Gereksiz ve Dayatılan Mega-Projeler Ağı’ndan Lisa Ariemma ve Paolo Prieri ile Bir Mülakat
İstanbul’un mega bir şantiyeye dönüştürüldüğü bu günlerde, kent önemli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. 26-27 Ekim 2013 tarihlerinde Yeşil Düşünce Derneği’nin Yunanistan Yeşiller ile organize ettiği bir uluslararası konferans gerçekleştirildi. Çılgın Projeler başlığı altındaki konferansa uluslararası bir ağ olan Unnecessary Imposed Mega Projects (UIMP) Network (Gereksiz ve Dayatılan Mega-Projeler Ağı) temsilcileri katıldılar ve bu projelere karşı yürüttükleri mücadeleleri aktarıp deneyimlerini paylaştılar.
Bu vesile ile biz de Kentin Tozu’nda UIMP Ağ Koordinatörü Paolo Prieri ve bu ağın çıkış noktası ve çekirdek hareketi olan İtalya’daki yüksek hızlı tren karşıtı hareketin (No-TAV) temsilcileri Lisa Ariemma ve Paolo Prieri ile mülakat yaptık.
3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal, Yeni Şehir, Haydarpaşa, Galata, Haliç, o port, bu port yetmedi dolgu alanlar yetmedi Adalar… bil cümle gereksiz ve ayrıca kentlilere danışılmadan tepeden inme kararlarla dayatılan mega-ucubelerle İstanbul’un mega bir şantiyeye dönüştürüldüğü bu günlerde, kent önemli bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.
26-27 Ekim 2013 tarihlerinde Yeşil Düşünce Derneği’nin Yunanistan Yeşiller ile organize ettiği bir uluslararası konferans gerçekleştirildi. Çılgın Projeler başlığı altındaki konferansa uluslararası bir ağ olan Unnecessary Imposed Mega Projects (UIMP) Network (Gereksiz ve Dayatılan Mega-Projeler Ağı)temsilcileri katıldılar ve bu projelere karşı yürüttükleri mücadeleleri aktarıp deneyimlerini paylaştılar.
Bu vesile ile biz de UIMP Ağ Koordinatörü Paolo Prieri ve bu ağın çıkış noktası ve çekirdek hareketi olan İtalya’daki yüksek hızlı tren karşıtı hareketin (No-TAV) temsilcisi Lisa Ariemma ile mülakat yaptık.
Bu önemli etkinlik için Yeşil Düşünce’ye teşekkür ederiz.
Mülakatı yazıya dökerken, dublajın aksine birebir tercümeden kaçındık. Konuklarımızın seri konuşurken cümle sonunda atladıkları fiilleri, bir konudan öbürüne atlayıp tekrar geriye dönerek aktardıklarını böylece daha okunabilir kıldığımıza inanıyoruz. Kullandıkları kısaltmaları da parantezlerde açıkladık.
Mega-projelerin yer almadığı, kentin değişim değerine karşı kullanım değerini ve insanı merkeze koyan bir dünya özlemi ve umudu ile sözü konuklarımıza bırakıyoruz:
Cihan: İlk sorum, dayatılan gereksiz mega-projeler derken ne demek istiyorsunuz? Ve ayrıca bu projelerin geçmiştekilerden, önceki devirlerdekilerden farkları nelerdir? Mısır piramitleri de Süveyş Kanalı da birer mega-proje sonuçta, bugünkülerle aralarında ne gibi farklar var?
Paolo: Bu sabah belirttiğim üzere, cevabım oldukça basit. Gereksizler, çünkü halkların gerçek gereksinimlerine cevap vermek yerine, yaşamsal önemdeki kamu kaynaklarını, öncelikli olarak mega planlara kaydırıp özel sektöre mega kazançlar yaratmaktalar.
Ve bunlar dayatılmış projeler çünkü vatandaşlar hem sorununun incelenmesini etkilemekten hem de demokratik yollar vasıtasıyla soruna çözüm üretmekten dışlanmaktalar.
Sorunuz aynı zamanda da geçmiş hakkındaydı. Mega-projelerin hikâyelerinin kökleri uzak geçmişten gelir; Akdeniz medeniyetlerinin arkeolojik kalıntılarından örneklerden. Ancak, hiç kuşkusuz, bugün mega-projelerden bahsettiğimiz zaman tanrıların, kralların, firavunların kendi şanı için dikilen abidelerden bahsetmiyoruz, sadece kazanç, tekrar ve tekrar kazanç… işte hepsi bu.
C: Evet söylediğiniz gibi, gidişat kesinlikle böyle. Peki, bu grup nasıl doğdu, kim/ler başlattı?
Lisa: No-TAV (Yüksek Hızlı Tren Karşıtı Hareket), ilk önce Güney Fransa’daki Bask Hareketi ile arasında bir bağ kurmayı başardı.
C: Bize biraz No-TAV hareketinden bahseder misiniz?
L: No-TAV hareketini öğrenmek mi istiyorsunuz? Hareket 25 yıl önce başladı. Bir taban hareketi olarak ortaya çıktı. Susa Vadisi’nden geçecek yüksek hızlı yük treni hattının yapımına karşı çıkan bir taban hareketidir. Susa Vadisi 1.5 km genişliğinde, halihazırda bir nehre sahip, 2 otoban geçiyor, bir yüksek otobanı ve çift taraflı çalışan düzenli bir tren hattı var.
Proje önce yolculara yönelik yüksek hızlı tren hattı olarak başlatıldı ancak yeterli yolcu bulunamayacağı anlaşılınca uygun görülmedi ve yük treni projesine dönüştürüldü. En sonunda, az yolcu ama yük ağırlıklı karma bir projeye dönüştürüldü. En önemli problem şu ki şimdiki tren yolu hiçbir şekilde kapasiteye uygun değil. Kamyonları yoldan çekmek için tutarlı bir politika da yok ve aslında, kamyonların geçtiği tünellerin sayısını da ikiye katlıyorlar; dolayısıyla böyle bir projenin geçerliliğini destekleyen hiçbir politika yok.
Projenin 57 kilometrelik tüneli, asbest, uranyum ve radon gazlarıyla dolu bir bölgeden geçiyor. Çok aşikâr ki vadide oturan bizler, hepimiz, risk altındayız çünkü burası rüzgârlı bir vadi ve tozlar her yere savrulabilir.
Lisa ve Paolo Gezi de Gereksiz ve Dayatılan Mega Projeleri Durdurun
Ayrıca, çok sığ yer altı su tabakalarına sahibiz ve bu proje yüzünden suyumuzun tümünü de kaybetme riski altındayız. Proje, Avrupa Ötesi Ağı (Trans European Network) TEN-T ulaşım sisteminin bir parçası dolayısıyla bu bir Avrupa Birliği planı. AB, yerel ya da ulusal devletler böyle projeler yapabilir diyor; bu proje onların önerisi ve bizim durumumuzda da bu bir Fransa-İtalya ortak projesi. Ancak projeyi önerenler bile vadide 1 milyon insanı etkileyecek bir su kaybı yaşanacağını belirtiyorlar. Aynı zamanda, proje yüzünden kalp-damar sistemi hastalıklarında da %10-15 arası artış olacağını ifade etmekteler. Bu nedenle 300’den fazla doktor ve sağlık görevlisi bu projeye karşı yürütülen imza kampanyasını imzaladılar.
Hareket çok heterojen, yaşlılar, gençler, mühendisleri emekçiler, çiftçiler… çok değişik kesimler, 90’ların başından itibaren bu projeye karşı savaşıyorlar. 2005 senesinde projeyi bir kez durdurduk. Bu vesileyle bir Gözlemevi oluşturuldu. Gözlemevi, hükümetin değişik düzeylerinden birimlerden oluşturuldu. Burada, sadece yerel yönetimlerin projeye karşı çıktığını belirtmem gerekiyor ve yerel yönetimlerin aksine, her siyasi partinin üst düzey yönetimleri projeyi onaylamaktalar. Bu da İtalyan siyasetinin tuhaflığını ve bize sistem hakkında bazı şeyleri de açık ediyor.
2005 yılında, polis ile büyük bir çatışma ertesinde bu proje durduruldu. Akabinde, bölgemiz kontrol noktalarıyla askerileştirildi. Mesela, kocamın teyzesini vatandaşlık belgelerimizi göstermeden ziyaret edemiyorduk. Bunlardan sonra, projenin başlatılmasından 15 yıl sonra, diyalog sağlamaya yönelik bir forum olması gereken bu Gözlemevini kurdular.
Hükümetin değişik düzeylerinden temsilciler burada görüş bildiriyordu. 2009’da durum biraz değişti; artık, proje hakkında konuşmaktan ziyade projeyi kabul etmek ve nasıl iyileştirilebileceğini tartışmak zorundaydınız. Bu noktada belediye başkanları çekildiler çünkü bu bir sıfır –toplamlı- oyun (0-sum game) değildi; oysa bu noktada, ya ‘’evet bizimlesiniz” ya da ‘’hayır dışarıdasınız” durumu oluşmuştu. Bu yüzden belediye başkanları Gözlemevine katılmayı bıraktılar. Tartışma masası da projenin detaylarının tartışıldığı bir teknik masaya dönüştü. Ve o zamandan beri projenin 2.aşamasına karşı da savaşıyoruz. Bu aşamada Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) olmayan bir başka tünel, bir keşif tüneli planlanmış.
C: Mega projelerde, sizde de mi Türkiye’deki gibi ÇED yok?
L: Evet. Aslında bir kanun var ama projeyi hızlandırmak amaçlı.
C: Meşrulaştırmak için
L: Kesinlikle öyle. Aslında ilk proje bu kanun uygulanarak ÇED’ den çıkartılmıştı. İkinci Proje, bu kanunun dışında tutuldu ama bu sefer de başka yollar bularak yine ÇED’i deldiklerinden dolayı yeni tünel için yaptıkları çevre etki değerlendirmesi de eski kanuna yakın bir değerlendirmedir.
Bu tünelin inşaatını başlatacakları bölgeyi 40 gün kadar işgal ettik. Polis müdahale etti; bu olay 2011 Haziran ayındaydı. Polis göz yaşartıcı bombalarla geldi, çok şiddetle saldırdı, çadırları söktüler, çok -çok nahoş. Bundan sonra, aslen, askeri bir bölgede yaşamaya başladık, inşaat sahasında her gün 415 asker olduğunu az önce panelde belirtmiştim.
C: Kaç nüfusa karşı bu sayı? Bunu da söylediniz, tekrarlar mısınız?
L:Tamam, yaptığım karşılaştırmayı mı istiyorsunuz? 289 kişiye bir asker düşüyor ki bu sayı Afganistan’ın Hırat kentinden bile yüksek. Polis kontrol noktaları, denetim, özellikle yaz aylarında durum zorlaşıyor. Evlerden tutuklamalar da oluyor. 60 yaşında emekli bir arkadaşım var; evine girdiler; bilgisayarına, fotoğraf makinesine, tarayıcıya, her şeye el koydular.
C: Sebep neydi?
L: İddialarına göre otobanda bir kamyonu durdurmuştu. Oysa aslında kendisi o esnada orada değildi. Aynı şey, aktivist olduğundan polisle problemleri olan bir gencin de başına geldi. Bir kamyonu durdurmak ve sürücüyü tehditle suçladılar. O da orada değildi; o sırada Palermo’ya giden bir teknedeydi; hatta biletini bile polise gösterdi ama bir süre ev hapsinde tutuldu. Dolayısıyla yasal haklarımız çok aşırı bir şekilde zarar görmüş durumda. Öte yandan, bize yardım etmeye gönüllü bir hukuk uzmanları ekibimiz var. Aynı zamanda kitle haberleşme araçları ile de problemlerimiz var.
C: Hiç dava açtınız mı?
L:Elbette, birçok kişisel dava açıldı, tutuklananlar veya evleri arananlar tarafından açılan davalar var. Ayrıca, bölgesel düzeyde çevre etki değerlendirmesi faktörü için çalışıyoruz, ulusal düzeyde çevre üzerinde bu çeşit sorunlara karar veren örgütle çalışıyoruz. Avrupa düzeyinde de özellikle imza dilekçeleri hazırlıyor ve Ombudsmana gidiyoruz çünkü AB bu keşif tüneli için fonlar vermiş ve bu paranın nasıl kullanıldığını sorduğumuzda-çünkü böyle bir bilginin kamuoyunca bilinmesi gerek-AB bu bizim işimiz değil, bu LTF’in (Lyon Turin Ferroviaire) işi dedi ve bu tavır da bu sistemin bir parçası. Bulgaristan’dan gelen Papov’un panelde anlattığı üzere, paraları veren kurumların peşine düşmeniz gerekiyor. Bizim durumumuz ise daha da kötü çünkü bu para 2 ülke tarafından oluşturulmuş özel bir konsorsiyuma verilen kamu parası ve herkes bir başkası yaptı diyor. LTF, kararı veren hükümet diyor, hükümet Avrupa diyor, Avrupa , LTF ve böylece hiç kimse sorumluluğu kabul etmiyor.
C: Öyleyse sorumlu kim?
L: Aslında bununla ilgili bir araştırma, akademik araştırma yapıyorum çünkü demokratik katılımcılıktan, vatandaşın sesinden bahsediyoruz. Ve sorumlu kim? Ortada sorumlunun kim olduğuna dair devasa bir boşluk var. Çok çarpık bir medyamız da var. Freedom House’a göre, İtalya yarı özgür ülke sayılıyor. Bu da, medyanın sahibinin kim olduğu gibi sorunlarla bağlantılı. Bizler zor zamanlar yaşıyoruz. Mesela, La Stampa, İtalya’nın önemli bir ulusal gazetesi ve Fiat’ a ait. Fiat, Turin-Milano hattının da ulusal müteahhitiydi yani diğer hattan da kazanacak ve her çeşit ahlaksız şeyler var.
Demokrat Partinin eski genel başkanı CMC’nin yani tünelin ve keşif tünelinin müteahhidinin bir elemanıydı. Şu anki Cumhurbaşkanımız, geçen yıl onların hissedarlar toplantısında misafir konuşmacıydı. Yani gerçekten açmaz içindeyiz ve bu aynı zamanda korkutucu çünkü bu sistem sorumluluğun kaydırılması üzerinden işlemekte; Çin puzzle kutuları misali kim sorumlu ve kim parayı alıyor, her şey karma karışık. Dolayısıyla her şey bizim için çok zor ve sosyal ağlar ve diğer imkânlar vasıtasıyla çok çalışmamız gerek
C: Örgütü bu şekilde mi kurdunuz? Bu örgüt nedir, hiyerarşik olarak mı örgütlü? Nasıl?
L: Hareket kesinlikle yataydır ve taban hareketlerinden oluşur, liderleri yoktur. Çoğu coğrafi olarak birbiriyle ilişkili komitelerimiz var. Bizimki belli bir sorun üzerine. Öte yandan, Katolikler de var, her gün dua ederler; gençler de var ama genel olarak coğrafi bir örgütlenme ve esasında koordinatörlerden oluşur. Koordinatörler ortak toplantılara giderler ve bir sonraki genel toplantıda hangi sorunun ele alınacağına karar veririler. Toplantı bazen saatlerce sürer çünkü herkesin söz hakkı vardır; herkes konuşabilir.
C: Bu örgütlenme Avrupa çapında mı?
L: Bu bizim örgütümüz. No-TAV ile ilk irtibata geçen, evet No-TAV hareketi önce Basklara gitti. Onlar da Güney Fransa’daki hızlı trene karşı savaşıyorlardı ve hareketler arasında böylece bir bağ kuruldu.
C: Bu ne zamandı?
L: 2010’da oldu, evet oldukça yakın bir tarihtir ve Basklılar dâhil oldular. Kuzey Fransa’daki Notre Dame des Landes (havalimanı karşıtı hareket), Almanya’dan Stuttgart 21 (mega tren yolu karşıtı) ve İngiltere’den Stop HS2 ( hızlı tren ağı karşıtı hareket) dâhil oldular. Böylece bağlantıların ilk raundu oluştu. Daha sonra Romanya’dan Rosia Montana (altın madeni projesi) dâhil oldu çünkü bir organizasyona davetliydim ve sorunu anlattım yani bu iletişim ağı yayılmaya başladı. Tunus toplantısında Fas’ın hızlı tren sorunu nedeniyle onlar girdiler. Ancak, bu hareket Susa Vadisindeki gibi artık sadece bir hızlı tren karşıtı hareket değil, bu hareket gelecek için bir tahayyül, toplumsal gelişme, ekonomik gelişme üzerine bir görüş. Dolayısıyla bu ağ, sadece somut projeler üzerine değil, aynı zamanda, bu projelerin neleri temsil ettikleri üzerine bir forum.
C: Ağda kaç taban hareketi var?
L: Birçok grup var, İtalya’dan, İspanya’dan, Almanya, İngiltere, Romanya ve şimdi Türkiye’den.
C: KOS dâhil oldu mu? Türkiye’den kim var?
L: Umut ediyoruz ki olacak.
C: Ben de böyle düşünüyorum. Kuzey Ormanları Savunması grubuyla buluşmanız gerektiğini düşünüyorum.
L: Evet bunu umuyoruz ve sormak istiyoruz.
C: Katılmalılar mutlaka.
L: Evet. Bizim bir web sayfamız var ve sayfada her çeşit fil fotoğrafı var. Bildiğiniz gibi fil, Hindistan’da reddedemeyeceğiniz kutsal hediyeyi temsil eder; ama bakmaya ekonomik gücünüz yetmediği için de sizi öldürür. Bizim web sayfamızda da tüm bu farklı gruplar kendi filleri ile temsil ediliyorlar. Sayfamızda yer alan grupların kendi web sayfalarına da linkler var
C: Bu web sayfasının adresi nerede? Ama İngilizce değil, İngilizce mi?
P: Yok, yok. Çok kültürlü.
L: Almanlarınki Almanca, İngilizlerinki İngilizce vesaire.
P: Fakat bu grup hakkında bir şey söylemek istiyorum. UIMP, Gereksiz Dayatılmış Mega Projeleri durdurun, bir bakış açısıdır, bir STK değildir. Nedir ve ne değildir, bir dernek değildir, bir hareket değildir, bir temsiliyet değildir. Biz kimseyi temsil etmiyoruz.
L:Özgür bir ağ
P: Aynı şekilde düşünen bir birliktelik yani bir Forumdur. Forum nedir? Forum şudur; Agora. Yunanistan’daki gibi bir Agora, bir düşünme şekli. Böylece, evrim, evrim için.
L:Ve birbirimize yardımcı oluyoruz
C: Deneyimlerinizi paylaşıyorsunuz, nasıl muhalefet edeceğinizi.
P: Bu, mücadeleler şudur, buna dikkat edin, bunlar, vatandaşlara açık bir uzamdır. Son senelerde birçok mücadele aşağıdan, taban hareketlerinden çıkıyor. Bu çok ilginç çünkü gösterebiliriz, hükümetlere, kapitalistlere, insanlar değişik düşüncelere sahip olabilirler ama biz bütünleştik diye gösterebiliriz. İşte şimdi de İstanbul’dayız. Dinlediğimiz sunumlarda hep aynı, kesinlikle aynı kelimeleri duyduk
L: Ve ‘’Evet evet”, diyerek aynen kafa salladık.
C: İlk toplantınız ne zamandı? Stuttgart mıydı? Yoksa Stuttgart ikinci miydi?
L: Hayır, ilki 2011’de Susa Vadisi’ndeydi, ikincisi 2012’de Fransa’da Notre de Dame des Landes’daydı.
C: Yani Stuttgart üçüncü müydü?
L: Evet
C: Bir sonraki nerede olacak?
P: Düşünüyoruz
C: Belki de İstanbul’da…
P: Feedback ve teyit almamız gerekiyor. Biz ikimiz buna karar veremeyiz.
C: Evet anlıyorum. Peki, Paolo, siz bu oluşuma nasıl dahil oldunuz?
P: Çok basit, No-TAV hareketinin içindeyim ve buna itildik ve daha geniş bir ufka yönlendik, genişleyen bir etkinliğe doğru çünkü mücadelenin aynı olduğunu anladık.
L: Hareketin enteresan tarafı mesela çok üst düzey mühendislerden, şehir plancılardan ve ormancılardan oluşan teknik bir kadromuz var ve gönüllü destek veriyorlar. Hükümet bir proje yaptığında yanıtlamanız için size 30 gün mühlet veriyor. Bir CD veriyorlar, yazılı hiç bir şey vermiyorlar ve o kadar yüklü bir CD ki süper ötesi bir bilgisayarınız yoksa açamazsınız ve sadece 30 gün veriyorlar ve genellikle herkesin tatile çıktığı Ağustos ayında verirler, en son yaptıkları gibi.
C: İyi bir taktik
L: Aynen. Bizim bölgemizde farklı belediyeleri ve vadileri temsil eden Dağ Toplulukları Derneği başkanı bu komisyonu oluşturdu. Zaten bu dernek No TAV’ın parçası ve bu arada dernek yasaklandı evet ve bu şekilde iktidar farklı sesleri falan kontrol edebilmekte. Böyle teknik bir komisyonlardan çok destek almaktayız. Bu sabah, İstanbul’daki aktivistlerle akademisyenlerin arasındaki boşluktan bahsettiler, bu bağlamda bizim problemimiz daha az, bize destek olan ve destekleyici malzeme veren birçok öğretim üyemiz var. Ama hareket politik değil, yani politik ama siyasi bağlantıları olmaması sebebiyle de apolitik.
C: Politikadan konuşurken son sorum Five Star Hareketi üzerine. Konuşmanızda hareket üzerindeki etkilerinden bahsettiniz, etkilerini söyleyebilir misiniz?
L: Elbette, değişik düzeylerden bahsedebilirim. Yerel düzeyde mesela, vadimizdeki en büyük kentlerden biri Aviana’dır ve son belediye seçimlerinde No-TAV adayı kazandı. Orta sağ ve orta sol partiler genelde ortak aday çıkartmazlar ancak burada No-TAV adayının karşısına sağı, solu ve ana akım siyasi partiyi temsilen ortak bir aday çıkarttılar. Ama kim kazandı? No-TAV adayı. Bu bizim için müthiş bir başarıydı.
Diğer bir idari düzey Dağ Derneğidir. Derneğin seçilmiş başkanı Partito Democratico yani Demokrat Partiden ve kendisi parti tarafından resmen onaylı Partito Democratico tren yolu yanlısı ve bu nedenle dernek bu başkanı atacağını birçok kere söylemişti ama görevine hala devam ediyor. Ama mesele şu ki ancak No-TAV toplulukları ile bir koalisyon yaparak başkan seçilebildi. Bu da daha büyük ve üst düzey bir temsiliyet. Ancak bu başkanın Gözlemevi masasına oturmasına hiçbir zaman izin verilmedi çünkü vadide olan biteni düzgün olarak yansıtmadığı söylendi.
Sana şunu söyleyebilirim, belediye başkanlarının çoğu projeye karşı. Gözlemevine katılan başkanlardan sadece ikisi projeye evet diyor, diğerleri etkileri olmayan kentlerden ya da projenin sonuçlarından etkilenmeyecek kentlerden seçilmiş ( Programcının notu: Bu nedenle de yukarıda anlatıldığı üzere artık işlevi kalmamış).
Bölgesel düzeyden bakarsak, oyları böldü. No-TAV’cılar orta sağ ve orta soldan büyük partilere karşı oy kullandılar ve Five Star hareketine oy verdiler. Böylece solun oylarını böldü ve bu da sol kanattaki partinin seçimleri kazanamaması demek oldu. Ulusal düzeyde de aynı şey oldu ve bu kadar dengesiz bir hükümetimizin olmasının nedeni de bu. Tek başına, hiçbir koalisyon yapmadan oyların çoğunu alan parti Five Star Hareketiydi. Vadimizdeki oyların %40’ını aldılar ve tüm belediyelerin rengi sarıya boyandı. Sarı, seçim ertesinde kullandıkları renkti.
Five Star Hareketi bazı yönleriyle-ben tüm yönlerini desteklemiyorum- katılımcı demokrasi vesaire bağlamında ve diğer sorunlar ve No-TAV sorununda temsil ettiklerimizle uyumlu. Bu olağandışı ve inanılmaz bir gerçek ki, vatandaşların katılımcılığının olmayışından şikâyetçi birçok İtalyan’ın ilgisini çeken No-TAV hareketi etkin vatandaşlık örgütlenmelerinin ve yatay karar alma mekanizmalarının sembolü haline geldi.
Açık radyo / Cihan Uzunçarşılı Baysal
NOT: http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=32205&cat=100 link adresindeki bu yazı Cihan Uzunçarşılı Baysal ‘dan izin alınarak yayınlanmaktadır.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu