Gözde Eldemir: Çocuklarımız İçin Haydarpaşa’ya Sahip Çıkıyoruz
Haydarpaşa Gar ve çevresi hakkındaki dönüşüm planına karşı tepki amaçlı olarak 27 Mayıs 2012 Pazar Günü on yedincisi yapılacak olan Haydarpaşa gar merdiven eylemleri öncesinde bu eylemin aktivistleri arasında bulunan ve Moda İskelesi’nde alkol satışının yasaklanmasına karşı altı ay boyunca Cuma akşamları yapılan eylemden tanıdığımız Gözde Eldemir ile Haydarpaşa Gar dönüşüm projesi ve devam eden eylemler üzerine konuştuk.
-Kendinizden biraz bahseder misiniz? Gözde Hanım kimdir, neler yapar?
31 yaşında, özel sektörde çalışan bir “duyarlı insan” olarak tanımlanabilirim. Küçük yaşlardan beri olaylara yaptığım yorumlar ve yaşıtlarımla oyunlar oynamak yerine büyüklerin konuşmalarına katılma çabalarım, bugünkü yaşantımın nasıl olacağına dair emareler imiş o zamanlardan…
Son dönemde sık eleştiri aldığım bir konu hayatımın temelini oluşturuyor aslında; küçük yaşlardan beri “muhalif olmak”. Bugün yaşadığımız dünya düzeninde ve büyükşehir yaşantısında yanlış giden birçok konu var ve bunların karşısında da yapılması gereken birçok doğru. Sürdürmeye çalıştığımız yaşantı içerisinde bunlara karşı durmak gerekiyor. Tabi ki sözünü ettiğim sadece “muhalif olmak” değil, eğer muhalif olduğunuz konuya çözüm önerisi getirmez iseniz, her şeye karşı çıkan ve bir süre sonra da hem kendini, hem de çevresini mutsuz eden insana dönüşmeden karşı durmak önemli olan…
Her şeyden önce dört koldan çok acımasızca bir saldırı yumağı ile karşı karşıya hissediyorum kendimi ve herkesi. Kimilerimiz bunun farkında, kimilerimiz ise farkında olmadan yaşıyor bunları; çevre ve şehircilik katliamları temiz su, sağlıklı ve doğal gıda bulamamak, siyasi gelişmeler… Bütün bu konuları birbirinden ayrı düşünmemek gerekiyor, çünkü uzun vadede hepsinin birbiri ile ilintili olduğunu ne yazık ki yaşayarak görüyoruz…
İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra ilk olarak 2008 yılında Moda İskelesi’ nde içki satışının yasaklanması ile başlayan ve “özgürlüklerin kısıtlanması” na karşı durduğumuz bir eylemdi. 6 ay boyunca her hafta, ülke gündemindeki olayları da işlediğimiz İskele’miz…
Başbakan’ın İstanbul’daki bir davette bize atıfta bulunduğu gibi “içki eylemi” değildi bu ve biz de “dünyaya şişenin dibinden bakan insanlar” olmadık hiçbir zaman (kaldı ki bu eylemleri organize eden 15 kişiden sadece 3 kişi içki içiyor) ama sahip olduğumuz özgürlüğümüzün elimizden alınmasına elbette tepkisiz kalmayacaktık…
Bütün bu olanların amacı ise; hükümete geldikleri günden beri hayatın her alanında, her geçen gün daha da artan ve nefes almayı engelleyen baskı kurarak “korku toplumu” yaratmak.
İnsanların “yaşama sevinci” ni ellerinden alarak, mutsuz ve de umutsuz bireyler haline getirip kendi amaçlarına ulaşabilmek… Bunlar arasında nükleer, hidroelektrik ve termik santraller, şehrin solungaçları ormanların içinden geçen otoyol projeleri, orman arazilerinin 2B kapsamında “orman niteliği” ni yitirdiği iddiası ile yapılaşmaya açılması ve yine bu kapsamda da İstanbul Boğazı’na 3. Köprü yapılması, Başbakan’ ın “çılgın proje” olarak nitelediği ve gerçekten de akıl ve mantığın kabul etmesi mümkün olmayan Kanal İstanbul Projesi, Marmaray Projesi, Haydarpaşa Gar alanının imara açılmak istenmesi, Galataport, Zeyport, Mecidiyeköy’deki Likör Fabrikası yerine gökdelenler yapılması, Zincirlikuyu’daki İETT arazisinde Dubai Kuleleri, Çağlayan’da gökdelenler, Kartal-Cevizli’deki Tekel’in arazisine (ki doğal SİT alanıdır) özel üniversite inşa etmek, Maltepe Sahili’ne 3,5km uzunluk ve 400mt genişliğinde dolgu yapılması, Ataköy sahile yat limanı, Tarlabaşı Kentsel Dönüşüm Projesi, Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi, Ayazma Kentsel Dönüşüm Projesi, Taksim Meydan Projesi, Gezi Parkı’ na Topçu Kışlası yapılması, AKM’ nin önce kapatılmak istenmesi ve yerine gökdelen yapma isteği, sonra da karşılaşılan tepkiler nedeni vazgeçilmesi, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın 7 kişilik yönetim kuruluna atama yapılacaklar arasında hiçbir tiyatrocunun isminin geçmemesi, Devlet Tiyatroları’nın özelleştirilmesi, Devlet Opera ve Bale Kurumu’ na yapılan baskılar ve de mus çorap giydirilen balerinler ve şalvar giydirilen baletler, dünya çapında ” müziğin dahi piyanisti” olarak tanınan Fazıl Say’ ın sanal ortamda yazdığı Hayyam dörtlüğü nedeni ile soruşturulması…
Gördünüz mü? Arka arkaya yazınca ne kadar da can sıkıcı oluverdi birdenbire hayat! Ama can sıkıcı olması hiçbir şey ifade etmiyor, çünkü bu ülkede bunlar yaşanıyor; aklı ve mantığı selim her insan da bunlarda ters giden şeyler olduğunu ve de niyetlerin farklı olduğunu görür, görmek zorundadır. Bunları farkına varıp da kabullenebilmek ve hiçbiri olmuyormuş gibi yaşama devam etmek de mümkün değil. Bu yüzden de bu konuların hepsi için ayrı ayrı mücadele ediyoruz…
-Haydarpaşa Hareketi, nasıl bir araya geldi?
2003 yılının ikinci yarısında, hükümetin “Haydarpaşa’yı önce Manhattan, ardından Venedik yapacağız” açıklaması ile Haydarpaşa’nın yabancı sermayeye satılacağını basında yer alan haberlerle kamuoyu öğrenmiş oldu.
7 Aralık 2004 tarihinde İBB APK Daire Başkanlığı’nın “İstanbul Belediyesi İçin Gelecek Senaryoları” toplantısında böyle bir projenin gündemlerinde olmadığı açıklaması yapılmıştır.
13 Mayıs 2005 tarihinde ise Sivil Toplum Örgütleri’ nin de katılımı ile yapılan basın toplantısında kamuoyundan gizlenen imar planı ile 1.000.000m² lik alanı kapsayan 7 gökdelenli Haydarpaşa Projesi ilk kez kamuoyunun bilgisine “Toplum, Kent ve Çevre İçin Haydarpaşa Dayanışması” oluşturuldu. İvedilikle de çalışmalarına başladığı o günden beri aynı enerji ve her geçen gün artan katılımlarla mücadelesine devam etmektedir.
-Toplanış süreciniz nasıl ve ne kadar bir süre içinde gerçekleşti? Sosyal medya toplanışınızda etkili oldu mu?
Pek sevmediğim bir ifade olsa da evet, bu pazar 17. sini gerçekleştireceğimiz süreli eylemimizin başlangıcı sosyal medyaya dayanıyor. Sosyal medya da yapılan çağrının ardından gelen ilk pazar hemen toplanıldı ve hala her pazar saat 13-14 arası Haydarpaşa merdivenlerde buluşuyoruz…
-Her hafta aynı gün ve aynı saat toplanmanızın nedeni nedir?
Bu eylemin sürekli bir şekilde olması insanların isteklerinde ısrarcı olduklarını ve Haydarpaşa gibi bir kültürel miras ve ulaşım merkezinin elimizden kolay kolay alınamayacağını her hafta vurgulamak ve ilgili yerlere göstermektir.
-Bu harekette yer alan kişiler, nasıl bir profile sahip? (Evhanımı,emekli,öğrenci,zengin vb tarzında kimlerden oluşuyor? …Yani grubun bir genel profili)
Vicdanı, mantığı ve aklı olan herkes! Eğer katılımcıların sıfatlara ihtiyacı olsa sadece bunlar olabilir çünkü…
-Haydarpaşa Dayanışma Hareketi olarak toplamda kaç kişisiniz?
Toplum, Kent ve Çevre İçin Haydarpaşa Dayanışması; sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, meslek odaları, vakıflar, konseyler ve yerel oluşumlardan oluşmaktadır. Toplam 84 bileşenimiz ve tabi ki hiçbir bileşene üye olmayan binlerce duyarlı insandan oluşmaktadır.
-Eylemleriniz ne zamana kadar sürecek?
Haydarpaşa Garı ve alanı üzerine yapılan dönüşüm planlarından vazgeçildiği açıklanana kadar!
-Yeni eylem planlarınız var mı?
Elbette sadece pazar günkü eylemlerimiz değil, 7 Mart’ta yaptığımız gibi duyarlı sanatçı dostlarımızın da katılımları ile yaptığımız ve daha geniş kitlelere ulaştığımız etkinliklerimiz olacak. Ayrıca daha fazla insana ulaşmak ve bilgilendirmek amacı ile kapalı mekânlarda sempozyumlar da düzenleyeceğiz.
-Sizin bu harekete katılma nedenleriniz nelerdir?
Böylesi haince bir saldırıya sessiz ve de tepkisiz kalmam mümkün değildi… Tabi ki bu mücadelenin destekçisi ve hatta düzenleyicileri arasında olmam, bu şehirde yaşamamın çok doğal bir sonucu ve de Haydarpaşa’ ya gönül borcumdur…
-En önemli kültür değerlerimizden biri olan Haydarpaşa’nın yıkılıp yerine otel ve alışveriş merkezi yapılması isteniyor. Bu konu hakkında siz neler düşünüyorsunuz?
Haydarpaşa hem mimari açıdan hem de ulaşım açısından çok çok önemli bir yapı. Böyle bir şeyi düşünmek bile canımı acıtıyor, 2010 Kasım’ında çatısı yandığından beri nasıl ki O’ na her bakışımda canım acıyorsa…
-Medya bu dayanışma hareketinize nasıl bakıyor? Daha çok yanınızda mı yoksa karşınızda mı?
Ülkede her şey değişiyor tabi ki, daha 4 yıl önce Moda İskele eylemimizde bizi neredeyse 6 ay boyunca yalnız bırakmayan ve her hafta haber yapan basını artık yanımızda o kadar sık hissedemiyoruz, ne yazık ki…
Ama bugünlerde vizyonda olan ve benim anlatımımla kafası karışmış olan okuyucularımızı aydınlatmaya yönelik çok güzel bir belgesel/film gösterimde şu anda: Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir! İstanbul’u bütüncül bir yaklaşımla ele alırken, değişim kadar, değişimin altındaki dinamikleri de sorguluyor. Yıkılmış gecekondu mahallelerinden, gökdelenlerin tepelerine, Marmaray’ın derinliklerinden 3. köprü güzergahına, gayrimenkul yatırımcılarından kentsel muhalefete, bu uçsuz bucaksız İstanbul’umuzun neler çektiğini anlatan bir yolculuğa çıkartıyor. İstanbul’da yaşayan herkesin, şehrin genelinde olup bitenleri algılaması için mutlaka izlemesi gerekiyor bu belgesel/filmi…
-Haydarpaşa size ne ifade ediyor?
Ankara’da yaşadığım dönemlerde sık kullanırdım Haydarpaşa’yı. Trenin yemekli vagonunda geçen harika saatlerin ardından, trenden iner inmez, doğduğunda suya koşan Caretta’lar gibi merdivenlerine koşardım. Koşa koşa merdivenlerini inerek denize ulaşırdım ve o an! İşte o an kocaman bir nefes alırken Tarihi Yarımada’nın o muhteşem silüeti karşısında İstanbul’u da içime çekerdim… Ankaralılara özgü deniz özlemini ancak böyle giderir ve kendinden bile arınmış, yepyeni bir ruh haliyle şehre karışıp giderdim… Ceplerim mutluluk, huzur ve umutla dolu…
-Haydarpaşa Garı ile ilgili yaşadığınız ilginç hikâyeleriniz var mı?
O kadar sık gidip gelirdim ki Ankara’ dan trendeki kondüktörlerden, yemekli vagondaki garsonlardan sonra artık gişe görevlileri de tanımaya başlamıştı beni ve bu tanışıklığın ödülü de Haydarpaşa’nın çan kulesine çıkarak İstanbul’u görüntülemek olmuştu. Benim için hiç unutamayacağım bir anıdır…
Bir de Söğütlüçeşme Tren Garı’nda bildiri dağıtırken almak istemeyen bir banliyö yolcusuna, “ben 500 mt yürüyerek evime ulaşabiliyorum, ama bütün hat kapandığı zaman siz evinize nasıl ulaşacaksınız” diye sorduğumda fal taşı gibi açılan gözleriyle bana dönüp, elimdeki bildiriyi aldıktan sonraki yarım saat boyunca beni soru yağmuruna tutmasını ve sonunda durumun vahametini anladığında ise yaşlı gözlerle yanımdan ayrılmasını hiç unutamayacağım.
-Son olarak, Haydarpaşa Dayanışma Hareketi olarak hala bu projeden haberi olmayan insanlara veya Haydarpaşa Garı’ nı yıkmak isteyenlere iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Yetkililerin açıklamalarında çok ciddi çarpıtmalar var ve tabi ki konunun detaylarını bilmeyen ve haliyle de onlara inanan bir kesim karşımızda.”Tarihi ve Kentsel Sit Alanı” olan Haydarpaşa’ ya ulaşım açısından baktığımızda ise şehirlerarası seferlerin iptalinden sonra banliyö trenlerinin de sona ermesi ile 100.000′ den fazla yolcuyu etkileyen bir durum bu. Yetkililerin “şimdilik” yaptıkları açıklamadaki gibi hızlı tren hattının rayları için kapanmadı bu hatlar. Neredeyse on yıldır planladıkları gibi ultra lüks gökdelenlerle, otel, alışveriş merkezi ve yat marinalarıyla kamuya kapatmak için yalnızlaştırıldı Haydarpaşa. Hem de sadece Haydarpaşa değil, sözünü ettiğimiz alan Moda Sahili’nden başlayarak Üsküdar’a kadar olan alan ve tabi ki kamuya kapalı olacak bir alan. Burada çok ciddi bir rant söz konusu, çok ciddi bir kendi halkına yabancılaştırılmaya çalışılan kent söz konusu… Bunun sonuçları ise tahmin edebileceğinizden çok daha korkunç!
Gerçekten hangi amaçla hareket edildiğini anlamak ve ona göre de tepki vererek karşısında durmak gerekiyor bu saldırının, bu şehirde yaşayan herkes için ve de bu dünyadan ayrıldıktan sonra yaşamaya devam edecek çocuklarımız için…
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu