Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Bugün 12 eylül…

(yorumlar kapalı)

TSK’NIN UYARI MEKTUBU… 

27 Aralık 1979 tarihinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, kendisinin ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’un imzalarını taşıyan ve ülkede yaşanan siyasi ve sosyal çalkantılar karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüşünü içeren bir uyarı mektubunu, ön yazısı ile Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e sundu.   Başta siyasi partiler olmak üzere tüm kamuoyu, mektubu, 2 Ocak 1980 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde Cüneyt Arcayürek’in haberiyle öğrendi.  Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, 1 Ocak 1980 tarihinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı’nı Çankaya Köşkü’ne davet ederek görüştü.  2 Ocak 1980 tarihinde, Başbakan ve Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Bülent Ecevit’i Çankaya Köşküne birlikte davet eden Cumhurbaşkanı Korutürk, iki lidere, kendisine sunulan "Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görüşü" başlıklı uyarı mektubunun suretini verdi. Cumhurbaşkanı Korutürk, aynı gün Millet Meclisi Başkanı Cahit Karakaş, Cumhuriyet Senatosu Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil, Cumhuriyet Senatosu Milli Birlik Grubu Başkanı Fahri Özdilek, Cumhuriyet Senatosu Kontenjan Grubu Başkanı Zeyyat Baykara ile Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu ve Demokratik Parti Genel Başkan Vekili Faruk Sükan’a da mektubun birer örneğini gönderdi.  

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren’in, 27 Aralık 1979 tarihli Uyarı Mektubu’nun ön yazısı şöyle:  

Sayın Cumhurbaşkanım, 

 kdÜlkemizin içinde bulunduğu ortamda Devletimizin bekası, milli birliğin sağlanması, halkın mal ve can güvenliğinin temini için; anarşi, terör ve bölücülüğe karşı parlamenter demokratik rejim içerisinde anayasal kuruluşların ve özellikle siyasi partilerin, Atatürkçü milli bir görüşle müştereken tedbirler ve çareler aramaları kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görülmektedir.  Milli Güvenlik Kurulunun muhtelif toplantılarında bu konuda alınan kararların muhalefete mensup siyasi partilerin kısır tutum ve davranışları yüzünden olumlu sonuçlara götürülemediği yüksek malumlarıdır.  Kuvvet Komutanları ile beraber yaptığım son gezilerimde Ordu ve Kolordu Komutam seviyesindeki general ve amirallerle görüşmelerimde milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde süratle bir sonuca ulaşabilmek için gerekli tedbirlerin müştereken tespiti amacı ile tüm anayasal kuruluşlar ve siyasi partilerin bir kere daha uyarılması bütün komutanlarca müştereken dile getirildi.  Bu karar ışığında Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüşlerini, Milli Güvenlik Kurulu Başkanı olarak zatıâlilerine sunuyorum. Gereğini yüksek takdirlerine arz ederim.  

Saygılarımla.

   Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görüşü 

Ülkemizin içinde bulunduğu son derece önemli siyasi, ekonomik ve sosyal ortamda her geçen gün hızını biraz daha artıran anarşi, terör ve bölücülüğe karşı milli birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi için; Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke yönetiminde etkili ve sorumlu anayasal kuruluşları ve özellikle siyasi partileri göreve davet etmek mecburiyetinde kalmıştır. Kahramanmaraş olaylarının yıldönümünde henüz ilk ve orta-öğretim çağındaki evlatlarımızın örgütlü eylemciler tarafından zorla sürüklendikleri anarşik olaylar ibretle müşahede edilmektedir.  Anayasamızın getirdiği geniş hürriyetleri kötüye kullanarak İstiklal Marşımız yerine komünist enternasyonali söyleyenlere, şeriat düzeni davetçilerine, demokratik rejim  kdyerine her türlü faşizmi getirmek isteyenlere, anarşiye, yıkıcılığa ve bölücülüğe milletimizin tahammülü kalmamıştır. İktidar olan siyasi partilerin bütün devlet kademelerini kendi siyasi görüşleri doğrultusunda hareket edecek kişilerle doldurması, kamu görevlilerinin ve vatandaşların bölünmesini zorunlu hale getirmektedir. Siyasi partilerce yaratılan bu bölünme giderek anarşi ve bölücülüğü destekleyen iç kaynakların şekillenmesine, himayesine; polis, öğretmen ve diğer birçok kuruluşların birbirine düşman kamplara ayrılmalarına  neden olmaktadır.  Türk Silahlı Kuvvetleri; ülkemizin siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarına bir çözüm getiremeyen, anarşi ve bölücülüğün ülke bütünlüğünü tehdit eden boyutlara varmasını önleyemeyen, bölücü ve yıkıcı guruplara tavizler veren ve kısır siyasi çekişmeler nedeni ile uzlaşmaz tutumlarım sürdüren siyasi partileri uyarmaya karar vermiştir.  Bölgemizdeki gelişmeler Ortadoğu’da her an sıcak bir çatışmaya dönüşebilecek durumdadır. İçte anarşist ve bölücüler yurt sathında genel bir ayaklanmanın provalarını yapmaktadırlar.  Ülkede birlik ve beraberliğin, vatandaşın can ve mal güvenliğinin süratle sağlanabilmesi için gerekli kısa ve uzun vadeli tedbirlerin Yüce Meclislerimizde en kısa zamanda kararlaştırılması bugünkü ortam içinde hayati bir önem taşımaktadır. Diğer yandan Meclislerin açılışından bir buçuk ay sonra komisyonların ancak teşkil edilebilmesi ve ülkenin acilen çözüm bekleyen konuların müzakere için bugüne kadar müşterek bir gündemin saptanamaması üzüntü ile izlenmektedir. Atatürk milliyetçiliğinden alınan ilham ve hızla vatandaşlarımızı kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde milli şuur ve ülküler etrafında toplamanın; iç barış ve huzurun sağlanmasında temel unsur olduğu apaçık bir gerçektir. Ülkenin içinde bulunduğu bu durumdan bir an evvel kurtulması hükümetler kadar diğer siyasi partilerimizin de görevleri arasındadır. 

Türk Silahlı Kuvvetleri; İç Hizmet Yasası ile kendisine verilen görev ve sorumluluğun idraki içinde ülkemizin bugünkü hayati sorunları karşısında siyasi partilerimizin bir an önce milli menfaatlerimizi ön plana alarak, Anayasamızın ilkeleri doğrultusunda ve Atatürkçü bir görüşle bir araya gelerek anarşi, terör ve bölücülük gibi Devleti çökertmeye yönelik her türlü hareketlere karşı bütün önlemleri müştereken almalarını ve diğer anayasal kuruluşların da bu yönde yardımcı olmalarını ısrarla istemektedir

12 Eylül 1980 de radyodan okunan Milli Güvenlik Konseyi’nin( MGK ) 5 numaralı bildirisinde,ulaşım ve haberleşme konularında alınan önlemlere yer verildi. MGK’nın 5 numaralı bildirisi

1. Bütün hava ve deniz limanları ile hudut kapıları çıkışa kapatılmıştır. Ancak, Trakya’dan yurtdışına kara ve hava yolu ile çıkacak yurtdışında çalışan  işçi ve yabancı turistler çıkış yapabileceklerdir.

2. Yabancı bandıralı gemilerin boğazlardan geçişi devam edecektir.

3. Yurtiçi tarifeli sefer halinde bulunan kara, hava, deniz ve demiryolu araçlarının son duraklarına kadar seyirleri kontrollü olarak devam edecektir.

4. Transit geçen yabancı uçak ve gemiler seyirlerine devam edeceklerdir.

5. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da pasavanla geçişler yasaklanmıştır.

6. Meskûn bölgelere giriş ve çıkışlar, sıkıyönetim komutanlıklarının denetimi altına alınmıştır. Trafiğe devam mecburiyeti olan araçlar, belli güzergâhlardan kontrollü  olarak sevk edileceklerdir. 

7. Dışişleri Bakanlığı ile yabancı elçilik ve yetki verilmiş yabancı temsilcilikler hariç ikinci bir emre kadar yurtdışı ile telsiz haberleşmesi yasaklanmıştır.

8. PTT’nin ülkelerarası ve şehirlerarası haberleşme servisleri kontrol altında faaliyetine devam etmektedir. Resmi ve acil olmayan irtibat istekleri karşılanmayacaktır.

9. Deniz, kara ve demiryolları, Devlet Hava Meydanları İşletmesi ve Türk Hava Yolları’nın seyrüsefer yardımcı cihazlarının ulaşım emniyeti maksadıyla kullanılmasına ve çalıştırılmasına devam edilecektir.

10. İhtiyaç duyulan diğer sistem ve devrelerin tekrar hizmete sokulması, sıkıyönetim komutanlıklarının müsaadesi ile olacaktır. 11. Bütün vatandaşların belirtilen esaslar çerçevesinde görevlilere yardımcı olmalarını rica ederim.  Kenan EVREN
Orgeneral
Genelkurmay ve Milli
Güvenlik Konseyi Başkanı 
  

12 EYLÜL DÖNEMİNİN İDAMLARI.

 kd12 Eylül’den sonra kurulan sıkıyönetim mahkemeleri üst üste idam kararları vermeye başlarken, 1972’den beri fiilen uygulanmayan idam cezaları da hızla infaz edilmeye başlandı. Politik eylemleri nedeniyle hüküm alanların yanı sıra adi hükümlülerin infazları da gerçekleştirildi.  1980–84 yılları arasında 50 kişi idam edildi. Bunların 18’i sol, 8’i sağ görüşlü ve 23’ü de adli suçtan hükümlüydü. Ölüm cezası infaz edilenlerden biri ASALA adlı Ermeni terör örgütü mensubu Levon Ekmekçiyan idi. (Esenboğa Olayı 1982) Yönetim, idam cezalarının infazında ısrarlıydı. Kenan Evren 3 Ekim 1984’te Muş’ta yaptığı konuşmada "Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz?" diyor ve bu sözü uzun yıllar belleklerde yer ediyordu. 12 Eylül döneminde sıkıyönetim askeri mahkemelerince 517 sanığa idam cezası verildi. Askeri Yargıtay’ın onayladığı idam kararlarının sayısı 124 oldu. Bunlardan, MGK’nın onayladığı ve onay sonrası hemen infazı yapılan 50’si dışındakiler için cezalar fiilen müebbet hapse dönüştü. Ölüm cezalarının infazlarına ilişkin onama kararları,

  • 12 Eylül 1980 – 25 Ekim1981 arası Milli Güvenlik Konseyi döneminde,
  • 25 Ekim 1981 – 14 Ekim 1983 arası Danışma Meclisi döneminde,
  • 6 Kasım 1983 sonrası TBMM döneminde verilmiştir. 
  • Türkiye’de 1984 tarihinden bu yana ölüm cezaları uygulanmıyor.                     

12 EYLÜL DÖNEMİ SIKIYÖNETİM…

12 Eylül’de tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildi.12 Eylül 1980 tarihinden önce, 26 Aralık 1978‘de Kahramanmaraş olayları nedeniyle 13 ilde (Adana, Ankara, Bingöl, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, Kars, Malatya, Kahramanmaraş, Sivas, Şanlıurfa) sıkıyönetim ilan edilmişti. 13 ilden Sivas (26 Şubat 1980) ve Erzincan’da (20 Nisan 1980) sıkıyönetim daha sonra kaldırılmıştı. Ancak "yaygın şiddet olayları" nedeniyle 

  • 26 Nisan 1979: Adıyaman, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Siirt ve Tunceli,
  • 20 Şubat 1980: Hatay, İzmir,
  • 20 Nisan 1980: Ağrı illerinde sıkıyönetim ilan edilmişti.

12 Eylül 1980’e gelindiğinde 19 ilde sıkıyönetim uygulanıyordu.12 Eylül’de diğer illerde de (48 il) sıkıyönetim ilan edildi. Uygulama, 19 Mart 1984 tarihinden başlayarak aşama aşama 19 Temmuz 1987 tarihine kadar tüm illerden kaldırıldı. 

Tarihlere göre sıkıyönetim uygulamasının kaldırılması:

· 19 MART 1984: Bilecik, Bitlis, Burdur, Çanakkale, Çankırı, Gümüşhane, Isparta, Kastamonu, Kırklareli, Kırşehir, Kütahya, Muş, Sinop

· 19 TEMMUZ 1984: Afyon, Amasya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Çorum, Muğla, Nevşehir, Niğde, Rize, Sakarya, Tekirdağ, Yozgat

· 19 KASIM 1984: Denizli, Giresun, Kayseri, Konya, Manisa, Uşak

· 19 MART 1985: Antalya, Bursa, Eskişehir, Hakkâri, İçel, Kocaeli, Malatya, Kahramanmaraş, Samsun, Sivas, Tokat, Zonguldak

· 19 TEMMUZ 1985: Ankara, Artvin, Edirne, Erzincan, İzmir, Ordu

· 19 EYLÜL 1985: Trabzon

· 19 KASIM 1985: Adana, Adıyaman, Ağrı, Erzurum, Gaziantep, Hatay, İstanbul, Kars

· 19 MART 1986: Bingöl, Elazığ, Tunceli, Şanlıurfa

· 19 MART 1987: Van

· 19 TEMMUZ 1987: Diyarbakır, Mardin, Siirt

Bu Gün 12 Eylül 2007

 12 Eylül 1980 üzerinden tam yirmi yedi yıl geçti. Ülkenin bu gününü tanımlarken, bu günün oluşumunu sağlayan bu ülkenin dününü anlamak, tanımak ve yorumlamak durumundayız. Bu nedenle 12 Eylül’ün mimarları Anayasal zırhtan arındırılarak yargılandırılmalıdır.

Türkiye, 70’li yılların son yarısında siyaset ve ekonomide, günlük yaşantının her alanında tarihinin en bunalımlı sürecini yaşıyordu. Ekonomi iflas durumundaydı. IMF ve OECD, ekonomik yıkım programlarını hükümetlere dayatıyordu. Dış borçların faizleri bile ödenemiyor, temel tüketim malları bulunamıyordu.

Dış borçların ödenemez hale gelmesinde Emperyalizm, yarattığı borç tuzağı ve "istikrarlı Türkiye" demagojisi ile ülkeyi baskılarına boyun eğme zorunda bırakıyordu. Kamu harcamalarının kısılması, sıkı para ve bütçe uygulamaları, KİT ürünlerine zam, yüksek oranlı kur ayarlaması, maaş ve ücret kısıtlamaları, düşük taban fiyatı belirlemeleri, dayatılan ekonomik istikrar programını oluşturuyordu.

24 Ocak kararları diye adlandırılan "Ekonomik Önlemler Paketi" işte bu günlerde gündeme getirildi. IMF’nin de emrettiği şekilde ekonomik bunalımın yükü bu şekilde emekçi halkın sırtına yıkılacaktı. Siyasetteki görünüm ise tam anlamıyla bir kriz şeklinde idi.

MC hükümetlerinden sonra, yükselen halk muhalefetini bastırmanın yolu olarak faşist çeteler ortalığa sürülmüş, işyerleri, okullar, mahalleler ve fabrikalarda teslim alma saldırıları günlük olağan işler haline getirilmişti. Devrimci demokrat insanlara, aydınlara, gazetecilere, öğrencilere karşı saldırı, cinayet ve katliamlar düzenleniyordu.

Kahramanmaraş, Çorum ve Malatya’da gerici ayaklanmalar tertipleniyor, mezhep ayrılıkları körükleniyor, saldırılarda onlarca insan topluca imha ediliyor, binlercesi yaralanıyordu. Öte yandan cana yönelik saldırılar, hemen karşıtını yeşertiyor, direnme eğilimlerinin, karşıt örgütlenmelerin oluşumunu beraberinde getiriyordu. Teslim olmamaya, direnmeye, muhalefetin örgütlenmesine yönelik çabalar da çığ gibi büyüyordu. Sonuçta kentlerin, kasabaların, köylerin, mahallelerin, okulların bölündüğü, siyasal cinayetlerin ve katliamların gündelik olaylar haline geldiği, bunlara karşı da direnmenin kitleselleştiği bir tabloydu görülen. 

Bizim gibi ülkelerde özellikle 2. Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşından sonra olan bitenler, ancak emperyalizme bağımlılık olgusu ile birlikte anlaşılır hale gelir. Ülkemizin önemli tüm sorunlarının ya da önemli olaylarının arkasında emperyalizme bağımlılık olgusunun yarattığı nedenler vardır. Tarihsel gelişimi içinde, ülke içi dinamikler eliyle, burjuva demokratik devrimlerinin yapılamamış olması, sanayi devrimlerinin yapılamaması, aksine, dışa bağımlı nitelik taşıyan ekonomi politikaları ile kapitalizmin geliştirilmeye çalışılması, emperyalist sömürü ve bağımlılık ilişkisini de beraberinde getirmiştir. Sömürü ilişkilerine göre şekil alan yapı, sağlıklı bir sanayileşme ve kalkınma sağlamadığı gibi, aksine sürekli sistem içi ekonomik krizlerin oluşumunu getirmektedir. Ekonomik krizlerin faturası doğal olarak emekçilere kesilecek ve sonuçta siyasi ve toplumsal kriz doğal bir olgu olacaktır.

Ekonomik anlamda emperyalizme bağımlılıkta, siyasal yapıların da bağımlılık ilişkisine girmesi kaçınılmazdır. Bu da bizde ve bizim gibi ülkelerde demokrasinin gelişimin de dışa bağımlılığını gündeme getirmektedir. Demokrasinin gelişememesinin de esas nedeni budur.

Şimdi olduğu gibi o dönemin de büyük emperyalist efendisi Amerika’dır. 12 Eylül ve 12 Eylül öncesi yaşananlar da ABD emperyalizminin ve onların işbirlikçilerinin sömürüye dayalı politikalarını ülkemizde yaşama geçirmeleridir. 12 Eylül, ABD emperyalizmin çıkarları doğrultusunda gündeme getirilmiştir. Dışa bağımlılıktan oluşan ve dışa bağımlılıktan oluşacak ekonomik krizin halkın omzuna yıkılması için gündeme getirilmiştir. Süre giden sömürü düzeninin sermaye lehine onarılması yönünde; halkın yükselen muhalefetinin bastırılması için gündeme getirilmiştir.

650.000 kişi gözaltına alındı. 1.683.000 kişi fişlendi. Açılan 210.000 davada 230.000 kişi yargılandı. 71.000 kişi TCK.’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden, 98.000 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı. 23.000 kişiye 0-1 yıl, 10.700 kişiye 1-5 yıl, 6.100 kişiye 5-10 yıl, 2.390 kişiye 10-20 yıl, 939 kişiye 20 yılın üzerinde ve 630 kişiye ömür boyu hapis cezası verildi. 7.000 kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi, idamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi, idam cezası verilenlerden 50’si asıldı. 388.000 kişiye pasaport verilmedi. 30.000 kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı. 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30.000 kişi "siyasi mülteci" olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi "kaçarken" vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi. 43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı. 23.677 derneğin faaliyeti durduruldu. 400 gazeteci için toplam 4.000 yıl hapis cezası istendi. 40 ton gazete ve dergi yakıldı.

 

12 Eylül, 24 Ocak kararlarının uygulanmaya sokulması demek.

12 Eylül IMF demek, Dünya Bankası demek.

12 Eylül işkence demek,

12 Eylül tecavüz demek,

12 Eylül hapishane demek,

12 Eylül baskı demek,

12 Eylül zor kullanmak demek,

12 Eylül DAL demek,

12 Eylül Mamak demek,

12 Eylül Metris demek.

12 Eylül Diyarbakır cezaevi demek,

12 Eylül Asmayalım da besleyelim mi demek,

12 Eylül 12 Eylül hukukunun yaratılması demek,

Ülkenin aydınlık geleceği ve demokrasi adına "12 Eylül yargılanmalıdır" yargılanmalıdır.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: www.kentvedemiryolu.com