Adana-Fevzipaşa Hattındaki Ayran Tünelinin Açılışı İçin Çıkarılan Madalya
Sultan Hamit devrinde stratejik önemi olan demiryollarından biri de Bağdat hattı olmuştur. Abdülhamid’in saltanatının son yıllarında devlet merkezi İstanbul politik entrikaların adeta merkezi haline gelmişti.
İstanbul’daki yabancı devlet temsilcileri kendi çıkarları için Osmanlı Hükümetinden istedikleri imtiyazları bütün kuvvetler ile savunurlar, bu isteklerini Padişaha kabul ettirebilmek için her türlü baskıya, hatta tehdide dahi başvururlardı. Bu atmosfer içerisinde bir zaman geldi ki Yıldız Sarayında Alman taraftarlığı ağır basmağa başladı.
Bunun sonucu olarak 1899 yılında (Demiryolları İdaresi Umumi Reisi) bulunan Alman Doktor Fon Siernens’e Konya’dan Arabistan’a Basra körfezine kadar bir demiryolu yapılması imtiyazı verildi. Aslında, Almanların Sultan Hamit’ten bu imtiyazı koparmakta amaçları doğuda müşterek emperyalizmin işbirliğini yapan Rusya – İngiltere – Fransa üçlüsü ile açıkça rekabete girişmekti. Temel politik amaçları ise « … Asya’ya doğru Cermen hegemonyası.!» idi.
Nihayet 1903 yılında Osmanlı Hükümeti adına Ticaret ve Nafıa Vekili Zihni Paşa ile Alman Deutsche Bank adına qchn Arthur ve Anadolu Şirketi adına da Mösyö Zander bu antlaşmayı yenilediler, sağlamlaştırdılar. Bu suretle Osmanlı İmparatorluğu toprakları Almanlar için bir pazaryeri haline gelmiş oluyordu. Haydarpaşa Limanı, İstanbul Karaköy köprüsü, Bağdat demiryolu inşaatları hep Almanların eline geçmişti.
Bütün savaşlarda İmparatorluğun karşılaştığı başlıca engel, yeterli ulaşım yollarının bulunmamasıydı. Gazze ve Bağdat’taki Osmanlı ordularına 2000 km. uzaklıktaki İstanbul’dan ikmal yapmak zorunluğu vardı.
Demiryolu inşaatına başlanıp ta zamanla tamamlanmış bazı kısımlar bulunmasaydı büyük dünya savaşı içerisinde ikmal işleri çok daha güçleşirdi. Çünkü Anadolu’dan gönderilen asker ve malzeme çok sarp ve geçit vermeyen Toros ve Amanus dağlarından katır, deve ve araba kervanları ile yapılıyor, tamamlanmamış tünellerin ilerisinde bu malzemeler kahraman Mehmetçiğin omuzlarında ve bin bir meşakkatle tekrar trenlere yükleniyordu.
Bu aksaklıkları gidermek, yapılmış kısımları daha yeterli hale getirmek için Türk’ler ve Alman’lar olağanüstü çabalar gösterdiler. Alman demiryol uzmanları bu amaçla Osmanlı Hükümeti ile kuvvetli bir işbirliği yapmış, neticede 1914 Eylül’ünde büyük Bahçe tüneli, 1915 Temmuz’unda da ünlü Ayran (Amanus) tüneli açılmıştır.
1918 Ekim’inde Halep ile bağlantı ancak kurulabilmiş, bu arada geçici olarak dar bir hat döşenerek bundan Filistin ve Suriye’de İngilizlerle çarpışan VII. Ordumuza asker ve malzeme nakli yapılmıştır.
Alman İmparatorunun Osmanlı şehirlerinde yıllar öncesi gezileri sonucu Alman nüfuzu esasen Anadolu içlerine kadar girmiş, taa Toroslara kadar uzanmıştı. Kayzer Wilhelm ve İmparatoriçe Augusta Wiktoria 22 Ekim 1898 de İstanbul’a geldiklerinde gayet büyük törenlerle karşılanmışlar ve ağırlanmışlardı.
Sultan Hamit müstesna konukları için Yıldız Sarayı bahçesinde özel bir köşk yaptırmış, burada İmparatorla İmparatoriçe için ayrı ayrı daireler ayırtılmıştı. Köşkün bütün eşyasının ve mobilyalarının üzerlerine Alman armaları işlenmiş, İmparatora ayrılan dairenin salonundaki büyük anıtın üstüne altında işlenmiş şahane bir Cermen kartalı yerleştirilmişti.
Konukları İstanbul’a Hohenzollem Yatı getirmiş, Yata Hela ve Herta Alman kruvazörleri İstanbul’a kadar eşlik etmişlerdi. Haşmetli konukları Padişah Dolmabahçe Sarayı rıhtımında sonraları büyük Atatürk’ün de İngiltere Kralı VIII. Edvard’ı karşıladığı yerde bizzat karşılamış, dört beyaz atın çektiği saltanat arabasına önce İmparatoriçe Augusta Wiktoria ile Sultan Abdülhamit binerek buradan Yıldız Sarayına gidilmiş, ikinci arabaya da Kayzer Wilhelm ile Sadrazam Halil Rıfat Paşa ve Yaveri Ekrem Müşir Fuat Paşa binmişlerdi.
Saltanat konvoyunu Prens, Prenses ve Türk ve Alman Hükümet erkânından oluşan 15 atlı araba takip etmişti. İstanbul’da Alman Hükümdarlarına son derece coşkun bir konukseverlik gösterilmiş, İmparator Wilhelm başında üzeri altın kaplamalı kartallı miğferi ve Feld Mareşal üniforması ile Kapalı çarşıyı gezdiği gün Nuruosmaniye Camiinden Kapalı çarşının bütün sokaklarına kadar geçeceği yollara İran, İsfahan halıları döşenmişti.
Bu gezi sebep ile Sultan Hamit İmparator ile beraberindekilere altın ve gümüş çeşitli derecede liyakat ve rütbe madalya ve nişanları dağıtmıştır.
Madalyaların yüzünde Türkçe (Mülakatı Sultan Hamid'[ Hanı Sani ba İmparatort Almanya Wilhelm Sani der Konstantiniyye, 1. Cümadalahire 1316) yazıları, diğer yüzünün ortasında ise Cermen ırkını sembolize eden Alman kartalı arması ile armanın etrafında Almanca yazılar bulunuyordu.
İşte, yıllar önce böylece temeli atılan Türk – Alman işbirliğinin bir sonucu olarak Anadolu – Bağdat demiryolu inşaatının Toros dağlarının devamı olan Amanus dağlarındaki uzun bir tünel için 1915 yılında Sultan Mehmet Reşat, yukarıda klişesi görülen madalyayı çıkartmıştır.
Gümüş ve bakırdan olan bu madalyalardan ayrı olarak bir yıl sonra Toros tünellerinin açılışı için çıkarılan madalya da demiryollarımız için büyük bir değer taşımaktadır.
Amanus tünelinin açılışı münasebeti ile çıkarılan madalyanın ön yüzünde uzun etekli, sakallı bir dervişin kır çiçeğinden oluşan bir kucak buketi kolları omuzdan çıplak, dekolte uzun etekli ve başında defne yapraklarından tacı bulunan genç bir Alman kadınına takdim edişi resmedilmiştir.
Madalyada fon olarak minaresi açıkça belirli bir Türk köyü ile bir lokomotif tekeri olan figürlerin çevresinde Almanca «Bağdat Bahnbau» yazıları bulunmakta, arka yüzünde de yine Almanca «Amanus Tünel 4905 m. Durchsehlag-Juli-1915» rakam ve yazıları okunmaktadır. Bu madalyanın gümüşten olanları 38 m/m. kutrunda olup, 26.10 gram ağırlığındadır. Bir yıl sonra aynı tip ve figürlü bakır madalya da çıkartılmıştır.
Deniz yüzeyinden 2263 metre yükseklikteki Amanus dağlarının Ayran – Fevzipaşa İstasyonları arasındaki kitle granit kayalardan beş yılda açılabilen Amanus tüneli aralıksız 4905 metre uzunluğundadır ve bu günkü grafiklerde de aynen gösterilmektedir.
1915 Yılı Temmuz’unun 19. günü AYRAN Köyü’nün karşı yamacında fedakâr Türk işçisinin emeği ile açılmış olan tünelin açılış kurdelesini Alman Başmühendisinin genç ve güzel eşi Fröhlayn Helga kesmiş, davetlilere Temmuz’un sıcağında Amanus zirvelerinden getirtilen karlarla soğutulmuş limonata ve ayran sunulmuş, sarı, mor, kırmızı kır çiçeklerinden yapılmış kordonlarla süslü tünel ağzında hatıra fotoğrafları çekilerek şekerleme fondan çikolataları ikram edilmişti.
Emeği geçen Türk işçiler için ayrıca koyun ve dana kesilerek etlerinden yapılan yemekler ikram edilmiş, işçiler de tünelin her iki ağzında geceler boyunca ağaç ve kuru dallar yakarak bu açılışa renk katmışlardı.
O günlerde İstanbul’daki Amerikan Konsolosu Mister William Halsey Ayran tünelinin açılışı nedeni ile Washington’a şu telgrafı çekmiştir «Ayran tünelinin açılması ile Bağdat demiryolunun tamamlanmasında karşılaşılan en büyük güçlüklerden biri de ortadan kalkmış oldu. Bundan sonra parça parça yapılmış kısımların birbirlerine bağlanmalarının büyük bir hızla gerçekleştirilmesi beklenebilir. Savaşın sebep olduğu bu gecikmelere rağmen Türkiye demiryolu yapımının en güç safhalarını atlatmıştır ve yakın bir gelecekte bu ülke demiryollarından büyük yararlar sağlayacaktır,»
Toros ve Amanus demiryolları ile köprü ve tünellerinin yapımında iş kazası ile vazife başında hayatını kaybeden Alman teknisyenleri için Alman Hükümeti biri Toros eteklerinde Hacıkırı İstasyonunda, diğeri Amanus eteklerinde Ayran İstasyonunda olmak üzere iki özel mezarlık yaptırmıştır.
Bu mezarlardan Hacıkırı’da olanı için Demiryol Dergisinin 557. sayısında geniş bilgi vermiştik. Ayran mezarlığı ise bu gün oldukça harap olmuş durumdadır. Yerinde yaptığımız incelemede on kadar mezarın toprağın üzerine yatırılmış mermer levhalarla işaretlendiği, ortasında taş anıt bulunan mezarlığa üç basamak merdivenle girildiği, ancak bu anıt ve mermer plakaların zamanla kırılarak kaybolduğu anlaşılmıştır.
Ayran İstasyonunda, demiryolunun hemen yanında bir tepe üzerindeki bu özel mezarlık bu gün yabani güller, erguvan ağaçları gibi çiçek açan ağaçlarla örtülüdür.
Kışın buralarda toprağı kuru otlar, çalılık dikenler kaplar.
Yazın çam ağaçlarının incecik, iğne yapraklarından oluşan savrukları çok aşağılara, Kanlıngeçit boğazına kadar uçuşurlar.
Mezarlık tepede, ağaçlarda inleyen rüzgârın ürpertici uğultusundan ve buralarını kendilerine emin bir barınak edinmiş kuşların ötüşlerinden başka bir ses duyamazsınız.
Burayı ziyaret eden bir kimsede uyanan izlenim, tünelden çıkarak yarmalarda kıvrılıp kaybolan demiryolu doğrultusunda, derin bir sessizlik ve sonsuzluk duygusu içinde tünel inşaatında nice can vermişlerin adeta hayalini görür gibi olursunuz! O kazma sallayan ellerin sahipleri Türk işçileri, o koşan, çalışan ve didinen insanlar hani, nerede?
Yakıcı güneşte mezarlardan şurada burada arta kalmış mermer parçacıkların üzerlerinde artık kertenkeleler koşuşuyor.
Zaman taa 1915’lerden bu günlere sonsuz bir rüya içinde akıp gidiyor…
A.Lütfü Balamir
Ağustos 1976 Sayı 607 Demiryol