Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Recep Keleş’in Anılarında Samsun-Çarşamba Treni

(yorumlar kapalı)

Samsun- Çarşamba arasında çalışan teksas filmine benzeyen buharlı küçük bir tren vardı. Yıllar geçmiş, bakımsız kalmış, yıpranmış zarar ediyor diye kaldırıldı. O yıllardaki insanların hafızasında trenin anıları kaldı. Bende bu yazımda sizlere o güzel anıların bıraktığı izleri anlatmaya çalışacağım.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Samsun-Çarşamba yolu yok denecek kadar kötüydü. Samsun’a At arabasıyla, kağnı arabasıyla veya yayan gidiliyordu. Yayan gidenler bir günde ancak ulaşıyordu. Karadeniz sahil yolu da aynı durumdaydı. Ulaşım denizden motor ya da kayıkla yapılıyordu. Yeşilırmak üzerinde tahta köprü vardı. Trene, yola ve köprüye çok ihtiyacımız olduğu dönemdi. Atatürk cumhuriyetin ilan edildiği yıl bölgenin bu halini görmüş. Samsun-Çarşamba, Terme ve Bafra ovalarına bağlantı kurmak için tren hattının yapılmasına karar vermiştir. Bu karar, Türkiye’de yerli sermayenin finansıyla yapılan ilk demiryolu hattı olacaktır. Kararı alınan diğer hat, Bafra-Terme hattı finans temin edilemediğinden yapılamamıştır.

Projesi 1923’de “Samsun Sahil Demiryolları Şirketi” tarafından yapılmıştır. İnşası Canik milletvekili Şükrü Bey’in kontrolünde, İstanbul’dan Nemlizade biraderlere verilmiştir.

Samsun Çarşamba İlk tren seferi 21 Eylül 1924

Atatürk, eşi Latife hanımla birlikte Hamidiye Zırhlısı ile Ordu’dan Samsun’a temel atma töreni için gelmiştir. Ertesi gün 21 Eylül 1924 de Samsun Çarşamba hattının açılış törenine katılmıştır. Demiryolu hattının inşasına ilk kazmayı Atatürk vurmuştur. Yol için kullandıkları taşı ve çakılı kayıklarla Abdal deresinden taşımışlar. Derenin önünü kapatmışlar; suyu şişirerek kolay ulaşım sağlamışlar. Rayların altına konulan ağaçları yakın ormanlardan kesmişler. Sert olan karaağaç ve meşe ağacı kullanmışlar. Ağaçların nakliyesini insan gücüyle baş edememişler. Develer getirerek kızaklama usulüyle taşımışlar.

37 km olan hattın yapımı 2 yıl sürmüş; 29 Ağustos 1926 tarihinde tamamlanmıştır. Bu güzelim hat, Cumhuriyetin yaptığı ilk demiryolu hattı olmuştur. Çarşamba treni 1 Ekim 1926 tarihinde ilk seferine başlamıştır. Samsun garından kırmızı şapkalı hareket memuru, saat 13.00 de hareket diski ile kalkış işareti vermiştir. Tren alkışlar arasında Çarşamba’ya doğru yol almıştır.

Tren, 75 cm genişliğinde raylar üzerinde yolcu ve yük taşımak için tasarlanmıştı. Şirin ve kullanışlı vagonları vardı. Taş kömürü yakan tren buharla çalışıyordu. İşletmesi demir yolunu yapan, Nemlizade’lere, verilmiştir.

Demir yolun yapımından sonra, yol boyunu ağaçlandırmışlar. Aptal ırmağı kenarından çınar fideleri getirdiler. Ağaçları dikerken çalışan Şaban Topkara,birinin dibinde yüzüğünü kaybettiğini anlatmıştı. Ağaçlar 1926 yılında yolun bitişi ile aynı tarihte dikilmiştir. Şimdi ise bir asırlık olan bu ağaçların gölgesinden yararlanıyoruz.

Durak hizmet binaları, Alman usulü sağlam kargir bina olarak yapılmıştır. Bekleme salonu, çalışma odaları yapılmış. Her istasyonun dış duvarına durak adı yazılmıştı.

Tren Samsun’dan sonra Tekkeköy, Dikbıyık ve Çarşamba’da durmaya başlamış. Çalıştıran firma 1931 yılında zarar ediyor diye bırakınca; 1933 yılında Demiryolları kendisi işletmeye başlamış. Halispaşa, Melik, Ulaş, Hamzalı, Güdedi, Kerimbey, Kirazlık ve Derbent duraklarını yeniden yaptırmıştır.

Tekkeköy İstasyonu

Çarşamba-Samsun arası dört sefer yapılırdı. Karşılıklı gelen trenler Tekkeköy istasyonunda birleşirdi. Yolcular trenle Salıpazarı, Ayvacık Terme ve Ünye’ den yaya ve at arabası ile gelir Samsun’a gitmek üzere trene binerlerdi. Durak sayısının artması köylünün işine yaradı karasabanla ekilen, insan gücüyle üretilen mahsulünü çarşıya pazara ulaştırması kolay oldu. Eskiler: “Bu treni getirenden Allah razı olsun” diye dua ederlerdi.

Yolcu treni sırasıyla en önde lokomotif olur, içinde makinist ve ateşçi bulunurdu. Daha sonra furgon dedikleri özel bir vagon vardı. Bu vagon, posta ve kıymetli evrak taşırdı. Kompartıman dedikleri yolcu vagonları, arkasında açık ve kapalı yük vagonları olurdu. Trende görevli katar şefi, katar muayene şefi, kondüktör, bagaj kondüktörü ve gardfren görev alırdı.

Cumartesi günü Samsun’un Çarşamba günü de Çarşamba’nın pazarı olur. Köylüler, sebze, meyve, yoğurt tavuk gibi mahsullerini trenlerle pazarlara getirirdi. Yetmezse yük treni ilave edilir, adına da marşandiz denirdi. Biletler istasyondan alınır, birinci, ikinci ve üçüncü mevkii olarak ayrılırdı. Biletleri kondüktör elindeki aletle (pens) delerek kontrol ederdi. En sonunda katar muayene şefi görevli memurları yanına alır, genel kontrole çıkar, bileti olmayana ceza yazardı.

ÇARŞAMBA İSTASYONU

Çarşambaya tren geldiği yıllar, ulaşımı çok zayıftı. Sadece denizden motor ve kayıkla gelinir; mısır ve bakliyat alarak, Karadeniz’e açılırlardı. Bundan dolayı trenin gelmesi Çarşambanın dünyaya açılan kapısı olmuştur.

Çarşamba İstasyonu

Çarşamba istasyon binası tek katlı ahşaptan yapılmıştı. Teksas filmlerindeki evlere benzerdi. Dikdörtgen şeklinde, önünde direkler, geniş saçağı olan bir binaydı. Nedense bu binanın hiç fotoğrafı olmadı. Sadece Yıldıray Çınar’ın “Çarşamba’yı Sel Aldı.” filminden alınan görüntüsü var.

Çarşamba İstasyonu

O yıllarda çalışan personeli hatırlarsak; İstasyon şefi Rıza Bey, halkla iyi ilişkisi olan babacan biriydi. Hareket memuru Hasan Bey kırmızı şapkasıyla eline hareket diskini alır, treni karşılardı. Gişe memuru Neşet Karaoğlu, yolcuların biletini temin ederdi. Kültürlü bir insandı; gazetesi cebinden eksik olmazdı. Eşi Saadet Hanım Merkez Okulunda öğretmendi daha sonra 1956 yılında açılan Atatürk ilkokuluna geçti. Makasçı Osman amcanın düdüğü ağzından hiç eksik olmazdı. Görevi lokomotifi döndürüp, Samsun’a gidiş yönünü göre vagonların sırasını ayarlardı. Yol çavuşu Kamil Çavuş, Kaya Çavuş ve ekibi vardı. Kamil Çavuşun oğlu İlhan Eren, İstasyon caddesinde Deniz Kitapevini açtı. Burada piyango, gazete, dergi, okul gereçleri satardı. İstasyona yakın okullarda okuyanların İlhan abisiydi.

Yol çavuşları rayların bakımını yapardı. Adı terazi olan işçilerin emme basma tulumba gibi kullandığı, rayların üzerinde hareket eden, mekanik bir araçları vardı. Bununla trenin olmadığı saatte gider, bozulan yol ve rayları onarırlardı.

Çarşamba’da yatakhane de vardı personel burada kalırdı. Niyazi dayı burada görevliydi. Ayaklı tarih gibiydi. İstiklal Harbi’ndeki günlerini çok anlatırdı. Pompacı Süleyman ve Besim amca, buharla hareket eden lokomotifin suyunu temin ederdi. Tren suyunu Yeşilırmak tan alıyordu. Daha sonra Aptal deresinden almaya başladılar. 5 km mesafeden gelen su, dinamo kullanmadan depoyu doldururdu. Suyun meylini nasıl ayarlamışlar, merak ederdik.  Tren görevlileri ile çok iyi günlerimiz olmuştur. Lojmanları evimize yakındı. Çocukları ile dost ve arkadaşlıklarımız oldu.

TREN YEŞİLIRMAK KENARINA KADAR GELİRDİ

Tren Yeşilırmak kenarına kadar geliyordu. Demiryolunun Kuzey tarafına üstü sacla kapalı büyük bir hangar yapılmış. Burası şimdiki sebze hali gibi kullanılmış. Karpuz soğan sarımsak patates kabak gibi mahsuller burada toplanırdı. Karşında parkın bitişiğine de barakalar yapılmıştı. Buraya köylüden gelen tereyağı, çökelik, yumurta ve tavuk alır. Samsundan gelen karcılara satarlar. Onlar da, trene yükler götürürlerdi. Zamanla buralar yıkıldı. Raylar söküldü, bu boşluğa park sineması yapıldı.

Karşısında yıldız sineması vardı. Bir müddet sonra sinema yıkıldı, alana PTT ve Kız Meslek Lisesi inşa edildi. Bu binalarda süresini doldurunca yıkıldı. Buralara yakın olan 1958 yılında yıkılan ortaokul binamız vardı. L şeklinde, tek katlı çok güzel binaydı. Keşke yıkılmasaydı; durmasını isterdim.

İstasyon binasının doğu köşesinde Rumlardan hazineye kalan bina Tekel’e tahsis edilmiştir. Buraya Reji binası da denirdi. Tekel ürünleri, sigara ve içkiler trenle gelir, buradan dağıtım olurdu. Ayrıca Tekelin eksperli tütün alımları buradan alınır. Trenle Samsun’a sevk edilirdi. Tütün satış döneminde Çarşambada büyük bir pazar hareketi olurdu. Sokaklar tütün denkleriyle dolar. Tütün satıcısı zürralar, günlerce sırasını beklerdi. Alınan tütünlerin taşıma işi için hamallar Bayburt’tan gelirdi. Bu hamallar işini bilen, güvenilir kimselerdi. Alım zamanı çalışan çok işçi olurdu. Tütün alımı yapan bir kaç özel firmalar da vardı. Tekel idaresi ile rekabet ederlerdi. Tekel binası kahve yakınında olduğu için, çalışanları iyi tanırdım. Müdür Dilber amca, Zabit Amca Muzaffer amca Salih ağabey. Bu isimler üst kadroda olan, Saygın kimselerdi. Mübadil Akif Dayı Tekel’in simgesiydi. Herkes onu çok severdi. Cumhuriyet Bayramında Tekelin binası süslenir. Halk buraya toplanır, davul zurna eşliğinde oynayanlar çok olurdu. Daha çok Çarşamba çiftetellisi ve Kabaceviz havası çalınırdı. Akif dayı bu oyunların hepsini güzel oynardı. Hele Mübadil havalarını ağır ağır süzülerek oynaması bambaşkaydı. Gün boyu birlikte kutladığımız bayram kutlamalarına hasret kaldık.

İstasyon binasının karşısında Mülkiyeti Davut Battal’a ait olan Rumlardan kalan tarihi binada, Toprak Mahsulleri Ofisi vardı. Mısır Buğday ve kuru fasulye gibi mahsul alınırdı. Daha sonra, Akşam Kız Sanat Okulu oldu. Akşam Kız Sanat Okulu dönemin en aktif okuluydu. Ablam Hamiyet Keleş Şahin de öğrenciydi; Gelinliğini burada dikmişti. Müdüre Sadiye Hanım, Günay, Sonay, Behice ve Tülay öğretmenler çok başarılı idiler. İstasyon salonunda kendi diktikleri giysilerden defile yaptılar. Modern giysileriyle profesyonel mankenler gibiydiler. 50 yıl öncesinden bahsediyorum. Akşam sanat oradan ayrılınca, Nuri Pamir Okulunun yanına gitmişti. Bu bina daha sonra Halkevi olmuştu. Halk evinin arka bitişinde iki katlı tuğla bir bina vardı. Burası da Orman Bölge Şefliği idi. İstasyon karşısında bahçeli ve ağaçların içinde Sırrı Soytoprak’a ait iki katlı güzel bir ev vardı. Pazar yeri eskiden İstasyon Caddesinde yapılırdı. Rayların üstüne sergilerini açarlardı. Samsundan çeşitli satıcılarda gelirdi. O günleri hatırlıyorum; seyyar arabasıyla gelen bir çiçekçi vardı. Açelya, papatya, menekşe gibi saksıda güzel çiçekler satardı. Çiçek sevgisini annemden sonra onlardan öğrendim. Bu çiçekçi Samsuna giderken sol tarafta Eğercili de asfalt kenarında Açelya çiçek yeri açmış. 50 yıl sonra çiçek alırken tanıştık. Babaları yaşlanmış şimdi çocukları işletiyor. O yıllar Babam Ahmet Keleş onlara büfenin önünde sergi açmayı müsaade etmiş. Anlatınca sevindim.

İstasyon binasından sola dönerken Meserret Sokak vardır. Bu sokak adını orada oturan güzel bir Rum kızından almış. Bu sokağa dönerken dükkânlar vardır. Sahibi Gümrükten Emekli İsmail Güneşdoğdu ve oğlu Türesin vardı. Burası önceden ağaçlık yeşil alanmış. 1930 yıllarında ‘Yazlık Eğlence Bahçesi’ varmış. Ağaçtan sahnesi olan bu yerde klasik ince çalgı çalınırmış. Dışarıdan müzikli tiyatrolar gelirmiş. İçecek olarak kızılcık şırası, kahve, bomonti birası ve tahta fıçıdan şarap verirlermiş. Ben küçükken o yerin asıl sahibi Ayşe Hanım teyzeden dinlemiştim.

İSTASYON KAHVESİ

Demiryolları ulaştığı yere uygarlık getirir derler. İstasyon kahvehanesi uygarlığın kollarından biridir. İstasyon kahvehanesi kurulurken büfe, kahve ve çay bahçesi olarak kurulmuştur. (Zamanla lokanta ve düğün salonu ilave edilmiştir.) Mülkiyeti Devlet Demir Yollarına aittir. Babam Ahmet Keleş 1955-60 yıllarında asıl işleten Mübadil Kamil Akpınar’a ortak olmuş. Daha sonra sağlık durumu nedeniyle babama devretmiştir. (Günümüze kadar işletmeye devam ediyoruz) Müşterileri, tren görevlileri, şehirde yaşayan memurlar, saygın kimseler, tren yolcusu ve izlemeye gelenler çok olurdu. Gelenler kahvede, çay bahçesinde, çınar ağaçlarının gölgesinde havuzun başında oturur, gazetesini okurdu. Kahvenin önünde ağaca takılı hoparlör vardı. Müzik çalar ve ajans dinleyenler çok olurdu. Ben hatırlıyorum ağacın etrafında toplanan halk 1960 ihtilalini merakla dinlemişlerdi. Kahveye gelenler çayını içer; yaşlılar domino taş oyunu ve bezik, gençler ise iddialı iskambil ve tavla oynarlardı.  O yıllar gazoz soğuk içecek olarak çok rağbet görürdü. Ağaç fıçılarda soğutulurdu. Buz yoktu, Soğucak köyünden kıştan saklanmış kar getirilir, soğutulurdu. Gazozu Menteşoğlu gazoz fabrikasından alırdık. Nurettin ve Osman amcanın oğulları Erdal ve Ahmet gazozu el arabasıyla kasalarda dağıtırdı. İstasyonun önündeki raylar sökülünce; tren Samsun tarafına kaydırıldı. İstasyon binası boş kaldı. Bir müddet yatakhane olarak kullanıldı. Sonradan burası yıkılmak zorunda kaldı.  Yıkılmasına çok üzülmüştüm. Yıkılan yer boş kalınca, demiryolları burayı da bize kiraladı. Çınar ağaçlarının altı geniş yeşil alan oldu. Güzel bir çay bahçesi yaptık. Burada 1972-1980 yılları arasında müzikli programlar yapıldı. Dışarıdan, Samsundan müzisyen ve ses sanatçıları getirdik.

Samsundan gelen Genç orkestra gurubu Levent, Hüseyin, Mehmet, Vural ve Metinler çalıştı. Çok kaliteli ve iyi müzik yaptılar. Gene Orhan Gencebay şarkılarının revaçta olduğu bir dönemdi. Onun şarkılarını güzel okuyan ikili, solist Muammer Sezgin ve saz çalan Sebahattin Meşekıran vardı. Çok tutulmuşlardı. Yerli sanatçılar, İsmail Saltuk ve Mustafa Koçyiğit de sazıyla iyi müzik yapanlar arasındaydı. O dönemler Halk Eğitim org gurubu vardı. Yaşar hoca, A.Sabri Karataş, Mehmet Köksal, Tuncay Türköz de müzik yaptılar. Mehmet Demiral uzun yıllar salonun müzik işlerini yürüttü. Selman Çubukçuoğlu aralıkla Mehmet’e yardımcı oluyordu. Ayrıca salonda konserlerde oluyordu. Sonraları çay bahçesinde düğün yapmaya başladık. Okullar yakın olduğu için okul eğlencesi, sınıf geceleri, sergiler olurdu. Salonda kardeşim resim öğretmeni İsmail Keleş ve öğretmen Tuncay Yıldırım ile birlikte uzun yıllar resim kursu verdiler. Folklor kursları verildi. Başarılı öğrenciler oldu; aralarında profesör olan bile vardır. Kurslardan esinlenen, bu mekânda çalışan elemanların hepsi yüksekokullu olmuştur.

Trenle Samsun seyahati keyifli olurdu.

Çarşamba treni ile seyahat, en keyif aldığımız olaylardan biri idi. Bu tren, kovboy filmlerindeki trenler gibiydi. Koyu yeşil boyalı ahşap kaplamalı küçük vagonları vardı. Kompartımanların içi dar, ancak sevimli idi. Ahşaptan yapılmış cilalı sağlam banklara oturulurdu. Trenle gelen köylüler Samsuna cumartesi günü Çarşambaya da Çarşamba günü pazara gelirlerdi. Yüklerini indirerek, taptaze mis gibi kokan meyve ve sebzeleri satışa sunarlardı.

Tren Çarşambadan hareket ettikten sonra ilk durak Halispaşa idi. İkinci durak Kuşhane’ye oradan Melik durağına geçersin. Sırada Dikbıyık İstasyonu vardır. Dikbıyık o yıllar nahiyeydi. Öteki istasyonlara göre daha kalabalıktı. Yolcusu ve yükü çok olurdu. Buradan sonraki istasyonlar sırası ile Taşdemir, Ulaş, Hamzalı ve Güdedi’ydi. Bunlar küçük duraklardı. Tren oralarda fazla durmazdı.

Dikbıyık İstasyonu

Bundan sonra Tekkeköy gelirdi. Tekkeköy henüz ilçe olmamıştı. Orası da Dikbıyık gibi nahiyeydi. Tekkeköy, Dikbıyık’tan biraz daha büyükçeydi. Yolcu ve yükü çok olduğu için, burada da fazla kalırdı. Tekkeköy’den sonra Kerimbey oradan sonra Kirazlık durağına geldik. Bu durakların ayrı bir özelliği vardı. O yıllar Çarşamba da yollar bozuktu, denize ulaşım zordu. En uygun olanı trenle denize gitmekti.

Pazar günleri tren çok kalabalık olurdu. Aileler, şen şakrak Kirazlık ya da Kerimbey’de iner, denize atardık kendimizi. Hem denize girer hem de piknik yapılırdı. O çevrenin karpuzu ve inciri meşhurdu.  Karpuz kesmeden gelmezdik. Samsun’dan da deniz için gelenler çok olurdu. Derbent durağına geçelim. Bu duraktan yolcu alınmaz, lokomotifin ihtiyacı olan su alınırdı. Derbent durağı ile Samsun tren garı arasında, iki adet tünel vardı. Tren, tünelden geçerdi. 1956 yılında, karayolları sahilden ulaşıma açılınca, tüneller yıkıldı. Tünellerin yıkımında tren bir müddet trafiğe kapatıldı. Demiryolu ise biraz daha deniz kenarına kaydırıldı.

Samsun Çarşamba treni

Samsun garına, yolumuz az kaldı. Makinist, şimendiferin hızını biraz yavaşlatır. Düdüğü kullanma süreci başlamıştır. Tren makinistleri genellikle sanatkâr ruhlu insanlardır. Maharetli parmakları ile tren düdüğünün kolunu bir çalgı aleti gibi ustalıkla kullanırlar. Bazen uzun bazen kısa aralıklarla, kulağa hoş gelen düzgün bir ses verirler. Makinistlerin bu şekilde ahenkli düdük çalmaları daha çok bayramlar da, asker yollamada ve özel günlerde yaşanırdı. Tren Samsuna varınca Gar binasında durur.  1953 yılında başlayan Samsun limanı inşaatı bitene kadar pazar yeri şimdiki Yafeya oteli ve parkın önünde, kumluk alanda idi. Tren buraya kadar giderdi. Reji tütün depoları da yakındı. Köylünün tütün denkleri, sebze süt ve yoğurdu burada inerdi. Trenle, Çarşamba Samsun yolculuğu sona ermiştir. Garın yanında bulunan bakım atölyesine geçer. Çarşambaya geri dönüş hazırlıkları başlamıştır.

Samsun Çarşamba Treni

Samsun tren garının bugünkü bulunduğu alanda, Devlet Demir Yollarının büyük çapta arsaları vardı. Kuzey tarafı denize dayalı idi. Vali konağının yanından başlayarak doğuya doğru, Mert ırmağına kadar uzanırdı. Bu alanın bir bölümü park ve bahçelere ayrılmıştı. Her taraf yemyeşildi. Değişik türde ağaçlar dikilmişti. Süs ağaçları, akasyalar, palmiyeler, okaliptüsler ve çam çeşitleri etrafa çok güzel bir görünüm veriyordu. Yolcuların dinleneceği ve iyi vakit geçireceği bakımlı parklar yapılmıştı. Parklarda tertemiz kanepeler ve oturma yerleri vardı.

1980 Samsun Gar Manevracılar Turan KOÇ ve Ahmet ….

TREN HATTI 1972 YILINDA KAPATILDI

DDY Genel Müdürlüğü, zarar ediyor diye treni kapatmak istiyordu. Artık bakım onarım için tahsisat yoktu. Ülkemizde karayollarındaki hızlı gelişme, tren taşımacılığını büyük ölçüde etkiledi. Demir yolu kenarına apartmanlar, dükkânlar açıldı. Yolun etrafı kıymetli arsa olmaya başladı. Sahipleri trenin kapatılmasını istiyordu. Sonuç olarak Samsun Çarşamba tren hattını 1972 yılında kapattılar. Teksas filmlerinde ki ne benzeyen bu güzelim tren yolu, artık kapalıydı. Alışmıştık, çok üzüldük. Çarşamba treni bizim mahallenin neşesi idi. Bu trenin varlığında, çok güzel anılarımız oldu:

Samsun Çarşamba Treni

Çarşambada Lise yoktu 1966 yılında yapıldı. Lise yapılmadan önceki yıllarda öğrenciler, Çarşamba’dan Liseye, Meslek Okullarına, trenle Samsuna giderlerdi. Trenle giden bu öğrencilerin yazılacak çok anıları vardır.

Katar şefi Karslı Kürt İsmail vardı. Küçüktüm beni çok severdi.1957 yılında İsmet paşa Samsuna gelecekmiş. Beni yanına çağırdı. Babam dan izin aldı. Sert mizaçlı babam sadece güldü. Ertesi gün trendeydim.  Trenin üstü ve her tarafı insan doluydu. Samsun çok kalabalıktı, trenden inemedim Neler olduğunun farkında değildim. Aynı trenle döndük. Benim ilk seyahatim bu oldu. Yıllar sonra sohbet ederken, matbaacı Vedat Coşkundere ve Fahri Dilbaz’da aynı trenle İnönü’yü görmeye Samsuna gitmişler.

Kapıları mendille açan Katar muayene memuru Recep Poker’i tanıdık. Görevine geç kaldığı için, kendine ceza yazdığı söylenirdi.

Trene her sabah mis gibi susamlı simit getiren Simitçi Sabri’yi ve Şekerci Basri’yi tanıdık.

Terme caddesinden her sabah treni yol etmeye gelen, elindeki kayığına para attırıp mani söyleyen; muzip adam Sakallı Deli Hafızı, Cumartesi ve çarşamba günleri, Samsundan gelen naneci Naci’yi gördük.

Falcı Fatma vardı; şişmanca, sempatik yaşlı bir kadındı. Geçen küçük çocuklara, akide ve halkalı şeker dağıtırdı. Trenle gelen müşterisi çoktu. Kaybı olan, eşine, sevdiğine, kaynanasına kızan ona koşardı.

Mahallenin Karayılan çetesi vardı. Tren istasyondan ayrılınca, karpuz yüklü açık vagona binerler. Hız almadan yolda bekleyen arkadaşlarına vagondan karpuz atarlardı.

Tren düdüğü çalınca raylarda oynayan çocukları trenden korumak için sopasıyla koşturan demirci Hüseyin dayıyı bilirdik.

Tren manevra yaparken bir kolu kesilen diğer kolunun da sadece başparmağı kalan mahallemizin abisi Turhan Yaprakdal’ı, İstasyonda çeyiz sandığı imal edip trenle Sivas’ a sandık gönderen Sandıkçı Sabri’yi, Mehmet Okuru, Hacı Ömer’i ve Ahmet dayıyı hatırladım. Eşekle tenekede Emirhan suyu getirip Samsun’a trenle gönderen Sucu Bilal dayıyı, Niyazi dayıyı ve Cafer dayıyı hatırladım.

Çarşambaya asker sevkiyatında bando mızıka takımı gelir. Yakınları, evlatlarını askere bando mızıka ile yol ederdi. Benim babam ve dayım da bando mızıka ile trene binerek askere gitmişler. Trenin resmi bayramlarda Atatürk posteri ve bayraklarla süslenmiş; siren sesi çalarak Çarşambaya girişini hatırlarım. Ateşçinin attığı küllerin içinden kömür toplayan Tombulu ve diğer Romanları bilirim.

Çarşambada gece saat 12 den sonra sokak lambaları kararır; İstasyon da yanardı. Trenci çocukları ile kız ve erkek arkadaşlar birlikte oyunlar oynardık. Tren olmadığı zaman raylar çocuklar için eğlence yeri gibiydi. Rayların üzerinde gezmek yarışmak, çok eğlenceliydi.

Çarşamba ve Samsun Romanları tütün yapan köylere tütün dizmeye trenle giderlerdi. Çarşambalı demirciler tütün iğnesi yapar. Trenle pazarlara götürüp satarlardı. Süpürgeciler Süpürge yapar. Trene yükler yurdun her tarafına gönderirlerdi.

Samsun Gar

Tren 8 yıl aradan sonra 1980 de yeniden açıldı. Eski dar hat söküldü. Standart geniş hat rayları döşendi. Kocaman dizel lokomotifli ve vagonları olan tren sefere konuldu.  Gözümüz eski trene alışık olduğu için, yeni trene ısınamadık. Yol kapanınca her köy arabasını almıştı Çarşamba karayoluna düzgün asfalt yapılmıştı. Çarşamba belediyesi otobüs almıştı. Bir süre sonra büyük tren hattı tamamen kapatıldı.

Bu tarihi hat günümüzde artık yok olmuştur.  Rayların arasına ot ve çalılıklar dolmuş. Yol boyunca var olan ağaçlar tren çalışmadığı için bakımsız kaldı. Duraklarda ki binalar harabeye döndü. Çarşamba ve Tekkeköy’de ki binalarını belediyelerin kullanımına verildi. Tekkeköy belediyesi Mübadil müzesi olarak düzenledi. Diğerleri sahipsiz kaldı. Boşta olan bu binalar köy tüzel kişiliğine verilseydi; köy odası, kütüphane, yapılsaydı; daha iyi olurdu. Köylünün bu binalarda çok anısı vardır. Çoğu eşlerini durakta beklerken yada trende tanımıştı. Askerini bu duraktan yol etmişler. Sonuç olarak, yöre halkına büyük hizmeti olan Samsun Çarşamba treni, Seferden kaldırılıp tarihin derinliklerine gömülmüştür.

Recep Keleş