Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Yanan Tarihi Bir Bina mıdır? Yoksa Ateşe Atılan Bir Yaşam mıdır?

(yorumlar kapalı)

resimAnkara’da doğan, bu kentte üniversite öğrenimini tamamlayan, halen Ankara’da çalışıp yaşayan birisi olmama rağmen, neden Haydarpaşa Garı’nda yangın haberini duyunca içim acıyor? ağır bir üzüntü tüm zihnimi sarıyor? Çünkü Haydarpaşa Garı kimi zaman keyifle ve sevinçle anımsanan buluşmaların, karşılaşmaların kimi zaman ise kedere sarılı ayrılışların, yaşamın çeşitli ve farklı an’larının tecrübe edildiği bir mekân benim için, diğer bir deyişle sessiz bir bellek kayıtlayıcısı. Duvarlarında, tavanlarında, merdivenlerinde, kapılarında, kulelerinde, iskelesinde, peronlarında ve raylarında dillendirilmiş veya dillendirilmemiş bir çok öykü ve yaşam kayıtlı. Haydarpaşa Garı Türkiye’nin dört bir yanından farklı aidiyet tasarımlarına sahip insanların demiryolu ile seyahat ettiklerinde, yaşamlarını ve kendi varoluşlarını taşıdıkları, akıttıkları bir mekân.

 

Gar ve liman alanının "kamudan" temizlenmesi ve kentsel dönüşüm adı altında sermaye gruplarına pazarlamasına karşı duruş

 

Haydarpaşa Garı aynı zamanda demiryollarının da "sıfır noktası", demiryolu trafiğinin başlangıcı, Anadolu’ya giden anahat trenlerinin kalkış noktasıdır. İstanbul-Bağdat demiryolu hattının inşası kapsamında, 1908 yılında Dikimevi mevkindeki eski Garın yerine, Haydarpaşa Garı adı verilen yeni Gar Otto Ritter ve Helmut Cuno adlı Alman mimarlar tarafından inşa edilir. Haydarpaşa Limanı ve Anadolu Demiryolu Şirketi ise, Türkiye Cumhuriyeti tarafından 1928’de devletleştirilir, borç ödemesi 1989’da tamamlanır.

resim

Demiryolu kültürünün bu simgesel mekânı üzerine 2005 yazında Gani Çulha ve İshak Kocabıyık ile birlikte görsel ve sözlü yazılı tanıklık çalışmasını gerçekleştirmiştik. 2005 yazından 2007 yılına değin, "Zaman ve Uzam içinde Görsel ve Sözlü Tanıklık" adını taşıyan üretimlerimizi Ankara’dan Malatya’ya, Kocaeli’nden İzmir’e ve İstanbul’a değin özellikle tren istasyonlarına taşıyarak ve Haydarpaşa Gar ve liman alanının kentsel dönüşüm adı altında sermaye gruplarına pazarlanmasına, Gar ve liman alanını "kamudan" ve "üretimden" temizleyerek/yalıtarak, burada üst sınıfların tüketimini merkeze alacak tüketim kültürü odaklı bir alan yaratmayı amaçlayan, İstanbul’da demiryolu kültürünn yok etmeye çalışan neo-liberal ekonomi-politikanın ve muhafazakâr ideolojinin girişimlere karşı bir farkındalık oluşturmak için çaba harcamıştık. Bu çalışma vesilesi ile Gar daha da anlam/değer kazanmıştı kişisel tarihimde: Haydarpaşa Gar ve liman alanı Türkiye’de neo-liberal ekonomi-politikalarına karşı çıkışın/duruşun da simgesiydi. Gar bir bina değildi benim için, içinde üretim gerçekleşen, içinden üretim geçen bir mekândı.

 Sözlü tanıklıklardan…

"Haydarpaşa benim için hayat, yaşam demek, su, nefes, güneş demek. Çok içten söylüyorum. Anadolu’dan gelen insanların, o Türk filmlerinden izlediğimiz… kadınları, adamları. Filmlerde izlediğimiz zaman Haydarpaşa’ya gelince ilk defa gördüklerinde, martıları …. Düşünmüştüm. Bunlara kendim şahit oldum. O kadar muhteşem bir şey ki, Haydarpaşa bence bir armağan Kadıköy halkına, İstanbul halkına…. Haydarpaşa, Türkiye’nin geçtiği yerlerden biri. Neredeyse bütün Türkiye, Beyoğlu gibi İstanbul’a gelen herkesin geçtiği bir yer olarak düşünüyorum, bir bağlantı noktası, bütün … köprü demek daha doğru." (Ayşen-TCDD 1. Bölge Çalışanı-1961 İstanbul doğumlu, sözlü tanıklık 3.10.2005)

2005 yazında sözlü tarih yöntemi ile, başta I.Bölge’de farklı işlerde çalışan TCDD görevlileri, BTS üyeleri, eski demiryolcular ve o dönemin Gar Müdürü ile, Gar alanında farklı konularda hizmet veren TCDD personeli, Gar alanında çalışan esnaf vd. ile, Garı yolculuk etmek, beklemek, geceyi geçirmek ve hatta yaşamak için kullananlar ile görüşme yapılmıştı. Yapılan bu görüşmelerde, binanın simgesel anlamı, alanın ev sahipliği yaptığı toplumsal etkinlik ve eylemler, zaman içiinde değişen yolcu profili, yolcuların kullandıkları alanlara ilişkin deneyimlerin belleklerdeki kaydının ortaya çıkartılması amaçlanmıştı. Sözlü tanıklıklar Garın içindeki yaşamları ve sessiz bellek kayıtlarını dillendirmişti: Garın önünde Vedat Tek’in yaptığı İskele Binasının yanındaki küçük çaybahçesinde kızı, damadı ve torunu ile oturup, Güney Cephesine bakıp söyleşen 67 yaşındaki Mehmet Bey’in deyişi ile, mimarı mimarmış…kazıklar üzerinde duruyormuş Gar. Mehmet Bey, bu sefer Mersin’den İstanbul’a geldiğinde ailesini de Gar binasını görmeye getirmiş. Tv.da ana haber bülteninde duymuş, buranın "otelleştirileceğini". İlk kez 1957’de askere giderken Haydarpaşa Garını görmüş. "Binayı görünce aklım duracak gibi oldu" diye o zamanki duygularını paylaşmıştı Mehmet Bey. TCDD’nin ilk kadın makinistlerinden Seher Aksel’e göre, Haydarpaşa Garı hem ilk iş yeri hem de İstanbul için sıfır noktası. Garın işlevsizleştirilmesi "evsiz kalmak gibi" onun için. Haydarpaşa-İzmit arasında işleyen Adapazarı Ekspresinde kondüktörlük yapan Metin Armutçu ise "demiryolu halkın malıdır" demekteydi. Hareket memuru Mehmet Kasap, 1986 yılında demiryolculuğu mesleğine makasçı olarak Haydarpaşa’da başlamıştı. Demiryolu lisesinden mezundu ve babası da kendisi gibi demiryolcuydu. Van Gölü Ekspresi ile Kayseri’den İstanbul’a gelen 10 yaşındaki Ramazan için Haydarpaşa Garı "İstanbul rüyası" ile ilk kez somut karşılaşma noktasıydı. Trene de ilk kez binen Ramazan görüştüğümüz günün gecesini babası ile birlikte Gar’ın bekleme salonunda geçirecekti. O gece bekleme salonundaki başka yolcularında yaşam öyküleri Ramazan’ınkiyle karşılacaktı: Gar binasında yaşayan Güler, bir konser için İstanbul’a gelip geceyi bekleme odasında geçirecek olan Anadolu Üniversitesi’nden iki öğrenci, Erzincan’dan İstanbul’a iş bulmaya otobüs ile gelen ama iş bulamadığı için bekleme odasında geceleyen Fahri…

Garın "can"ı…

Haydarpaşa Garının üst katında TCDD 1. Bölge Müdürlüğü bulunmaktadır ve Edirne’den Eskişehir’e kadar uzanan demiryolu hattı trafiği bu Müdürlük tarafından yönetilmektedir. Gar binasının zemin katı, yolcuların Gar’ın bildikleri "yüzünü" oluşturmaktadır. Bu zemin katta Haydarpaşa Gar Müdürlüğü hizmet vermektedir. Banliyö trenleri, ana hat trenlerinin ve yük trenlerinin rutin içinde akışından sorumludur bu birim. Gar alanı peronlar bittikten sonra da devam etmektedir: manevra ya da şimdiki adı ile tren teşkil alanı; cer/makine bakım alanı ve Avrupa’dan gelen yük trenlerinin aktarmasının yapıldığı liman alanı. Tüm bu farklı hizmet birimleri birbirini tümler, her bir hizmet birbirine eklenir. Peronları kullanan yolcular çoğu zaman bu görünmez emek gücünün varlığının ve emeğinin pekte farkında değildir. Aslında Haydarpaşa Gar ve limanı alanı "üretim" demektir, üretim ise "yaşam" demektir…

Haydarpaşa Garı kolektif belleğimizde gerek Türk filmleri gerekse edebiyat yapıtları dolayımı ile Anadolu’nun İstanbul’da simgeleşen Batı’sına göç, siyasal ve toplumsal eylemlerin kamusal alanı, demiryolculuk mesleği bağlamında somutlaşan üretim ile zamana ve uzama yayılmış "yaşam" anlamına gelmektedir. Gar Binasında çeşitli birimlerde farklı üretim alanlarında çalışan demiryolcular, banliyö ve ana hat yolcuları, büfede, berberde, gar lokantasında çalışan esnaf, hamallar ve taksi şöförleri, herkes Haydarpaşa Garındaki yaşam olgusunu birlikte oluşturur ve yapıya "can" katar.

resim

Simgesel çökertme

Haydarpaşa Platformunu oluşturan bileşenlerin ve özellikle BTS 1.No’lu Şube’nin de çalışmaları ile 1908 yılında hizmete giren, 102 yıldır demiryolu kültürünü içinde/için hizmet veren Haydarpaşa Gar ve liman alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından kültür varlığı olarak 2008 yılı sonu itibariyle kayıtlanmıştı. Ancak Gar ve liman alanı neo-liberal ekonomi-politikaların ve sözde tarihkültürsevicilerin bilinçli ve planlı uygulamaları ile kademeli olarak kolektif bellekte sahip olduğu anlamında bir kayma yaşadı. Nedense Gar eskimişti, yıpranmıştı!…

Aslında sözde tarihkültürseviciler tarafından "bakım" adı altında Gar gözardı edilmekte/gözden çıkartılmaktaydı. Nedense Garın da pazarlanabilmesi için cilalı ve parlak AVM’ler gibi olması gerekliydi!. Haydarpaşa Garı’nın otele dönüştürülmesi planları, Garın gezilecek görülecek fakat içinden yaşamın/üretimin geçmediği bir tüketim alanına dönüşmesi fikrini doğallaştırmaya ve kanıksatmaya başlamıştı. Bu anlam kaymasına "simgesel çökertme"de denebilir. Bu simgesel çökertme uygulamalarında bir kademe daha: ama bu sefer maddi bir olgu olarak. 28 Kasım 2010’da bir ihmal sonucu meydana geldiği düşünülen Haydarpaşa Gar binasındaki yangın yukarıda aktardıklarım nedeniyle sadece bir yangın değil, sözde tarihkültürseviciler tarafından demiryolu kültürünün, içinden yaşam geçen bir can’ın ateşe atılmasıdır kanımca.

Fotoğraf:1 Hazım Engin arşividir

Fotoğraf:2-3 Gani Çulha arşividir

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Mutlu Binark-Başkent Üniversitesi İletişim Fakülte