecek, koruma- kullanma dengesini kuracak, stratejik kararlar ve arazi kullanma kararlarının belirlendiği ve planlama sınırları içinde alt ölçekli planlara esas olacak 1/100.000 ve/veya 1/50.000 Ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planının yapılması" da yer almaktadır. (Ek-3) Müdürlük, sadece analitik çalışmaları BİMTAŞ’a ihale etmiş; ancak, ilginç bir biçimde, planlama sürecinden dışlanmış; plan, yasal bir dayanağı olmamasına karşın, BİMTAŞ bünyesinde oluşturulan İMP tarafından yapılmıştır.

 

"İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planı Analitik Etütler" işinin yapılması BİMTAŞ’A İstanbul Büyükşehir Belediyesi Planlama ve İmar Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğü tarafından, işin başlangıç tarihi 01.01.2005 ve tamamlanma süresi 730 Takvim Günü olmak üzere, 15.12.2004 tarihinde ihale edilmiştir. İhale belgesinde, bu işin kapsamı,

"İhale; İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları dâhilinde yer alan yaklaşık 534.000 hektarlık bölgede 1/25.000 ölçekli İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planının hazırlanmasına altlık oluşturmak amacıyla;

– İstanbul Metropoliten Alanının Genel Tanımı, Ülke ve Bölge İçindeki Yeri,

– İstanbul Metropoliten Alanının Tarihsel Gelişim Verileri,
– Doğal Çevre Analizleri,
– Mevcut Yapı Analizleri,
– Sosyal ve Ekonomik Yapı Analizleri,
– Ulaşım ve Altyapı Analizleri,
– Sentez Çalışmaları,
Ana başlıkları altındaki işleri kapsamaktadır.

Bu ihale; İstanbul Metropoliten Alanında fiziksel ve sosyal anlamda kentsel yaşam kalitesinin arttırılması, afet riskinin minimize edilmesi ve İstanbul’un bir dünya metropolü olma koşullarını yerine getirmek amacıyla yapılacak olan Çevre Düzeni Planları ile 1/25.000 ölçekli İstanbul Büyükşehir Nazım İmar Planına esas teşkil edecek olan genel verilerin toplanması, analiz ve sentez çalışmalarının yapılmasını amaçlamaktadır." biçiminde tanımlanmıştır. (Ek- 4 )

Görüleceği üzere, bu iş tanımı içinde "1/100.000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı" nın hazırlanması işi yer almamaktadır. BİMTAŞ, yasal olarak yetkilendirilmediği bir hizmeti yerine getirmiştir. Bu çerçevede, hiçbir yasal yetki söz konusu olmadan, bir BİMTAŞ kuruluşu olan İMP, ihalesini aldığı analiz çalışmalarının yanı sıra bir de 1/100 000 plan ilettiğinde, Şehir Planlama Müdürlüğü, doğal olarak, "Her ölçekteki planların hazırlanması ve onanması ile ilgili olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığımızca yüklenilmesi gereken görev ve sorumluluklar ilgili yasalar ve yönetmelikler ile belirlenmiştir. Yapılan tüm planlama çalışmalarının ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğu sağlanmalıdır." biçiminde bir genel değerlendirme ile ve "İlgi yazı ekinde Müdürlüğümüze iletilen İstanbul Çevre Düzeni Planı ve Raporu ile ilgili olarak teknik ve hukuki bir değerlendirme yapılması gerekmekte olup, şehircilik ilke, esas ve ilgili mevzuat hükümlerine uygunluğunun aranması esastır" diyerek, söz konusu plan hakkında yapılacak işlemi Büyükşehir Belediye Başkanı onayına sunmuş; Belediye Başkanı konuyu ve planı Belediye Meclisi’ne göndermiş; İmar ve Bayındırlık Komisyonu ise, planı, yeniden değerlendirilmek üzere Planlama ve İmar Müdürlüğü’ne iade etmiştir. ( Ek- 5 ) Ancak, sonuçta değişen bir şey olmamış; Şehir Planlama Müdürlüğü, aynı görüşlerle planı tekrar Belediye Başkanı’na göndermiş; Başkan gene planı meclise havale etmiş; İmar ve Bayındırlık Komisyonu ise, bu kez, "1/100 000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı ve Raporu incelenmiş olup Komisyonumuzca uygun görülmüştür." biçiminde görüş bildirerek Meclise göndermiş (Ek-6); plan, 14.07.2006 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisi’nce oy birliği ile aynen kabul edilmiştir. Belediye Başkanı’nca da 22.08.2006 tarihinde onaylanan plan, 28.07.2006 tarihinde askıya çıkarılmıştır.

 

Yasal olarak plan elde etmenin iki yolu vardır. İdare " yapar ya da yaptırır " der imar mevzuatı. Oysa burada ne İMP Belediye’nin kurumsal yapısı içinde bir oluşumdur, ne de işin ihalesi söz konusudur . Dolayısıyla, idarenin planı "ne yapması ne de yaptırması " söz konusudur. Anlaşılan o ki, bu plan Belediyeye, "analiz çalışmalarının yanında bir ilave hediye " olarak sunulmuştur. Bu planın onay için meclise havalesi ve onayı işlemleri açıkça yasayı çiğnemektir. Bu plan yasal olarak ÖLÜ DOĞMUŞTUR VE YOK HÜKMÜNDEDİR.

 

Bunun yanı sıra ve ayrıca, zaten "YOK" hükmünde olan bu plandaki imzalar da geçersizdir. "Plan Yapımını Yükümlenecek Müelliflerin Yeterliliği Hakkında Yönetmelik" hükümleri uyarınca, her tür ve ölçekteki planların, idare bünyesindeki planlama birimlerince yapılmaması halinde, Yönetmeliğin Tanımlar başlıklı 4 üncü maddesindeki "müellif" tanımına uygun gerçek kişiler ya da bu gerçek kişilerin Yönetmelikte belirlenen koşullarda hisse sahibi olduğu tüzel kişilikler tarafından yapılması gerekmektedir. Anılan "müellif" tanımı da şu şekilde yapılmaktadır: "Kanunda tanımlanan her ölçekteki ve türdeki planların yapılmasını üstlenebilmek için gerekli olan ilgili yeterlilik grubuna uygun yeterlilik belgesine sahip gerçek kişi veya ilgili yeterlilik grubuna uygun yeterlilik belgesine sahip tüzel kişilerin hissedarları içinde hisseleri ortakların meslek grubuna göre dağılımında eşit veya daha fazla paya sahip gerçek kişi".

Bilindiği gibi, 1/100.000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki bir planlama birimince değil, "şirket" statüsündeki BİMTAŞ (Boğaziçi Peyzaj İnşaat Müşavirlik Teknik Hizmetler Ağaç Sanayi ve Ticaret A.Ş.) tarafından hazırlanmıştır. Yukarıda vurguladığımız gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Plan yapımı konusunda BİMTAŞ’a yetki veren bir ihalesi söz konusu olmadığı gibi, zaten böyle bir ihalenin yapılabilmesi de yasal olarak söz konusu değildir. Çünkü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan söz konusu şirketin anılan "müellif" tanımına uygun olarak plan hizmetini yüklenebilmesi için, "hissedarları içinde hisseleri ortakların meslek grubuna göre dağılımında eşit veya daha fazla paya sahip gerçek kişi" koşuluna uygun en az bir hissedara sahip olması gerekmektedir. BİMTAŞ’ın bu koşullara uygun , yasal olarak plan müellifi olabilecek bir ortaklığı söz konusu değildir. İstanbul İl Çevre Düzeni Plan’ının üzerindeki imzalardan anlaşıldığı kadarıyla planın "müellifi" olarak görülen Murat DİREN, Doç. Dr. Taylan DERİCİOĞLU, Prof. Dr. İbrahim BAZ ve Prof. Hüseyin KAPTAN BİMTAŞ hissedarı olmadığından "müellif" koşullarına sahip değildirler . Ayrıca, Harita Mühendisi unvanlı İbrahim BAZ’ın "müelliflerin öğrenim niteliği" ile ilgili yasal koşulu yerine getirmediği halde Plan üzerine imza atması da tartışmasız bir biçimde mevzuata aykırıdır.

 

Yukarıda açıklamaları yapılan nedenlerle, müelliflik ve ihale süreci itibariyle 1/100.000 Ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı yasal dayanaktan yoksundur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, yasal dayanaktan yoksun olan bir çalışmayı kabul etmekle hukuken geçerliliği olmayan bir işlem yapmıştır.

 

II- PLANIN SAKINCALARI

 

Plan Uygulama Hükümleri’nin 7.1. maddesinde de vurgulandığı üzere, " Bu çevre düzeni Planı, plan hükümleri ve plan raporu ile bir bütündür." Bu çerçevede, bu başlık altında, plan, plan uygulama hükümleri ve plan raporu bir bütün olarak, birlikte ele alınacaktır.:

 

1-) Plana ilişkin açıklamalarda ve Plan Raporu’nda " İstanbul’un küresel düzeydeki metropoller arası yarışta hak ettiği yeri alması ve uluslar arası pazarda daha rekabetçi olabilmesi" temel hedef olarak tanımlanmakta ve bu kabul, raporun bütününde de sık sık tekrarlanmaktadır. Görüleceği üzere, İstanbul planlamasının temel hedefi kentli değil, yatırımcıdır.

 

İstanbul planlamasının temel hedefi , öncelikte, "İnsanca yaşanabilecek bir kent yaratabilmek" olmalıdır. Bu önemlidir. Çünkü, iki hedef arasındaki öncelik farkı, ortaya çıkacak plan kararlarının da belirleyicisi olacaktır. Şu anda ortaya çıkan plan, kenti her ne pahasına olursa olsun pazarlamak, yerli ve yabancı sermayenin hizmetine ve kullanımına sunmak hedefinin damgasını taşımaktadır. Bu planla kent bir yatırım alanına dönüştürülmüştür.

 

Plan Raporu’nun " VI. Vizyon, Hedef ve Stratejiler" bölümünde (Sayfa 787- 789);

"Kentin Rekabetçi Üstünlüklerini Ön Plana Çıkarmak;

"Kentin yatırımcılar için bir çekim merkezi olmasını sağlamak;

"Yüksek Bir Rekabet Gücüne Sahip Olabilmek İçin Gerekli Mekansal ve Altyapı Projeleri Geliştirmek;"

"Firmaların Kurulmaları, Büyüme ve Yarışabilmelerinin Önündeki Engelleri Kaldırmak;" biçiminde vurgulanmış olan hedefler de, bu konudaki plan yaklaşımını net olarak ortaya koymaktadır

 

Gerek planda, gerekse de plan raporlarında bu pazarlamacı planlama yaklaşımı açık biçimde vurgulanmaktadır.

 

2-) Yukarıda vurgulanan genel plan yaklaşımı çerçevesinde, Merkezi Hükümet tarafından bir üst plana dayanmaksızın gündeme getirilmiş olan bir çok sakıncalı kentsel dönüşüm projesinin ve yatırım kararlarının planda da yer aldığı görülmektedir.

Askıda bulunan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı; daha önce girişimi başlatılan ve kamuoyu, sivil toplum örgütleri ve meslek odalarının itirazlarının bulunduğu, kamuoyu tarafından onaylanmayan, sürdürülebilirlik ilkelerine aykırı yasadışı uygulamalara kent ölçeğinde plan mesnedi oluşturmakta, bu girişimleri yasal kılmaktadır.

Plan çalışmaları yapılırken Haydarpaşa- -Zeytinburnu kıyı ve liman alanlarında, Küçükçekmece ve Kartal’da kentsel dönüşüm projelerinin yatırım kararları merkezî hükümet tarafından verilmiş; planın ana kararlarını etkileyecek nitelikteki bu yatırım kararları İMP tarafından plana işlenmiştir. Bu ve benzeri durumlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve İMP’nin, plan çalışmalarını bilimin rehberliği yerine, hükümetin istemleri doğrultusunda yaptığını açıkça göstermektedir.

 

Bu tür projelerle ilgili plan kararlarına dayanak oluşturmak amacıyla, Plan Raporu’nda, bazı doğru olmayan tespit ve değerlendirmelere yer verilmiş olduğu da görülmektedir. Örneğin, Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi’ne dayanak oluşturmak amacıyla, Zeytinburnu’nun İstanbul’un mevcut Merkezi İş Alanı (MİA) içerisinde kaldığı gibi gerçekdışı bir tespite yer verilmekten kaçınılmadığı görülmektedir. İMP’nin, planın meslek odalarına tanıtımı toplantısı sırasında dağıtılmış olan "İstanbul 1/100 000 Çevre Düzeni Planı Açıklama Metni" başlıklı 10 sayfalık özet raporda bu konuda aynen şöyle denmektedir:

 

"Zeytinburnu-Tarihi Yarımada ve Ayazağa Ekseni alt bölgesi İstanbul’un en temel sorunu olan tek merkezli işleyişin yer aldığı alan olup, Zeytinburnu,Eminönü,Karaköy,Beyoğlu ve Büyükdere caddesinden

başlayarak; Boğaziçi Köprüleri inşası sonrasında Beşiktaş üzerinden Boğaz’ın kuzeyine Zincirlikuyu, Maslak ve Ayazağa’ya uzanmaktadır……" (Sayfa 4)

 

Aynı gerçek dışı tespit, "Yönetici Özeti" raporunda da, sayfa 98’de, aynı ifade ile yer almaktadır.

 

Burada, tarihinin hiç bir döneminde MİA içinde yer almayan Zeytinburnu’na MİA kapsamında yaklaşılması çok ilginçtir. Bu plan çalışmasından çok önce Zeytinburnu’nun deprem çalışmaları için pilot bölge seçilmesi ve bu çerçevede geliştirilen ve bir üst plana dayanmadan çalışmaları başlatılan Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi ile ilgili endişelerimiz , Zeytinburnu’nun İstanbul’un MİA Alanı içinde gösterilmesi gibi gerçek dışı bir tespite yer verilmiş olmasıyla daha da artmıştır.

 

Plan Raporu’nun "VI. Metropoliten Planlama Yaklaşımı" bölümünün "Ticaret ve Hizmetler" alt başlığında ise, İstanbul MİA alanı;

"Merkezi İş Alanı ve Merkezlerin Mevcut Mekansal Dağılımı

İstanbul Merkezi İş Alanı Eminönü’nden başlayarak Karaköy, İstiklal Caddesi, Şişli, Gayrettepe yoluyla Büyükdere Caddesi ve Maslak İş Bölgesine uzanan lineer bir alanı kapsamaktadır." biçiminde tanımlanmaktadır ki bu tanım doğrudur. Plan Raporu’nun bu bölümünde yapılan tanımla yukarıda vurguladığımız "Zeytinburnu’nu MİA içinde gösteren tanımların" farklılığı, açıktır ki Zeytinburnu için gündemde olan üstten inme bir projenin dayanağını oluşturmak amacından kaynaklanmaktadır.

 

Tek başına bu konu bile, "kenti pazarlama" hedefinin planın temel ilkesi olduğunu açıkça ortaya koyduğu gibi, birbirleri ile çelişik ifadelerin, kararların, tutarsız tespitlerin aynı plan ve plan raporu içinde yer alabildiği bir planlama çalışmasının ne kadar ciddiye alınabileceği sorusunu da gündeme getirmektedir.

 

Planda yer alan diğer iki plansız, üstten inme yatırım kararı ise Haydarpaşa Projesi ile yarışma konusu yapılmış olan Kartal Projesidir.

 

Bu kentsel dönüşüm projeleri ile ilgili plan kabulleri, "Yönetici Özeti" raporu içinde de şöyle yer almaktadır:

 

"VII.3. Fiziki Gelişme ve Arazi Kullanımı:

"Anadolu Yakası

– Kadıköy- Üsküdar

Kadıköy’ün Üsküdar ile kuracağı mekansal ve işlevsel birlikteliğin Marmaray Projesi’nin tamamlanması sonrasında önemi artacaktır. Haydarpaşa Liman Sahası’nın konu olacağı mekansal düzenlemenin, toplu ulaşım sistemlerinin birbiriyle buluşarak Anadolu Yakası’nda önerilen alt merkezlere kesintisiz aktarım sağlayacak nitelikte olması hedeflenmektedir. "

Haydarpaşa Liman Sahası’nın dönüşümü için geliştirilen yaklaşım, bu alandaki potansiyelin ticaret, konaklama, kültür ve rekreasyon faaliyetlerinin içermek üzere harekete geçirilmesi ve Kartal için öngörüldüğü üzere, Anadolu Yakası’nda etkin bir alt merkezin oluşturulmasıdır.

– Kartal-Pendik-Tuzla

İstanbul Metropoliten Alanı’nın üst ölçekli planlama süreci içinde öne çıkan ve metropoliten ölçekte belirleyiciliği olan temel arazi kullanım kararlarından bir tanesi de Kartal Alt-merkez gelişimidir. Hizmetler sektöründe uzmanlaşmış nitelikli ofis yerleşkeleri, kamusal alanları ve kültür yapılarıyla Plan’da öngörülen Kartal Alt-merkez gelişiminin, Metropol’ün tek merkezli yapısından kurtulmasına katkı vermesi amaçlanmaktadır. " (Sayfa 102-103)

 

İMP’nin, planın meslek odalarına tanıtımı toplantısı sırasında dağıtılmış olan "İstanbul 1/100 000 Çevre Düzeni Planı Açıklama Metni" başlıklı 10 sayfalık özet raporda

kentsel dönüşüm projelerinden biri olarak gündeme gelen Haydarpaşa Projesi ile ilgili olarak da, şu açıklama yer almaktadır:

 

"Kadıköy’ün Üsküdar ile kuracağı mekansal ve işlevsel birlikteliğin Marmaray Projesi’nin tamamlanması sonrasında önemi artacaktır. Haydarpaşa Liman Sahası’nın konu olacağı mekansal düzenlemenin, toplu ulaşım sistemlerinin birbiriyle buluşarak Anadolu Yakası’nda önerilen alt-merkezlere kesintisiz aktarım sağlayacak nitelikte olması hedeflenmektedir.

Haydarpaşa Liman Sahası’nın dönüşümü için geliştirilen yaklaşım, bu alandaki potansiyel ticaret, konaklama, kültür ve rekreasyon faaliyetlerini içermek üzere harekete geçirilmesi ve Kartal için öngörüldüğü üzere, Anadolu Yakası’nda etkin bir alt merkezin yaratılmasıdır." (Sayfa 9)

 

Haydarpaşa-Harem arasında kalan yaklaşık 1 milyon m2. alanda hükümet tarafından tasarlanan "Dünya Ticaret Merkezi ve Kruvaziyer Liman" projesi (gökdelenler- konut alanları, alışveriş merkezleri, oteller v.b) ile İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yetkisi dışında hazırlamış olan İMP’nin , bu planlama çalışmalarının tamamlanmasını dahi beklemeden, şaibeli bir yarışmayla hazırlattığı, Kartal’ı bir gökdelenler cennetine dönüştüren " Kartal Alt Merkez ve Kartal-Pendik Kıyı Kesimi Kentsel Dönüşüm Projesi" de İstanbul’un pazarlanmasında kilit öneme sahip projelerdendir. Burada, İl Çevre Düzeni Planı’nı hazırlamaya soyunan İMP’nin önceliği "plansız projelerin hazırlanması"na ve tanıtılmasına vermesi ironik bir durumdur . Bu, İMP’nin küreselleşmenin planı bir projeler toplamına indirgeyen yaklaşımını benimsediğini göstermektedir.

 

Bu kentsel dönüşüm projeleri kent ve insan odaklı olmayıp "İstanbul’un pazarlanması ve küresel şirketlere rant alanı sunulması" anlayışı temelinde gündeme getirilmiş projelerdir. Bu projeler ve bunların tetikleyeceği diğer plansız projeler İstanbul’un tarihsel, doğal değerlerine zarar verecek ve gereksinimi olan sağlıklı gelişiminin önünde engel teşkil edecektir.

 

Herhangi bir araştırmaya, bir üst plana dayanmayan, sadece İstanbul’un pazarlanmasına yönelik bir yaklaşımın eseri olan ve kentin tarihi ve doğal değerlerini yok sayan bu kentsel projelerin hiçbir analiz ve sentez çalışmasına ve değerlendirmesine dayanmaksızın kabul edilerek plana dahil edilmesi, olması gerekli planlama ciddiyetiyle asla uyuşmamaktadır. Bu planlama yaklaşımı, sonuçta ortaya çıkan planı bir "paylaşım ve pazarlama" belgesine dönüştürmüştür.

 

3-) Plan kararları ve lejant bir çok belirsiz, çelişkili ve korunması gerekli alanların alt ölçekte yapılaşmaya açılabilmesinin kapısını aralayan bir yaklaşımın ürünü olarak görülmektedir. Bu yaklaşım planlamaya aykırıdır ve plan kararlarının geçerliliğini tartışmaya açmaktadır. Bir planın bir yandan plan kararları getirirken bir yandan da o kararları geçersiz kılacak kararlar üretmesi plansızlığı planla empoze etmekten başka bir şey değildir. Bu yaklaşımdan kesinlikle vazgeçilmesi gerekmektedir. Örneğin;

 

– Planda, "Mutlak Korunması Gereken Tarım Alanları" ve "Bölgenin Riskli

Jeolojik Yapısı Nedeniyle Kullanımı Alt Ölçekte Netleştirilecek Alanlar" lejantı aynı alanlar için birlikte kullanılmıştır. Bu, Mutlak Korunması Gereken Tarım Alanlarının yapılaşmaya açılmasına yol açacak bir uygulamadır.

 

– Planda, "Mutlak Korunması Gerekli Tarım Alanları " lejantı ile "Tarım Alanları" lejantı biçiminde iki ayrı lejant kullanılmıştır. Bu iki lejant arasındaki fark anlaşılamamaktadır. İki lejant arasındaki tek fark, birinde "Mutlak Korunması Gerekli" ibaresinin yer alması; bu, planda "Tarım Alanı" lejantı ile gösterilen alanların "korunmayabileceği" anlamına gelmektedir. Planlamada böyle bir şey olamaz; planda birbiri ile ters düşen tanımlar kullanılamaz. Planda "Tarım Alanı" olarak gösterilen bir alanın tarım alanı olarak korunması gerekir. Plandaki tarım alanlarının bir kısmının kesin korunması gerektiği, bir kısmının ise- plandaki kullanım kararına karşın- korunmayabileceği anlamına gelen bu çelişkili yaklaşımından kesinlikle vazgeçilmesi gerekir.

 

– " Mutlak Korunması Gerekli Tarım Alanları" lejantı ile " Bölgenin Riskli Jeolojik Yapısı Nedeniyle Kullanımı Alt Ölçekte Netleştirilecek Alanlar" lejantının birlikte kullanıldığı alanlar için de yukarıda vurgulanan aynı kullanım belirsizlikleri ve muğlaklıkları söz konusudur. Bu durumda, bu planda" mutlak korunması gerekli tarım alanları"nın jeolojik sakıncalı alanlarda kalanları, alt ölçekli planlarda yeni ve tarım dışı kullanımlara dönüştürülebileceklerdir.

 

– Küçükçekmece Gölü’nün batısında kalan alan üzerinde "Kentsel Hizmet Alanları" lejantı ile "Bölgenin Riskli Jeolojik Yapısı Nedeniyle Alt Ölçekte Değerlendirilecek Alanlar" lejantı birlikte kullanılmış. Bu da bir başka çelişkidir. Bu iki lejant bir arada olamaz.

4-) Planda yer verilen ulaşım kararlarına bakıldığında, Plan eki olan yazılı dokümanlarda tanımlanan ilkeler ile Planda yer alan ulaşım kararlarının çeliştiği görülmektedir.

 

Kuzeye doğru gelişmeyi engellemek ; yolcu ve yük taşımacılığında raylı sistem kullanmak planın öncelikli hedefleri arasında sayılırken, planda, Batı yakasında TEM’in kuzeyinden geçen yeni bir otoyolun yer alması ilginçtir. Plan Raporu’nda, TEM’in kuzeyinde gelişme olmaması ve içme suyu havzalarının korunması temel kabulleri yer almakta iken, planla getirilen, ancak Plan Açıklama Raporu’nda bile neden getirildiğinin açıklaması yapılamayan bu yeni karayolu güzergahı plan raporunun temel kabulleri ile tümüyle ters düşmektedir. Bu otoyolun ne amaçla planlandığı konusunda plan raporunda da herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu otoyolun, şu anda planda yer almayan 3. Köprü’nün bağlantı yoluna dönüştürülmek üzere getirildiği açıktır.

 

"Yönetici Özeti " başlıklı özet raporun "Mekansal Konumlandırmalar" bölümünde ise (Sayfa 103), "Anadolu Yakası için Çevre Düzeni Planı çerçevesinde geliştirilen diğer bir fiziki gelişme konusu ise, TEM ve E-5 arası bağlantı yollarının çeşitlenmesi ile doğu batı yönünde Maltepe-Kurtköy arasında sürekliliği olan bir ara yol önerisidir. Önerilen raylı sistemin etkinliğini de arttırabilecek ve sistemler arası entegrasyona hizmet edecek bu karayolunun, E-5 ile TEM arası yerleşmelerin dönüşüm sürecinde de ana işlevlerin ve yatırımların konumlandığı aks olarak ele alınması hedeflenmektedir." denmektedir.

 

Görüleceği üzere, kentin batı yakasında olduğu gibi, doğu yakasında da yeni karayolu projeleri gündeme getirilmektedir. Bu yaklaşım kentsel gelişim ve ulaşım açısından son derece sakıncalıdır. Ulaşım yatırımlarının artık raylı sistem ve metro üzerinde yoğunlaşması genel kabul görmüşken, hala büyük karayolu projelerini gündeme getirmek son derece hatalı ve çok geç olmadan geri alınması gereken plan kararlarıdır.

 

Plan Raporu’nun,

" VI. Vizyon, Hedef ve Stratejiler

başlıklı bölümünün "Vizyon Bileşenleri" alt başlığı altında,

"Arazi kullanım kararları ile ulaşım stratejilerini aynı hedefe dönük ilişkiler içinde geliştirerek uygulamak" (Sayfa 791) kabulü de yer almakla birlikte, plan kararlarında bu kabule aykırı bir yaklaşım benimsenmiş olduğu görülmektedir.

 

Plan Açıklama Raporu’nun "2.3.5.Ulaşım" bölümünde ise, öneri raylı sistem ve karayolu güzergahları kastedilerek,

"……………hazırlanmakta olan ulaşım ana planı verileri ışığında hatlarda değişiklikler olabilecektir." (Sayfa 713) denmektedir. Arazi kullanım kararları ile ulaşım kararlarının ayrı süreçlerde ele alındığı bir planlama olamaz. Bu son derece sakıncalı bir yaklaşımdır. 1/100 000 ölçekli üst planın, hazırlanmakta olan "ana ulaşım planı" tamamlanmadan hazırlanması ve ulaşımla ilgili temel kararları da, "ileride değişebilir" rahatlığıyla alması kabul edilemez. 1/25 000 ölçekli plan çalışmalarının da bu çerçevede sürdürülüyor olduğu düşünüldüğünde, bu plan çalışmalarının planlayıcılar ve ilgili yöneticiler tarafından yeterince ciddiye alınmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Plan Raporu’nda yer alan kabullerin ve değerlendirmelerin aksine, bu planlama süreci, belirli projeleri yasallaştırmak ve yeni yatırımların önündeki engelleri aşabilmek, İstanbul’u her yönüyle pazarlamak dışında bir hedef taşımamaktadır.

 

5- ) Planda 2B alanları, "Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Koruma Alanları" başlığı altında yer alan ayrı bir lejantla gösterilmiştir . 2-B ile ilgili Plan Lejantı: "Yasal Statüsü netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları" adını taşımaktadır.

 

Bir planda, bir alana bu şekilde bir kullanım kararı getirilemez. 2B alanları ancak bir analiz ya da sentez paftasında bu biçimde gösterilir. Planda ise, bu alanların arazi kullanım kararları verilmiş olmalıdır. Bu açıdan, arazi kullanım kararlarının yer alması gereken planda , 2B alanları diye bir plan jejantı görmek, hele bu alanların kullanım kararlarının 2B alanlarının yasal statülerinin belirlenmesiyle ilişkili olarak alt ölçekli planlara bırakılması, planlama açısından alışılmamış, ilginç, ilginç olduğu kadar da planlama anlayışının dışında bir yaklaşımdır. Plan kararı ile, bu alanların kullanım kararları orman alanlarından çıkarılıp satışları yapılarak imara açılmaları sürecinin neticesine bağlanmıştır. Bu plan kararının, orman alanlarının pazarlanması ve işgallerinin yasallaştırılması uygulamalarında bir araç olduğu açık olan 2B uygulamasının planla desteklenmesi anlamına geleceği açıktır.

 

Ayrıca, 2B alanı lejantının mevcut orman alanları ve su havzaları içinde de (Ömerli, Elmalı, Terkos, Alibeyköy, Büyükçekmece) yer aldıkları; hatta Ömerli ve Elmalı havzalarında mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarına kadar uzandıkları görülmektedir. Kesin korunması gereken bu alanların hiçbir şekilde yapılaşmaya açılmaması gerektiği halde, bu alanlarda dahi "Yasal Statüsü netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları" biçimindeki plan hükmünün geçerli olması, bu alanları imara açarak orman ve içme suyu havzalarını tahrip edici sonuçlar doğuracak son derece sakıncalı bir planlama yaklaşımıdır.

 

6-) Planda, su toplama havza alanlarında üç ayrı lejant kullanılmış olup, bu lejantlarla ifade edilen alanlara ilişkin Plan Uygulama Hükümleri ve bu konudaki değerlendirmelerimiz aşağıdaki gibidir:

 

"9.1.3.1.Havza İçi Yapı Yasaklı Alanlar

Bu alanlar, Su Toplama Havzalarının yapı yasağı bulunan Mutlak Koruma Kuşağı olarak tanımlanan alanlar ile havzaları besleyen derelerin koruma mesafelerini kapsamaktadır. Dere koruma mesafeleri 1/25 000 ölçekli nazım imar planı çalışmaları sonucunda belirlenecektir. " (Sayfa 778)

 

Planda bu alan 1000 metrelik bir bant olarak çizilmiştir. Oysa mutlak koruma alanı 300 metredir. Mutlak ve kısa mesafeli koruma alanları toplamı ise; 300+700=1000 metre etmektedir. Dolayısıyla, planda çizilmiş olan bu 1000 metrelik bant, Plan Uygulama Hükmü’nde belirtildiği biçimde sadece mutlak koruma alanı değildir, mutlak+ kısa mesafeli koruma alanıdır. Plan üzerinde havza kuşak sınırları da çizilmiş olduğundan, bu durum oradan da açıkça görülebilmektedir. Ancak , buna rağmen, planda yapı yasaklı alan olarak tanımlanan bu 1000 metrelik bantın Plan Uygulama Hükmünde " Mutlak Koruma Kuşağı" olarak tanımlanması, böylelikle de, yapı yasağı getirilmiş olan yapılabilmiş olması, planın ciddiyeti ve yeterliliği konusundaki endişelerimizi doğrulayan noktalardan biridir.

 

"9.1.3.2.Su Toplama Havza Alanları

Bu alanlar, Su Toplama Havzalarının yapı yasağı bulunan Mutlak Koruma Kuşağı olarak tanımlanan alanlar ile havzaları besleyen derelerin koruma kuşaklarını kapsayan alanların dışında kalan ve havza sınırına kadar uzanan bölgeyi kapsamaktadır." (Sayfa 778)

 

Planda bu lejantla gösterilen alanlar, havzaların orta ve uzun mesafeli koruma alanları olmasına ve planda çizilmiş olan havza kuşak sınırlarıyla da bu durum net biçimde görülmesine karşın, Plan Uygulama Hükmü’nde bu alan "mutlak dışında kalan havza alanı" olarak tanımlanmaktadır. Burada ayrıca, havzaların tamamını değil de sadece bir kısmını gösteren bir plan lejantının "Su Toplama Havza Alanları" olarak adlandırılmış olması gibi bir başka yanıltıcı yaklaşım da söz konusudur. Bu çerçevede, yukarıda yapmış olduğumuz değerlendirme burada da aynen geçerlidir.

 

"9.1.3.3. Havza İçi Rehabilite Edilecek Alanlar

Havza içinde plansız ve sağlıksız, yasal olmayan yollarla yapılaşmış alanların tasfiyesi, sonradan imar hakkı kazanmış bölgelerin ise sıhhileştirilmesi veya belediye tarafından gösterilecek imar parselleriyle takasının sağlanması ya da havza alanları için 1/25 000 ölçekte belirlenecek koşullara dönüştürülmesi yönünde çözüm yolları geliştirilecek alanlardır." (Sayfa 778)

 

Görüleceği üzere, bu plan hükmü hiç bir şey anlatmıyor. Su havzalarında yoğun bir yapılaşma ve nüfus var. Bu alanlarda yapılacak uygulamanın genel çerçevesine karar verilmedikçe, bu plan kararları pek bir şey ifade etmiyor. Eğer havza alanları gerçekten rehabilite edilecekse, buradaki nüfusun büyük kısmının havza dışına taşınması gerekmektedir. Planda bu nüfusun nereye ve nasıl gideceği hususu hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Oysa ki İstanbul’un en üst ölçekli planında bu temel sorunlara ilkesel çözümlerin mutlaka getirilmesi gereklidir. Oysa, ne planda, ne plan raporunda ve ne de plan notlarında bu konuda uygulanabilir bir yaklaşım, bir karar, bir strateji mevcuttur değildir.

 

Kısacası, Su Toplama Havza Alanları ile ilgili olarak da planın kullanım kararları üretmediği görülmektedir İstanbul’un temel sorunlarından biri olan havza alanlarındaki kirletici yapılaşmalar ve yerleşimler için çözüm oluşturacak ilkesel kararlar bulunmamaktadır. Havza yerleşimlerindeki büyük miktardaki nüfus çevre düzeni planında yok sayılmış, bu konu ile ilgili hiçbir çözüm önerisi, hiçbir planlama kararı getirilmemiştir. Bu yerleşimlerin yer aldığı alanlar için sadece "rehabilite edilecek" demek yeterli değildir. Plan havzalardaki mevcut yerleşik alanları için bir çözüm veya öngörü getirmemiş, ancak havzalarda yer alan boş potansiyel alanların yapılaşmaya açılmasına imkan verecek esneklik ve belirsizlikleri ifade ederek, bu konuları alt ölçekli planlara bırakmıştır.

 

Bunun yanı sıra, "Yönetici Özeti" raporunda;

" VI."DOĞAL YAPI-

Su Kaynakları

… İstanbul İl sınırları içinde bulunan ve İl bütününün %46’sını oluşturan su havzalarını besleyen çok sayıdaki akarsu ve dereler, içme suyu amaçlı olarak yararlanılan belli başlı 7 adet su toplama havzasını beslemektedir. Bu havzalar Anadolu Yakası’nda Ömerli, Elmalı ve Darlık Barajları; Avrupa Yakası’nda ise Alibeyköy, Terkos, Sazlıdere ve Büyükçekmece havzalarıdır. (Sayfa 55)" denmektedir. Görüleceği üzere, burada Küçükçekmece Havzası su havzaları arasında sayılmamaktadır. Planda ise, Küçükçekmece de su havzası olarak gösterilmiş ve havza içindeki kuşaklar da plana işlenmiştir. Burada plan ile plan raporu arasında çok açık bir tutarsızlık söz konusu olup, bu ve bunun gibi çelişkiler planın hazırlanması sürecinin ciddiyeti konusundaki endişelerimizin haklılığını ortaya koymaktadır.

 

Bu arada, planda Küçükçekmece Gölü su kaynağı olarak kabul edilerek havza sınırları plana işlendiği halde, koruma kuşaklarına getirilen plan kararlarının diğer havzalara getirilen kararlardan farklı olduğu görülmektedir. Küçükçekmece Havzasının aksine Plan Raporu’nda da su havzası olarak adı geçen diğer havzaların mutlak ve kısa mesafeli koruma alanları planda "Havza İçi Yapı Yasaklı Alanlar" ; orta ve uzun mesafeli koruma alanları "Su Toplama Havza Alanları" ; havza içindeki yaygın yapılaşmış alanlar da" Havza İçi Rehabilite Edilecek Alanlar" olarak gösterilmiştir. Oysa Küçükçekmece su havzası için getirilen plan kararlarının hiç birinin diğer su havzalarındaki kararlarla ilgisi yoktur. Bu havzada, diğer havza alanları için kullanılan lejantlar değil, herhangi bir alan için kullanılabilecek lejantlar yer almaktadır. Bu çerçevede, planda, Küçükçekmece su havzasının yapı yasağı olması gereken mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında dahi "konut" fonksiyonunun yer aldığı , mevcut konut alanları için diğer içme suyu havzalarında rehabilitasyon önerildiği halde böyle bir yaklaşımın Küçükçekmece havzası için gösterilmediği, havza içinde "Gelişme konut alanları", "Sıhhileştirilecek Sanayi Alanları", "Kültür Endüstrileri Gelişme Yoğunlaşma Alanı", "Kentsel Hizmet Alanı" gibi fonksiyonların getirildiği görülmektedir. Bu yaklaşımın, içme suyu havzası olmanın yanı sıra, yaklaşık 400 endemik (bu bölgeye özgü) türe de sahip olan havzanın gözden çıkarılması anlamına geldiği açıktır.

 

Nüfusu kontrolsüzce ve çok hızlı artan İstanbul’a Istrancalar’dan ve Düzce’de bulunan Melen çayından binlerce hektar ormanlık alanı tahrip ederek su getirmeye çalışıldığı göz önüne alınırsa, Küçükçekmece gölü su toplama havzasında, öncelikle bu havzayı tekrar geri kazanma yönünde projeler üretilmesi gerektiği açıktır. Zira Düzce, İstanbul metropolünün hemen önünde yer alması ve gelecekte yoğun göçle karşılaşacağı hesaplarıyla Melen suyunun İstanbul’a aktarılması projesini askıya almıştır. Elindeki büyük su kaynaklarına ve havzalarına sahip çıkmayan bir kente kimse doğal olarak su kaynaklarının aktarılmasını istemez. Küresel ısınmanın yaratacağı tahribat da hesaba katılacak olursa, Küçükçekmece havzasının tekrar geri kazanılması vazgeçilemez bir zorunluluktur.

Bu çerçevede, planın içme suyu havzalarına ilişkin plan kararlarının eksik ve hatalı olduğu; Küçükçekmece su havzasını tümüyle gözden çıkardığı; diğer içmesuyu havzalarında da plan ve plan notları çelişkileri gibi ciddiyetten uzak bir planlama yaklaşımı sahnelemenin yanı sıra havzalarda oluşmuş kirlilik ve yapılaşmaya karşı önlemler ve plan kararları geliştirmediği; bunun da ötesinde, planın diğer noktalarına ilişkin değerlendirmelerimizde de ayrıca vurguladığımız gibi, içme suyu havzalarında yapılaşmaya yol açacak bir çok sakıncalı plan kararının da söz konusu olduğu görülmektedir.

7-) Anayasa’nın 44. maddesi Devlet’e "toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek" görevini, 45.maddesi de "tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek" görevini yüklemiştir.

 

Toprağın doğal ve yapay yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak, planlı arazi kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemek amacıyla 2005 yılında "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu" yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, arazi kullanımı gerektiren her türlü girişim ve yatırım sürecinde toprakların korunmasını, doğal ve yapay olaylar sonucu meydana gelen toprak kayıplarının önlenmesini; bunun da arazi kullanım planları, tarımsal amaçlı arazi kullanım plan ve projeleri ile toprak koruma projelerinin uygulamaya konulması ile sağlanabileceğini belirtmektedir.

 

Arazi kullanım planlarında; yerel, bölgesel ve ülkesel ölçekte tarım arazileri, mera arazileri, orman arazileri, özel kanunlarla belirlenen alanlar, yerleşim alanları, sosyal ve ekonomik amaçlı altyapı tesisleri ile diğer arazi kullanım şekillerine yer verilmektedir. Bu planların Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanacağı veya hazırlattırılacağı; tarım arazilerinin bu kanunda belirtilen istisnalar hariç olmak üzere, arazi kullanım planlarında belirtilen amaçları dışında kullanılamayacağının önemle üzerinde durulmuştur.

 

"Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu"na göre tarım arazileri; mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve marjinal tarım arazileri olarak sınıflandırılmakta; mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazilerinin tarımsal üretim amacı dışında kullanılamayacağı belirtilmektedir.

 

Hukuk literatüründe üstün kamu yararı, kamu sağlığı ve milli güvenlik gibi toplumsal menfaatler ile çevre ve doğal kaynakların sağladığı yaşamsal faydaların bir bütünü olup, her türlü ekonomik gaye ve kazançtan daha öncelikli olan en üst toplumsal yararı ifade etmektedir. Bu bağlamda Bursa 2. İdare Mahkemesi 2005-1080 Esas Nolu bir davada verdiği kararda toprakların kutsallığını, bunu korumanın bir ulusun onuru olduğunu, kaybedilenin toprak olmayıp temelde ulusal servet olduğunu, bölgede yapılacak planlarda bu hususların göz önüne alınarak üstün kamu yararının gözetilmesi gerektiğini vurguladıktan sonra, Anayasa hükümleri uyarınca toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek görevlerinin devlet’in olduğuna dikkat çekmiştir.

 

Anayasa’nın 166. maddesi; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak görevini devlet’e vermiştir.

 

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu da, Büyükşehir Belediyelerine "Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak;…" görevini vermiştir.

 

Her ne kadar İstanbul’un 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı yapılmış olsa da, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yetkisindeki arazi kullanım planları ile Valiliklerin yetkisindeki tarımsal amaçlı arazi kullanım plan veya projeleri henüz yapılmamış ve yaptırılmamıştır. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda tarım arazilerinin arazi kullanım planlarında belirtilen amaçları dışında kullanılamayacağı belirtildiğinden öncelikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bu konuda bir uzlaşmaya varması gerekmektedir.

 

"Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu"nun 13. maddesinde mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazilerinin tarımsal üretim amacı dışında kullanılamayacağını, ancak alternatif alan bulunamaması ve Toprak Koruma Kurulu’nun uygun görmesi şartıyla Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından izin verilebileceği belirtilmektedir.

 

Bu plan hazırlanırken yukarıda belirtilen yasal hükümlerin hiç biri yerine getirilmemiştir. Tarım alanlarındaki plan kararlarını üretilirken , başta "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu" olmak üzere, bu konudaki yasal mevzuat dikkate alınmamış, ortada uyulması gereken bir "Arazi Kullanım Planı" bile olmadan üretilen plan kararları ile korunması gereken tarım alanları yapılaşmaya açılmıştır. Aşağıda yer alan sakıncalı plan kararlarına ilişkin değerlendirmelerimiz arasında tarım alanlarının yapılaşmaya açılması ile ilgili bu tür kararlar da yer almaktadır.

 

😎 Planda, kentin kuzeye doğru gelişmesini önlemek adına, kentin batıya lineer biçimde geliştirilmesinden bahsedilerek, korunması gerekli doğal kaynaklar ve yakın çevresinde yeni konut alanları açılmıştır. Bu alanları iki bölüm halinde ele alabiliriz:

 

a-) Avrupa Yakası’nda, Büyükçekmece Gölü’nden itibaren Batıya Marmara Denizi boyunca uzanan yerleşim alanlarından kuzeye doğru, "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında "Mutlak Korunacak Alanlar" ve "Öncelikli Korunacak Alanlar" olarak gösterilmiş olan alanlar konut gelişme alanları olarak yapılaşmaya açılmıştır. Bu alanların hemen tamamı tarımsal üretimde kullanılması gereken mutlak kuru tarım arazileri üzerinde yer almaktadır. İstanbul İli’nde yoğun tarım yapılan Silivri ve Çatalca’nın tarım arazilerini konuta açan bu kararlar son derece sakıncalıdır .

 

1/50 000 ölçekli 1995 planında bu alanların büyük kısmı "Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlar" (Yoğunluğu Denetim Altında Tutulacak Alanlar başlığı altında) olarak, çok az bir kısmı da "Özel Ürün Alınan Alanlar" (Yapı Yasağı Getirilen Alanlar başlığı altında) olarak planlanmıştı. Aradan geçen 11 yıl içinde, İstanbul planlaması ile ilgili olarak alınan kararların bu derece farklı bir yöne kayabilmesi üzüntü vericidir.

b-) Küçükçekmece İçmesuyu Havzası içinde, TEM Otoyolu’nun kuzeyinde, Sazlıdere havza sınırına bitişik alanlar da gelişme konut alanları olarak planlanmıştır

Küçükçekmece gölünün kuzeyinde, Sazlıdere barajının güneyinde düşünülen gelişme konut alanları, Küçükçekmece İçmesuyu Havzası içinde ve Sazlıdere Havzası sınırında yer aldığından her iki içmesuyu havzasında da kirlenmeye neden olacaktır. Gelişme Konut Alanları, içmesuyu havza alanı ve sınırında yer almasının yanı sıra, Doğal Hayatı Koruma Derneği, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu ve Fauna & Flora International işbirliğiyle hazırlanmış olan "İstanbul’un 10 Önemli Doğal Alanı çalışmasında kritik öncelikli alanlar arasında da yer almaktadır. Çalışmada bu alanlar "Pendik sarıotu, Halkalı emzikotu, Boğaziçi keteni, Yarımburgaz hardalı ve Trakya minesi’nin dünyadaki en büyük topluluklarını barındıran olağanüstü öneme sahip alanlar" olarak tanımlanmaktadır. Biyoçeşitlilik gerek tıp gerekse tarım alanındaki gelişmeler açısından büyük öneme sahiptir.

Hem içme suyu havzası olması, hem de taşıdığı biyoçeşitlilik nedeniyle kesinlikle korunması gereken bu alanların gelişme konut alanları olarak yapılaşmaya açılması son derece sakıncalıdır. Bu plan kararlarının, plan raporunda sıkça dile getirilen "doğal yapıyı koruma, ekolojik planlama, v.b. "söylemleriyle hiçbir tutarlılığı olmadığı açıktır.

 

9-) Plan ilkelerinde "doğal eşiklerin aşılmaması, doğal kaynakların korunması" hedefleri belirtilmesine rağmen, İl sınırında, Gümüşyaka’da, " Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasına göre "Mutlak Korunacak Alan" olan bölge, planda "Lojistik Alan+Çalışma Alanları " olarak gösterilmiştir. Bu alan, tamamıyla tarımsal üretimde kullanılması gereken mutlak kuru tarım arazileri üzerinde yer almaktadır. 1/50 000 ölçekli 1995 planında , kıyı tarafındaki yerleşim alanı dışında, bu alanlar "Korunacak Tarım Alanları" olarak gösterilmişti. Aradan geçen 11 yıl içinde, İstanbul planlaması ile ilgili olarak alınan kararların bu derece farklı bir yöne kayabilmesi üzüntü vericidir.

 

10-) Planda Lojistik Alan kullanımına çok önem verilmiş olup, bu çerçevede, bir çok alan üzerine Lojistik Bölge kararı getirilmiştir.

 

Ancak, Lojistik tanımı bir çok fonksiyonu kapsamakta olup, planda Lojistik Alanlar tanımı ile yetinilerek bu alanlarda hangi lojistik fonksiyonların yer alabileceğinin belirtilmemiş olması uygulamada sakıncalar getirecektir.

 

Yönetici Özeti raporu’nda "V.2. Lojistik Hizmetler" başlığı altındar;

 

"İstanbul İli’nde Lojistik Odaklar :

Organize sanayi bölgeleri, Küçük sanayi siteleri, Nakliye Ambarları, Haller, Antrepo ve depolar, Patlayıcı ve Parlayıcı Madde Depoları.";

 

"İstanbul İli’nde Lojistik Terminaller;

Limanlar, Havaalanları, Demiryolu Yükleme İstasyonları, Gümrük Alanları";

 

"İstanbul İli’nde Yük Akışları:

"Petrol Dağıtımı Lojistiği, Kargo Dağıtımı, Perakende Sektörü, Katı Atık Lojistiği." (Sayfa 48) olarak tanımlanmaktadır. Aynı tanımlar Plan Raporu’nun "III. Sentez Raporları" bölümünün "Lojistik Hizmetler Sentezi" alt başlığı altında da yer almaktadır.

 

"Lojistik Bölgelerle ilgili Plan Uygulama Hükmünde de;

"9.5. Lojistik Bölgeler

Başta karayolu olmak üzere diğer taşıma sistemleriyle ilgili yük odakları lojistik bölgeler içinde ihdas edilecektir. Bu yük odaklarında; TIR parkları, konteyner depo alanları, gümrüklü antrepo ve depolar, nakliye ambarları, barkodlama, ambalajlama, sigorta, gümrük, acenta, taşıma işleri komisyoncuları, lojistik destek hizmetleri veren işletmeler v.b yer alacaktır. Lojistik merkezlerin raylı sistem ve liman bağlantısı güçlendirilecektir. Lojistik merkezlerin ve limanların İstanbul’un, bölgenin ve uluslar arası ağın taleplerine cevap verebilecek nitelikte ve kapasitede olması esastır." denmektedir.

 

Planda Lojistik Alanları olarak gösterilmiş bölgelere , hiçbir ayrım gözetmeden, bu fonksiyonların herhangi birinin gelebilmesini öngören plan kararları sakıncalı sonuçlara yol açacaktır. Lojistik Alan olarak gösterilen bir alana, sayılan bu fonksiyonlardan birinin gelmesi uygunken, bir diğerinin gelmesi son derece yanlış olabilir. Bu nedenle, bu konudaki muğlaklık ve sınırsızlık ortadan kalkmalı, Lojistik Alanlara hangi lojistik fonksiyonların gelebileceği açık olarak belirtilmelidir.

Planda getirilen "lojistik" alanlarına ilişkin tanımlamalar ve yer seçim kriterleri de yeterince açıklanmamıştır. Lojistik alan alanların yer seçimleri ve alansal büyüklüklerinin hangi kriter ve esaslara göre belirlendiği plan raporunda yer almamakta olup, bunların belirtilmesi gerekmektedir. Lojistik alanlarında yer alacak alt sektörler ve yaratacağı istihdam büyüklüğüne ilişkin herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Lojistik alanlarda depolanacak mal ve ürünlerin miktarı, oluşturacağı yük miktarı ve bunlarla bağlantılı olarak ortaya çıkacak olan trafik yoğunluğuna ilişkin plan raporunda herhangi bir değerlendirme bulunmamaktadır

 

11-) Planda, Avrupa Yakası’nın kuzeyinde, Hadımköy’de yer alan Lojistik Alan Küçükçekmece İçme Suyu Havzasının Büyükçekmece İçme Suyu Havzası sınırında, Anadolu Yakası’nın kuzeyinde, Orhanlı’da yer alan Lojistik Alan ise Ömerli İçme Suyu Havzası sınırında yer almaktadır. Lojistik fonksiyonlardan bir kısmı kirlilik yaratabilecek fonksiyonlar olduğundan ve planda Lojistik Alan tanımı dışında fonksiyon açısından bir kısıtlama getirilmediğinden, bu plan kararları uygulandığı takdirde, bu alanlara gelecek fonksiyonların içme suyu havzalarında ciddi kirliliğe neden olma riski vardır. Bu alanlara gelebilecek Lojistik fonksiyonların kendileri kirletici olmasa bile, bir çekim merkezi oluşturarak, çevrelerine içme suyu havzalarında kirlenmeye neden olabilecek fonksiyonların gelmesine ve kentin korunması gereken havza alanları üzerinde yapılaşma baskısı oluşmasına neden olacaktır.

 

12-) Planda, İstanbul’un batı sınırında " Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında bir kısmı "Mutlak Korunacak Alanlar", bir kısmı da "Öncelikli Korunacak Alanlar" olarak gösterilmiş, orman alanları içinde kalan bölgeye iki Üniversite Alanı ile bir Sağlık Alanı getirilmiştir. Değirmenköy sulama göletinin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda yer alan her iki "üniversite alanı" da tarımsal üretimde kullanılması gereken mutlak kuru tarım arazileri üzerinde yer almaktadır. Korunacak alanları yapılaşmaya açmanın yaratacağı tahribat açıktır. Bunun da ötesinde, getirilen bu fonksiyonlar, nitelikleri gereği başka fonksiyonları da bölgeye çekeceklerinden, çevrelerindeki doğal yapının da tahrip olmasına yol açacaklardır.

 

Ayrıca, il sınırına getirilen bu fonksiyonların, komşu il üzerindeki etkileri de belli değildir. (Bir bölge planı yoktur ve bu kararlar bir bölge planına dayanarak alınmamıştır) Bu kararların bir de bu açıdan test edilmesi ve değerlendirilmesi gerekirken bunun yapılmamış olduğu da ortadadır.

 

1995 planında, bu alanların büyük kısmı " Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlar " ve "Özel Ürün Alınan Alanlar" olarak gösterilmişti. .Aradan geçen 11 yıl içinde, İstanbul planlaması ile ilgili olarak alınan kararların bu derece farklı bir yöne kayabilmesi üzüntü vericidir.

 

13-) İstanbul’un Batı yakasında, "T (Teknoloji Geliştirme Parkları)" olarak planlanan alanın bir kısmı "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında "Öncelikli Korunacak Alanlar"da kalıyor. Alan doğuda Büyükçekmece İçmesuyu havza sınırına dayanırken, kuzeyi ve batısı da ormanlarla çevrilidir. Bu derece kritik bir alana bu fonksiyonu getirerek, hem alanı korumamak, hem de bir çekim merkezi yaratmak son derece sakıncalı. Bu alan, 1995 planında "Tarımsal niteliği Korunacak Alanlar " ve "Özel Ürün Alınan Alanlar" olarak gösterilmişti. .Aradan geçen 11 yıl içinde, İstanbul planlaması ile ilgili olarak alınan kararların bu derece farklı bir yöne kayabilmesi üzüntü vericidir.

 

14-) Plan, Anadolu Yakası il sınırında "Üniversite(Ü) ve Teknoloji Geliştirme Alanları(T)" getirmiştir. Bu alanın etrafı orman alanları ve tarım alanları ile çevrilidir. "Doğal Yapı Eşik Sentezi-1" paftasında, Teknolojik Gelişme Alanları olarak gösterilen alanın yarısı "Mutlak Korunacak Alan"da, yarısı "Doğal Kaynakları Sınırlı Alan" da , Üniversite alanı da "Doğal kaynakları Sınırlı Alan"da kalmaktadır.

 

Şile-Ağva Beldesi’nin güneydoğusundaki üniversite alanı ile teknoloji geliştirme parkının tarımsal üretimde kullanılması gereken "dikili tarım arazileri" üzerinde olduğu görülmektedir. Söz konusu araziler üzerinde fındıklıklar bulunmakta olup, fındık, 8 milyar dolarlık tarım ürünleri ihracatımızın 2 milyar dolarlık kısmını oluşturan ekonomik değeri yüksek bir tarım ürünümüzdür. Bu alanın devamında, Kocaeli sınırları içerisinde kalan sahalar "Tarımsal Karakteri Korunacak Alan" olarak gözükmektedir. Ayrıca teknoloji geliştirme parkının büyük bölümünün, Doğal Yapı Araştırma Raporları içerisinde Tarımsal Kaynaklar Bölümünde (Sayfa- 667) yer alan Tarım Toprağının Kullanımı Analizi haritasında mera arazisi üzerinde kaldığı görülmektedir. Bu bölgede planlanan üniversite alanı ve teknoloji geliştirme parkı kararı İstanbul’un doğal kaynaklarının korunması ilkesi ile uyuşmayan sakıncalı bir karardır.

 

Ayrıca, il sınırına getirilen bu fonksiyonların, komşu il üzerindeki etkileri de belli değildir. (Bir bölge planı yoktur ve bu kararlar bir bölge planına dayanarak alınmamıştır) Bu kararların bir de bu açıdan test edilmesi ve değerlendirilmesi gerekirken bunun yapılmamış olduğu da ortadadır.

 

15-) Anadolu Yakasında 3, Avrupa Yakasında 4 adet olmak üzere İstanbul ilinde toplam 7 noktada "Ekolojik Tarım ve Turizm Alanı (ETTA)" kurgulanmış olduğu görülmektedir. Ekolojik tarım ile konvansiyonel tarım alanlarının bir arada bulunması söz konusu olamayacağından ekolojik tarım alanlarının net çizgilerle plan üzerinde gösterilmesi gerekmektedir. Ekolojik tarımla bağlantılandırılarak ortaya konan turizm alanlarının da plan üzerinde detayları ile gösterilmesi gerekir. Özellikle Avrupa Yakas’nda yer alan ekolojik tarım ve turizm alanlarının 3 adedi su havzaları içerisinde, Anadolu Yakası’nda bulunanlar ise tarım arazileri üzerinde yer almaktadır. Bu alanlarda zamanla turizmdeki gelişmeyle bağlantılı olarak tarım dışı amaçlı kullanımlar yaygınlaşabileceğinden su havzaları ve tarım arazileri risk altında kalacaktır. Ayrıca, bu alanlar kentin kuzeyindeki orman alanları içinde kalmaktadır ve bu alanlardaki her olumsuz gelişme bu orman alanlarını da etkileyecektir.

 

16-) Plan lejantında , "Kentsel Donatı- Hizmet Alanları" başlığı altında, "Kentsel Hizmet Alanları" tanımı yer almaktadır. Bu tanımın hangi fonksiyonları kapsayacağı ise, Plan Uygulama Hükümleri’nin 9.7. 3. maddesinde ;

"9.7.3. Kentsel Hizmet Alanları:

Kentin yerleşik dokusuna ve kentsel gelişme alanlarına hizmet verecek bütün kentsel fonksiyonları barındıran alanlardır. Çekim Merkezlerinde yer alacak kentsel fonksiyonların bölge ekonomisine ve sanayisine hizmet edebilecek nitelik taşıması hedeflenmektedir." biçiminde belirtilmiştir.

Görüleceği üzere, "Kentsel Hizmet Alanları" tanımı, çok genel, belirsiz ve neredeyse tüm kentsel fonksiyonları içeren bir tanımdır. Bu niteliğiyle de, "planda "Kentsel Hizmet Alanı" olarak gösterilen alanlara gelecek fonksiyonlar belirsizdir; bu alanlarda neredeyse istenen her fonksiyon yer alabilecek gibi görünmektedir. Bu tanıma dayanarak yapılacak uygulamalar son derece sakıncalı sonuçlar doğurabilecektir. Küçükçekmece su havzasının mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında dahi "Kentsel Hizmet Alanı" kullanımı getirilmiş olması gerçeği de, bu sakıncanın boyutlarını daha da artırmaktadır.

 

III. Hazırlanma ve onama şekli açısından yasadışı ve yok hükmünde olan, temel kararları ve öngörüleriyle ciddi sakıncalar taşıyan, şehircilik ve planlama ilkelerine ve kamu yararına açıkça aykırı olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, telafisi olanaksız sonuçlara yol açmadan, bir an önce iptal edilerek yürürlükten kaldırılmalıdır. İstanbul’un kent kültürünü, tarihini ve geleceğini tehlikeye atmadan, ülke planlamasına uygun, gölleri, nehirleri, kıyıları, ormanları, tarım alanlarının korunmasını içeren doğal ortamların sürdürülebilirliğini sağlayan, bilime ve planlama ilkelerine uygun, toplumsal mutabakata dayalı gerçek bir Çevre Düzeni Planı çalışmasının, Belediye bünyesi içinde sürekliliği olan bir kamu planlama birimi tarafından, hazırlanmış olan analiz çalışmalarını da değerlendirerek, acilen başlatılması vazgeçilemez bir zorunluluktur.

 

Yukarıda sıraladığımız nedenler ve taleplerimiz doğrultusunda yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu sayın mahkemece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na verilen 26.09.2006 tarih ve 26.06.6972 sayılı dilekçeyi (EK-1) süresinde cevaplamayarak itirazı zımnen reddeden idarenin işlemi ile işlemin dayanağı olan Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca 22.08.2006 tarihinde onaylanarak , 28.08.2006 tarihinde askıya çıkarılan , 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın Yasalara , Yönetmeliklere , kamu yararına , şehircilik ilkelerine ve planlama tekniklerine açıkça aykırı olması nedeniyle İPTALİNE ve telafisi güç zararlar doğabileceği için öncelikle ve ivedilikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA karar verilmesini talep zarureti doğmuştur.

 

HUKUKSAL NEDENLER : Anayasa , 3194 Sayılı İmar Yasası ,İmar Planlarının Yapılmasına ve Değişikliklerine ait esaslara ilişkin Yönetmelik , 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname, 5538 sayılı "Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 2.Eylül 1999 tarihli Yönetmelik ve konuyla ilgili diğer tüm mevzuat

 

DELİLLERİMİZ : Davalı İdarelerden dava konusu işlem dosyalarının ve Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca 22.08.2006 tarihinde onaylanarak , 28.08.2006 tarihinde askıya çıkarılan , 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı celbi , İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na verilen 26.09.2006 tarih ve 26.06.6972 sayılı dilekçe (EK-1) , İstanbul 1/100.000 Çevre Düzeni Planı Açıklama Metni Onaylı (EK-2)

İ.B.B. Şehir Planlama Müdürlüğü görev tanımı (EK-3) , İ.B.B. nin BİMTAŞ’a yaptığı ihale (EK-4), 16.07.2006 tarihli İmar ve Bayındırlık Komisyon Raporu (EK-5), 14.07.2006 tarihli İmar ve Bayındırlık Komisyon Raporu (EK-6) mahallinde keşif ve Bilirkişi İncelemesi ile sair deliller.

 

NETİCE VE TALEP : Yukarıda açıkladığımız nedenlerle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na verilen 26.09.2006 tarih ve 26.06.6972 sayılı dilekçeyi (EK-1) süresinde cevaplamayarak itirazı zımnen reddeden idarenin işlemi ile işlemin dayanağı olan Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca 22.08.2006 tarihinde onaylanarak , 28.08.2006 tarihinde askıya çıkarılan , 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nın Yasalara , Yönetmeliklere , kamu yararına , şehircilik ilkelerine ve planlama tekniklerine açıkça aykırı olması nedeniyle İPTALİNE ve telafisi güç zararlar doğabileceği için öncelikle ve ivedilikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA karar verilmesini ,mahkeme masrafları ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini vekil olarak saygılarımla dilerim.20.12.2006

 

Davacı vekili

Av.İlyas BULCAY

 

 kd

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  kd

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 kd

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 kd

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 kd

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 kd

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: www.kentvedemiryolu.com