Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

“Müze”lik yazılar 3-Adresini Arayan Mektup: Bir Müze Onarım Hikâyesi…

                                                            

 

Sayın İlgili…

Her ne kadar şu seçim patırtısı arasında demiryolu kimin aklına gelsin denilirse de belli olmaz! Bakarsınız yüz kaçıncı yıl diye kağşamış bir söylemi ısıtabilirler yine. Kamuoyunda “Hızlı Tren” diye bilinen, Ankara-İstanbul arası tren yolculuğunu “2,5 saate indirecek” denilen Ayaş Tüneli projesi üstüne “resmen” soğuk su içeli bir yılı geçti. Ancak bitip tükenmez “rehabilitasyon / yeniden yapılandırma” masallarından en sonuncusunu altı ay önce (Mart 2002) verilen “başlanma sözü” geldi çattı: Eylül 2002. O da geçecek! Ama yöneticilerimiz yeni başlangıç tarihleri vererek, bugünün sırtından yarınları harcamak siyasetlerini ertelemeyeceklerdir.

Size bu mektup ekinde ilettiğim yazı Ayaş Tüneli’nin acıklı güldürüye dönüşen öyküsünün bir dökümüdür. Bu politikalar sürdürüldükçe bu yazıdaki ad ve tarihler değişecek; ancak yazının anlatmaya çalıştığı gerçek değişmeyecektir.

“Ayaş Tüneli’nde Son Tango” Aziz Nesinlik bir öyküdür. Ama o öykülerde halkça ve hakça bir bitişe varırdık. Bu öykünün kahramanları, katılımcıları koltuklarında kaldıkça bizim öyle bir “bitiş”i görme umudumuz hep başka bir bahara kalacaktır.

 


Demiryollarından bir taze haber daha:

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinde konut ve karargâh tuttuğu ilk yapı olan Ziraat Mektebi’nden sonra yerleştiği Ankara İstasyonundaki eski “Direksiyon Binası”nı konut ve karargâh tuttuğunu bilirsiniz. O yapı, 1964’ten bu yana Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi’dir. Şu andaki yöneticisi üç kuşaktan demiryolcu olan eşimdir. Demiryollarının Başkentteki üç müzesinden biri ve en eskisi olan bu müze, bir yıl önce onarım için yükleniciye verilmişti. Ancak bugüne değin tek çivi çakılmayan Müze’de Mustafa Kemal’in eşyası da içinde olmak üzere, Cumhuriyetin demiryolu terekesi bir odada “mahsur” ve “mahzun” kilitli durumdadır.

Ortalıkta gezinen gerekçe, yüklenicinin işi yüklenmesine karşın işe ayrılan ödeneği “az” bulduğudur. Oysa TCDD İşletmesi kendi usta işçisi ve deneyimiyle onarım projesini de hazırlayarak onca para ödemeden, en geç üç ay içinde tepeden tırnağa, hiçbir eşyaya zarar vermeden onarabilirdi. İş yükleniciyi, yüklenici yükleneceğini bekleyedursun, tam da bu noktada demiryoluna yatırımın kilometre saatini sürekli sıfırlayan adreslerden doğru, “Buradan iyi lokanta olur” yollu sözlerin raylara düştüğünü anımsayalım. Dişe dokunur bir iş yapılmadan bir yıldır bekletilen müzenin onarım işinin yaklaşan seçim önü ve sonunun getireceği belirsizliği de hesaba katarsak bir meçhule yöneldiği sezilmektedir. Pek hayra alâmet olmayan bu geciktirilme, “lokanta” sözüyle birleştirilince tablo daha da sevimsizleşmektedir.

Konuya ilgi ve desteğinizi bekleyerek… 26 Ağustos 2002.

Ümit Sarıaslan

 

*) Biz bu adresini arayan mektubu yazdıktan kısa süre sonra Ekim 2002’de ihale bedeli artırılacaktı. ÜS.