Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Ankara garını gaptırmayalım. Av.Fevzi ÖZLÜER

(yorumlar kapalı)

                                              ANKARA GARI’NI GAPTIRMAYALIM 

1950’li yıllardan sonra karayolu taşımacılığına ağırlık veren politikalar, 1856 yılında başlayan demiryolu taşımacılığını geri plana itmişti. AKP hükümetinin hem belediyelerde hem de merkezi hükümette iktidara gelişi ile de bu gerçekler değişmedi. Ancak 59. Hükümet döneminde sıkça adı duyulan hızlı tren projesi, kamuoyunda AKP’nin demiryolu politikasında köklü bir dönüşüme yol açtığı izlenimi yarattı.

Ancak AKP hükümeti de 1986 yılından sonra uygulamadan kaldırılan, karayolu ulaşım payının % 72’den % 36’ya düşürülmesini hedefleyen "1983-1993 Ulaştırma Ana Planı"nı uygulamak şöyle dursun, iktidarı döneminde TCDD hakkında çıkardığı yasaların tamamına yakınında, TCDD arazilerinin satışını öngörüyordu. TCDD’nin köklü bir değişime doğru evriltildiği doğruydu. Ancak bu değişim, şehir içi ve şehirlerarası ulaşımda kamu hizmetini ve yararını ön plana alan bir taşımacılık yaklaşımı hiç değildi. Hele Ankara gibi şehirler için bu değişimin daha derin anlamlar taşıdığı bir başka gerçekti. 

TCDD Ankara Garı, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kırı ve kenti birbirine bağlayan, sanayi ve konut bölgeleri arasında dengeyi, uyumu geliştirmek açısından bir merkez olarak görülebilir. Gar önünde yavaş yavaş bir otobana dönüştürülmeye çalışılan Meydan ise, kentin toplumsal hafızasının simgeleştiği kamusal mekânlardan biridir.

Buna karşın Ankara Garı ve meydanı da AKP hükümeti tarafından uygulanan ulaşım politikaları doğrultusunda, kamusal alan kimliğinden arındırılıyor. Gar, hızın ve otoriter bir hazzın tehdidi altında.  Hızlı tren projesinin bir parçası haline gelecek olan TCDD Ankara Gar ve Meydanındaki dönüşüm son aylarda iki koldan yürütüldü.

Bunlardan birincisinde, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 11.5.2007 tarih ve 2347 sayılı kararı ile Ankara Gar Meydanı’nın yeniden düzenlenerek motorlu taşıt trafiği için bir yönde kesintisiz trafik sağlamak üzere yeraltı geçişi oluşturacak şekilde bir köprülü kavşak yapılmasına karar verdi. Bu karara karşı Ankara 7. İdare Mahkemesinde Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Peyzaj Mimarları Odası tarafından, kararın şehircilik ilkelerine, yaya haklarına ve kamu yararına aykırılığı nedeniyle dava açıldı.  

Ardından Ankara Büyükşehir Belediyesi Belediye Meclisi’nin, 11.7.2007 tarih ve 1799 sayılı kararıyla, Altındağ-Çankaya TCDD Elmadağ Çankaya TCDD Elmadağ Temelli güzergâhında Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı 15000 ve 11000 ölçekli imar planları tadilen onaylanarak kabul edildi. Büyükşehir Belediye Meclisi’nin bu kararı ile TCDD Ankara Garı tarihi kimliğinden arındırılırken bir kent meydanı daha rant alanına dönüştürülüyordu.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Peyzaj Mimarları Odası bu karara karşı da yargı yoluna başvurdu.  Kültür Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan kararlar, kentin bir kamusal alanını da ortadan kaldırmadan, dava konusu edilen kararların ne açıdan hukuka aykırı olduğunu özetlemeye çalışalım. Ankara Gar Meydanı’na köprülü kavşak kararı yaya haklarını ihlal ediyor. Çağdaş şehircilik ve kent planlama bilimi, kentin sosyal, ekonomik ve kültürel faaliyetlerin en üst düzeyde yoğunlaştığı yer olan kent merkezlerinin kentin bir odak noktası olarak planlanması, büyük bir çabayla korunması ve kentleri yaşanılabilir kılmak için mevcut değerlerin ve olanakların yıpratılmadan geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. 

TCDD Ankara Gar Meydanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Başkenti Ankara’nın oluşturulması ve geliştirilmesinde önemli bir simgesel değere sahip bulunmaktadır. TCDD Meydanı; Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti Ankara’nın en önemli toplanma-buluşma-temsil değeri taşıyan ve Cumhuriyetin simgelenip vurgulandığı özel bir ilgi odağı ve kent merkezidir. Ankara kentinin en önemli merkezlerinden olan TCDD Meydanı, Cumhuriyet’i simgelemesi, Cumhuriyet’le özdeşleşen birçok niteliği temsil etmesi nedeniyle yalnız Ankara için değil, Türkiye Cumhuriyeti için de, Meydan amacına ve niteliğine uygun olarak kullanılması, düzenlenmesi gereken özel öneme sahiptir. Bu meydanın insandan arındırılarak sadece araç geçişi için düzenlenmesi, Cumhuriyete ait simgesel değerlere de zarar vermektedir.  

Ankara gibi büyük dünya kentlerinde, kent merkezleri toplu ulaşım sistemleri ve yaya ile bütünleştirilerek geliştirilmektedir. Kent merkezleri geniş yaya alanlarına ve bölgelerine dönüştürülmekte, toplu taşım dışındaki taşıtların merkeze girişleri kısıtlanmakta, paralı hale getirilmekte ve hatta tamamen yasaklanmaktadır. Taşıtların kent merkezi üzerinden transit geçmelerini önleyen düzenlemeler (çevre yolları, alternatif koridorlar) yapılmakta ve hatta merkeze gelmek isteyen taşıtlar bile merkez çevresinde yapılan otoparklarda tutularak merkeze girmeleri önlenmektedir.

İnsanı kentte yok saymayan dünya kentlerinde özenle uygulanan bu çağdaş ulaşım planlama ilkeleri, kent merkezlerini motorlu taşıt trafiğinin en aza indirildiği, yaya ve toplu ulaşım sistemleri ile yaşantının zenginleştirildiği alanlar olarak planlanmakta, az gelişmiş ülkeler de dâhil olmak üzere hiç bir dünya kentinin merkezlerde yayalar yer altına alınarak taşıtların geçişine göre planlanmamaktadır.

Taşıt sahipliliği ve trafik yoğunluğu Ankara’dan çok daha yüksek olan kent merkezlerinde örneğin, Londra/Picadilly’de, Londra/Trafalgar Meydanında, Londra/Times Square’de, Paris/Champs Ellys’de yayaların ulaşım hakkının engellenip, ulaşımın sadece taşıt trafiğine açılmasını kimse düşünmeye bile cesaret edememektedir. 

Kamuya herhangi bir yük getirmeden, herhangi bir dış enerji tüketmeden, çevreyi kirletmeden, gürültü yaratmadan, kentsel alanları etkin kullanarak gerçekleştirilen en verimli ve yüksek kapasiteli ulaşım ve erişim biçimi olan yaya ulaşımı, ulaşım plancılarının her zaman birinci öncelik verdiği ulaşım türüdür.

Bu nedenle yaya ulaşımı desteklenerek ve önde tutularak ulaşım planlaması yapılmaktadır. Oysa ki söz konusu karar, yaya ulaşımını ve yayaların ihtiyaçlarını dikkate almadan, taşıtlara öncelik veren çağdışı bir yaklaşımın sonucu olduğu için ulaşım planlama bilimi ve ilkeleri ile tamamen zıt bir uygulamadır. Bu yaklaşımın Ankara’ya ve Ankaralı’ya yakışmayan sonuçları, Meşrutiyet ve Mithatpaşa Caddeleri üzerindeki yaya üst geçitleri ile yol üzerindeki yaya hareketleri ve trafik uygulamaları ile de ortadadır.

Bu konuda alınan mahkeme kararları da uygulanmazken ve bir yandan şehir içi yoğun ulaşım sistemleri kent eko sistemine zarar verirken kamuoyunun bu konuda daha duyarlı olması gerekecektir. Bununla birlikte hızlı tren garı projesinde Ankara Garı’na + 0,00 kotu altının emsal harici tutulması ile de bölge de yapılaşma yoğunluğunu arttıracağı, bu yoğunluk artışının bölgedeki trafik yoğunluğunu da arttıracağı ve buna karşın kabul edilen planda bu yoğunluk artışının fiziksel çevreye ve şehre yeni sorunlar yaratmaması için önlemler geliştirmediği anlaşılmaktadır. 

Oysa, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nca  16.02.2007 tarihinde onaylanarak, 09.04.2007 tarihinde askıya çıkarılan, 09.05.2007 tarihinde askından inen ve kesinleşen, 1/25000 ölçekli 2023 Başkent Ankara Nazım İmar Planı’na göre de TCDD Hızlı Tren projesinin şehir içi trafik yoğunluğunu azaltacak bir planlama anlayışı ile geliştirilmesi zorunludur.

Buna karşın dava konusu edilen planlar şehir için trafiğini yoğunlaştıracak ve bölgedeki tescilli yapıları da baskı altına alacaktır.   Tarihsel Mirası Korumak Bu planın uygulanmasına hazırlıklar sırasında, kavşağın yakında bulunan AŞOT katlı kavşağının yapılmasında olduğu gibi, yolun her iki yanındaki elli yıllık ağaçlar geceleri gizlice kesilecek, motorlu taşıtlara yol açmaya yönelik bu yaklaşımlar Ankara’yı susuzluğa götüren, küresel ısınmaya "faillik" yapan bir yaklaşım olarak tarihe geçecektir. 

Oysa ki kent dokularını oluşturan unsurlar, kentlerin tarihlerini yazan mekânlardır, yollardır ve tarihe tanıklık etmiş ekolojik dokularıdır. Ankara’daki Gar Binası ve çevresi Ankara’nın tarihi hakkında kentlisinin geçmişi ile buluştuğu önemli bir kamusal alandır. 

TCDD bina ve kompleksleri tüm kullanımları ile Ankara kenti için önemli bir ulusal hafızadır ve bu unsur kentlisinden koparılmadan, kentin fiziksel planlamasında önemli bir obje olarak kullanılması gerekmektedir.  

TCDD’nin Ankara için önemi sadece bir ulaşım ağının odak noktası olmasının ötesinde tarihi dokusu ile kentin planlanmasındaki önemli bir aks oluşu ile de ayrı bir önemi vardır.  Ankara’da ilk Gar binası 1892 yılında iki katlı küçük mütevazi bir bina ile hizmete başlamıştır.

1923’te Başkent olan Ankara’nın artan nüfusu, yerleşim ve konut ihtiyaçların artmasıyla ulaşım ağının odak noktası haline gelen kentin ana giriş kapısı olan eski gar binasının kapasitesinin arttırılması gerektirmiştir. Ama bu gereklilik tasarlanılırken 1892 de ki plan kararlarının korunarak geliştirilmesi önemli bir değerdir. 1892 yılında yapı kararı alınan gar binasının ulaşım ağının odak noktası olmasına karar verilmiş ve gar binası kentin önemli bir aksı olarak kabul edilmiştir. 

Yeni Gar binası yapımı 1934’te başlamış ve 1937’de kullanıma açılmıştır. Yalın malzeme kullanma anlayışıyla örnek olması, 1930’ların neo – klasikçiliğinin anıtsal sütun düzeni ile merdiven kulelerinin yuvarlatılmış hatları, dönemin önde gelen mimarlık akımlarının Türkiye Cumhuriyetindeki örneğidir.  Gar binası ve çevresindeki planlama anlayışı, tüm açık- yeşil alan dokularının tarihi türk bahçe örneklerine verdiği katkı ile hem de tarihi değeri ile kentlisine taşıdığı sanat ve kültürel odakları ile kentin  önemli bir kimlik değerini oluşturmaktadır. 

Gar binası ve çevresi önünde yapılması planlanan uygulamaların Ankara’yı bir taşıt kenti kimliğine doğru sürükleyen bir planlama anlayışı ile TCDD önünden geçirilecek katlı kavşak ile TCDD Gar’ının tüm tarihi  – kültürel misyonu ile Ankaralıdan koparılmaya, algılama ve birlikte yaşam sürecinden çıkarılmaya çalışılarak kentsel hafızamızdan silinmeye çalışılmıştır.

Bu dönüşüm ile kentin fiziksel gelişiminde tarihine, kültürel değerlerine ve şehircilik ilkesi içinde kent içi trafik düzenindeki hız artışına verdiği katkı ile bir çöküntü ve bozulmanın yaşanacağı aşikardır. 

Gar binası ve çevresi bir döneme ait yapıları ile ve Jansen planında Ankara Kalesi ve bağlanan ulaşım ağındaki merkezi odak olması ile kentin tarihi dönemine tanıklık yapmış önemli bir olgudur. Tek başına mimari bir kütleden öte, çevresiyle oluşturduğu bütünlükle kentsel siluete yaptığı vurgu ile kentsel mirasın bir parçasıdır. Ankara garının kaleye doğru yaptığı görsel açılım jansen planında özellikle dikkate alınmıştır.  

Sonuç olarak,  tarihsel kültürümüze, geçmişimize tanıklık etmiş, Cumhuriyet dönemimin önemli mimari  ve kültür mirası olan, kent kimliğimiz ve silueti üzerinde yadsınamaz bir vurgu oluşturan Ankara Garı, Jansen planının önemli akslarından olup, kentin açıklık ve nefes alma prensibi ile projelendirilmiş olup Ankara Kale’sine  kadar olan mekan çözümü ile önemli bir hava koridoru aksıdır.  

Gar Binası ve çevresi önünde yapılacak olan katlı kavşak projesi ile yaya ile Gar’ın bağlantısı koparılarak, kent kültürü yok edilmeye, insanlığın tarihsel ve kültürel mirası olan kent dokusu üzerinde önemi ve değeri hafifletilmeye çalışılmaktadır.  Büyükşehirler için taşıt ulaşımı, kendi başına bir amaç olamaz. Kentin yaşanabilirliği, sürdürülebilirliği ve cazibesi çok daha önemlidir.

Bugüne kadar yapılan düzenlemelerin kenti ve başkentin merkezi olan Kızılay’ı ne kadar sorunlu bir bölge durumuna getirdiği açıkça görülmektedir. Söz konusu kavşak ile Gar Önü Alanı için de aynı durum söz konusu olacaktır.  Kent merkezine özel araç ile ulaşımın körüklenmesiyle benzin tüketimi, enerji kullanımı, hava kirliliği, gürültü kirliliği, trafik kazaları, ulaşım maliyeti ve otopark sorunları katlanarak artacaktır.

Yeni yapılacak bu kavşak nedeniyle kentin dokusu biraz daha bozulacak, toplu taşım ve yaya ulaşımı dışlanacak ve kentin yaşanabilirliği biraz daha azalacaktır. Kent içindeki trafik düzenlemelerinin temel amacı "trafik alışkanlığının artırılması" değil, "trafik güvenliğinin artırılması" ve yapılan "araç – kilometrenin azaltılması"dır. Anayasa değişikliği tartışmalarının yoğunlaştığı şu günlerde herkesin diline pelesenk olmuş "sivil anayasa" imajının arkasında işte bu gerçekler yatmaktadır. Sivil toplumun özgürlük dünyasını genişletmekten bahsedenler, toplumun ortak yaratma, biriktirme ve etkileşim alanlarını yok ederek, özgürlükçü bir kamu yaratamazlar.

Bugün en fazla ihtiyaç duyduğumuz şey, ortak meydanlarda, kamunun yeniden yaratılması ise, "katılımcı" AKP siyasası öncelikle, toplumun var olduğu meydanları yok etmekten vazgeçmelidir..  Bu nedenlerle, Mimarlar Odası Ankara Şubesi kent tarihini ve ekosistemini korumak için hem toplumsal hem de hukuki sorumluluğunu yerine getirmeye devam edecektir. Ancak bir kez daha unutulmamalıdır ki, yitirilen özgürlükler olunca, bu özgürlüklerin sadece mahkeme kararlarıyla kazanılabileceği sanılmamalıdır. Halep ordaysa arşın buradadır. NOT: Bu yazının hazırlanmasındaki katkılarından dolayı Planlamacı dostumuz Erhan Öncü ve meslektaşım Emre Baturay Altınok’a teşekkür ederim. 

Fevzi ÖzlüerAvukatTMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi   

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Av.Fevzi Özlüer