Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

“Müze”lik yazılar 1- Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi’nde… (*)

“(…) Milletimize ve bütün insanlığa karşı bu eserleri iyi tutmak ve kudretimizce tanıtmak başlıca ödevlerimizdendir. (…) Bir anıtın onarımı, bir kalfa bir dülger, hattâ bir mimar işi olmaktan çok ileridir. Yakın bir geçmişte, böyle anlamayışın eserlerini anıtlarımızın birçoğunda yürek acısiyle görmekteyiz. Bu, ne bir para ne bir emir meselesi değil; bir kültür bir anlayış eksikliğinin fena izleridir. (…) Onun için ben, Müzeleri başlıbaşına bir okul saymaktayım. Müze denilen okulun öğrencileri kendi memleketimizin her yaşta evlatları olduğu gibi, bütün dünya üstünde yaşayan medeni vasıflı her insandır.”

Hasan-Âli Yücel

(Eski Eserler ve Müzeler Birinci Danışma Komisyonu’nun

İlk Toplantısını Açarken, 16 Şubat 1945)

 Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Müzenin Açılışında, 1964.

 

“(…) Ulaştırma Bakanı Sayın Ferda Güley, Ankara Valisi Şerif Tüten ve çalışma arkadaşlarının bu yolda geçen mesai ve hizmetlerini takdirle kaydediyor, ilgililerden bu “Bina”nın müzecilik açısından ve çevresindeki bahçenin halkın istifadesi yönünden geliştirilip yaşatılmasını tavsiyeye şayan buluyorum…” (Cumhurbaşkanı Fahri S. KORUTÜRK’ün 10 Kasım 1974’te Müzeyi ziyaretinde yaptığı konuşmadan).

***

– Sayın Sarıaslan, bize bu kutlu yeri, bu “Müze”yi tanıtır mısınız?

– İçinde bulunduğumuz yapı Almanlar tarafından trenin İstanbul’dan Bağdat’a götürülmesi amacıyla inşa edilmiş ünlü Ankara İstasyonunun önemli bir eklentisi. Anadolu-Bağdat Demiryolları’nın “Direksiyon Binası”. Ankara’ya ilk trenin geldiği gün (31 Aralık 1892) o treni karşılayan bu yapı, daha önce karakol ve büro olarak da kullanılmış. Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’nda (1919-1922) burayı karargâh binası olarak seçmesinin nedeni belli. Ucunda “payitaht” var. Kurtuluş Savaşı’nın verileceği cephelere yakın. Daha güvenli! Elbette Ankaralıların Atatürk’e yakınlığı en önemlisi… Ta Erzurum, Sivas günlerinden başlayan bir yakınlık hem de…

Demiryolu yazıncılığında burası “direksiyon binası” olarak geçiyor. Bundan şöyle bir yorum çıkarılabilir: 27 Aralık 1919’dan sonra, Demiryolu’nun yönetimine özgü bu “yapı”da artık ülkenin yönetimi (direksiyonu) söz konusudur.  Direksiyonun başında da Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal vardır. Mustafa Kemal’in 27 Aralık 1919’da geldiği Ankara’da ilk yerleştiği yer olan Ziraat Okulu‘nun ardından bu yapıya, “Direksiyon Binası”na gelmesi olağanüstü bir eğretilemeye (mecaza) dönüşüyor bir açıdan…

 

Atatürk’ün Konuttaki çalışma masası.

 

– Bu yapı ne zaman müze olarak açılmış?

– Bu yapının müze olarak açılmasına 1964 yılında karar verilmiş. Bu bina gereğince tanınmıyor, tanıtılamıyor! Ama Kurtuluş Savaşı öncesi ve “savaş” sırasında bu yapıda alınan kararları bir bilseler… Örneğin Fransızlarla Ankara Anlaşması burada, bu yapıda imzalanmış.  Ardından 23 Nisan’ın Çocuk Bayramı olması bu binada kararlaştırılmış.   Genç cumhuriyeti zaafa uğratmak için dış destekle körüklenen iç isyanlar buradan planlanarak bastırılmış.  Mustafa Kemal Ankara’ya geldiği gün konuk olduğu Ziraat Mektebinden hemen sonra bu yapıyı konut ve karargâh tutar biliyorsunuz… İnönü Savaşı’na “malzeme sevkiyatı” yapılırken Atatürk’ün zaman zaman pencereden baktığını, taşıma işini yönlendirdiğini biliyoruz.

1937’de yeni Ankara Garı’nın açılışından sonra, 1939’da insanlar ıslanmasın diye markiz (tente, yağmur kar önleyici)  yapılmış. Büyük kurtarıcı çalışma odasından baktığında Ankara’yı, Çankaya’yı görürmüş. Şimdi sadece markizin demirleri görülüyor. Odasında mobilyalar dışında, çok az kişinin bildiği ünlü bir mozaik tablo var! Renkli taşlarla yapılmış. Hollandalı ressam Mettlach‘a ait. Ondan esinlenerek pek çok yerli ve yabancı ressam “Atatürk Kurtuluş Savaşında” konusunu işlemiş.

– Kaç müzeniz var? Bu müzelerin yönetimi nasıl sağlanıyor?

– Bizim bu müze dışında iki müzemiz daha var. Yani toplam üç müzeye sahibiz. Burası, Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi… Diğeri, Ankara Garı girişinin sol yanındaki tarihi (1924’te inşa edilmiş) yapıda yer tutan Demiryolu Müzesi. Müzenin alt katı TCDD Sanat Galerisi olarak, uluslararası düzeyde işlevini sürdürüyor. Üçüncüsü ise Celâl Bayar Bulvarı üzerindeki (daha sonra, Demiryolları İkinci İşletme Müdürlüğü’ndeki yeni yerine taşınan, ÜS) Açık Hava Buharlı Lokomotif Müzesi. Bu müzelerin kurulup kurumlaşmasından, tanınmasına harcına hamuruna karıştığımız bir uzun yoldan geliyoruz.

– Müzenin üst katını gezdik…

– İki kattan oluşan müzemizin önce Atatürk’le ilgili bölümünü gezdik. Şimdi alt kattayız. Bina 1890-92 arasında yapılır; biliyorsunuz, 31 Aralık 1892’de Ankara’ya ilk tren gelir… Binamızın birbirine açılan odalardan oluşması, burada istasyon benzeri hizmetlerin verildiği izlenimini güçlendiriyor. Binanın altında sığınak işlevli bir bodrumumuz var.

Müze girişinde, ortada bir “turnike” görüyoruz. Bu “turnike”yi size anlatmadan önce, şöyle bir geçmişe bakalım istiyorum:

Demiryollarının 1921-1926 yıllarında ilk ve kurucu Genel Müdürlüğünü yapan Behiç Erkin’i analım bir. Atatürk’e ne kadar borçluysak, onun demiryollarını “inşa ve ihya” işini kendisine emanet ettiği Behiç Bey’e de bir o kadar borçluyuz. Yaptıkları bıraktıklarıyla öncü ve önder bir kişilik o da. Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün kurmay subaylarından… Savaşta ve barışta treni yürür kılmak için harcanmış bir ömrün adamı Behiç Erkin. 1928 yılında “demiryolu teşkilatı”na bir “tamim” yayımlar (Ünlü, 10 No’lu tamim). Der ki “Herkes elinde bulunan tarihi eserleri müzelere getirsin ki gelecek kuşaklar da yararlansın!” İlk yaptığı iş de Osmanlı kökenli, büyük olasılıkla şadırvan olarak kullanılan bu pirinç “turnike”yi Haydarpaşa İstasyonu’nda bir odada oluşturduğu ilk müzeye, müze çekirdeği içine koymak olur. Böylece Behiç Erkin bir “ilk”i de gerçekleştirir bu emirle. Demiryollarında ilk kamu özel müzesi, TCDD bünyesinde filizlenip boy atar.  Diğer kamu-özel müzelerine “örnek” oluşturur. Müzelerimiz, onun 1928’de attığı temelin üzerinde yükseliyor. Bunu hep anımsamalı…

 – Buharlı lokomotif maketi ne kadar etkileyici…

– Evet, müzeyi dolaşmaya başladığımızdan beri adını sürekli andığımız Behiç Erkin’in müzemize armağan ettiği buharlı lokomotif maketinin önündeyiz. Behiç Erkin’e bu maketi Almanlar armağan etmiş, özgün bir buharlı maketi… Kurucu Genel Müdür’den Müze’ye güzel ve anlamlı armağan.

– Bu salonunuz ötekilerden farklı…

– Burada sergilenen eşyanın tamamı Osmanlı dönemi demiryolculuğuna ilişkin müzelik gereçten oluşuyor. İşte, Fransa İmparatoriçesi Eugénie’nin Sultan Abdülaziz’e armağan ettiği özel vagonunun bir maketi, Eskişehir’de demiryolu işçileri tarafından yapılmış. Bu maket nakış ve iç tasarımıyla çok ilgi çekiyor. Eskişehir Cer Atölyesi’nde 1937’de üretilmiş. Babam (Yusuf Ziya Hatay, Dera 1914, Ankara 2009, ÜS), Eskişehir Cer Atölyesi‘nde çalışırken öğle yemeği arasından yararlanıp bu maketi yapan Mithat Bey’i izlemeye gidermiş. Demiryolları çok büyük değerler yetiştirmiş bir kurum. Burada gördüğünüz dikdörtgen, sedef kakmalı masa ile yanındaki iki rokoko koltuk Sultan Abdülaziz‘in “özel” ve özgün vagonunda kullandığı çalışma masası, üzerinde “Mamule-i Osmanîye” (Osmanlı yapımı) yazılı…

– Ya portreler…

– Evet, bu salonun duvarlarında demiryollarına hizmeti geçen, Atatürk’ün sağ kolu olmuş insanların fotoğraflarını sergiliyoruz. Bunlar sırasıyla Zekai Apaydın (Bayındırlık Bakanı), Ali Çetinkaya (İlk Ulaştırma Bakanı), Behiç Erkin (TCDD İlk Genel Müdürü), İskender Tevfik Sayıner (Şimendifer Mektebi’nin kurucusu), Cevdet Kerim İncedayı (İkinci Ulaştırma Bakanı)… Bu insanlar demiryollarının kurulma ve kurumlaştırılması savaşında kilit insanlar, anıt insanlar…

– Son salonda bizi çok ilginç bir resimler dizisi karşılıyor. Bize bu resimlerin öyküsünü anlatır mısınız?

– Bu salonda yaklaşık on yıldır üzerinde titizlikle durduğumuz, öyküsünü sürekli araştırdığımız sekiz tane özgün iki kırka kırk beş santimetre boyutunda yağlıboya tablomuz var.

1980 yılına kadar girişte, tavana yakın yerlerde sergilenmiş. “Saklanmış” demek daha doğru olur belki! Sonra Kültür Bakanlığı müzeyi restore ettiğinde bu resimlerin “atılabileceği” (!) söylenmiş birilerince. Çok büyük şans ki, demiryolu emektarı Seyit Seçkin, bunları çöpe değil “depoya” atmış!…  Ankara Garı’nın giriş salonu için her iki yan gişe üstlerini bezemek üzere 1937’de bir “resim yarışması” açılmış. Yarışmanın konusu: “Dünkü ve bugünkü Türkiye’yi anlatmak üzere İnkılâp kompozisyonları.” Yarışmaya yerli ve yabancı yirmi beş sanatçı katılmış.

Bunlardan sekiz tanesi şu anda burada, bizim korumamız altında. Birinci ödülün sahibi, Nurettin Ergüven; ikinci, Ulus’taki Ulusal Egemenlik Anıtı’nın yapımcısı Avusturyalı ünlü heykeltraş Heinrich Krippel. Sonradan eserine “kayıp” denmiş, özgün ürünün nerede olduğunu bilmiyoruz. Mansiyonları alan sanatçılar ise İstanbul’da açılan ilk resim heykel müzesi Müdürü Halil Dikmen ve Refik Epikman… Bir de sanatçısını bulamadığımız, bilemediğimiz bir resim… İkili panolarda üstte Kurtuluş Savaşı, altta Atatürk’ün devrimleri anlatılıyor. Her karede sanayileşmenin, kalkınmanın, uygarlaşmanın, çağdaşlaşmanın öyküsü ve tren… Cumhuriyet resminin en güzel örnekleri… (**)Bu bölümün ve bu bölümde yer alan resimlerin ayrıntılı öyküsünü ayrı bir kitapçıkta yayımladım (1999): Ankara Garı Resim Yarışması 1937. Yine bu konuya ilişkin Kaya Özsezgin’in yazısı: Eski Bir Yarışmanın Gün Işığına Çıkan Belgeleri, Milliyet Sanat Dergisi, S. 468, 15 Kasım l999. Ayrıca, A. Kadir Paksoy, Ankara Garı Resimleri, Cumhuriyet,  3 Kasım 1999).

 

– Peki efendim, gözünüz gibi titrediğiniz bu Müzeden siz emekli olunca ne olacak? Sizden sonrası?…

– Kurum kültürü, kurumlaşma bilinci gelişmemiş toplumların trajik sorusunu getirip dayadınız burnuma! Ne deyim?… Yaklaşık on yılı aşkın bir süredir yanıma birinin verilmesini ve onu yetiştirmeyi çok istedim. Benim için de geçerli bir soru bu…  Umudumu diri tutmak istiyorum. Cumhuriyet demiryolcuları kendi geçmişlerine sahip çıkacaklardır diye düşünüyorum…

– Atatürk Konutu’nun dışına çıktık…

– Konut’un hemen yanıbaşında sergilenen Ata’nın yurt gezilerinde kullandığı vagonu da gezdikten sonra yine, TCDD Müzesi ve Sanat Galerisi‘ne gidiyoruz. Müze karşısında konuşlanmış görkemli yapı bir zaman Millî Eğitim Bakanlığı olarak da işlev taşımış. Demiryolu Meslek Lisesi’ne yurtluk etmiş. “Lise”nin açılışını unutulmaz Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel yapmış. Şimdi TCDD II. Bölge Müdürlüğü yapısı. (Günümüzde boşaltılmış durumda! ÜS) Mimar Kemalettin‘in yapıtı. İç Anadolu trenlerinin bağlı olduğu merkez işletme binası.

Şimdi demiryollarının ikinci müzesindeyiz. Burası sergilenen eserler çoğunlukla Cumhuriyet Dönemi ağırlıklı. Girişi Sanat Galerisi, üst katı Demiryolu Müzesi olarak düzenlenen yapı, 1924’te Ankara Oteli olarak inşa edilmiş, mimarı ise Süha Esen. Müze, bir salona (sofaya) açılan farklı büyüklükte odalardan oluşuyor.

Bir süre DDY yükseköğrenim öğrenci yurdu olarak kullanılmış. Sonra TCDD Eğitim Dairesine yurtluk etmiş, ondan sonra da müze. Müze 1990’da açıldı. Çok yoğun ve özenli bir emek var arkasında. Hemen hemen Türkiye’nin bütün demiryolu bölgelerinden tek tek malzeme topladık.  Sergilemede temel yaklaşımımız hep “dünden bugüne” oldu. Her odada ayrı bir “bölüm” sergileniyor; çünkü demiryolları, hareket, cer, yol ve inşaat gibi bölümlerden oluşur. Bizim de topladığımız malzemeler bu bağlamda sıralandı dolayısıyla. Burada demiryollarının tarihi gelişimi, buharlı trenlerin içyapısı, teknik donanımı “dünden bugüne” uzanan bir çizgide yer alıyor.

 

Müze yöneticisi Servet Sarıaslan Atatürk vagonunda çocuklarla, Mayıs 2006.

 

– Ya bu resimler?

– Bütün odaları kucaklayan bu büyük salonda gördüğünüz resimlerin hepsi özgün. Ünlü Türk ressamlarının yapıtları… Ayetullah Sümer’in “İnönü’nün Sivas Konuşması, 30 Ağustos 1930”. Ulaştırma Bakanlığı’nda aynı ressamın, aynı konulu bir de freski var. Ötekiler demiryollarında da görev yapmış ünlü ressamlar… Sami Lim, Vedat Erbil ve nicesi…

 

– Burası?

– Burası haberleşme odamız, başlangıçtan bir önceki örneğe kadar telefonların gelişimi öyküleniyor; tekli, santralli… Sonra hesap makineleri, daktilolar… Hep “dünden bugüne” gelen örneklerle anlatılıyor. Benim amacım, burada çocukların oynayabileceği bir “oyuncak müzesi” kurmaktı. Onu gerçekleştiremedik, ama bu odada her şeye dokunmak serbest!…

 

– Sayın Servet Sarıaslan trene ve tren üzerinden taşınıp gelen tarihe bakmamızı sağlayan bu güzel ve yararlı söyleşi için çok teşekkür ederim.

Ümit Sarıaslan 

 

(*) 2001 yılı Müzeler Haftası’nda (18/24 Mayıs) Müze yöneticisi Servet Sarıaslan ile yapılan görüşmeden özet. Söyleşi: Münevver Oğan, abece, aylık eğitim ve ekin dergisi, Mayıs 2001, S. 177.

Bu söyleşiyle birlikte Kent ve Demiryolu’nda 2013’te yayımladığımız şu yazıyı bir kez daha anımsamalı: “Kuruluşunun 50. Hizmete Açılışının 40. Yılında Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi”. O yazının sonuna düştüğümüz dipnottaki “soru” geldi dayandı işte kapımıza, karşımıza… (Ü.S).

(**) Yıllar sonra İbrahim Çallı’nın 1914 tarihli müze içinde müze değerindeki o yitik resmi (1.82×2.80) bulunacak, İstanbul’dan Ankara’ya, bu Müze’deki yerine getirilecekti. Ressam yazar A. Celal Binzet’in Çallı’nın resminin tarihsel toplumsal arka alanını, anlam ve değerini irdeleyen yazısı için bkz.: Çallı’nın Bulunan Resmine Bir Bakış, rh+sanart, Haziran/Temmuz 2009, Sayı: 62. Yine aynı yazı için: A. Celal Binzet, Çirkinlik ve Karanlığa İnat, Sanatın Uzun Yoluna Farklı Bir Bakış kitabı içinde. telgrafhane yayınları, Ankara.