Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

İşbu yazıda “Z” Jokerdir

(yorumlar kapalı)

Kamuyasal Bir Anayasa İçin Önce Kamuyasal İnsan Olmak "Zzzzorunu!…"

İşbu yazıda "Z": Jokerdir…

Birinci el, yani yurttaş şu an var olan zeminin doğal olarak kendisine sağlayamayacağı bir şeyi yaratmak için "yola çıkıyor, çıktı, çıkacak…"

Bunu da benzini biten aracını benzinciye kadar itmekten başka çaresinin olmadığının bilincinde olarak yapıyor.

Ya da bilinci o noktaya gelip ha dayandı, ha dayanacak…
"Yol var benzin yok…"Bırakıp da gidemiyor. Çünkü uğursuz çetelerin talanına bırakırsa kendisine artık ne araç kalır ne de yürünecek patika…

Biliyor, yol var ama…; "yolu yok" aracı kendi itecek…

Yurttaş Alevi, Yurttaş Sünni, Yurttaş Laik, Yurttaş Laikçi, Yurttaş Kürt, Yurttaş Türk, Yurttaş Ateist, Yurttaş…

Yurttaş Alevi Kürt, Yurttaş Sünni Kürt, Yurttaş Alevi Türk, Yurttaş Sünni Türk, Yurttaş….

Yurttaş Ateist Laik Kürt Kadın, Yurttaş Ateist Laik Kürt Erkek, Yurttaş Ateist Laik Türk Kadın, Yurttaş…

Yurttaş Ateist Laik Kürt Genç Kadın, Yurttaş Ateist Laik Türk Genç Kadın, Yurttaş…
Yurttaş Sünni Türk Genç Türbanlı Kadın, Yurttaş Sünni Kürt Genç Türbanlı Kadın, Yurttaş…

Yurttaş Sünni Türk Genç Türbansız Kadın, Yurttaş Sünni Kürt Genç Türbansız Kadın, Yurttaş…

Yurttaş Sünni Türk Genç Mayolu Kadın, Yurttaş Sünni Kürt Genç Mayolu Kadın, Yurttaş Alevi Türk Genç Mayolu Kadın, Yurttaş Alevi Kürt Genç Mayolu Kadın, Yurttaş…

Yurttaş Sünni Türk Genç Mayosuz Kadın, Yurttaş Sünni Kürt Genç Mayosuz Kadın, Yurttaş Alevii Türk Genç Mayosuz Kadın, Yurttaş Alevi Kürt Genç Mayosuz Kadın, Yurttaş…

Yurttaş Boyalı Kuş, Yurttaş Mavi Boyalı Kuş, Yurttaş Mavi Beyaz Boyalı Kuş, Yurttaş…

 kdYurttaş Boyasız Kuş, Yurttaş Boyasız Kuş, Yurttaş Boyasız Kuş, Yurttaş,…

"Boyalı Kuş": Jerzi Kosinski’nin aynı adlı öyküsünün yer aldığı ‘Roman’ı. Boyalı Kuş öyküsü ise ekileyici bir dil kullanmaya da gerek kalmaksızın kendiliğinden zaten çarpıcı olan öykü. Sunuşun edebi yanı ise şu an konumuz dışı.

Bu öykü, Yazar’ın çocukluğunun İkinci Dünya Savaşı öncesine denk düşen yıllarında bir Varşova köyündeki yaşantısından da kesitler taşır…O köy çocuklarının ilkbahar mevsimiyle birlikte başlayan en sevdikleri oyun: tek tek yakaladıkları kargaları "boyayıp ve salmakla" başlar…Boyanmalarının ne anlama geldiğine algılamayan kargalar; salındıklarında ellerine geçen özgürlük sevincini paylaşmak için her defasında anne, baba, kardeş ve arkadaşlarına doğru uçarlar…
Karikatür www.haberkusagi.com dan alınmıştır.


Yine her defasında olduğu gibi, kargalar aralarına büyük bir cüretle gelip konan "mavi renkli bu düşman kuşu" gagalarıyla parçalarlar…İkinci oyun, yakalanan yeni bir karganın "boyanıp salınmasıyla" başlar…Ta ki, mevsimi gelip o yerden kargalar göç edinceye kadar bu oyun sık sık "oynanır…"

…Örnek bu ya…:

Kargaların hepsini bu kez biz yakalasak ve uyutsak, elimizdeki boya çeşidine göre eşit sayılı gruplara ayırıp boyasak. Sonra yakaladığımız yere götürüp sarı grup, kırmızı grup, mavi grup, mor grup, yeşil grup, pembe grup olarak ayırarak bıraksak. Bir kuytuya saklanıp da uyanmalarını beklesek…

…Bütün gruplar aynı anda uyanacakları için sanki aynı mantıkta şeyler düşünüler gibi geliyor, insana. Sayıları eşit olduğu için de" kanlı oyun"da olduğu gibi birbirlerine saldıramamaktadırlar ayrıca…

Yalnızca çığlık çığlığa "gaklayarak" tartışmaktadırlar.

Sarı grup: Biz Kargayız Onlar değil!… , kırmızı grup: Biz Kargayız Onlar değil!…, mavi grup: Biz Kargayız Onlar değil!…, mor grup: Biz Kargayız Onlar değil!…, yeşil grup: Biz Kargayız Onlar değil!…, pembe grup: Biz Kargayız Onlar değil!…

 kdBu gruplar arasında nasıl bir ortak payda bulabilmeli ki: ötekini "yok" saymasın…
Kendisinin güçlü ve ötekinin zayıf olduğu "anda" yok edebileceği "bilincini" kendisine fırsat olarak tanımasın…

Ve bütün farklı renkteki kargalar eskiden olduğu gibi birbirlerinin dostu, kardeşi olsun…

O halde tüm kargaların "uğruna" karga olmaktan vazgeçebileceği daha öncelikli bir vazgeçilmezi şart koşalım.

Ve diyelim ki: "Ey kargalar, karga olarak mı kalmak istersiniz "yoksa uçamayan bir kuş" olarak mı kalmak istersiniz?"

Tabii ki kargalar "uçamayan bir kuş olan tavuklar gibi" insanlara köle olacaklarına, "farklı renklerde ki kargalıklarından vazgeçip" uçan kuş kalmayı tercih edeceklerdir…Diğer suni renkli kargalarla dost, kardeş olarak yaşayacaklardır.
( Aksini iddia edeni derhal ispata davet ederim…)
Kargalar arasındaki suni çatışma olumluya dönebiliyorsa insanlar arasındaki suni çatışma niye olumluya dönemesin?

Yurttaş Boyasız Kuş, Yurttaş Boyasız Kuş, Yurttaş Boyasız Kuş, Yurttaş,…
Yeterki kendisinin benzeri, "öteki"nin kanıyla kendisine "kimlik" rengi oluşturmasın ya da tersinir bir deyişle kendisinin yaşam yolunu ötekinin ölümü üzerinden geçirmemeye özen göstersin.

İşte tam da bu noktada eğer iyi bir yaşam için, ortak hukuk manifestosunu yeniden yazmak gerekiyorsa bu artık toplumun parçalanamaz zerresi olan: katılımcı yurttaş bireyleri düzeyinde olmalıdır.

Bunun Anayasal bir manifesto haline gelebilmesi "kamuyasal", yani herkesçe bilinir ve kabul edilebilir olmasında yatmaktadır.

Hep birlikte "kumdan kale" yapmak istiyorsak "kum" kullanmak zorundayız. Taş; kaya, çakıl gibi kumu temsil etmeyen nesnelerle "kumdan kale yapılamaz".

Yurttaş, kendi kimliğini oluşturan tüm renkleri ve en ince özelliklerini ifade edebileceği düzey ve biçimde taşıyabilmelidir ki, kumdan kalenin "ayrıcalıksız kumlarından sadece biri" olduğu konusunda gönül rahatlığına ulaşsın.

Yurttaşlar bütün renkleri kendi üzerinde ifade edebildiğinde geriye kalan yapı; başkasını zorla boyamayan "renksiz" bir yapı olacaktır.

Çünkü kendi renklerini ifade edemeyenler ve kendi renklerini ifade ettiğini zannedenler; daima "başkalarını zorla boyayacak bir araç haline getirilen gücü" ele geçirmeye çalışmaktadırlar.

Bugün artık dünyada açıkça hissedilir biçimde su yüzüne çıkan "siyaset teknolojisindeki temsiliyet krizini" ve onun yol açtığı marazi durumları aşmak; tek tek yurttaşlar tarafından alınan sorumluluklarda ve yerine getirilen görevlerde yatmaktadır.

İçinde bulunduğumuz toplumumuzun tümünü gözeterek aldığımız sorumluluklar ve yerine getirdiğimiz görevler; bizlerin ne kadar Katılımcı Yurttaş Bireyler olduğumuzun da işaretlerini bugüne ve yarına bırakacaktır.

Ya da hiç…

Açıkça ortadadır ki;

(*)Katılımcı Yurttaş Bireylik bir ayrıcalık değil, sadece ayrıcalıklı olmayı reddetmektir..
Ve buna bağlı olarak ortaya hukuk çıkar;

(*)Hukukun tek kaynağı;insanlar arasındaki insani, doğal olan her türlü açık ilişkilerdir…
Tarih boyunca yapılan tüm haksızlıkların da kanıtladığı gibi;

(*)Bu kaynak; hukukun güvencesi olduğu var kabul edilen devletlerin de tek temeli olmalıdır…
Ancak herşeye rağmen iyi örneklerin insanlara kattığı deneyim ve bilgi gücü sayesinde;

(*)Yine, bu kaynaktan beslenmeyen hiç bir yapı aynı zamanda meşruluğunu onaylatacak güçten de yoksundur…

Defalarca kanıtlandığı için çok iyi bildiğimiz;

(*)Bu anlamdan hareketle; hukukun kaynağına ve hukuka saygılı olmayan hiçbir yapıyı meşru kabul etmiyoruz…

Belki de sondan bir öncedir. Bilmek de istemiyordum aslında, ama; hep birlikte yaşadığımız tüm bu olanlar karşısında birkez daha durdum; "son birkez" daha düşündüm; ve ilan ediyorum ki:

(*)Tüm bu yaşadıklarımızın sorumlusu olarak; Ben, kendi iradem dışında katılmış bulunduğum bu yaşamın tüm alanlarında; yazılı ya da yazısız; üyesi bulunduğum insanlığın ortak mirası olarak bugüne kadar oluşmuş tüm hukuksal haklarımı kavramaya, kullanmaya veya reddetmeye; kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…

Bu yetkimi kullanırken; başta doğrudan kendi haklarım olmak üzere, dolaylı olarak da kendi haklarımın benzeri hakları taşıyan yeryüzünün tüm bireylerinin haklarını çiğnemeyeceğime ve çiğnetmeyeceğime ve bu konuda nefs-i müdafaa ahlakıyla davranarak bütünüyle kendi haklarım olarak saydığım tüm bu hakları korumaya, kollamaya ve geliştirmeye; kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…

Bu yetkimi kullanırken; yeryüzünde şu an sürebilen yaşamın bir bütün olduğunu ve bu bütünde hak payım olduğunu ve yine bu bütünün haklarının bir paydası olduğumu, bu bütünün ya da bir kısmının yok oluşu durumunda kendimin de yok olabileceği bilinciyle; her türlü yokedişe karşı gücüm oranında mutlaka bir görev almaya ve yapmaya; kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum…


Bu toplumun öznesi kendisini sorgulamadan, itilip kakılan nesne olmaktan kurtulamayacak. Ve kendi içinde kendisini bir sömürge olarak sürekli taşıyacaktır.

Bu birey olamadan, bireyselliğin kör çukurunda yalnızca kendi duyabildiği çığlığı ile sağır ve biçare dönüp durmak değildir de nedir acep?

Bunu bir daha konuşalım… Bir daha… Bir daha… Ta ki yalnızca kendi sesimiz dışında sesler ve renkler olabileceğini kabulleninceye kadar…

Yani hep birlikte Kamuyasal Anayasayı buluncaya kadar…

Z z z z z z zzzzzzzz…

Metin KARADAĞ

(*) Habitat – II Sivil Forum ’96 için Sivil Toplum Kuruluşları Evsahibi Komite Katılımcı Bireyler Kozası’nın"Yeryüzü Bireyi Manifestosu" olarak yeryüzü bireylerinin onayına sunulmak üzere; Komite – II’ye önerisidir.. 08 Haziran 1996 Taşkışla İstanbul – Türkiye

NOT: Bu yazı daha önce: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-TGC-‘nin günlük "Bizim Gazete" Gazetesi’nde (1998) ve daha sonra "Birgün Gazetesi"nde (2007) tekrar yayınlanmıştır.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: metin karadağ