Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Tersane’de Açılan İlk Hendese Okulunun Tanık-Anlatımı

(yorumlar kapalı)

 kd

İtalyan Toderini tarafından 1787 yılında Türk Edebiyatı adı ile kaleme alınan kitaptaki "Haliç Tersanesi Hendese Okulu" üzerine yazılı bölümün orjinal İtalyanca metnini ve filolog Dr. A. Gökçen tarafından yapılan çevirisini Denizcilik kültürümüze bir nebze katkıda bulunmak üzere yayınlıyoruz.

Bu yazıdan tersanedeki fen okulunun içinde olduğu anlaşılan bilim aletleri, haritalar, ender kitaplara bu gün ulaşmak mümkün görünmüyor.

İlk müdür, kendinden sonra okulun devamı şartıyla vazifeyi kabul etmiş. Bugün o okul yok, gemi yapımında yeterlilik sahibi elemanlar yetiştiren yeni meslek okulu da kapanmış, şimdi de tersane tanınmaz bir hale getirilip bambaşka hale sokulmaya çalışılıyor.

İstanbul’umuzu sevmekte samimi isek ,geçmişini merak etmemiz, öğrenmemiz, hatırlamamız şart; hatırlamadan yenilikçi olunamaz. Haliç Tersaneler bütününü en akla yakın biçimde yaşatmaya çalışmak bizler için ciddi görevdir.

Arkeolog Rezan Peya Gökçen’in "İstanbul sularında kürek çekmeyi öğrendiğimden beri, merak ettiğim bir şey. Uygun kerestelerden elde yontarak ortaya kürek çıkartmak heykeltraşlık gibi maharet isteyen bir iş olsa gerek, ayrıca küreğin işlevsellik yönünden de kusursuz olması lazım. Haliç Tersane’sinde ağaçtan kürek yontanlar ( tarihçi İdris Bostan bunlara ‘parü-tıraş’ dendiğini yazıyor) ustalar nerede çalışırlardı? Bu konuda bir belgesel yapılsa..sanat ve tekniğin birleştiği, insan gücüyle suya sessizce ve ritmik biçimde dalıp çıkarak, tekneyi uzaklara kaydırıp taşıyan bu aletin yapımını, ustasını yerinde çalışırken gözümüzle izlesek. Madem ki filmden söz ediliyor.. birikmiş zengin tersane kültürü esaslarını bozmadan, hayal gücümüzü ve yeni teknolojileri kullanarak modern olabiliriz." Son sözü ile bizlere aktarılan bu tarihi belgeyi yayınlamaktan mutluyuz.

Adnan Adıvar "La Science chez les turcs ottomans" (Osmanlı Türklerinde Bilim) (Paris 1939, s. 153) başlıklı kitabında, baron de Tott’un Tersane’de, özellikle denizcilik sahasına fayda sağlayacak olan, bir Hendese okulu kurulmasına (1773) gayret gösterdiğini yazıyor.

Adıvar, daha sonraki istihkam ve denizcilik okullarının çekirdeğini teşkil eden bu aynı okul hakkında rahib Toderini tarafından kaleme alınan Türk Edebiyatı kitabında ayrıntılı bilgi verildiğini kaydediyor.

"Alors le baron de Tott s’engagera à l’établissement d’une école des Mathématiques près de l’Arsenal, destinée particulièrement à la marine (1773). Cette école, formant le noyau des écoles de génie militaire et naval, qui seront fondées ultérieurement, a été décrite en détail par l’abbé Toderini dans sa Letteratura Turchesca … (Abdulhak Adnan [Adıvar], La science chez les turcs ottomans, Paris 1939, s. 153)

Aşağıda, Giambattista TODERİNİ’nin Letteratura Turchesca, (Türk Edebiyatı) (Venedik 1787), kitabında Tersane’de açılan ilk Hendese okulunun tanık-anlatımını içeren denizcilik ile ilgili faslını Türkçe veya İtalyanca’dan okuyabilirsiniz (aslı İtalyanca’dan çeviren Dr. Adnan Gökçen ).

 

 

F A S I L XII

 

Denizcilik

İbrahim efendi Müteferrika Usūl al-hikam fī nizām al-umam risâlesinde, tüm fen ve bilimlerde üstadları olan Arapların denizcilik üzerine âlimâne yazanlar arasında ilk sırada gelmelerine karşın, matbaa tarihinde göreceğimiz üzere, Türklerin denizcilik alanındaki cehâletinden yakınır (Ch. Casiri, Bib. Arabico-Hispana Escurialensis‘in ii. cildinde, bu fenne dair birçok kitaplar arasında, meçhul bir müellifin Denizcilik Fenni risâlesini, ve cilt i, s. 388’de Sābit b. Kurra’nın De sideribus, eorumque occasu ad artis nauticæ usum accommodatis adlı eserini zikreder).

Ama Süleyman kanunnâmesinde denizcilik biliminin o günlerde tesbit edilip Osmanlılara emredildiği görülür. Harita, pusula ve yelkenleri kullanmayı, ve denizcililiğin gerektirdiği başka her talimden geçmek, ve haftada iki kez kendilerini bu ilimlere dikkatle vermek zorundaydılar (Stato militare dell’Imperio Ottomanno, … , del signore conte di Marsigli, kısım i, s. 142). Ama zaman içinde böylesine basîretli tedbîrler ihmâle uğramışlar. Büyük hey’et- ve hendese-şinas peder [Ruder] Bošković, Osmanlı gemileri üzerinde yelkenlerken inanılmaz denizcilik hatâları görmüş, ve bu yüzden Kara Deniz’de yüzden fazla geminin helâk olduğunu karavelanın kaptanından işitmiştir; yirmi yıl kadar önceleri İstanbul’dan Polonya’ya seyahat günlüğünde böyle yazmış (Journal d’un voyage de Constantinople en Pologne, Lausanne 1772).

Bunca zarar ve düzensizliğe çare olarak Osmanlıların denizcilik fenninde ustalaşması gerekiyordu. Bu gayeyle sultan III. Mustafa kısa olarak denizcilik fenninden bahseden bir kitabın tercüme edilmesini istemiştir (Réflexions sur l’état cririque actuel de la Puissance Ottomanne, s. 41, 42). [Cezayirli] Gazi Hasan, kapudan paşa, ve cesur silah adamı, şu zor günlerde yönetime lâyık insan; kendi güç ve yeteneği, ve dost ve samimî bir Türkten aldığım haberlere göre, Fransız mühendis monsieur Tott’un desteğiyle Tersane’de deniz okulunu kuran o olmuştur.

Miladî 1773’e doğru Mühendis-hâne adıyla açılmıştır. İlk hoca, Arapça, Türkçeden başka İngilizce, Fransızca ve İtalyanca dillerini bilen, denizcilikte mütehassıs, Avrupa’da yayımlanmış sayılı kitapları, ve denizcilikte kullanılan âletleri öğrenmiş Cezayirli seyyid Hasan hoca olmuştur. Birkaç zaman sonra kapudâne beyliğe terfi etmiş, yerini hâlen kürsüde olan İstanbul’lu seyyid Osman efendi [metinde "Ogiasì [Hocası ?] Seit Osman Efendi" (m.n.)] almıştır. Fransız mühendis bilgin monsieur Monnier bu yaşlı Osman hoca efendinin hendesede usta olduğu hususunda beni temin etti.

Bilgin Türk beylerle söyleşmek istediğimden kapudan paşanın divan efendisini ziyâret ettim; gayet okumuşlu, gayet kibar ve nâzik bir insan. Hey’et âletlerinden, hendese ve denizcilik ilminden söz ederken, okulun hocasını övgüyle anıp onda her türlü âletin bulunduğunu, hattâ bazılarını imal ettiğini, ve tüm bu bilimlere hâkim olduğunu söyledi. Mühendis-hâne’yi görmek ve bu hocayla konuşmak arzumu izhar ettiğimde, nezâketle kabul edilip memnûn kılınmam için derhal kendisine bir tezkere yazıp çuhadarlarının biriyle beni Tersane’deki okula gönderdi.

İki odası var. Birinde öğrenciler toplanıp ders yapıyorlar; duvarlar Türk ve Fransız baskısı coğrafya haritaları, kalemle çizilmiş gemi şekilleri, ve çok sayıda gemicilik âletleri ile kaplı. Burada dokuz genç öğrenci, ve olgun yaşta bir Cezayirli gördüm; İtalyanca, Fransızca, ve İspanyolca konuşan bu Cezayirli Ak Deniz’i, Okyanus’u, Hindistan sahillerini ve hattâ Amerika’yı dolaştıktan sonra İstanbul’a gelmiş. İyi bir dümenci ve pilot idi. En çok İngiliz âletlerini ve Fransız haritalarını beğeniyordu.

Burada muhtelif Avrupa atlasları ve denizcilik haritaları, Cihān-numā, ya da Kâtip Çelebi’nin Atlas minorunu [Bilindiği üzere Kâtip Çelebi Cihān-numā‘sının ikinci yazılışında, daha önce Lavāmiʿ al-nūr fī zulmat Atlas Minūr adıyla Türkçeye tercüme etmiş olduğu Mercator’un Atlas minor‘undan alıntılar yapmıştır. (m.n.)], altın Türkçe işâret ve harflerle takımyıldızları ve belli başlı yıldızları gösteren, şekil içermeyen ve o Hocanın yapımı, bir küre-i semâ, Paris’de yapılmış madenî bir zâtü’l-kürsî [metinde "Sfera Armillare" ‘sphaera armillaris’], birkaç Arap usturlabı, muhtelif biçimlerde Türk ve Frenk yapımı güneş saatleri, gayet güzel John Hadley işi bir İngiliz oktantı, tashîhli ve sella d’irvino gibi (Binâları, barut-hâneleri, gemileri, ve S. Barbara in mare‘yi (?) yıldırımdan korumak için kondüktörler üzerine dissertatiomda belirttiğim üzere, la sella d’irvino (?) bin beş yüzlü yıllarda bir İtalyan tarafından icad edilmiştir; Filosofia Frankliniana, Modena 1771, s. 7 ) semtü’r-re’sli muhtelif Türk pusulaları, Galileo pergeli ve başka denizcilik âletleri müşâhede ettim.

İkinci odada Hoca bana beyaz renk ve istisnâî büyüklükte ipek bir kumaş üzerine basılı coğrafî bir Asya haritası (üzerindeki uzun Türkçe yazı İbrahim Müteferrika’nın 1141’deki tercümesi (Hicrî) ile bitiyordu), muhtelif büyüklükte üç küre-i arz, Paris yapımı epeyi güzel bir dioptra [zâtü’l-sakbeteyn? (m.n.)], mesâfeleri ölçmede kullanılan eski ve yeni âletler, bir teleskopik kadran, ve trigonometri için cedveller gösterdi. Gemiye direk dikmek veya direk çıkarmak için Tott tarafından Tersane’de, Venediklilerin mancina dedikleri kıyı boyuna yerleştirilen makinanın modelini görmedim.

Birçok Avrupa kökenli kitaplar arasında monsieur de Lalande’ın zîcini, ve Türkçe tercümesini buldum [Adıvar’da (La science chez les turcs ottomans, ss. 151-2) Lâleli Camii muvakkidi "İsma’il Kalfa Zade (Çınarî)"nin Lalande zîcini Türkçeye tercüme etmiş olabileceği okunuluyor. (m.n.)]. Ama bu zîc en yenisi olmadığından, Cezayirli dümenciye en son baskısını tedârik etmek gerektiğini söyledim. Hoca Avrupa kitaplarından Türkçeye tercüme edilmiş balistik üzerine cedveller, usturlab, güneş saatleri, pusula ve hendese üzerine derslerde kullandığı yazmalar çekip çıkardı.

Öğrencilerin sayısı, Cezayirlinin bana söylediğine göre, elliden fazla; kapudanların ve Türk beylerin çocukları, ama aralarında yalnız birkaçı derse müdâvim, ve dikkatli. Salı ve cuma günleri dışında her gün Hoca dört saatten üçünü öyle bir sistemle kullanıyor ki öğrenciler yalnız öğle yemeğinden sonra gidebiliyorlar; o yüzden öğle yemeği kapudan paşanın mutfağından Mühendis-hâneye gönderiliyor ki gayet asîl ve bol. Osmanlı Hoca’nın kırk kuruş aylık maaşına ilâveten evinin tüm ihtiyacı karşılanılıyor.

Kapudan paşanın ölümünden sonra okul devâm edecek, çünkü bütün sistem, ve maaş sultanın onayıyla tesbit edilmiş, ve Cezayirliden işittiğim üzere, şimdiki hoca seyyid Osman efendi kürsüyü yalnız bu şartla kabul etmeğe razı olmuştur.

29 Ekim 1784 günü vezîr-i âzam Hamid Halil paşa trafından ilâveten yeni bir denizcilik okulu [Mühendis-hâne-yi Bahrî-yi Humâyûn: bk. Adıvar, La science chez les turcs ottomans, s. 154; Adıvar "Le premier professeur de cette école fut, selon Toderini, Ibrahim efendi, …" diyor; oysa Toderini İbrahim efendinin bu okulun ilk hocası olduğunu değil, okulun iki Fransız mühendis tarafından kuruluşuna nezâret ettiğini (soprantendendo) söylüyor. (m.n.)] denenmek üzere kurulmuştur; bu okul Osmanlı aydını ve bilgini, gayet latîf ve kibar tavırlı, birçok kez övgüyle anacağımız İbrahim efendinin nezâreti altında iki Fransız mühendisin çalışmalarıyla gerçekleşmiştir.

Hamid Halil paşa akıllı ve ince siyâsetli bir adamdı. İmparatorluğun en zor zamanlarında iki buçuk yıl kadar sadâretten sonra 1785 yılının 31 Mart günü azledildi. Sürüldüğü Tenedos adasına yolculuğu sırasında mutad düzenlerle kellesi kesildi; Pera’da hepimizin duyduğumuzda üzüldüğümüz vahşiyâne ve şedîd bir idam. Ama yine de denenmek üzere kurulan denizcilik okulu ölümünden sonra ayakta kaldı. (Giambatista Toderini, Letteratura Turchesca, Venedik 1787, cild i, ss. 172-81)

C A P I T O L O X I I.

Nautica .

 

Ibraimo Efendi Muteferricà nel Trattato

sopra la direzione de’ popoli deplorava alta-

mente

mente l’ ignoranza de’ Turchi sulla marina ,

come vedremo nella Storia della Tipogra-

fia , benchè gli Arabi in tutte l’ arti , e le

scienze loro maestri sieno stati i primi a

scrivere dottamente sulla navigazione.

Nel Canù Nameh Solimaniano vedesi pe-

rò stabilito a que’ dì , e ordinato agli Otto-

mani lo studio della marina . Dovevansi

esercitar sulla carta da navigare , nel maneg-

gio della Bussola , delle vele , e in ogni al-

tro esercizio , che richiede la marineria ,

obbligati ad applicare attentamente a questi

studj due volte in settimana. Ma nel

de-

decorso del tempo trasandarono sì provide

cure . Il grande Astronomo e Geometra

P. Boscovich facendo vela su bastimenti Ot-

tomani vide falli incredibili nell’ arte mari-

naresca , onde perivano ogni anno nel Mar

Nero più centinaja di navigli , come intese

dal Capitano della Caravella : così più di

venti anni sono scrisse nel suo Giornale da

Costantinopoli a Polonia.

A provvedimento di tanto danno , e di-

sordine , necessario era agli Ottomani addot-

trinarsi maestrevolmente nell’ arte della Ma-

rina . A ciò rivolse il pensiero Sultan Mu-

stafà III. di questo nome , avendo domanda-

ta la traduzione d’ un libro , che brevemente

trattasse sull’ arte della navigazione. Ga-

sì Hassan grande Ammiraglio , e valoroso

nell’ armi , e in questi tempi difficili bene-

me-

merito del Governo , fu egli l’ institutore

dell’ Accademia Nautica , da lui fondata nell’

Arsenale , spinto all’ impresa dal proprio

genio , e talento , e confortato ancora dal

Signor Tott Ingegnere Francese , secondo

le notizie da me ricavate da Turco amico ,

e sincero .

Verso il 1773. della nostra salute fu aper-

ta , e nominata Muhendis Khanè , ossia ca-

mera di Geometria . Il primo a dare lezio-

ne fu Seid Hassan Choja Algerino , che

oltre l’ Arabo , e il Turco sapeva l’ Inglese ,

il Francese , e l’ Italiano linguaggio , esperto

nella Nautica , instrutto di scelti libri Eu-

ropei , e degli stromenti per la Marina .

Dopo qualche tempo promosso a Capitana

Beì , cioè fatto Sotto-Ammiraglio , succedet-

tegli Ogiasì Seit Osman Efendi nativo di

Costantinopoli , che tiene la cattedra della

Marina . Il dotto M. Monnier Ingegnere

Francese mi assicurò , che quel vecchio mae-

stro Osman Efendi valeva in Geometria .

Volendo trattare con dotti Turchi Signo-

ri ,

ri , visitai il Divan Efendi del Capitan Ba-

scià , assai colto e di maniere politissime ,

e cortesi . Messo discorso sugli stromenti

Astronomici , sullo studio di Geometria , e

di Nautica , nominommi con lode il Choja

dell’ Accademia , dicendomi che quello pos-

sedeane d’ ogni maniera , e ne lavorava ezian-

dio , e ch’ era assai addottrinato in queste

scienze . Mostrando io desiderio grandissimo

di vedere il Muhendis Khanè , e di abboc-

carmi con quel precettore , scrissegli incon-

tanente un viglietto , acciocchè fossi accol-

to con cortesia , e soddisfatto ; e per uno

de’ suoi Jocadar , che noi diremo staffiere ,

mi fece condurre al luogo dell’ Accademia

nell’ Arsenale .

Due sono le camere , l’ una dove ragu-

nansi gli studenti , e si tiene la scuola ,

fornita le pareti di carte Geografiche a stam-

pa Turche , e Francesi con altre a penna

d’ esemplati navigli , e buon numero di nau-

tici stromenti . Quivi trovai nove scolari

giovani ; e un Algerino uomo maturo , che

par-

parlava l’ Italiano , il Francese , e lo Spa-

gnuolo linguaggio , venuto a Costantinopoli

dopo aver corso il Mediterraneo , l’ Ocea-

no , le coste dell’ Indie Orientali , e navigato

ancora all’ America . Era buon nocchiero e pi-

loto : per gli stromenti pregiava sopra l’ altre

nazioni gl’ Inglesi , e per le carte i Francesi .

Quì osservai varj Atlanti e carte di ma-

rina Europee , il Gian – Numà , o Atlante

minore del Turco Hagì Calfah ; un globo

celeste , che segnava le costellazioni , e le

stelle più ragguardevoli con segni , e carat-

teri Turchi in oro senza figure , opera di

quel Professore , una Sfera Armillare metal-

lica lavorata a Parigi , alquanti Astrolabj

Arabi , Orologj Solari di varie maniere Tur-

chi , e Franchi , bellissimo Ottante Inglese

di Giovanni Hadley , varie Bussole Turche

colla correzione , e ad Azzimutto come la

sella d’ Irvino, compasso Galileano con

altri ingegni per la marina .

Nella seconda camera mostrommi il Pro-

fessore la carta geografica dell’ Asia impres-

sa , e stampata sulla seta di color candido ,

e di singolare grandezza con lunga leggen-

da Turchesca , che così terminava : Tradu-

zione d’ Ibraimo Muteferricà nel 1141 , cioè

dell’ Egira : tre globi terrestri di varie gran-

dezze , una Diottra assai bella di Parigi , an-

tichi e moderni stromenti a misurar le di-

stanze , un quadrante telescopico , e varie ta-

vole per la Trigonometria . Non osservai

il modello della macchina per arborare , e

disarborare le navi quì introdotta dal Tott ,

e lungo il mare piantata nell’ Arsenale , dai

Veneti nominata Mancina .

Tra’ molti libri Europei vi trovai le Ta-

vole Astronomiche di Mr. de la Lande , e

la

la traduzione fatta in Turchesco . Ma come

non erano le più recenti , così dissi all’ Al-

gerino nocchiero , che conveniva procac-

ciarsi l’ ultima edizione . Il Professore tras-

se fuori le Tavole in Turco sulla Balisti-

ca , tradotte da libri Europei , codici sull’

Astrolabio , sugli Orologj Solari , sulla Bus-

sola , e sulla Geometria usati ad ammaestra-

re i suoi studenti .

Gli scolari oltrepassano i cinquanta , co-

me dissemi l’ Algerino , figli di Capitani ,

e di Turchi Signori , ma solo alcuni erano

assidui ed attenti allo studio . Il Maestro

impiega tre in quattro ore ogni giorno ,

toltone il martedì , e il venerdì , con tale

sistema , che non possono andarsene gli sco-

lari se non dopo il pranzo , che loro vien

mandato al Muhendis Khanè dalla cucina del

Capitan Bascià , assai nobile e lauto . Il Pro-

fessore Ottomano oltre la pension mensuale

di quaranta piastre il mese , è provveduto

in casa di tutto il necessario mantenimento .

Alla morte del Capitan Bascià non ver-

rà a mancar l’ Accademia ; imperciocchè tut-

to il sistema , e la pensione è fissata coll’

approvazion del Sultano , e solo a tal con-

dizione , come intesi dall’ Algerino , s’ indus-

se a prender la cattedra Seit Osman Efendi

attual Professore .

Nel dì 29 Ottobre 1784. s’ aggiunse , e

s’ instituì da Hamid Chalil Bascià Supremo

Visir nuova Accademia esperimentale per

la marina coll’ opera di due Ingegneri Fran-

cesi , soprantendendo Ibraimo Efendi , colto

e scienziato Ottomano , di maniere dolcissi-

me e signorili , che ci converrà più volte

nominare con lode .

Hamid Chalil Bascià fu uomo di mente ,

e di fina politica . Dopo aver tenuto e ret-

to il Visirato da due anni e mezzo , o in

quel torno nei tempi più difficili dell’ Im-

pero , fu deposto nel giorno 31. Marzo

del 1785. Nel viaggio al suo esilio nell’ Iso-

la Tenedo cogli usati stratagemmi gli fu

troncata la testa : fiera esecuzione , e violen-

ta , che in Pera sentimmo tutti con dispia-

ce-

cere . Restò nondimeno in piedi ancor do-

po sua morte l’ Accademia esperimental di

marina .

 

 

 

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu