Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Hasan Hüseyin’in Kahvesi

Torbalı’da eski yıllarda, Tepeköy İstasyonu’na en yakın hemzemin geçidin etrafında, birçok at arabası mevcuttu. İlçede; pamuk ziraatının yoğun olduğu dönemlerde, traktör dışındaki, seçeneksiz ve sevilen taşıma araçları idi.

tepekoy_istasyonu.jpgTepeköy ve Muratbey Mahallelerini ayıran demiryolu hattı ve hemzemin geçit civarı, birçok at arabasının, günlük doğal barınma alanı idi. Demiryolu lojmanları ile Yahya Bey’in Çırçır Fabrikası arasındaki sokak, at arabalarının barındığı yerdi. Ayrıca; yaz güneşinden, o zamanlar var olan, söğüt ve çınar ağaçlarının gölgesinde korunurlardı. Çiftçilerin; Yeniköy, Ahmetli, Özbey ve Kaplancık köylülerinin buluşma noktası idi Hasan Hüseyin ‘in kahvehanesi.

Kahvehanenin; kendine has bir enerjisi ve yaşam ritmi vardı, o yıllarda. Pamuk toplamaya ve filiz kırmaya gidecek ameleleri götürürdü at arabaları. Pamukların sulanma döneminde; türbin, hortum v.b. araçlar belki de torba torba kimyasal gübreler taşınırdı, emektar arabalar ile.

O dönemin arabacılarından Dahil Tuncay, Arabacı Kazım, Dağlı, Arabacı Selahattin, İsmail Peçenek ve onlarla birlikte ismini anımsayamadığım bir çok arabacı, sözünü ettiğim kahvehanenin değmez müdavimleri idi. Şunu belirtmek de yarar var, bu insanların çoğu, toprak sahibi ve çiftçidirler. Toprağı olmasa da, yürekleri büyük, çiftçi dostları idiler. Kendilerini en mutlu hissettikleri yer, Hasan Hüseyin ‘in Kahvehanesi’dir. Rahmetli Hasan Hüseyin Gülercan heybetli görünümü ve gür sesi ile o mekanın direği gibi idi. Edebiyat öğretmeni ve liseden sınıf arkadaşım Ruhi Gülercan’ın babası oluyordu. Zaman zaman, pamuk tarlasına malzeme götürmek için gittiğimizde, “Hadin kalkın gidelim Koca efenin işine koşalım” diyerek, arkadaşlarına şevk verip, harekete geçiren Arabacı Kazım’dı. 

Sadece pamuk ziraatının değil, o dönemde, Ege’nin önemli bir üzüm üretim merkezi olan Torbalı’da, küçük bağlar, tekli pulluklar kullanılarak, at ile sürülürdü. Perşembe günleri; ilçemizin pazarı olması nedeniyle, kahvehane çok kalabalık olurdu. Kuşçuburun ve Torbalı Mahallesi’nden birçok at ve tay, sabah erkenden, demiryoluna paralel gelen yoldan getirilirdi. Büyük çınarlar ve söğütler altında, binek hayvanlarının alımsatımı yapılan, bir panayır kurulurdu adeta. Akşamüzerleri pamuk sulamaktan gelen çiftçilerin, hem yorgunluk çayı içtiği, hem de sohbetlerini oluşturdukları bir mekandı. En güzel esprileri; kunduracı Ali’nin ağabeyi, rahmetli Dahil Tuncay yapardı. Kahvehanenin karşısında bulunan; Yahya Bey’in Çırçır Fabrikası’nın sessiz ve çalışkan ustası Cemal Çavuşoğlu idi (elektrikçi İsmail’in kardeşi), çayını bu kahvehaneden içerdi. 

tepekoy-kahvesi.jpgKahvehanenin en olağanüstü günleri, Konya’ya sipariş verilmiş olan at arabalarının, kara trenle geldiği günlerdi. Bütün arabacılar; yeni gelen at arabalarını görmek için, Tepeköy istasyonu’na akarlardı sanki. Arabayı imal eden ustalar; arabanın dört biryanını, naif tarzda resimlerle süslerlerdi. 

Bir gün; kahvehaneye orta boyda, dolgun, kır saçlı yaşlı bir kişi bisikleti ile geldi. Tanımıyordum, kendisinin kim olduğunu sorunca, “Değirmenci Ramazan” dediler. Çelebi tavırlı bir insandı, Eski Eczane Sokağı’nda oturuyordu. 

Atlar, kışın yağmurda ıslanmamaları için, üstleri branda ya da naylonla örtülürdü. Tımarlanmış bir at, görünümü ile tabiata ayrı bir anlam katar, gün ışığı altında. Ressamlar; at figürü resmetmeyi, bir ustalık göstergesi olarak nitelendirirler.

Rönesans döneminin ünlü ressamı Leonardo de Vinci, “Tanrının insandan sonra yarattığı en üstün varlık attır” der. Gerçekten; tarımda makine kullanımının olmadığı ve daha sonraki dönemde, atlar hem ulaşımda, hem de tarımda vazgeçilemez varlıklardı. Bir ata sahip olmak, varlıklı olmaktı bir anlamda. Bir yiğit de her zaman atı ile özdeşleştirilmiştir toplumsal yaşantımızda ve edebiyatımızda. 

Hasan Hüseyin’in Kahvehanesi çiftçilerin buluşma noktası idi, günlük yaşamlarında. Demiryolu hemzemin geçitteki yol kesici tamtamların indirilmesi unutulduğunda, tren düdüğünü duyan bir at arabacısı koşarak, tamtamları indirirdi. Kahvehanenin önünde, bir artezyen vardı yaz kış akan, gelip geçen insanların su içtiği. Yazlık sinemadan ya da gezmekten dönen susamış çocukların, köy yolcularının tereddütsüz içtiği bir artezyen suyu idi. Daha sonraki yıllarda, Torbalı Ovası’ndaki yeraltı sularının seviyesinin düşmesine koşut olarak o tulumba da kurudu. Çevre düzenlemeleri sırasında diğer dükkanlar gibi orası da, zorunluluktan yıkıldı. 

Soğuk kış günlerinde; boynunda atkısı, elinde çay ocağının bakır semaverini taşıyan, eğilmez başı ile hal meydanından geçen rahmetli Hasan Hüseyin ağabeyin yürüyüşü hala aklımda. Şimdi olmayan bu kahvehane, bir dönem ilçenin önemli bir mekanı idi. Neden mi? Yaşamlarında paradan çok atı seven ve onu toplumun, insanların hizmetine koşan, sevgi ve toprak insanlarının buluştuğu ve yaşamlarını sürdürdüğü, kendilerine has yaşam adası idi.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Hasan ÇAKALOĞLU