İstanbul’da Sahne Kimin?
n günlerde yazılı ve görsel medyada sık sık rastladığımız İstanbul 2010 Avrupa kültür başkenti ne anlama geliyor. 1985 yılında Yunanistan Kültür Bakanı olan Melina Mercouri Avrupa Kültür Başkenti düşüncesini ilk olarak dillendiren kişidir. Bu projenin kapsamı Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi tarafından belirlenmiş ve uygulamaya konulmuştur.
İlk kez uygulanmaya başlandığı 1985 yılından 2000 yılına kadar Avrupa Kültür Başkenti olarak Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerin kentleri seçildi. 2000 yılından itibaren ise Avrupa Birliğine Aday olan ülkelerin kentlerine Avrupa Kültür Başkenti unvanı verilmeye başlandı.
Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi tarafından İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesi üzerine 02.11.2007 tarih 5706 sayılı "İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti hakkında kanun "çıkartıldı.
Bu Kanunun amacı; İstanbul’u 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti olarak hazırlamak, 2010 yılında yapılacak etkinlikleri planlamak ve yönetmek, kamu ve sivil kurum ve kuruluşların bu amaçla yapacakları çalışmalarda koordinasyonu sağlamak üzere İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının kurulması ile görev ve yetkilerini düzenlemek olarak belirlendi.
Bu kanunla:
Proje ile ilgili harcamaların, ulusal bir banka nezdinde açılan özel hesaptan karşılanması, bu özel hesabın gelirlerinin de;
a) İstanbul İl Özel İdaresinin ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 2008, 2009 ve 2010 bütçelerine her yıl bu amaçla konacak ödenek.
b) İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Sanayi Odası tarafından 2008, 2009 ve 2010 yıllarında aktarılacak tutarlar.
c) Yurt içi ve yurt dışından sağlanacak yardım ve bağışlar ile sponsorluk gelirleri.
ç) Yapılacak etkinliklerden sağlanacak bilet satış gelirleri ve diğer gelirler.
d) İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti logo ve isim hakkının kullanımından sağlanacak gelirler.
e) Avrupa Birliği Komisyonunun Projeye tahsis edeceği fonlar.
f) Yukarıdaki gelirlerden sağlanan nemalar şeklindeki kaynaklardan oluşturulması hükme bağlandı.
1985 Yılından itibaren Avrupa kültür başkentleri
1985 Atina – Yunanistan
1986 Floransa – İtalya
1987 Amsterdam – Hollanda
1988 Berlin – Almanya
1989 Paris – Fransa
1990 Glasgow – İskoçya
1991 Dublin – İrlanda
1992 Madrid – İspanya
1993 Anvers – Belçika
1994 Lizbon – Portekiz
1995 Lüksemburg
1996 Kopenhag – Danimarka
1997 Selanik – Yunanistan
1998 Stockholm – İsveç
1999 Weimar – Almanya
2000 Avignon – Fransa,Bergen – Norveç,
Bologna – İtalya,Brüksel – Belçika,
Helsinki – Finlandiya,Krakov – Polonya,
Reykjavik – İzlanda,Prag – Çek Cumhuriyeti,
Santiago de Compostela – İspanya
2001 Porto – Portekiz, Rotterdam – Holanda
2002 Bruges – Belçika, Salamanca – İspanya
2003 Graz – Avusturya
2004 Genova – İtalya, Lille – Fransa
2005 Cork – İrlanda
2006 Patras – Yunanistan
2007 – Lüksemburg– Sibiu [Romanya
2008 – Stavanger [Norveç]HYPERLINK – Liverpool [İngiltere]
2012 yılına kadar Avrupa Kültür Başkenti unvanını alan dünya kentleri
2009 – Vilnius [Litvanya]– Linz [Avusturya]
2010 – İstanbul [Türkiye]– Essen [Almanya]HYPERLINK [Macaristan]
2011 – Tallinn [Estonya]– Turku [Finlandiya]İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin yürütme kurulu şu şekilde oluşuyor:
Başkan
Nuri M. ÇOLAKOĞLU İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yürütme Kurulu Başkanı
Üyeler
Sabri Kaya İstanbul Valiliği İl Özel İdaresi Genel Sekreteri, İstanbul 2010 AKB Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı
Prof. Dr. İskender PALA İBB Başkan Danışmanı, İstanbul 2010 AKB Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı
Gürhan ERTÜR İstanbul 2010 AKB Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı
Ahmet Emre BİLGİLİ İl Kültür ve Turizm Müdürü
Alpaslan Baki ERTEKİN İstanbul Büyükşehir Belediyesi Temsilcisi
Şekib AVDAGİÇ İTO Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi
Nuri TUNA İSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Prof. Dr. Metin SÖZEN Çekül Vakfı Başkanı
Bu projeyle ilgili çalışmalar 2005 yılında şekillenmiş, Devlete başvuru ise daha sonra yapılmıştır. Kültür ve sanat yapılarının yenilenmesi ve restorasyonundan tutun da, belli yerlerde toplanmış olan kültür sanat çevresini kentin her yerine yayarak İstanbul’u Kültür sanat merkezi haline getirmeye kadar uzanan bir dizi projeden söz ediliyor.
Ajansa yukarıdan aşağıya doğru bir işleyiş hakim olduğu anlayışı yaygın, bu da sanat çevrelerini ve sivil toplum kuruluşlarını son derece rahatsız ediyor, üstelik bu proje kapsamında yapılan işler bizzat danışma kurullarında yer alan insanlar başta olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinden büyük tepkiler alıyor. (*)
Gerçektende şehr-i İstanbul’un durumuna bakınca bu işin kaş yapmaya çalışırken göz çıkartmaktan başka bir şey olmadığı açıkça anlaşılıyor.
Ortada akıllara zarar büyüklükte bir fon ve bilim çevrelerinde meslek odalarınca ve de projelerin gerçekleştirileceği alan ve mekanlarda yaşayanlarca kabul görmeyen bir projeler yığını var.
Şu zamana kadar ajansa 400 den fazla proje getirilmiş, daha da ortalıkta dolaşan yüzlerce proje var. İstanbul 2010 kapsamında 700 kadar projenin hayata geçirileceğinden bahsediliyor. Esas mesele projeler önerip fondan yararlanmak üzerine kurulu gibi görünüyor. Çünkü bütçesi devletin çıkarttığı bir yasayla belirlenen bu oluşumu halka mal olmuş bir olaymış gibi göstermek için Sivil Toplum Kuruluşları kullanılmak isteniyor.
Örneğin: TCDD 17.05.2008 Tarihli protokol ile Haydarpaşa garı, geri sahası ve liman alanını kapsayan 2200 m2 alanı koruma amaçlı plan yapılmak üzere İBB’ye devretmiştir. Bunun üzerine İBB Haydarpaşa garı geri sahası ve liman alanında uygulanacak koruma amaçlı plan hakkında sözüm ona sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini almak için 30–31.07.2008 tarihleri arasında Yıldız Parkı Malta Köşkünde "Haydarpaşa’nın dünü, bugünü, yarını" konulu bir toplantı düzenlemiştir. Toplantının ikinci oturumunda niyet anlaşılınca birçok sivil toplum kuruluşu protesto ederek toplantıyı terk etmişlerdir. Toplantıda söz konusu alanın tüm değerleriyle olduğu gibi korunması kararı çıkmasına rağmen, sanki hiç böyle bir toplantı yapılmamış sanki hiç böyle bir karar alınmamış gibi değişen hiçbir şey olmadan işlemler devam ettirilmektedir.
Bu durum görüntü olarak sivil toplum kuruluşları ile birlikte hareket ediyoruz görüntüsü olup, biz bildiğimizi yaparız anlayışıyla bu toplantılarda çıkan kararlar doğrultusunda hareket edilmemesi hiçbir zaman kamuoyuna duyurulmamaktadır.
Kentsel dönüşüm projeleri çerçevesinde Sulukule’de yaşayan insanların evlerinden yerlerinden yurtlarından adeta sürülerek Taşoluk’a gönderilmeleri olayı ile devamında yaşananlara ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti ajansının 3000 yıllık kültürün yok edilmesine seyirci kalmasına bakılırsa, kültür başkenti projeleri ile kentsel dönüşüm projelerinin eşzamanlı yürütüldüğü anlaşılıyor.
Çünkü Sulukule’de yapılanlar hiçbir özelliği olmayan, sanatsal ya da kültürel hiçbir değeri olmayan, sırf ranta dönük ve binlerce yıllık tarihin üzerine otoparklar dikilmesinden ibaret bir yapılaşma.
Ajansın yürütme kurulu Başkanı "Sulukule’ye itiraz edenleri iki hafta orada yaşatmak gerek, insanların penceresi camı olmayan evlerde yaşamasını istemek haksızlık" diyormuş.. İyi de insanlar 3000 yıldır atalarının dedelerinin yaşadığı bu yerlerde yaşamlarını sürdürmek, kültürlerini yaşatmak istiyorlar sivil toplum kuruluşlarının yaptığı Sulukule sakinlerine destek olmaktan başka bir şey değil.
Sivil toplum kuruluşlarının ısrarlı tepkilerine rağmen Sulukule, Tarlabaşı ve Haliç’te yapılması planlanan kentsel dönüşüm projelerinden vazgeçilmemesi 2010 kültür başkenti ajansının da buna karşı sessiz kalması "sizin için en iyisini biz biliriz" şeklindeki dayatmacı bir mantığa ortak olmak demek değil midir?
İstanbul’u Kültür ve Sanat merkezi haline getirmeyi kendine görev edinmiş olan bu ajans, ithal kültür ve sanattan bahsediyor olmalı, çünkü bu Ülkenin yetiştirdiği sanatçılar ve kültür elçileri bu ülkede vergi borçlarının altında eziliyor, tiyatrolar kapanıyor ya da yıkılarak ortadan kaldırılıyor.
Binbir emekle üretilen sinema filmleri resmi ideolojiye ters düşse vizyona çıkmadan yasaklılar listesinde yerini alıyor, Dünya çapındaki müzisyenlere "beğenmiyorsan güle güle" denilebiliyor, sanatçıları, şairleri, ozanları, yazarları zindanlarda yatıyor, tedavi için bile yurtdışına gönderilmiyor, bir şekilde yurtdışına gidenler yaban ellerde ölmeyi yeğliyor, sağ iken varlıklarına tahammül edilemeyen kültür ve sanat elçilerinin mezarları öldükten sonra ayıla bayıla ülke topraklarına getirilmeye çalışılıyor.
Kültüre, sanata, sanatçıya bakış açısı böyle olan bir yerde illa ki ben burayı kültürün sanatın merkezi yapacağım diyerek, oluşturulan devasa bütçenin gelirlerini, "gel vatandaş gel projen varsa koş gel" diyerek değerlendirilip değerlendirilemeyeceği belli bile olmayan projeler yığınına harcamak doğru bir mantık değildir.
Kentler Sanayi Devriminin ürünüdür ve buralarda üretimin örgütlenmesi gerekirken ne yazık ki Avrupa Kültür Başkenti projesi ve bu projeyle eşzamanlı olarak yürütülen Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında çoğu halk tarafından istenmeyen benimsenmeyen bir takım projelerle ve sizin için en iyi olanı biz biliriz şeklindeki dayatmacı bir anlayışla tüketimin örgütlendiği yerler haline getirilmek isteniyor.
Gar’ı, Meydanı, Limanı olmayan kent olur mu?
Uygulanmak istenen bu projelerle kentleri kent yapan Garlar, Meydanlar ve Limanlar bir bir yok ediliyor.
2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesinin reklam sloganı ise "sahne senin İstanbul"dur.
Bu güne kadar proje kapsamında destek olunan kentsel dönüşüm projelerine, proje bütçesinden kaynak ayrılan etkinliklere (ramazan çadırları) bakılınca sahnenin de sahne gerisindeki yönetim anlayışının halka ait olmadığı apaçık ortadadır.
(*)2010 kültür Başkenti projesinde yaşanan olumsuzluklar yazı kaleme alındığında had safhaya ulaşmış ve yönetim kurulu başkanı ve üç üyenin istifa ettiği 26.02.2009 günü basına haber olmuştur.
"2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nda şok ayrılık, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın 9 üyeli Yürütme Kurulu’ndan dün akşam Çolakoğlu ile beraber Prof. Dr. Metin Sözen, Prof. Dr. İskender Pala ve Gürhan Ertür istifa etti,2010 yürütme kurulunda son birkaç aydır görüş ayrılığından dolayı çatışma vardı. İstifa edenler arasında Yürütme Kurulu başkanı Nuri Çolakoğlu da bulunuyor. İstifaların ardında İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının uzun süredir proje üretememesi ve buna tepki olarak oluşan kamuoyu baskısı gösteriliyor." 26.02.2009 Vatan
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu