Kompartımana sıkışmış hayatlar
Farz edin ki, ıssız bir adada ve yalnızsınız. Etrafınız uçsuz bucaksız denizlerle çevrili ve yüzme bilmiyorsunuz yani hapissiniz. Yada "ıs"lı bir adada olduğunuzu farz edin, ama bu adada da ada dışına çıkmak yasak ve siz yine hapissiniz. Veyahut ta hapishanede olduğunuzu farz edin, etrafınız tel örgü ve nöbetçilerle çevrili ve hapissiniz.
Nasıl bir ortamda olursa olsun hapis olduğunuzu farz edin yada en iyisi mi farz etmekten vazgeçin, sadece farkında olun yeter! Çünkü gerçekten hapissiniz. Çünkü erkek egemen kültür, farz etmenize bile gerek bırakmayacak kadar özgürlük ve birey olma düşmanı! Çünkü erkek egemen kültür; cinsiyet olarak kadın olanların etrafındaki tel örgüleri, bu kültürü temsil eden "sapına kadar delikanlı" olan erkekler de gardiyanları ve nöbetçileri temsil ediyor. Bu yüzden farz etmenize gerek kalmadan, doğuştan özgürlükten yoksun olarak doğuyorsunuz. Yani hapis olarak!
Kız çocukların şeytan olarak görülüp canlı canlı gömüldüğü, kadınların cariye olarak kullanıldığı, konuşmasının, düşünmesinin yasak olduğu, vatandaş sayılmadığı, erkek adamların erkek çocuklarının kadınlara bir mal gibi davrandığı bir geçmişten geliyoruz.
Birçoğumuz "bunlar geçmişte kaldı" diye düşüne dursun, geçmişten gelen mirasın bugünlere sadece şekil değiştirerek geldiğinin hala farkında değiliz ve farz etmekle meşgulüz. Değişen sadece yüzler ve yazılı metinler halbuki ve erkek egemen kültür değişen koşullara kendini uyarlamış durumda.
Günümüzde erkek egemen kültürün, kadını; ev hizmetçisi ve seks objesi olarak görme mantığı aynen devam ediyor.. Kadınlar hala zayıf varlıklar olarak görülüyor, hala(çalışsın yada çalışmasın) ev hizmetçisi olarak görülüyor, hala seks objesi olarak görülüyor, hala erkek egemen kültürün temsilcilerinin örtülü yada örtüsüz baskı ve şiddetine maruz kalıyor. Can DÜNDAR, "erkekler ne ister" başlığı altında tespit yaptığı üzere, erkekler; "kadınları; çocuklarının anası, çocuk, elinin kiri gibi sıfatlarla kategorize ediyor, kadınların kıt akıllı olmasını yeğliyor, kadınları güzel kalça, bacak ve göğüsten oluşan bir süs bitkisi gibi görüyor".
Bu yüzdendir ki, kız çocuklara ev işleri öğretilip, evlendiğinde maharetleri olan bir ev kadını olması hedeflenirken, erkeklere de fizik güç isteyen işler yaptırılıp, güçlü olma, otoriter olma ve duygusuz olma öğretiliyor. Ve evlenme çağına gelmiş bir erkek için; "evlen de yaşamın düzene girsin" diye telkinler yapılıp, evlilikte "sıcak bir çorba, düzen ve temizlik" olduğu gösteriliyor. "Mutfakta biri mi var" sorusunun cevabı da böylece bulunuyor; KADINLAR!
Tecavüze uğrayanın "fahişe" olarak gösterilip aşağılandığı, tecavüz edenlerin ise korunduğu toplumumuzda, genelevler devletçe korunup kollanırken ve erkeklerin kadınları "seks makinesi" olarak algılaması sağlanırken; kadınlar, "namus" denilen ve erkeklerin ağzında sakız gibi çiğnediği bir kavrama hapsedilirken, "yatakta biri mi var" sorusunun cevabı da bulunuyor: KADINLAR!
Yani kadın olmak, erkek için; ev ve seks hizmetçisi olmakla eşdeğer. Ve erkekler kadınları, hayatın her alanında kendilerine ait mallar olarak görüyorlar. İşte geçmişle bugün arasında bir köprü kurulduğunda değişimin sadece "şeklen" olduğu net olarak algılanabilir. Ve bu kültürün getirdiği sonuç açıktır: HAPİS OLMAK!
Evlenmemiş bir kadınsanız; baba ve erkek kardeşler, evliyseniz; kocalar, aile ortamınız yok ise; ailelerden oluşan toplum sizin başınızda gardiyan, nöbetçi ve namus bekçisidir. Nerde ve nasıl yaşayacağınıza, hareketlerinize, düşüncelerinize, sevginize, duygunuza erkek egemen kültür ve temsilcileri karar verir.
Ve nerede ve kiminle yolculuk edeceğinize….
İşte bu yüzden dergimizin adını "kadın kompartımanı" koyduk…
Avrupa ülkeleri içinde; "kadın kompartımanı", "bayan yanı" gibi kavramları kullanan, seyahat ettiğinizde önce, cinsiyetinizin sorgulandığı tek ülkeyiz. Bu kavramlara tersten bakıldığında neden "erkek kompartımanı", "erkek yanı" gibi kavramların olmadığı sorusu ortaya çıkar. Aslında cevap çok açıktır; çünkü kadınların nerede ve nasıl yolculuk edeceğine de erkek egemen kültür ve temsilcileri karar vermektedir. Hiç kimse, "Ateşle barut yan yana durmaz" gibi gayri ciddi ve alakasız bir zihniyete sığınmaya çalışmasın. Böyle bir durumda; otobüste, minibüste, numarasız vagonda, banliyö treninde, vapurda, dolmuşta da "kadın koltuğu", "bayan yanı", "ayakta kadın yeri" vb. gibi uygulamalar yapmanız ve "haremlik selamlık" mantığıyla bağdaşan bir şekilde ayrı ayrı taşıma araçları kullandırarak, cinsiyetleri birbirinden köşe bucak kaçırmanız gerekmektedir. "Ateşle barut yan yana duruyorsa da; "kadın kompartımanı", "bayan yanı" gibi garip ve ayrımcı kavramlar ile seyahat edeceğiniz yeri değil de cinsiyetinizi sorgulayan mantığı tarihin çöplüğüne atmanız gerekmektedir.
Elbette kadına bakış açısı ve cinsiyet sömürüsü gerçekliği içinde bu konu, çok yer etmemektedir. Ancak, yaklaşımın dayandığı kültür açısından bu konu da önemlidir. Ve yazımızın başından beri bahsettiğimiz hapisliğimizin bir değişik boyutudur bu durum…
Ha ıssız, ha "ıs"lı ada, ha tel örgülerle çevrili hapishane, ha mutfak, ha yatak, ha da kadın kompartımanı; hepsi özgürlüğümüzden yoksun olduğumuzun değişik göstergesidir.
Ve özü itibariyle kompartımanlara sıkışmış bir hayattır, önümüzde duran…
Bu yüzden artık farz etmek için uğraşmaya gerek yok, farkında olalım ve aynayı yüzümüze de tutalım yeter.
Farkında olalım ki, gerçekliklerin ne olduğunu bilerek doğru mücadeleyi verelim. Aynayı yüzümüze de tutalım ki, çarkın bizim dışımızda işlediği yanılgısından kurtularak temizliğe önce beynimizden, sonra da evimizin önünden başlayalım…..
"Kadın kompartımanına "hoş geldiniz"….
İkiyüzlü ve insanlık dışı erkek egemen kültüre karşı mücadele etmek için bir biletiniz var mı?…
Hadi, iyi yolculuklar……
2005 yıılnda yayınlanan "Kadın Kompartımanı" adlı dergiden alınmıştır. Derginin tamamını http://bts.org.tr sitesinin "Kadın" bölümünden edinebilirsiniz.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: BTS