Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

TÜNEL düşleri…

Gulveren-Ist.na-bakan-tepe-tunel-a__zi-zum-2.jpgAkşama doğru sırtımı güneşe verip yürüdüm. Zaman zaman yaptığım gibi. Demirlibahçe’den, Saimekadın’a, Mamak’a… Sivas’a, Erzincan’a, Erzurum’a Kars’a doğru… Demiryolu kıyısından hep yaptığım gibi. Güneş inmeye yakın geri döndüm. İkindi güneşinin tatlı sıcaklığı giderken sırtımda, dönerken dizlerimde… Düşleri ve düşünceleri de ısıtıp ışıtır mı güneş, diye sordum kendime? Evet, düşleri ve düşünceleri hem ısıtır ışıtır, hem üşütür güneşler. Dönüşte yolum yine o demiryolu “kalıntısı” önüne düşünce düşündüm bunları… 

Bu, gözden çıkarılmış (!) tarihsel demiryolu mirası ya da kalıntısının ağzında dikilirken aklıma düştü yeniden! Bir zamanlar Ankara’yı Doğu’ya bağlaması için 1914’te yapımına başlanmış, ancak 125 km. gidebilmiş bir demiryolunun başlangıcındaydım. O demiryolu üzerinde yer alan, Ankara’nın doğu çıkışında yapılmış bir tünelin ağzında. Şimdilerde anasını yitirmiş çocuk gibi kent gurbeti içinde kalakalmış bir tünelin girişinde. Adını demiryolundan alan bir semtle (Demirlibahçe), o semtin adını verdiği istasyonu izleyen Gülveren istasyonu arasında, doğuya giderken sağda bir tepeciğe (eskiden dağ imiş!) açılmış tünel, 1940’lı yıllarda, demiryolu 15-20 metre aşağıya, düzlüğe alınınca, bulunduğu tepeyle birlikte cascavlak kalmış. (Eski bir demiryolcunun bilgisiyle). 

Gulveren-Ist.na-bakan-tepe-tunel-a__zi-zum.jpgNe zaman trenlerini yitirmiş bu tünel başına düşsem, demiryolculuğumuzun anılar katarında sallanıyormuşum gibi gelir. Tünel raylardan koparılınca orada öylece kendi toprağı altına tünemiş dururmuş. Dağ-taş insan silolarına kesip de kazmaların ucu kapısına dayanıncaya kadar! Ben de üstümüze üstümüze gelen insan silolarından kaçarak bir güneşli kaldırım kıyısı yakalamak için, yolun bir o yanına, bir bu yanına geçe-kaça düştüm tünel ağzına! Bu, beton altında kalmamak için direnen tünelin 1914’te başlayan ve Osmanlı’nın yürümeyen demiryolundan mı, 1924’te başlayıp Doğu’ya uzatılan cumhuriyet demiryolculuğundan mı miras olduğunu şu an kesin olarak bilme şansım yok. Ancak, bu “soru işareti”, bu özgün ve tek demiryolu yapısının değerini azaltmak şöyle dursun; tam tersine, sahiplenilmek, koruma altına alınmak için seferber olunmasını gerektirir! Her iki durumda da asırlık bir yapı ve üzerinde taşınıp gelen bir tarihsel miras söz konusudur. 

Gulveren-Ist.na-bakan-tepe-tunel-a__zi-2.jpgÜzerindeki toprak (dağ), sağı-solu kazıla, kaldırıla bir kaplumbağa kalıntısına dönmüş tepenin altında iki ağzı kapalı (örülü) duran tünel, büyük olasılıkla (!) kazınıp bir beton yapı altında kalacağı günü beklemektedir! Başka bir köyde olsa, bu tüneli yakın çevresiyle birlikte bir müze yapıya dönüştürürler. Onu da bir kentsel, kültürel kurum ya da kuruluşa mekân kılarak hayatın işleyen bir parçası durumuna getirirler. Varsayın ki o altyapı gövdelenmiş, içerde çayınızı, kahvenizi içiyor, yazın bahçesinde oturuyor, gelen geçen trenleri izliyorsunuz! İçerde bir küçük demiryolu kitaplığı da var, ilgilisi için, meraklısı için. Tünel diye de bir “duvar gazetesi” Ankara taşından örülü anıtsal duvarlarda… Olamaz mı?.. İşte Doğu Ekspresi geçiyor, akşama doğru Güney Postası, sonra Kırıkkale’ye varıp dönen yolcu katarları… İnsanı yola, yolculuğa çağıran düş trenleri. Hele bir de hafta sonları işleyecek bir buharlı lokomotif‘in çektiği Ankara-Kırıkkale postası, Ankara-Kalecik treni düşünün… O buharlı trenlerin yolcuları için Gülveren istasyonunda bir “ara” ve istasyondan yukarı  “tünel”e bakış, ardısıra “Tünel” ziyareti, sonra tepeden doğuAnkara’ya ve demiryoluna… Konuşmalar, görüşmeler, tarihten,demiryolundan… Çok mu zor?.. Varın bu “tünel”e değer biçin!İstanbul’un “Tünel”ini aratmaz (!) böyle bir yeniden kurma vekurumsallaştırmayla bu yapı…

Gulveren-Ist.na-bakan-tepe-tunel-a__zi-1.jpgEski ve yeni demiryolu yan yana, tarih ve gün iç içe. Eskisinin duvarı dibinden elinizi uzatsanız, aynı tünelin eteğinden Doğu’ya ve Güney’e uzanan raylara değeceksiniz! Gelip geçen trenlere… Biri, yukarıda, yarım kalmış bir İmparatorluk demiryolculuk mirasının “yol anıtı” gibi dikiliyor. Diğeri, aşağıda yeni atılımlara umut taşıyan bir yaşam damarı gibi uzanıyor. Biri, kendi tüneline kilitlenmiş (ama artık yaşayan) bir tarih sayfası gibi bir simgeselliği giyinirken, diğeri hayatın devinimi içinde cumhuriyetin yurdun doğusuna uzattığı demiryolunun somutluğunu, dirimselliğini akla düşürüyor. 2 Aralık 2011, Ankara. 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: Ümit Sarıaslan