Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Kara Tren Gelmez Ola

resim"Raylara ömür bağlamış binlece işçinin hikayesi. Bu; Kara Trenler kadar bahtı kara kişilerin gerçek hikayesidir… Hani bir ömür boyu usul usul hep aynı şekilde soluyan Çuf, çuf, çuf diyen. Oysa aslı çuf, çuf çuf değildir bu sesin… Yuf, yuf, yuf’tur… Bu yazı serisi o yuflara layık kişilere armağan edilmiştir…Ve kara trenler kadar yorgun, onlar kadar bahtı kara binlerce insanın hikayesi…"

Masal değil, gerçek bir hikâye, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarında çalışan evli, dört çocuklu İsmihan’ın eline ayda 195 lira 36 kuruş geçiyor.

Bu; Kara Trenler kadar bahtı kara kişilerin gerçek hikâyesidir… O kara trenler ki on binlerin acılarını inilderler geceler boyunca muttasıl…

resim

O kara trenler ki, arada bir isyan edercesine bağırırlar, ulurlar köpekler gibi uzun uzun…

O kara trenler ki, bir ömür boyu aynı lafı tekrarlarlar usul usul, Bazıları çuf, çuf çuf derler bu sese… Oysa aslı YUF, yuf, yuf’tur bu sesin… Bu yazı serisi o kara trenlerin yuf’larına layık kişilere armağan edilmiştir.

resim

Kara trenlere sonra geleceğiz… İki adam anlatacağız size… Kara trenlerle ilgili iki adam… İki demiryolcu…

resimVaran bir…

İsmihan SARIÇAYIR D/5735

Birinci adam İsmihan Sarıçayır D/5735… Sedamet deresinde küçük bir gecekonduda oturur. Dört çocuğu vardır. Seydamet deresi koşuyolunun oralara düşer, siz pek bilmezsiniz…

İsmihan Sarıçayır Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının Haydarpaşa’daki buharlı deposunda çalışır… İsmihan sarıçayır çalıştığı her saat için 110 kuruş ücret alır…. Gündeliği 880 kuruşa gelir… Ay 30 gün. Çarpın 880 ila 30’u çıkar maaşı İsmail Sarıçayır’ın… 264 Türk Lirası. Bundan düşün %15 gelir vergisini.. Kesin %8 sigorta pirimini.Kesin tasarruf bonolarını… Oldu olacak kesin İsmihan Sarıçayır’ı…Bu kesmlerden sonra dört çocuklu İsmihan Sarıçayır ay sonunda eline alır 195 lia 36 kuruş. Gelir gündeliği 6,5 liraya… Dört çocuğu, karısı,kendisi, yemeleri içmeleri,giyimleri, her şeyleri ama her şeyleri bu paranın içinde. Birde elli lira ev kirası…

resim

İsmihan Sarıçayır sabahları beşte kalkar… Yayan gider işine ne kadar zamanda giderse… Öğlenleri yemek verir idare. Ayda bir yemek etli çıkarsa eğer, boğazından geçmez et parçaları İsmihan’ın… Soğan ekmek yemekten bıkmış çocukları için ayırırı o et parçalarını, iki ekmek diliminin arasına koyup… Hikaye, masal değil anlattıklarımız… Öyle yapar Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarında çalışan İsmihan Sarıçayır… Gece evine götürür o et parçalarını. Çocukları bayram yaparlar hep birlikte diye…

resim

Ev… Ya ev? Ev denilen o tek gözlü gecekondu… Dört çocuğun ikisi okur… Dört çocuk geceleri bir battaniyeye sarılıp öyle uyurlar… Vaktiyle bir yüzbaşının görüp acıyıp verdiği battaniyeye. Çocuklar geceler bıyunca hep açlık üzerine rüyalar görürler… İsmihan’ı sorarsanız pek uyku tutmazmış… Hele kışın… Üşümekten uyumaya zaman kalmazmış ki… Tek kelime ilavesi yok. Aynen kendisi anlattı:

"Bez parçalarını dikip birleştirdi bizimkisi… Çok soğuklarda çocukları onlara sarıyoruz… Ev akıyor, Tanrı eksikliğini göstermesin… Üzerlerine de leğen koyuyoruz sonra çocuklar ıslanmasın diye… Nefesleri ile de buluyorlar sabahı… Bize gelince… Bizi sorma, idare edip gidiyoruz.

Cumartesi Öğleden sonrası;

Bir Cumartesi öğleden sonraydı. Seydahmet deresi yedi numarada öğle yemeği yeniliyordu. Soğan ile ekmek… Serydahmet deresinin insanları, hem cinslerinden bir çoğunun aksine mutsuz bir pazara hazırlanıyorlardı. Boş geçecek, bol bol düşünülecek, düşündükçe delirecek gibi olunacak koca bir Pazar.

Seydamet deresi yedi numarada bir adam o Cumartesi öğleden sonrası evine gelen iki gazeteciye ikram edecek bir şeyi olmadığı, çocuklarına soğan ekmek yedirdiği için utanıyor, utanıyordu…

Seydamet deresi yedi numarada Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası hani: diyen Anayasası çiğneniyor, çiğneniyordu…

Seydamet deresi yediş numaradan çok uzaklarda bir kara tren olanca hızı ile Yuf, Yuf, Yuf diye bağırıyor, bağırıyordu…

NOT: Bu yazı daha önce 29.11.1964 tarihli Milliyet Gazetesinde yayınlanmıştır.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Halit Çapın ve Sedat Ağrallı