Kadınlar Kurtuluş İstiyor
Genelde insan, özelde kadın; soyut, kendi hallerinde varlıklar değildir. Onlar toplumsal varlıklardır. Onların yaşama biçimlerini, ilişkilerini belirleyen toplumsal üretim ilişkileridir.
Kadın kavramı, her kavram gibi tarihseldir. İlkel dönemde "kadın", bugünkü anlamda toplumsal kimliğin karşılığı değildi. O, insanın dişisiydi. Bunun dışında onu erkekten ayıran, onu aşağılayan bir kimliği yoktu. Kadın ilişkilerinde özgürdü. Ne erkeğin ne de kadının birbirlerine karşı ayrıcalığı yoktu. Onların özgürlüğünü kısıtlayan doğaydı. Kendi aralarında eşit, özgür ilişkiler kurarken yaşama biçimleri bütünüyle doğa koşullarının hâkimiyeti altındaydı. Cinsel kimlikleri, yalnızca insanı bir varlık olarak, yeniden üretim süreci bakımından bir değer taşıyordu. Kadın doğuran olduğu için daha çok önemseniyordu fakat bu önemsenme ona ayrıcalıklar tanınmasına yol açmıyordu. Anaerki, kadının efendiliğine, egemenliğine dayanmıyordu.
Anaerki, kadın ve erkeğin kendi aralarında eşit ve özgür ilişkiler kurabildikleri toplumsal ilişkinin adı idi. "İlk kadın" eşit ve özgürdü.
Özel mülkiyetin ortaya çıkışı kadını eve perçinledi. Ortaklaşmalık, bireysel mülkiyete doğru evriliyordu. Özel mülkiyetin belirleyiciliği altında erkek; üretim ve ticaretin, dış ilişkilerin insanı olurken, kadın; insan soyunun üretiminin ve yetiştirilmesinin, iç/ev ilişkilerinin insanına dönüştü. Clara ZETKİN’in değimiyle "dünya erkeğin evi, ev kadının dünyası" oluyordu. Yine onun vurgusuyla kadının üretimle bütün ilişkisi, aile içinde, aile için üretimle sınırlıydı. Bu, erkek egemenliğinin tescil edildiği, kadının ev hizmetçisi haline geldiği, ataerkil ilişkilerin kadın-erkek ilişkilerini belirlediği dönemdi. Anaerki’nden farklı olarak ataerki, kadını ikinci, pasif, edilgen ve erkeğin kölesi olmaya zorluyordu. "Eski" kadın özgürlüğünü yitirmiş ev kölesi olmuştu.
Kapitalist üretim ilişkilerini toplumsal yaşamda egemen olmasıyla kadını dünyası şekil değiştirdi. Evin dört duvarı arasına sıkıştırılmış kadınlar, makinelerin başına geçti. Kadınlar dünyaya açılmaya başladılar.
Toplumsal yaşamı çeşitli alanlarına hızla yayıldılar. Yalnızca meta üretimi ve ticareti alanında değil, bir dizi serbest meslekte de kadınlar görülmeye başladılar. Zamanla mülk edinme hakkı edindiler.
Kapitalizmle birlikte kadın göreceli olarak "yenilendi", dünyaya açıldı. Ne var ki özgürleşemedi, özgürleşemezdi de!! Kadınlar feodal beyin boyunduruğundan kurutulurken, ücretli kadın işçiler oldular. Sadece işte çalıştıkları süre için evin bunaltıcı havasından kurtuldular ancak bu yeni yaşam, onlara; ne özgürlük, ne eşitlik, ne de adalet getirdi. Boyunlarına yeni ve daha berbat boyunduruklar eklendi. Kapitalist için kadın; yalnızca ucuz iş gücü kaynağı değil, aynı zamanda muazzam bir yedek işgücü deposuydu. Dün feodal beyin kullanım aracı idiler, artık her kapitalistin istediği gibi değerlendirmeye alabileceği ucuz iş gücü metasına döndüler. Dün ev "reisi"nin kulanım nesnesiydiler artık bütün erkeklerin genel kölesi, cinsel kölesi oldular. Kapitalizm geliştikçe kadınların bedeni ve ruhu, dahası onlara ait ne varsa metalaştı. Kadının nasıl giyineceğini, ne tür kozmetikler kullanacağını, vücut ölçülerinin ne olması gerektiğini, cilt renginden, göz biçimine kadar alması gereken şekli, ataerkinin uygulayıcısı kapitalistler belirliyor. "Yeni " kadın "eski" kadından çok daha fazla aşağılanır hale geldi.
"Eşitlik" mücadelesi önemli kazanımlara yol açsa da, kadının toplumsal rolünde köklü değişimler yaratmadı. Kadınlar ucuz iş gücü olmaya devam ediyorlar. İşsizlikle en fazla kadınların başı belada. Açlık ve sefalet en çok kadınları tehdit ediyor. Kadınlara karşı şiddet, cinsel taciz ve tecavüz azalmak yerine artıyor. Bütün bu "eşitlik" mücadelesine karşın dünyanın birçok yerinde kadınlar, yasalar karşısında ikincil konumdalar.
Kapitalistlerin ihtiyaçları doğrultusunda daha çok kadın üretime çekilmektedir. Kapitalist için kadın özgürlüğü, daha fazla ucuz iş gücü anlamında kullanılmaktadır. Kapitalistin istediği özgürlük değil, serbestliktir. Bu serbestlik kadın cinsinin ikincil olmaktan çıkmasına hizmet etmez, aksine onun önüne eskisinden daha ağır barikatlar yağar. Bu mantığa göre de; kadının yeri "evi"dir. Kadın çocuk yetiştirmeli, eve bakmalı, kocasının cinsel ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Çünkü bu rol sayesindedir ki, kapitalist kadınları istediği gibi kullanır. Onları hem esnek üretimi hem de ticaretin asli unsuru haline getirir.
Kadının kurtuluşu, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılmasında, ev işlerinin ve çocuk bakımının toplumsallaşmasındadır.
Özgür kadın, hem toplumsal kurtuluş için hem de kadınların kurtuluşu için mücadele verendir. Kadınlar yalnızca eşitlik değil, "kurtuluş" istemelidir. Kadınların % 90’ı emekçi kadınlardır. Kurtuluş, her türlü eşitsizliğin kaynağı kapitalizmin yerle bir edilmesindedir. Toplumsal eşitsizliğin kaynaklarına yönelmeden, bireysel eşitlik mücadelesi kadınların kurtuluşunu sağlamaz.
Kadınların, insanlığı, onuru, sevgiyi ayaklar altına alan ne varsa, yerle bir edecek kadar gücü, sınırsız, sınıfsız ve özgür bir dünya yaratacak kadar çalışkan elleri, bunu büyük bir sabırla örecek yüreği var. İmkânsız görüneni isteyebilecek kadar cüretli, onu koparıp alacak kadar tutkulu bir bilinci var.
Kadınlar dünyayı değiştirmek istiyor. İnatla ısrarla yeniden yeniden "istiyor".
2005 yıılnda yayınlanan "Kadın Kompartımanı" adlı dergiden alınmıştır. Derginin tamamını http://bts.org.tr sitesinin "Kadın" bölümünden edinebilirsiniz.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: BTS