Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Bu İş Güzel Bitti

29 Mart 1894’de Çeşme’de doğan Murat Ergun 1914’te, 20 yaşında İzmir’in Çeşme ilçesinde ilkokul öğretmenliği ve İzmir Şimendifer (Lokomotif) Okulu’ndaki eğitiminin ardından, 1915’te Aydın Demiryolu Şirketi’nde dört sene süre ile Hareket Müfettişi ve Umuru Tüccariye Müfettişi görevlerinde bulundu. İstiklal Savaşı sırasında Nazilli istasyonunda İşletme Başkâtibi ve Hareket Dairesi Başkanı olarak görev yaptı. Milli Ordu Şimendifer Taburu’nda vazife alan Murat Ergun kırmızı şeritli İstiklal Madalyası sahibidir. 

 

resim

Bu İş Güzel Bitti
Murat Ergun

Kurtuluş Savaşı’mızda demiryolcular…


resimDoğumu: 29 Mart 1894 – Çeşme

Vefatı: 24 Nisan 1979 – Ankara

1914’te, 20 yaşında İzmir’in Çeşme ilçesinde ilkokul öğretmenliği yaptı. İzmir Şimendifer (Lokomotif) Okulu’ndaki eğitimi ardından, 1915’te Aydın Demiryolu Şirketi’nde dört sene süre ile Hareket Müfettişi ve Umuru Tüccariye Müfettişi görevlerinde bulundu. İstiklal Savaşı sırasında Nazilli istasyonunda İşletme Başkatibi ve Hareket Dairesi Başkanı olarak görev yaptı.

resim

Milli Ordu Şimendifer Taburu’nda vazife alan Murat Ergun kırmızı şeritli İstiklal Madalyası sahibidir. 1951 Şubatında, Devlet Demiryolları Ticaret ve Hâsılat Başmüfettişi görevinden kendi isteğiyle emekli oldu.

resim
ERGUN Murat-Güzin-Selma-Feyha

Emekli Demiryolcular Derneği Ankara Şubesi’nde çeşitli görevlerde beş yıl çalıştıktan sonra 1957 kongresinde seçildiği başkanlığı 14 yıl sürdürdü. Çeşitli gazete ve dergilere sosyal, tarihsel konularda yazılar yazdı.

Eserleri:

          Biz de Muvaffak Olabiliriz – 1953         

–          Bir Demiryolcunun Kurtuluş Savaşı Hatıraları – 1966

          "Bu İş Güzel Bitti" – 1970

          Milletçe Yükselme ve Kalkınma Yolumuz


25 Haziran 1920 – Na­zil­li’yi tren­ler­le bo­şal­tı­yo­ruz

Düş­man Na­zil­li’ye doğ­ru iler­li­yor­du.

Na­zil­li’nin iş­ga­li ar­tık an me­se­le­si idi.

Hal­k, bir kur­ta­rı­cı­nın ku­ca­ğı­na atı­lır gi­bi,

pe­ron­lar­da ha­zır bek­let­ti­ği­miz tren­le­re doğ­ru ko­şu­yor­lar­dı.

resimDüş­man Na­zil­li’ye doğ­ru iler­li­yor­du. Na­zil­li’nin iş­ga­li ar­tık an me­se­le­si idi. Hal­kın bir kıs­mı ya­ya olarak ve­ya ken­di araç­la­rıy­la Sa­ray­köy yö­nü­ne göç et­mek yo­lu­nu tut­muş, fa­kat mühim bir kıs­mı da, panik ha­va­sı için­de ve kit­le­ler ha­lin­de is­tas­yo­na akın et­me­ye başlamış­tı. Can­la­rı­nı ve na­mus­la­rı­nı korumak uğ­ru­na, yurt­la­rı­nı, için­de do­ğup bü­yü­dük­le­ri yu­va­la­rı­nı terk et­mek zo­run­da ka­lan ka­dın, çocuk ve yaş­lı er­kek­ler, bü­yük bir heye­can ve te­laş için­de is­tas­yo­na yö­ne­li­yor ve bir kur­ta­rı­cı­nın kucağı­na atı­lır gi­bi, pe­ron­lar­da ha­zır beklettiği­miz tren­le­re doğ­ru ko­şu­yor­lar­dı.

Tüy­ler ür­per­ti­ci bu man­za­ra kar­şı­sın­da, biz de­mir­yol­cu­la­rın se­rin­kan­lı­lık­la gö­rev­le­ri­niresim yapa­bil­me­si için çok me­tin dav­ran­ma­sı ge­re­ki­yor­du. Yol­cu ve yük va­gon­la­rı, kapasitelerinin çok üstün­de yol­cu ile do­lu­yor, ara­ba ba­sa­mak­la­rı, fren kulübeleri ve hatta va­gon ör­tü­le­ri üze­rin­de kendi­ne bir yer bul­ma­ya ça­lı­şan­lar, tren­le­rin ha­re­ket sey­ri­ni âde­ta imkânsızlaştırıyordu.

So­nun­da, üç dört ka­de­me­li tren­ler­le, nis­pi bir sükûn için­de, 6 ma­ki­ne ve 150 ka­dar va­gon ve yol­cu ara­ba­sıy­la 1920 yı­lı­nın 25 Ha­zi­ran’ın­da Na­zil­li’nin ta­ma­men tah­li­ye­si­ni sağ­la­dık. O kri­tik za­man­da, bü­tün de­mir­yo­lu araçla­rı­nı or­du­nun ihtiyacıy­la pa­ra­lel du­rum­da tu­ta­bil­me­yi ba­şar­mış­tık. Göçmen nak­li­ya­tı­nı ak­sat­ma­mak için, tüm de­mir­yo­lu per­sone­li ola­rak aza­mi gay­ret ve fe­da­kar­lık­la ça­lış­mış, tüm karga­şa­lı­ğa kar­şın hiç­bir olum­suz hadise­ye mey­dan ver­memiş­tik.

resim

Mil­li kuv­vet­ler Sa­ray­köy’e doğ­ru çe­ki­lir­ken, is­tas­yon şef­le­ri de bir çe­şit artçılık va­zi­fe­si görüyor­du.

Düş­man ön­cü­le­riy­le te­mas hâsıl olun­ca­ya dek görevleri­nin başın­dan ayrılmıyor, düş­ma­nın du­ru­mu hak­kın­da ge­rek­li bil­gi­yi ra­por edi­yor­lar­dı. Bir de­fa­sın­da, düşman ön­cü­le­ri­nin faz­la yak­laş­ma­sı üzerine, is­tas­yo­nun­dan kaçma­ya ça­lı­şan Kuyu­cak is­tas­yon şe­fi Neşet Hi­ca­bi Efen­di, düş­manın takibine uğra­mış elin­de­ki si­lah­la ken­di­ni savunmuş ve ni­ha­yet akşam karan­lı­ğın­dan istifade ede­rek ca­nı­nı kurtara­bil­miş­ti.

Ku­man­dan­lık em­ri ile ba­zen, Mil­li kuv­vet­le­rin çe­kil­di­ği yer­ler­de­ki du­ru­mu anlamak için, iki si­lah­şor koruyuculu­ğun­da lo­ko­mo­tif­le ke­şif­ler yaptırıyorduk. Mil­li kuv­vet­ler, Men­de­res de­mir­yo­lu köp­rü­sü­nü tah­rip etmişler ve düşma­nın Saray­köy il­çe mer­ke­zi­ne doğ­ru iler­le­me­si­ne ma­ni olmuş­lar­dı. 57. Tümen ile Demir­ci Meh­met Efe’nin ka­rargâhı 4 Tem­muz’da Gon­ce­li’ye nakledildi. Denizli’den de bir gö­nül­lü bö­lü­ğü teş­kil edilerek Buldan istikameti­ne gönderildi. 

De­mir­yo­lu İş­let­me Mü­dü­rü Muh­tar Bey ölüm teh­li­ke­si atlatıyor

Na­zil­li’nin iş­ga­li üze­ri­ne, de­mir­yo­lu iş­let­me mer­ke­zi­ni De­niz­li’ye nak­let­miş­tik. Fa­kat bir müd­det son­ra, Deniz­li’nin de iş­ga­li ba­his ko­nu­su ol­du­ğun­dan iş­let­me­nin, da­ha emin bir yer olan Di­nar’a nak­li­ne ka­rar verildi.

Bu na­kil sı­ra­sın­da, bu­lun­du­ğu­muz tre­nin Taz­kı­rı is­tas­yo­nun­da ma­nev­ra­sı ya­pı­lı­yor­du. İş­let­me mü­dü­rü Muh­tar Bey’le is­tas­yon ya­zı­ha­ne­sin­de bu­lu­nu­yor­duk. O sı­ra­da, el­le­rin­de mav­zer­le­riy­le üç efe ya­nı­mı­za gele­rek Muh­tar Bey’i sordular. İç­le­rin­den Kâmil Efe, Muh­tar Bey’e, "Bi­zim va­gon­lar bu­ra­da ka­lı­yor, fa­kat si­zin­ki­ler Di­nar’a gi­di­yor­muş. Bunu sen mi em­ret­tin be!" di­ye­rek sert bir çı­kış yap­tı. Muh­tar Bey de, manev­ra ile is­tas­yon şe­fi­nin il­gi­si ol­du­ğu­nu an­lat­ma­ya ça­lış­tı­ğı sı­ra­da, bir­den kaş­la­rı­nı ça­tan Kâmil Efe, ani bir ha­re­ket­le mav­ze­ri­ni Muh­tar Bey’e doğ­rult­tu.

resim

Bir fe­la­ket ya­şan­mak üze­rey­di. Ye­rim­den fır­la­dım, efe­nin kol­la­rı­na sa­rı­la­rak, "Efe, ona kıy­ma. Hepimiz emrinizde­yiz. Bu­ra­da kim­se­nin ka­la­ca­ğı yok­tur. Sa­na ya­lan söy­le­miş­ler. Ba­na inan. Muhtar Bey’in bu iş­ler­le bir il­gi­si yok­tur!" di­ye­rek ken­di­si­ni tes­ki­ne ça­lış­tım. Ko­lu­na gi­rip onu uzaklaş­tır­dım. Di­ğer efe­ler de bi­zi takip et­ti. Bi­ri­le­ri ona "De­mir­yo­lu yol­cu­la­rı­nın bu­lun­du­ğu vagonlar gi­de­cek, fakat si­zin­ki­ler bu­ra­da ka­lı­yor" de­miş. Hal­bu­ki, böy­le bir şey ba­his ko­nu­su bi­le de­ğil­di! Ak­lın­ca Muhtar Bey’i so­rum­lu bi­lip te­miz­le­me­ye ka­rar ver­miş­ti. O, De­mir­ci Efe’nin sağ ko­lu olan Sö­ke­li Ali Efe’nin ka­yın­bi­ra­de­ri de­ğil miy­di! Kim on­dan he­sap sorabi­lir­di ki! Ölü­mün eşi­ğin­den dö­nen Muh­tar Bey’in kı­sı­lan iki du­da­ğı ara­sın­dan şu söz­ler dö­kü­lü­ver­di: "Murat, sen ol­ma­say­dın çocuk­la­rım şim­di ök­süz kal­mış­tı!"…


 De­mir­ci Meh­met Efe iki tren istiyor

Ey­lül 1920’de Ay­dın de­mir­yo­lu Sa­ray­köy-Eğ­ri­dir kıs­mı iş­let­me mü­dü­rü ve ha­re­ket re­is ve­ki­li Eş­ref Bey’in o gün­ler­de, An­ka­ra’ya yap­tı­ğı se­ya­hat do­la­yı­sıy­la ken­di­si­ne vekâlet edi­yor­dum. De­mir­ci Mehmet Efe’den aldığım bir tel­graf­ta, ka­rargâhı­nın bu­lun­du­ğu Kak­lık is­tas­yo­nu­na bir tren gön­de­rilme­si lü­zu­mu bil­di­ri­li­yor­du. Derhal emir ye­ri­ne ge­ti­ril­di.

resim

Ge­len ikin­ci bir tel­graf­ta ise, ace­le ola­rak iki tren da­ha is­te­ni­li­yor­du. An­cak, bu tren­le­rin ne mak­sat­la istenildi­ği be­lir­til­me­di­ği gi­bi, se­be­bi­nin so­rul­ma­sı da o gün­le­rin giz­li­lik pren­si­bi­ne uygun de­ğil­di. Zaten mikta­rı az olan va­gon­la­rın bir kıs­mı, ba­zı is­tas­yon­lar­da mü­him­mat ve as­ke­ri er­zak yük­lü ola­rak bek­le­til­me­si zorunlulu­ğun­dan do­la­yı yük­lüy­dü. Yü­kün am­bar­la­ra bo­şal­tıl­ma­sı, odun te­mi­ni ve so­ğuk ma­ki­ne­le­rin hazırlanma­sı ne­de­niy­le, ter­tip edi­le­cek iki tre­nin Kak­lık’a sev­ki için beş sa­at­lik bir me­hil is­te­dim. Fa­kat, Demir­ci Meh­met Efe’den al­dı­ğım tel­graf ce­va­bı bir ül­ti­ma­tom ni­te­li­ğin­dey­di:

"İş­let­me mü­dür ve­ki­li Mu­rat Bey’e, Odun ve va­gon ol­sun ol­ma­sın, eğer iki sa­ate ka­dar Kak­lık’a iki tren gönder­mez­sen, ora­ya vardı­ğım­da se­ni idam ede­rim"

İti­raf ede­yim ki, bu tel­gra­fı oku­du­ğum­da do­na­kal­dım. Hiç­bir özür din­le­me­yen De­mir­ci Meh­met Efe’nin, bu teh­di­di­ni tat­bik­ten çe­kin­me­ye­ce­ği­ne ve bu imkânsız­lık kar­şı­sın­da da, be­nim için ölü­mün ke­sin ol­du­ğu­na inan­mış­tım. Çün­kü yu­ka­rı­da be­lirt­ti­ğim iş­le­rin ya­pıl­ma­sı ve Di­nar’a 90 ki­lo­met­re mesa­fe­de bu­lu­nan Kak­lık’a iki tre­nin, iki sa­at gi­bi kı­sa bir sü­re­de gön­de­ril­me­si, tat­bi­ke sığ­ma­yan haya­li ve ölçü­süz bir is­tek­ti. Yal­nız makine­le­rin ha­zır­lan­ma­sı için üç ve Kak­lık me­sa­fe­si için de iki saat la­zım­dı. Tüm imkânla­rı kul­la­na­rak, o günün şart­la­rı al­tın­da, iki tre­ni beş sa­at için­de emir­le­ri­ne ver­dim.

Efe Di­nar’a geldiğin­de, Al­bay Şe­fik Bey’in in­sa­ni ara­cı­lı­ğı so­nu­cu, yap­tı­ğım açık­la­ma üze­ri­ne Efe duru­mu­mu­zu hak­lı gördü. Şe­fik Bey’e, bu iyi ni­yet­li ha­re­ke­tin­den ve bir fe­la­ke­ti ön­le­di­ğin­den do­la­yı mü­te­şek­ki­rim.


 Fedakâr bir makinist, treni düşman elinden kurtarıyor

15 Nisan 1921 tarihinde, düşman Sandıklı’yı işgal etmiş, Çivril’e yakın bir yerde çarpışmalar şiddetini arttırmıştı. Çivril’de beliren işgal tehlikesi üzerine, hem orada çarpışan kuvvetlerimize cephane yetiştirmek, hem de hükümetin defter ve kayıtlarıyla memur ve ailelerini Dinar’a taşımak için, istek üzerine Çivril’e bir tren gönderilmişti. İstasyon şefine de, bu trenin istasyona yaklaşması sırasında, makas başında bizzat treni karşılaması ve eğer Çivril işgal edilmemişse, makiniste gerekli işareti vermek suretiyle treni istasyona alıp en kısa zamanda geri göndermesi lüzumu, telgraf ile belirtilmişti. Makinist ve katar şefine de gerekli talimat verilmişti.

resim

Tren Çivril’e yaklaşınca, henüz şehrin işgal edilmemiş bulunduğu inancında olan istasyon şefi, makas başında treni karşılayarak istasyonun emniyette olduğu yönünde makiniste serbest yol işareti verir. Kendisi de makineye biner. Tam o sırada, şehre henüz girmiş olduğu anlaşılan düşman öncülerinden iki süvari, hat kenarına yaklaşıp makiniste teslim olması uyarısında bulunur. Makinist, bu ani baskın karşısında serinkanlılığını muhafaza ederek, bir taraftan makine düdüğü ile sert ve devamlı sinyaller verir, diğer taraftan da treni süratle geriye sürer.

Bu acı ve sinir bozucu sinyallerden ürken atların şahlanarak gerilemesinden faydalanan makinistin treni kaçırmakta olduğunu gören süvariler ateş açarlar; istasyon şefi kolundan yaralanır. Buna rağmen makinist, şaşkınlığa düşmeden, atılan mermilere önem vermeden oradan uzaklaşır ve treni düşman eline düşmekten kurtarır. Makinist Mehmet Ali ve istasyon şefi Fadıl, Garp cephesi kumandanlığınca yazılı olarak takdir edilmişlerdir…

Yayına hazırlayanlar:
Yazar Murat Ergun’un torunları
Murat Özsoy ozsoymurat@gmail.com
Murat Çelenligil muratesni@hotmail.com 
 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu