Bu Hayret Fotoğrafının Hikayesi Şöyle
Akşam vapuru Haydarpaşa iskelesine yanaşmış. Kaptan düdüğünü nameli nameli öttürmüş, eyleme desteğini attırmış. Vapur yolcuları ise pürtelaş Haydarpaşa’dan kalkacak olan banliyö trenlerine yetişmek için bizim üzerine serazaten ve dahi sarahaten yerleştiğimiz basamaklara hamletmişler…
Ki, amanın ne hamletme…
Üç kadın bir kıyıcılıkla basamakları çiğneyerek ve bizimle göz göze gelmemeye çalışarak kaçışmadalar…
Gözlerine, basamakların nihayetinde erişilecek menzil olan, bin bir derde derman zannettikleri evlerine kendilerini taşıyacak trenin hayalinden gayrı bir şeycikler görünmüyor.
Ne biz, ne pankartlar, ne Haydarpaşa’nın ışığını alttan yiyince kanadı gümüşlenen martılar…
/Hani Haydarpaşa’da o akşam, gözden kaçacak gibi de değiliz, sarihiz gayet te:) Biz ki Ankara Garı olaraktan ne eylemler gördük: üç kişiliktiler, yine de görmezden gelinmemiştiler:)) İnsan başkentin gazını, göze batmalarımızı, telsiz seslerini, aynasızlarını, aymaz ahalisini ve gözünün içine bakarak kaçan, baymadan araziyi terk etmeyen halkını özlemeden edemiyor doğrusu:)/
Haydarpaşa banliyö yolcularının, birşeycikler duydukları da yok…
Ufuk Karakoç’un, “Kara tren gecikir belki hiç gelmez!” türküsüne kulak verseler, Haydarpaşa Halkındır Satılamaz! Sloganlarımızı duysalar…
O slogandaki halk denen nesnenin kendileri, Haydarpaşa elden giderse, belki de hiç gelmeyecek olan o kara trenin de yetişmeye çabaladıkları banliyö treni olduğunu bir fark etseler…
Heyhat, gaflet içindeler…
Ruhan ile benim hayretimiz, işte bu gafletedir!Bu fotoğraf, gaflete hayret fotoğrafıdır o yüzden. 06 Ekim 2012
Füsun Çiçekoğlu