İstasyon Kedisi
Adın?
-Sarman…
-Soyadın?
-Mırnav…
-Baba adın?
-Kasabın kedisinden şüpheleniyorum. DNA Testi yapın.
-Ana adın?
-Van kedisi Naciye.
-Niye gözlerin farklı lan senin? Terörist misin?
-Yok üstad, anam Van kedisiydi hani, ondan…
-Babanın adı?
-Tanımıyorum dedim ya… Anam da hatırlamıyor. Anam doğum yapınca babam bizi terk etmiş. Adinin tekiymiş.
-Yorum yapma baban aramızdan biriyse…
-Memleketin?
-Ortadoğuluyum.
-Neresinden?
-En ılımlı bölgedenim.
-Neden İstasyon kedisi olmak istiyorsun?
-Hareketli bir yaşam istiyorum. Hem çok prestijli bir statü. Hem de çok arada kaldım artık.
-Herkes istasyon kedisi olamaz. İstasyon kedisi olmak dışarıdan görüldüğü gibi kolay değildir. Dışarıdan anlatılanlara bakma. Her an tehlike altında yaşayacak, bir anlık dikkatsizliğin beklide bir uzvuna mal olacak. Kolay değil kedi milleti için bir uzvu iki demir arasında bırakmak. Acıdır, sonrası ağırdır. Ölmek istersin, kendini öldürecek kolun yoktur. Hala istiyor musun?
-Evet. Çok istiyorum. Lütfen beni aranıza kabul edin.
Ben bir kediyim. O günlerde gençtim, enerjiktim, çeviktim. Onuncu kattan atlasam dört ayağımın üstüne düşebiliyordum. Öyle çeviktim yani. Gençliğimde istasyon kedisi olmak çok ayrıcalıklı bir statüydü. Hani insanlar arasında sarı basın kartlı olanlar vardı bir aralar. Bütün faturalarının yarısını öderlerdi. Onun gibi bir şey. İstasyon kedisi olmak öyle kasabın kedisi olmaya benzemez. Hırs ister, cesaret ister, atletik vücut ister. Tek bir amacım vardı, ömrümün kalan kısmını istasyonda yaşamak. Ama her isteyen bölgeye giremezdi. Bölge kedi dünyasında çok güçlü bir gurubun elindeydi. Onların onaylamadığı hiç kimse bölgeye giremez girse bile en kısa zamanda sınır dışı edilirdi. Bu kalantorlar aralarına kolay, kolay ortakçı almazlardı. Aldıklarında da ince eleyip sık dokurlardı. Her yeni işe yaramaz, fakir kedi var olan yiyeceğin daha fazla parçaya bölünmesi demekti. Bu sebeple bölgeye artı değer katacak, sermayesi olan, eğitimli, batı kültürü sahibi kediler alınırdı. Her yıl bölgeye yeni alınacak kedilerin önce zihniyetleri inceleniyordu. Amaçları neydi? Yan gelip yatmaya mı geliyorlardı? Siyasi görüşü ne? Sağcı mı? Solcu mu? Liberal mi? Sosyal demokrat mı? Dinci mi? Bir ara bölgede en tehlikeli anlayış solculuktu. Bölgeye hakim kediler ayrıcalıklı kedilerdi. Hakça paylaşım, eşitlik vs işlerine gelmezdi.
Ben uyanık olduğumdan sorulara hep beklenilen cevapları verdim. Aç karın yüksek nalın, salın bağırsaklarım salın yaşamaktan, kuyruğuma bağlanan teneke kutulardan, her yaramazlığımda kafama süpürge yemekten bıkmıştım. Azıcık tehlikeli de olsa artık rahat yaşamak istiyordum. Görüşmeye girmeden önce belki hoşlarına gider diye bıyıklarımı bile kesmiştim. Hoşlarına gitmedi. Sen toplarla fazla oynamışsın dediler, uzun bıyıklarını burarak güldüler. Aslında sevmeyiz kılı, uygundur toplum anlayışımıza bıyıksız kediler, ama bazı şeyler sonradan olmaz, bak bıyıklarını kesmişsin ama bıyıklarının yeri bıyıklarından daha belirgin, Karakterli ol, yada bizim istediğimiz gibi biri ol. Dediler. Bölgenin en önemli artısı köpek bölgeye sokulmuyormuş. Açlıktan ve köpek korkusundan geçen mart ayında da siftah yapamadım. Bakire öleceğim diye korkuyorum. İstasyon bölgesinde her zaman her yerde tüm kediler o işi yapmakta özgürmüş. Şu özgürlüğe bak ye, iç şiir yaz…
Üç sene uğraştım, vücut çalıştım, kitap okudum, gelenekten uzaklaştım, her şeyimden taviz verdim, onlar gibi oldum, nihayet alındım bölgeye. Artık istasyon bölgesi kedisiydim. Artık ayrıcalıklıyım. Açlık, sefalet, iş korkusu yok. Kedilere verilen değeri bir bilseniz. Sistem tamamen kedi ırkı için var. Bu arada adımı da değiştirdim.
Yeni adım Mr. Sörmen…
Yılın son trenine yetişmişti. Doğu ekspresi bu istasyona uğrayan en verimli trendi. Yolcular yiyeceklerini evlerinden yanlarına alıyorlar, üç gün süren yolculuk o yiyeceklerle geçiştiriliyordu. Çöpler bir torbaya biriktiriliyor, sonra bu paşanın istasyonunda camdan dışarı atılıyordu. Trenden atılan çöplerin için ağırlıklı kaz yada tavuk kemikleriyle dolu oluyordu. Hele kaşar kabukları olurdu bazen, yemeğe kıyamazsın. Mr. Sörmen bayılıyordu tavuk kemiğine. Kemikleri kıtır kıtır yerken çocukluğunun geçtiği o üniversite bahçesindeki aç günleri geliyordu aklına. Gülüyordu. Üniversitede dolaşan bir yığın insan vardı ama hepsi en az Mr.Sörmen kadar açtı. Tahta bankların üstüne oturuyor saatlerce boş, boş konuşuyorlardı. Yerlere yüzlerce sigara izmariti atıyorlardı. Mr.Sörmen atılan her izmaritin arkasından belki yiyecektir diye bir umut atılıyor, her defasında burnu yanıyor, sigara dumanından midesi bulanıyordu. Arada bir üzerinde susam olan, sıkıştırılmış hamur yerler, adına simit derlerdi. Ama her simit yiyen mutlaka Mr.Sörmen’e de bir parça verirdi. Mecburen yerdi Sörmen bu tatsız tuzsuz az pişmiş hamuru. O günlerden Mr.Sörmen’in aklında birkaç kelime kalmıştı.
Halkımız, devrim, eşitlik, işçi sınıfı, proleterya, lümpen proleterya, işçiler kardeş patron kalleş, ya sev ya terk et, selamın aleyküm…
Günler o çöp senin bu çöp benim akıp gitti. Mr. Sörmen bir gün tren raylarına sıkışmış bir kemikle mücadele ederken gelen treni fark etmedi. Rayların arasında kuyruğunun yarısını bıraktı. İşte şimdi tam istasyon kedisi olmuştu. İstasyon kedilerinin en büyük özellikleri buydu. Uzuvlarından mutlaka bir yada bir kaçı eksikti. Başka bir gün vagon faresi kovalarken bu defa sağ arka ayağını bıraktı raylarda. Artık Mr.Sörmen koşamıyordu.Adı topal Sörmen olmuştu. Zaman içinde açlıktan bir deri bir kemik kaldı. Az gelişmiş bölgelerden kaçak gelen vagon fareleri bile onunla dalga geçiyordu. Ölümün yaklaştığını hissediyordu. Çünkü artık beslenemiyordu. Bir gece derin bir uykuya daldı. Özlediği tek şey kuyruğu, sağ ayağı bir de sağlıklı aç günleriydi. Meğer ne güzelmiş aslında o üniversite bahçesindeki aç insanların Sörmen’e verdiği simit.
Not: bu makale daha önce http://uranustile.blogcu.com/istasyon-kedisi/4980560 adresinde yayınlanmıştır.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: yusufcegil