Taşınabilir Sanat Haydarpaşa Gar’ındaydı!
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Görsel Sanatlar Yönetmenliği, “Taşınabilir Sanat” projesi kapsamında, çağdaş sanatı İstanbul’un farklı ilçeleriyle buluşturulmuştu. Proje kapsamında, Anadolu üniversitelerinden 13 katılımcının, İstanbul’un sınırlarını sorgulayacağı “Taşınabilir Sınırlar” sergisi, 22 Nisan- 6 Mayıs tarihleri arasında Haydarpaşa Garı’nda gerçekleşmişti.
“Taşınabilir Sınırlar” sergisinin Koordinatörlüğünü Volkan Aslan ve Yusuf Algül’ün yapmıştı. Abdülaziz İnce, Aysel Alver, Güven Bozkurt, Çağda Kavak, Dilay Koçoğulları, Ersan Deveci, Funda Alkan, Görkem Kutluer, Gülsün Özkaracadağ, İbrahim Yıldız, Sema Kayaönü, Sevgi Arı ve Zümra Hecan’ın eserleri ile katıldığı “Taşınabilir Sınırlar” sergisi; İzmir, Mersin, Eskişehir, Adana, Ankara, Diyarbakır ve Çanakkale üniversitelerinden gelen katılımcıları Haydarpaşa Garı’nın tarihi ve sembolik alanında bir araya getirmişti. İstanbul’un hem fiziki, hem de kültürel ve düşünsel sınırlarını sorgulamayı, belki de genişletmeyi öneren sergi kapsamında, katılımcılardan bazıları ortaya çıkarttıkları işlerde köylerinde ki terk edilmiş karakol ya da sokağa kurulmuş alternatif kitapevi gibi figürler seçerken, bazıları da doğrudan Haydarpaşa Garı; göç, yolculuk, ayrılış, kavuşma gibi kavramlar üzerine işler üretmişti.
Taşınabilir Sanat Sergisine Eleştirel Bakış
“Taşınabilir taşlama, incik haşlama, ne olur yine başlama, Sırtındaki sivilceyi öpeyim, sevdiğim beni boşlama!”
Haydarpaşa, yalnızca demiryolu politikalarındaki teslimiyetçilikle, uluslararası sermayenin yeni oyunlarıyla, onların değirmenine su taşıyanlarla gündeme gelmiyor. Merdivenlerinde Mustafa Kemal’in anısının dikildiği, Nazım’ın o büyük şiirinde Anadolu’ya çıkacak katara adımını attığı yapı olmaktan çıkmış bir istasyondur burası.
Önüne gelenin eline geçeni sergilediği bir panayıra dönmüştür burası. Buna türlü “panel” vb. panayırı da dahildir! Bu “T-aşınabilir” Sanat dedikleri de onca derdin-ağrının teslim aldığı yaşamı ıskalayıp da k-aşınmanın bir çeşididir. Aşırma inorganik ürün pazarıdır.
Öyle sıkletli bir sanattır ki yaptıkları, hiçbir katar o yükü çekemez. “Batı”nın batırıp batırıp attığını bizim ayağı yerden kesik san-atçı’larımız dıgıdık dıgıdık toplayıp taşıyorlar böyle memleket sathına! Memleket sanatına hizmet için. Taşıyıp getirmeseler sınırlar ötesinden bu tür sanatsal mucizeleri, biz acemi sanat yoksunları nasıl haberdar olacaktık değilse? Bu sanatçı “vizyon”erlere yerine getirdikleri büyük taşıma işi için uluslararası taşıma büyük ödülü verilmelidir.
Ümit Sarıaslan