Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Ankara Banliyösü

(yorumlar kapalı)

Kayas.jpgAsırlarca çalışarak adetleri kadar zevk taşıyan evler ile köşkler ile 20 küsur kilometreyi ancak noktalayan İstanbul banliyösü…

Ve bugün ilk defa Ankara’ya gelen bir yolcu sıfat ve görüşüyle Gazi istasyonundan başlayıp Kayaş’ta biten 12 kilometrelik Ankara banliyösü… 

Şilep düdüklerini andıran fabrikaların işbaşı çağrışları, yükselen bacaları ile modern bahçeli evleri sağda solda bırakarak Ankara’ya doğru ilerliyoruz. Yine her iki tarafımızda kilometrelerce uzayan asfalt şoseler… 

Üzerinden geçen ayakları ve tekerlekleri rahatla, huzurla yürütür ve yuvarlar.Hemen görebiliriz ki elle sokulmuş değil, kafa ile dikilmiş kilometrelerce fidanlıklar..çiftlik binaları ve bütün teşkilatı ile hipodrom, stadyum. 

*******

Gara giriyoruz. Gündüzleri de geceleri de pırıl pırıl yanan bu sesli ve bol ışıklı gara etrafını yakıştırmak lazım… İşte yüzlerce amele garın güneyinde, batısında, doğusunda. Yerin altını eşiyor, üstünü düzeltiyor. 

Şimdiye kadar garın hemen yakınında birbirini önleyen asfalt ve demiryol kısa bir zaman sonra bu noktada yolcularını durdurtmadan geçirecekler.

Yakın zamanda Ankara garının etrafı da tanınmaz ve inanılmaz bir hale gelecek. 

Trenimiz garda pek az dinlendi. Bize yolculukta tertipli ve dikkatli olmayı ve trenin bizim zamanımızda değil, kendi zamanında hareket edeceğini bilmem kaçıncı defa anlattılar. 

Bir ince düdük, bir kampana ve boru sesinden sonra onlara cevap veren makinenin sinyaline rağmen yollarda kalan yolcular da vardı..Hareket ettik..

********

Ankara istasyonundan hareketimizde tecrübeli ve zeki makinemiz birçok girift yollarda tekerleğine uyanını kolayca bularak tereddütsüz uydu ve sıyrıldı. 

Güzel bir köprüden şehre bakarak geçiyoruz..Buradan, Yenişehir caddelerinin akışlarını, birbirlerine kavuşmalarını, gidiş gelişteki intizamı ve yolların ortasındaki çiçekli ve desenli parkları göre göre esas banliyöye giriyoruz. 

Katarın şehirden geçişi hiç kimseyi rahatsız etmiyor. Ne Sirkeci banliyösünde mahalle arasından ne Zonguldak’ta şehrin ortasından ve ne de Haydarpaşa banliyösündeki harap evli yarlardan geçmesine de benzemiyor. 

Trenimizin sonu gardan ayrılırken makinemizin bizi daha gönül açıcı, intizam ve itina ile bezenmiş şoselerin üstünden atlattığına şahit oluyoruz.Hatta bir yerde bizim gibi bir trenin üstünden geçmişiz de farkında olmadık bile..O duydu mu bilmem..

Yenişehir durağına yaklaşırken bir dere yatağının da üstünden geçtik. Bu İncesu denilen ve bu isimle yeryüzünde akan inceli kalınlı bütün suları hiddetlendiren ve sudan başka her şey olan İncesu’nun yatağı değil, onun ayıbını örten yorganıdır. 

Bu saygısız ve çamurlu akış Yenişehir’den geçerdi. Hele geceleri muattar varlığını aynı saygısızlıkla yayar, yine yürür kendisine köprüler yaptırır, Gençlik parkı, Stadyum demeden her geçtiği sahayı kah ikiye kah dörde bölerek yürür, giderdi.

Ve sonra da Bent Deresinin günahkâr suları ile karışarak Sakarya’ya yönelirdi. 

Bugün onu ayaklarına kadar örttüler. Süzgeçlerden geçiriyorlar ve Sakarya’ya varmadan dövüne, çırpına, çırpına istiğfar etmesini ve tövbekâr bir halita halinde uzaklaşmasını temin ettiler. 

Uğurlar olsun İncesu’ya…

**********

Dikkat ediyorum İstanbul banliyösü gibi burada da servis yapan makineler muayyen ve kıdemli… Yalnız bunlar kısa, ara servisi yaptıkları zaman günün ekseri saatlerinde çekildiklerini bazen itiyorlar. 

Bu hal nedense boksörler ponçingbol ile idmanlarında topu kendilerine çekselerdi gibi dimağımda ve rüyetimde bir terslik husule getiriyor. 

Zira ne bir insanın el arabasını itişine, ne de bir tırtılın geri geri gidişine benzemiyor, bu gidişin kendine göre bir hususiyeti var. 

Önayak olan baş geride kalmış. Durduğu zaman gideceği taraf belli değil. 

İşte güzel bir park… Hayır, park değil burası otobüs garajı… İçinin itinası dışından belli… Ve biraz ileride, kerli, ferli geniş göğüslü ve etrafında kendisine el bağlayan teferruatını inzibat ve himayesine almış vakur, sıhhat enstitüsü… Buranın da temizliği ve titizliği dışına vurmuş. 

Bunlar, bu saydıklarım banliyönün yakın dekorlarıdır. Fon genişledikçe görülen planları sisler ve gözü yormadan, gözle dimağ arasındaki irtibatı kolayca faaliyete getiren evlerdir, müesseselerdir…imarın ta kendisidir. Yığın değil. 

************ 

O canlı asfalt bizi takip ediyor. Etraftaki evler, yakın zamanda giyimlerini, kuşamlarını değiştiriyorlar veya derhal yerlerini yakışıklılarına terk ediyorlar. 

Tabiat İstanbul’da güzelliği yerlere dökmüş, acımadan çiğniyorlar. Burada yaratıcı ve başarıcı kabiliyetleri dimağlara vermiş ve insanları tavsit etmiş. 

Her sene bir yeşillik kümesi, bir çiçek bahçesi ve bir park daha.. 

İstanbul banliyösünde gülleri ve çiçekleri duvarlarla örtüp saklıyorlar. Burada caddelere sermişler…Büyük, küçük herkes yalnız nazarlar ile okşuyorlar. 

*************

Yenişehir durağından ayrıldık. Kurtuluşa geliyoruz. Hacet tepesi solumuzda. Bu tepe eskiden kara bir küme halinde ve insanların hacetini unutturacak derecede korkunç iken şimdi fidanları, tarhları ve kanepeler ile baharda, mehtapta kıvrıntılı yollar ile hacet arayan bir park haline gelmiş. 

Tepenin en yüksek noktasına da bir hacet tepsisi yerleştirmişler. Çamlıkların ilhamları buraya dizilecek ve buradan hedefe reffedilecek. 

***************

Yalnız banliyöde değil, Ankara’nın her tarafında bakımsız, metruk yerlerin ömürleri kısadır ve bu güzel adet şehirlerin hepsine Ankara’dan yayılmaktadır. 

Trenle giderken aynı istikamette, rekabetsiz, kardeş kardeş yürüyen otobüsler… Yenişehir, Kurtuluş, Cebeci… yürüyüp gidiyorlar. 

Bunların uzaktan hotozlarına bakarak renklerine göre hangi yolun yolcusu olduğunu anlamak kabil. Bostancı tramvayları gibi değil… Bir zamanlar ne kadar aldatıcı bir giyinişleri vardı, onların… Ne yeşilinin Karacaahmet’de, ne sarısının Bülbülderesi’ne, ne de kırmızı ve mavisinin Moda’ya tabi olduğunu anlamak kabildi. Ancak durdurulup kaptanına, çarkçısına ant içirerek sorup veçhei reftarını öğrenmek gerekti. 

Ankara otobüsleri… Şehrin ve banliyönün bu çalışkan vasıtası… Ağırbaşlı tavır ve kisvesi ile randevusuna sadık kah demiryoluna amut, kah muvazi fakat banliyö hattına zararsız akıp gidiyor. 

******** 

Kurtuluş civarı ve Kurtuluş-Cebeci arası yükselen binalarla dolu ve bütün bu binalar damlarında telden kulaklarını havaya ve birbirlerine vermişler… Yakından uzaktan haberler dinliyorlar. 

Bir zamanlar şehir harici olan Cebeci şehrin tam kendisi. Ufaklı büyüklü evleri ile sazlı sözlü mektepleri ile Ankara şehrinin çekilip uzatılmış bir köşesi… 

Trenin sonu Cebeci’den ayrılmadan başı Demirlibahçe denilen ve bahçelerinde bir tek demir bulunmayan bir istasyona geldik. 

Buradan itibaren ekim vaziyeti ile ve meteoroloji bültenleriyle alakadar olmayan topraktan bitme evler başlıyor..bunlar ev değil şehir inşatında çalışan usta ve işçilerin maket tarlası.. 

Beheri 24 saatte yapıldığı söylenen bu sundurmalar, zamanla sicile geçecek ve kiraya verilecek hali alırlarmış… Ne mutlu kiracılara… 

Bu evlerin içinde suyunu rahmetten ve ışığını Tanrıdan alabilecek kadar uzaklarda türeyenlerde var. E…ileride şehir büyürse ! 

Şimdi bu evlerin kayalardan kırılan taş parçaları ile açık arazide harıl harıl bahçeleri tahdid edilmektedir. 

**********

Öreğil, Saymakadın, Mamak gibi Ankara’nın son turfanda sebzelerini yetiştiren beton oluklu bostanlarını görerek bir kısmı çok muntazam ve bir kısmı da tamire hazırlıklı şoseleri, yeni yeni köprüleri aşarak banliyöyü bitiriyoruz. Hatta yakın ve uzak köyler… Sıra sıra evleri etraflarını çevreleyen karlı tepelerin rengine uygun yine kar gibi beyaz badanalı… Bu muhitte bahçe, bostan ve fidanlık merakı kilometrelerce süren bir vadiyi ne de güzel süslemiş. 

Ve nihayet banliyönün öbür ucu Kayaş’a geldik. Burasının da gelenleri şehir için hazırlığa davet eden ve uzağa selametleyen bir hali var. 

Trenin biraz dinlenmesi için yolcuların hepsi inmişlerdi… Ben de indim. 

Hayri GÖRKEY

Şubat 1939 tarihli Demiryollar Dergisinden

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu