Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Kentimize, Deremize, Tersanemize, Mahallemize, Garlarımıza Sahip Çıktık

(yorumlar kapalı)

haydarpasa-halkindir-kadikoy-kent-mitingi.jpgİstanbul Kent Mitingi için Kadıköy’de toplanan onbinlerce insan “İstanbul biziz, İstanbul bizim” dedi. Kent Hareketleri, Kuzey Ormanları Savunması ve Forumlar Arası Kentsel Dönüşümle Mücadele Çalışma Grubu’nun düzenlediği mitinge aynı zamanda çağrıcı olan onlarca meslek örgütü, siyasi parti, sendika, mahalle ve ekoloji örgütü ile taraftar grupları ve üniversite öğrencilerinin de aralarında olduğu çok sayıda kişi ve kurum katıldı.

Miting için İstanbullular Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde ve Söğütlüçeşme’de buluştular. Yürüyüş boyunca sık sık “Hükümet İstifa”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Ormanıma, kentime, mahalleme dokunma”, “çal çal nereye kadar, bitti buraya kadar”, “Haydarpaşa Gardır Gar Kalacak” sloganları atıldı.

haydarpasa-dayanismasi-kadikoy-kent-mitingi.jpgYolsuzluk operasyonları da mitingdeki slogan, döviz ve pankartlara yansıdı. Yolsuzluk operasyonunda adı geçen Halk Bankası önüne gelindiğinde “Hırsız var”, “Her yer rüşvet, her yer yolsuzluk” sloganları atıldı. Gezi Direnişinde öldürülenlerin isimleri geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Fadime Ayvalıtaş’ın isimleri ile birlikte anıldı.

Alana girişler başladığı anda Söğütlüçeşme yönünden gelen kitlenin sonu henüz hala Söğütlüçeşme’deydi. Gezi Direnişi sonrası parklardaki forumların ortaya çıkardığı mahalle dayanışmaları pankartları alanda yerini aldılar. Arkelojik kazıların Marmaray projesinin gecikmesine neden olduğuna dair açıklamalara atıf yapan arkeologlar “Arkeoloji Geciktirmez” pankartı taşıdı.

polis-saldirisi.jpgMitingin başlamasına yakın, alana girişlerin bir yandan devam ettiği 14:30’da polis bir anda müdahalede bulundu. Yaklaşık yarım saat süren saldırı, miting görevlilerinin çağrıları sonucu polisin geri çekilmesiyle sonlandı.

Mitinge giriş noktasındaki arama noktasında yaşanan gerginliğin ardından polis plastik mermi atmaya, alanın girişindeki bazı gruplar da polise taş atmaya başladı.

Miting görevlileri, kitle ile polis arasında zincir oluşturmuşken polis Boğa’dan alana gelen gruplara ve arama noktasındakilere tazyikli su, plastik mermi ve ses bombasıyla saldırdı.

Mitingin görevlileri otobüsten ve sahneden “Taş atmayın” anonsu yaptı. Mitingteki çok sayıda çocuk ve yaşlı da gazdan etkilendi ve mitingi terk etti.

Haldun Taner Sahnesi’nin önünde duran polis bir süre daha biber gazı atmaya devam etti. Ardından sahneden mitinge devam edildiği, çevik kuvvet polisinin çekildiği anonsu yapıldı. Miting konuşmalar ve konserlerle sürdü. Polis miting sonuna dek iki TOMA ile Beşiktaş iskelesi önünde bekledi. İstanbul Kent Mitingi’nin hesabından yapılan açıklamada polis saldırısı sonucu Elif Çermik adlı kadının kalbinin durarak hastaneye kaldırıldığı, yoğun bakıma alındığı duyuruldu.

Sahnede Gezi Direnişine ilişkin görüntüler gösterdi. Sahne arkasında Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım ve Hasan Ferit Gedik’in fotoğraflarının yer aldığı, İstanbul Üniversitesi öğrencileri imzalı “Van üşüyor, sessiz kalma” yazılı pankartların yanı sıra “Hepsi aynı kirli rant sofrasından besleniyor.Biz İstanbul halkı buradayız. Hepsinden yağmanın, yıkımın, doğa katliamının hesabını soracağız” ve “Betonun, paranın ve yalanın saltanatına karşı İstanbul’u kendi ellerimizle yaratacağız” pankartları asılıydı. İşitme engelliler için sahnedeki konuşmalar işaret diliyle aktarıldı.

kadikoy-kent-mitingi-cihan.jpgMiting Tertip Komitesi adına konuşan Cihan Uzunçarşılı Baysal “Yalana, talana, yapmaya, yıkıma artık yeter. Edi Bese. Al gı pave. Kifaya. Enough is enough. Ya basta” diyerek talepleri sıraladı:

* İstanbul’a şehirlerimize, yaşamlarımıza karşı suç işleyen tüm yetkilileri, bakanları, belediye başkanların derhal istifa etmelidirler

* 6306 sayılı Afet Yasası başta olmak üzere tüm olağanüstü yasaların ve bunların uygulanmasından doğan ‘riskli alan’, ‘kentsel dönüşüm’ gibi uygulamaların iptal edilmelidir

* Hukuk ve bilim dışı projelerin, başta 3. Köprü ve 3. Havalimanı olmak üzere derhal durdurulmalıdır

* Haydarpaşa, Galata, Haliç, Cevizli Tekel gibi kamusal alanlarda dönüşüm projeleri  durdurulmalıdır

* Danıştay Kanunu değişikliklerinin ve Tabiat Varlıkları Yasasının derhal iptal edilmelidir.

Mahalle Dayanışmaları adına konuşan Ömer Kiriş “Yolsuzluk operasyonuna hayret etmedik, kent üzerindeki rüşvet, talan ve yolsuzluğu yıllardır yaşıyor ve mücadele ediyoruz” diyerek kentsel dönüşüme ve mahalledekileri mücadelelere değindi.

Miting alanına geldiğinde sahneden “Allah herkese bizimki gibi gözaltılar nasip etsin” diyen Mücella Yapıcı Taksim Dayanışması adına sahneye çıktığında da “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” diyerek kitleyi selamladı.

LGBTİ örgütler adına konuşan Şevval Kılıç ve Boysan Yakar kentsel dönüşümün birinci mağdurları olduklarına işaret ettikleri konuşmalarında “Kentler herkesindir, bu kent fahişelerin de kentidir, kimliği uğruna doğduğu günden beri mücadele eden tüm eşcinsel ve transların kentidir” dedi.

Konuşma “Bizler veba görülen gettoları değil, İstanbul’un tamamını istiyoruz” sözlerinin ardından “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganıyla biterken, konuşmaya büyük destek veren kitlenin “Nerdesin Aşkım?” sloganına başlamasıyla, sahne ve meydan slogana eşlik etti. Ardından İMECE Kadın Sendikası’ndan Serpil Kemalbay kadınların sesini duyurdu.

Kuzey Ormanları Savunması adına konuşan Ali Yıldırım Kuzey Ormanları’nın İstanbul için önemine değinerek 3. Köprü, Yeni İstanbul, Kanal İstanbul, 3. Havaalanı gibi projelerin durdurulması taleplerini yineledi.

Yel değirmeni Dayanışması adına yapılan konuşmada “kamusal alan bize ait, sokağa çıkın ” çağrısı yapılırken Don Kişot İşgal Evi deneyimi paylaşıldı.

Mitinge “Ne sadaka, ne ayrıcalık; engelsiz kent, eşit yurttaşlık” yazılı pankartla katılan engelliler adına konuşan görme engelli bir kişi “Gençlerimizin gözlerini çıkarsalar da bu halk artık bir daha kör olmayacak” diyerek sloganlarını paylaştı.

Miting Tertip Komitesi’nden Can Atalay “Onlar kendi çamurlarında debelensin, bizim güneşe uğurladığımız kardeşlerimiz var” dedi.

Kentsel dönüşüm mağduru Sulukule Mahallesi çocuk korosu Tahribat-ı İsyan, Yolda gibi müzisyenlerin şarkılarıyla destek verdiği miting Meluses grubunun ezgileriyle sonlandı.

Meluses “Deremizle, suyumuzla, kentimizle oynamayın. Buraya oyun oynamaya gelmedik. İnsanca yaşam istiyoruz” sözlerini müziğine kattı. Meluses konserinin ardından miting sona erdi. 

Forumlar ve Forumlar Arası Kentsel Dönüşümle Mücadele Grubu adına 22 Aralık 2013 İstanbul Kent Mitinginde Yeniköy Forumu’ndan Ezgi Öz ve Yeldeğirmeni Dayanışması’ndan Selin Top’un okuduğu metin. 

‘Bir şehir nedir ki, içinde yaşayanlardan başka’ 

İşte şimdi burada, bizhepimiz, o şehiriz;  İstanbul’uz. İstanbul’a sahip çıkmak için buradayız. Biz, Gezi Parkından İstanbul’un tüm parklarına yayılan forumlar, hepinizi saygı ile sevgi ile selamlıyoruz, Mahallemize, semtimize, ağacımıza, kentimize, kendimize, komşumuza, hayatımıza,  geleceğimize sahip çıkmak için buradayız. 

‘Bir şehir nedir ki, içinde yaşayanlardan başka’? Ve bir şehir şehir midir aynı tornadan çıkan TOKİ konutlarıyla, AVM’leriyle, mahallelerinden edilen şehir sürgünleriyle? Kapalı sitelere hapsolmuş, kente dokunmayan kopuk yaşamları, iktidarın oyun parkına dönerek rant aşkıyla talan edilen kamusal alanları,  çıkar hırsıyla yok edilen, yüzlerce yıldadamla damla birikerek oluşan kentin hafızası, Beyoğlu’nun TOMA yolu, Sulukule’nin maket evleri, Haydarpaşa’nın çalmayan düdüğü, Sermayenin iktidarıyla griye boyanan, tektipleştirilen bir şehir nedir ki, ranttan başka? 

Bugün burada bize bu coşkun duruşumuzu, kararlı birlikteliğimizi veren şeyin ne olduğunu biliyoruz. O, bu şehrin bir parkında başlayan, umudu, isyanla; aşkı, öfkeyle harmanlayan direnişimizdir. Bugün kalkıp geldiğimiz bütün mahallelerimizi, şehrimizi ve ülkemizi saran yıkıma yağmaya karşı gelen, kentimizi elimizden alıp, bir avuç zenginin, kendi firavunluk hırslarına peşkeş çekmeye yeltenen düzenine karşı gelişen Gezi direnişidir.  Bizi buraya getiren, buluşturan direnişimize selam olsun.  Her yer Taksim, her yer direniş! 

Bugün, iktidar kanatlarının güç zehirlenmesiyle ayyuka çıkan kirli ilişkileri ve kent suçları Haziran’da başlayan ve forumlarımızda devam eden direnişimizin ne kadar meşru olduğunu tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir. Tepeden inme imar değişiklikleri, SİT alanlarının hukuksuzca gaspı, yolsuzluklar, rüşvetler, içi ağzına kadar para dolu ayakkabı kutuları, bir buzdağının görünen ufacık kısmından ibarettir. Biz tamamını biliyoruz, çünkü bu kentin özneleri olarak hepsini biz yaşıyoruz. Çünkü biz, AVM’ye direnen esnafız, Ağaoğlu’nun evlerimizi yıktığı Ayazmalılar’ız, otelin iskelemize el koyduğu Beşiktaşlılar’ız, TOKİ konutlarına sürülen Sulukuleliler’iz, rant çeteleri tarafından katledilen Hasan Ferit’iz, polis şiddetiyle uyuyan Berkin’iz.           

Biz, kentin özneleri olarak, halkız; kamusal alanlarımız üzerinde tahakküm kurabileceğini sanan zihniyete karşı İstanbul’un her semtinden,  her parkından, her mahallesinden nasıl bir kent istediğimizi haykırıyoruz. Biliyoruz ki, rengarenk seslerimiz birleştikçe güçleniyoruz. Bir kent istiyoruz ki para ve güç için değil kentli için yönetilsin.  Kaynakları hunharca tüketilmesin, insanca bir yaşam vadetsin. Sahillerine, yeşil alanlarına herkes ulaşabilsin kullanabilsin, doğal, tarihi ve kültürel mirası peşkeş çekilmesin, katledilmesin. 

İstanbul tarihin bir mirasıdır ve biz İstanbul’a sahip çıkarken bu mirasa da sahip çıkıyoruz. Bizim içinde yaşadığımız bu kent, insanın – ve yetmez – her türlü canlının, rahat, huzurlu bir hayat sürmesini sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. 

İsyanımız yaşam alanlarımızı daraltan sermayenin tahakküm kurma hırsınadır. İsyanımız haklıdır, hayatlarımız kadar meşrudur. Bu meşruiyete dayanarak, yerelden aldığımız kararlar ile sokağımıza, mahallemize dokunuyoruz, dokunacağız, dokunmak zorundayız. Çünkü dün gölgesinde oturduğumuz ağacımızı elimizden alanlar bugün balık tuttuğumuz sahilimizde elimizden almak istiyor. Komşumla yaşadığım mahallemi elimden almak istiyor. Çocukluk anılarımın istasyonlarını, çay bahçelerimi çalıyorlar benden, top koşturduğum çayırlarıma sokaklarıma göz diktiler. Hakkımı aradığım meydanlara çıkmamı yasakladılar. Kaçımızın kendine ait bir evi var.. Kaçımız araba sahibi bilmem. Ama istisnasız her birimize ait sokaklar var. Hepimizin parkları, istasyonları, bostanları var. Deniz hepimize ait, sahil hepimizin… Her birimizin vapurları var. Kamusal alanlar bize ait… 

İşte benim gönlüm, bu kentte bana, size, bize hepimize ait yegâne şeylere göz dikilmesine razı gelmiyor. Ben kendi adıma izin vermiyorum. 

Kamusal alan mücadelesi en temel hak mücadelesidir. Kent medeniyeti, ortak alanda, ortak iş yapan insanların medeniyetidir. O medeniyetin her sınıftan, cinsiyetten, ırktan, yaştan tüm ama tüm bireylerinin ortak alan üzerinde hakkı vardır.

Bizim derdimiz ne mi? 

Hepimize ait olanın, sadece bazılarımıza özel hale getirilmesine karşıyız. Halkın mekânlarını, şirket ve sermaye odaklarına, kar uğruna satma cüretini kendinde gören bir iktidara karşıyız. Bize ait olan parklara, bizim ağaçlarımıza, tek kişinin inisiyatifi ile el konulmasına nasıl karşı çıktıysak, bize ait vapur iskelelerine, bize ait istasyon binalarına hukuksuzca el konulmasına da karşıyız. Bize ait bostanların “dönüştürülerek” bizsizleştirilmesine karşıyız. Bize ait sokakların “sağlıklaştırılarak” vitrinleştirilmesine karşıyız. Bize ait çayırların betonlaştırılarak, otoparklaştırılmasına karşıyız. 

Bizim derdimiz ne mi? 

Biz kamusal alanın kurallarının birileri tarafından, insanların cinsiyet, inanış, yaşam tarzına göre dayatılmasına direniyoruz.

Kadınların gece sokağa çıkmasına kötü gözle bakılmasına direniyoruz. Sevgililerin parkta yan yana oturmasını ayıplayan, eşcinselleri görmeye tahammülü olmayan, kamusal alanı sadece kendisine ve cemaatine ait varsayan dayatmalara direniyoruz. 

Bizim derdimiz ne mi? 

Sözümüz var ve bu sözü meydanlara çıkıp haykırmak istiyoruz. Herkesin, her sesin kamusal alanda kendini ifade edebileceğine inanıyoruz çünkü…  Kamusal alanda yükselen bu haykırışların demir coplarla, tazyikli sularla, zehirli gazlarla susturulmasına, bırakılan her izin griye boyanmasına isyan ediyoruz. 

Bizim derdimiz çok net aslında arkadaşlar; Biz, bizim olanı istiyoruz. Kamusal alana erişim, en temel kent hakkıdır. Kamusal alan haktır. 

İlkbaharda, bir hayalin aslında gerçek olabileceğini gördük. Kamusal alan mücadelesi bizleri bir araya getirdi. Gezi Parkı’nda birlikte, kardeşçe kentli olabildik. Kamusal alanda günlük sorunlarımızı ortak eylemle çözdük. Kamusal alanda birbirimize yer açtık, yan yana oturduk. Kamusal alanda kolluk kuvvetlerine gerek kalmadan birbirimize güvenmeyi başardık. 

Şimdi biliyoruz ki, dünyanın bütün parkları, bütün meydanları, her sokağı, her mahallesi Gezi Parkı gibi olabilir. Hani o zaman Türkiye’nin her köşesinden “Her yer Taksim” sloganı yükselmişti, çünkü savunulan kamusal alan 900m2lik bir park değildi, sadece. Rantın, sermayenin, erkin göz diktiği bütün mahalleler, bütün parklar, bütün sokaklardı.

Bugün burada sizlere, aynı sloganı tekrarlıyorum. “Her yer Taksim, her yer Kuşdili, her yer Haydarpaşa, her yer Cevizli, her yer Yedikule Bostanı, her yer Tarlabaşı, Gülsuyu, Başı büyük, Beşiktaş İskelesi, Belgrad Ormanı, İstanbul Boğazı…”Sokağımızdan, kentimize kadar bütün kamusal alanlar bize ait. Sana, bana, ona değil… Bize, hepimize, her birimize ait. 

Biz Yeldeğirmeni’nde güzel bir iş yaptık. Mahallemizi kirlettiğine inandığımız, boş bir binayı hep birlikte temizledik. Hani Gezi Parkı’nı her sabah temizlediğimiz gibi; el ele. Duvarlarını boyadık, içini yarınlara dair ümidimizle ısıtıyoruz. Sonra mahallemize hediye ettik, mahallece kocaman bir evcilik oyunu oynayalım diye… Bize ait olana sahip çıkalım diye… 

Bugün buradan sizlere bir çağrı yapmak istiyorum: “Siz de sahip çıkın” 

Hemen bugün, şimdi sahip çıkın. Sokağınıza, parkınıza, meydanlarınıza, sahillerinize, bostanlarınıza sahip çıkın. Ne şekilde olursa olursun… 

Sokağınıza saksıda çiçekler bırakın mesela. Parkınıza masanızı koyup çay için. Duvarlarınızı rengârenk boyayın. Şimdi sahip çıkma zamanı… Öyle bir sahiplenin ki kimse elinizden alamasın.

Sokakta sevin, sokakta tartışın, sokakta haykırın, sokakta buluşun, sokakta konuşun… O sokağı bizden çalmak isteyenler en çok bundan korkuyor. “Başka bir dünya mümkün” diyoruz ya hani; sokağa çıkıp kendi gözlerinizle görün… 

Konuşmacılar İstanbul Forumları adına,  Ezgi Öz, Yeldeğirmeni Dayanışması, Selin Top  

 

kuzey-ormanlari-kadikoy-kent.jpgKuzey Ormanları Savunmasından Ali Yıldırım ve Seda Elhan’ın 22 Aralık 2013 İstanbul Kent Mitinginde okuduğu metin 

Kentini, yaşamını, tüm canlıların yaşam kaynaklarını; Nefesini ve ormanını savunan İstanbullar, Merhaba! Nefesi kesilmeye çalışılan bir kentin sabahında burada bir kez daha hep birlikteyiz. 

Kamusal alanlarımızı, kıyılarımızı, tarihi dokumuzu, kendi çıkarları uğruna talan eden; yeşil alanlarımızı saksılara hapseden bir gayrimenkul savaşı ile karşı karşıyayız. Dur durak bilmeyen bu savaş, İstanbul’un merkezinde başlayıp çeperlerine yayılmış, son olarak da kuzey ormanlarına sıçramış durumda. 

3. köprü, kanal İstanbul, 3. hava alanı, finans merkezi, onlarca yeni gökdelen ve sayıları yüze yaklaşan AVM’yle kentin ve doğanın sınırları zorlanıyor. Toprak ve bitki örtüsü azalırken betonlaşma artıyor. Alıp başını kilometrelerce giden asfaltlaşma medeniyet getirmiyor, aksine İstanbul’u tüketiyor! Trafik sorununu çözeceği iddiasıyla inşa edilen köprüler, trafiği daha da içinden çıkılmaz bir hale getirirken, elimizde kalan son doğal alanları barındıran kuzey ormanlarını da katlediyor. 

Kuzey ormanları deyip geçmeyin… İstanbul’un hâkim rüzgârı kuzeyden güneye eser ve kuzey ormanları sayesindedir biraz olsun temizlenmiş havayı soluyabilmemiz. İstanbul’un içme suyu kaynakları, yani su havzaları, bu kuzey ormanlarının içinde gizlidir; iki yakaya serpilmiştir ve az buçuk susuzluğumuzu giderir. Kentin ekolojik koridorları, biyolojik çeşitliliği, yaban hayatı, büyük piknik ve mesire alanları, doğal bisiklet rotaları, endemik bitki türleri hep bu yeşil desende saklıdır. En büyük düşmanı ise şehrin güneyden kuzeye büyümesi, yeni yapılaşmalar ve bunları tetikleyen çılgın ve bir o kadar lüzumsuz projelerdir. Bunların başını 3. köprü projesi çeker ki tek başına kentin kuzeyine 7 milyonu aşan ek nüfus çekeceği, 2,5 milyondan fazla ağacı ortadan kaldıracağı ve bunca tahribata rağmen ulaşım için çözüm olmayacağı bilinir. Yeni havaalanını, kuzeydeki yeni şehir projelerini, kanal İstanbul’u ve bunların tetikleyeceği yeni yerleşim ve yapılaşmaları eklediğinizde kentin nüfusunun 5-10 yıl içinde 25 milyonu bulması kesindir. Bu gidişe hiçbir doğal kaynak dayanmaz ve kırılma yakındır!!! 

Eğer bu kentte bir arada yaşıyorsak, -doğup büyüdüğümüz yerler başka olsa bile- bu kentin havasını soluyup suyunu içiyorsak, bizler, binlerce yıllık bu kentin özneleriyiz demektir. Bu kentin ana plan kararları ve plan değişikliklerinden birlikte etkileniyorsak, kentin özneleri olarak, kentimize dair söyleyecek sözümüz var demektir! Dünyadaki her şey doğal bir dengeyle birbirine bağlıdır. Biz de bu kentin ve bu doğanın birparçasıyız! 

3. Köprü ve benzeri projelere karşı durmak, kuzey ormanlarını ve barındırdığı tüm güzellikleri, su kaynaklarını, yaban hayvanlarını, endemik bitki türlerini, ekolojik koridorları, kuş göç yollarını, civardaki kırsal yaşam kültürünü savunmak; bu savaşta doğadan yana olmaktır. Eğer savunmazsak, doğadan yana olmazsak yakında asfalt siyahından ya da beton grisinden başka bir rengi kalmayacak bu kentin! 

Biz, Kuzey Ormanlarını Savunan İstanbullular; 

Bundan sonraki süreçte süregelen kıyım ve tahribatların önüne geçebileceğimize olan inancımızın arttığını, mücadelemizin çeşitlenerek devam edeceğini, hep birlikte bir kez daha haykırıyoruz. 

Biliyoruz ki kendi haline bırakılırsa, ormanlarımız ve tahrip edilen diğer doğa alanlarımız kendini yenileyecek, yeniden tamamlayacaktır. Kısa bir süre öncesine kadar kuzey ormanlarında yaşayan, yüzlerce kilometrelik otoyol çalışmaları yaşam alanlarını böldüğü için göçe zorlanan yaban hayvanları yeniden evlerine dönebilir, kuşlar göç yollarında uçaklara, betona çarpmadan konaklayabilir. 

Biz bu yüzden bugün buradayız ve hep birlikte asfaltın, köprünün yerine ormanı, insanın doğayla uyumlu yaşamını savunacağız.

BURADAN TALEPLERİMİZİ BİR KEZ DAHA HAYKIRIYORUZ: 

BİZLER, BUNDAN ON YILLAR SONRA, İÇİMİZE ÇEKECEĞİMİZSON TEMİZ HAVANIN, İÇECEĞİMİZ SON TEMİZ SUYUN KİRLENDİĞİNİ, BU DÜNYAYI PAYLAŞTIĞIMIZ SON YABAN HAYVANLARININ KIRIMA UĞRADINI GÖRMEK İSTEMİYORUZ. 

İSTANBUL’DA DOĞANIN VE SAĞLIKLI BİR KENT YAŞAMININ SONUNU GETİRECEK OLAN 3. KÖPRÜ, 3. HAVALİMANI, KANAL İSTANBUL GİBİ PROJELER İLEİNŞAAT ŞİRKETLERİNİN, İŞADAMLARININ, BAKANLARIN, BÜROKRATLARIN, YOK EDİLEN YAŞAMLAR ÜZERİNDEN SERVETLERİNE SERVET KATMALARINI İSTEMİYORUZ. 

İSTANBUL’UN ANAYASASI OLARAK HALKA SUNULAN 1/100.000 ÖLÇEKLİ ÇEVRE DÜZENİ PLANININ VE ALT ÖLÇEKLİ PLANLARININ OLUŞTURULMASI SÜREÇLERİNE HALKIN DEMOKRATİK KATILIMI SAĞLANMALI VE BU PLANLARYAŞANABİLİR BİR KENT VE DOĞANIN KORUNMASI İÇİN YENİDEN DÜZENLENMELİDİR. 

HUKUKA VE BİLİME AYKIRI BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜLEN 3.KÖPRÜ İNŞAATI DERHAL DURDURULMALIDIR! KENTİN KUZEYİNİ BETONDAN BİR ÇÖLE DÖNÜŞTÜRECEK 3. HAVALİMANI, KANAL İSTANBUL, YENİ İSTANBUL GİBİ PROJELERDEN DERHAL VAZGEÇİLMELİDİR! 

İSTANBUL HALKININ ULAŞIM VE TRAFİK SORUNU DENİZ TAŞIMACILIĞININ, TOPLU ULAŞIMIN, RAYLI ULAŞIMIN PAYI ARTIRILARAK ÇÖZÜLMELİDİR! ÖZEL OTOMOBİL SAHİPLİĞİNİ VE KARAYOLU TAŞIMACILIĞINI TEŞVİK EDEN POLİTİKALARDAN VAZGEÇİLMELİDİR. 

BURADAN DOĞAMIZI, KENTİMİZİ EKONOMİK ÇIKAR UĞRUNA GÖZDEN ÇIKARMIŞ SERMAYE GRUPLARINA VE İKTİDARA SESLENİYORUZ. ÇEKİN ELİNİZİ ORMANLARIMIZIN, KENTİMİZİN, YAŞAMIMIZIN ÜZERİNDEN. DAYATTIĞINIZ LÜZUMSUZ PROJELERE ACİLEN BİR SON VERİN, ŞUNU BİLİN Kİ, ORMANLARIMIZI VE KENTİMİZİ TEHDİT EDEN HERPROJENİN KARŞISINDA DİMDİK DURAN BİR SAVUNMA VE DAYANIŞMA GÖRECEKSİNİZ.

Kent Hareketlerinden Ömer Kiriş’in 22 Aralık 2013 İstanbul Kent Mitinginde okuduğu metin 

“İnsan yaşadığı yere benzer” diyor şair, “İnsan yaşadığı yere benzer | o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer | suyunda yüzen balığa | toprağını iten çiçeğe…” Başbakan da bu dizleri çeşitli vesilelerde sıraladı. Şimdi kendisine ve medya, üniversiteler, mimar, mühendis, siyasetçiler başta olmak üzere, tüm rantsal dönüşüm şakşakçılarına soruyoruz: Kültür ve tarih varlıkları yok edilmiş, su havzaları, ormanları, tarım alanları katledilmiş, hafıza mekânları birer ikişer yok edilerek belleği sıfırlanmış, her yeri AVM, her yeri beton, her yeri otomobil, havası da zehirlenmiş bir kentte, rantsal dönüşüm uğruna mahalleleri dozerlenerek, nüfusları sürgün edilmiş, çoluk, çocuk, yaşlı, kadın gözünün yaşına bakılmadan sokaklara atılmış, vicdansız ve hak ve adalet duygularını yitirmiş bir kentte, açgözlülükten kenti yok ettiğini görmeyen bir iktidarın inşa etmeye durduğu bu ucube kentin içinde, bizler ne biçim ucubelere dönüşeceğiz? 

Bu ucube gidişata karşı, bu ahlaksız rant ekonomisine karşı, mahallelerimizin birer ticari mal gibi pazarlanışına karşı, bizler, kadını, genci yaşlısı senelerdir yaşam alanlarımızı savunmaktayız. Kentin en değerli tarihi alanları, rant bölgelerinin bulunduğu Fatih ilçesinin belediye başkanının ve adının başında Şehircilik olan bir bakanın birinci dereceden yakınının kenti pazarlamak üzere seferber oluşuna da, kent üzerindeki yalanın, dolanın, talanın, yağmanın ortaya saçılmasına da bizler hiç hayret etmedik. Kent üzerindeki talan ve yağmayı rüşvet ve ahlaksızlıkları, biz mahalleliler senelerdir biliyor, yaşıyoruz. Ağaoğlugiller, Taş Yapılar, Çalık holdingler, Zorlular ve diğerleri ahlaksız yerel yönetimlerle kol kola yaşam alanlarımız üzerinden rant pazarlıkları yaparken ve mahallelerimizi ele geçirip, bizleri de kendi kentimizden sürgün etmeye çalışırken bizler senelerdir yılmadan mücadele ettik, ediyoruz. Tüm pisliklerin infaş ettiği bu dönemde temiz bir kent ve temiz, adil ve demokratik bir kent siyaseti taleplerimizi bir kez daha haykırmak için buradayız. 

Kentin her milimetrekaresini rant alanı olarak görüp pazarlamaya kalkan bu iktidarın bizleri mahkum ettiği nokta, ne yazık ki bir kısım mahallelerin de kendi yaşam alanlarından nemalanma sevdasıyla bu ahlaksız rant ekonomisine teslim olmalarıdır. Balık baştan kokar. Baştan kokuyor zaten. Eğer zamanında bu gidişata dur diyemezsek, İstanbul ranta teslim edile-edile tüketilecek, İstanbul diye bir kent de kalmayacaktır. 

Üretimi çoktan unutmuş, çarklarını İstanbul’un doğası, yeşili, mahallesi, parkı, meydanı üzerinden döndüren ahlaksız bir rant ekonomisine, kenti yok etmeye durmuş bir dozer iktidara karşı, bugün bu meydandan Kent Hakkımızı bir kez daha seslendirmek için bir araya geldik. İstanbul’un dört bir yanından, mahallelerinden geldik. 

Mahallelerimizi yıkarak, sadece konutlarımızı değil kentle kurduğumuz tüm ilişkileri, dayanışma ağlarını ve yaşamlarımızı da darmadağın eden, hiç bir seçenek bırakmadığı kentsel dönüşüm mağdurlarını, zorla tahliye ile TOKİ silolarında yoksullaştırılmış, komşularından ve sosyal ağlarından kopartılmış, yalnızlaştırılmış, savunmasız yaşamlara mahkûm eden; dönüşüm bölgelerinin en korunmasız kesimi kiracıların konut haklarını yok sayan, mahallelerimizi yok etmeye kalkıştığı gibi, okullarımızı ve hastanelerimizi de satarak, özelleştirerek, bu kentin harcını karmış emekçi ve alt gelir gruplarına kentin kapılarını tamamen kapatmak isteyen, sonu gelmez bir rant hırsıyla, ortak kullanım alanlarımızı, sinemalarımızı, sahillerimizi, parklarımızı, yeşil alanlarımızı, bostanlarımızı hatta çadır kent alanlarımızı dahi gasp edip yerel ve küresel sermayeye peşkeş çeken bu dozer iktidarına karşı, kentler üzerindeki söz hakkının bu kentlerde yaşayanlarda yani bizlerde olduğunu ve örgütlü bir kent mücadelesinde omuz omuza durarak bu yağmaya geçit vermeyeceğimizi; kentin sakinleri olan bizlere danışmadan, sormadan, kapalı kapılar ardında gerçekleştirilen / gerçekleştirilecek olan tüm kent-kıyım projelerine karşı duracağımızı buradan bir kez daha ilan etmeye geldik. 

Amerikalarda, Avrupalarda, kendi memleketlerinde yapamadıkları kentsel talanı, yağmayı, öğrenci projeleri kisvesi altında öğrencilerini de alet ederek İstanbul üzerinden gerçekleştirmeye kalkan,  karşılığında,  yatlarda, katlarda ağırlanan yurtdışı üniversitelerinin, meslek etiğinden yoksun ahlaksız elemanlarını yerli işbirlikçileriyle birer ikişer ifşa ederek rezil edeceğimizi de duyurmak için buradayız. 

Kule tapıcılarla beton sevicilerin ayakkabı kutularında pazarlamaya pazarlaya pazarlaya yok etmeye durdukları İstanbul’u ve mahallelerini, gözü rant ekonomisiyle körelmiş bir idarenin elinden kurtarıp gelecek nesillere bırakabilmek için buradayız. 

Her yerden, her düşünceden inançtan ideolojiden, siyasi görüşten geldik. 

Ahlaksız ve de vicdansız, insanlıktan nasiplenmemiş bir belediye başkanının yönettiği Fatih’te, doğup büyüdüğü, saçlarını ağarttığı Sulukule’den tehcir edilen Gülsüm Abla’nın, çaresizlikten intihara teşebbüs eden Tokludedeli İsmet Amca’nın, mahallelerini terk etmek zorunda bırakılan Hürrü Ananın, Yayla Teyzenin hesabını sormak için buradayız. Çadırlara, barakalara, kışın ayazına, yazın kavurucu sıcağına terk edilen Ayazmalı çocukların, Fatma’nın, Zeynep’in, Yusuf’un, Newroz’un, Çalık Holding’e ihale edilen Tarlabaşı’nın sürgünlerinin, sokaklara atılan Emekevlilerin, Küçükbakkalköylülerin, yaşam savaşı veren Sarıgöllülerin, TOKİ’lerdeki silo yaşamlarda icralara mahkûm dönüşüm nüfuslar için buradayız. Yaşam alanları 5 -yıldızlı holdinglere, yabancı sermayeye peşkeş çekilmek istenen tüm nüfusların adına buradayız. 

Düzce’de olduğu gibi Van depreminde de ortaya çıkan mağduriyetlere çözüm üretmekten aciz kalan yetkililer yüzünden, Van’daki konteynır kentlerin kiracı aileleri aylardır elektrik ve suları kesik yaşam mücadelesi vermekteler. Aileler zorla tahliye ile tehdit edilmektedirler, zorla tahliye ilk görüşte insan hakkı ihlalidir. Van depremzedelerinin sürdürdükleri direnişin arkasındayız ve konut hakkı talepleri için buradayız. 

Sormak istiyoruz: Kamu yararı ne zaman sermayenin yararı oldu? Bir kenti ayakkabı kutularında pazarlaya bir ticari mal gibi tüketmenin ahlaksızlığı, yeşilini doğasını, suyunu, havasını katletmenin vicdansızlığı ne zaman ekonomik gelişme diye adlandırılır oldu? 

Her maddesi birer insan hakkı ihlali olan 6306 sayılı Afet Dönüşüm Yasasının Anayasa Mahkemesi tarafından ivedilikle görüşülüp iptal edilmesini talep ediyoruz. Bu yasa kentlerimiz depreme karşı koruma yasası değil sermayeye rant alanlarını sorunsuz açma yasasıdır. 

Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile adalete erişim yollarımız zorlaştırılarak olanaksız hale getiriliyor. Bu yasa ile kent ve doğa üzerindeki yağma ve talan daha da hızlandırılmakta ve kolaylaştırılmakta, sermayenin eli iyice güçlendirilmektedir. Rüşvet ve yağmanın boyutunun akıl almaz ölçülere ulaştığı, kent üzerinde oynanan oyunların ve tüm pisliklerin faş ettiği bir zamanda, bu yasanın yangından mal kaçırılırcasına geçirilmesi anlamlıdır. Yağma ve talanı daha da kolaylaştıracak bu yasa da Anayasa Mahkemesi’ne taşınmalıdır. 

Yerel seçimlere çeyrek kala, bizlerden oy isteyecek tüm adaylara sesleniyoruz: Oylarımızı istiyorsanız, İstanbul’u yok etmeye giden bu rantsal dönüşüme karşı çıkmalısınız. Kent üzerindeki talanı ve yağmayı kolaylaştıran başta Afet Yasası olmak üzere tüm yasal araçlara karşı da hukuk yollarını işletmelisiniz. 

Ayrıca, demokratik bir kent yönetimi sözü vermelisiniz. Kamu politikaları, kentsel planlama, bütçelendirme ve kent süreçlerinin tasarlanmasında, uygulanmasında, izlenmesinde ve değerlendirilmesinde, bizlerin, kent sakinlerinin, katılımcılığını en yüksek karar alma seviyelerinde sağlamak için namus sözü vermelisiniz.

Kent Hakkımız için buradayız! 

Emekçi ve yoksul mahallelerinden çıkıp hak mücadelemizde saf tutan, Gezi’nin çocukları, çocuklarımız, canlarımız Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, Mehmet Ayvalılaş, Ahmet Atakan ve Hasan Ferit Gedik için buradayız. Bugün kuşku olmasın ki aramızdalar, nurlar içinde uyusunlar 

Her yerdeniz

Her yerdeyiz

Ranta, talana,yağmaya karşı Kent Hakkımızısöke-söke alacağız. Mahallelerbizim. İstanbul bizim.

LGBTI-orgutler-adina-konusan-Sevval-Kilic-ve-Boysan-Yakar.jpgİstanbul’daki tüm LGBTİ Örgütleri adına 22 Aralık 2013 İstanbul Kent Mitingi’nde Şevval Kılıç ve Boysan Yakar’ın okuduğu metin

Gettoları Değil Şehrin Tamamını İstiyoruz 

Merhaba İstanbul, Selam olsun yoldaşlar! Bizler, lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks bireyler olarak, Kapı komşunuz, alt katınız, mahallenizden arkadaşlarınız olarak gezi parkında sizlerle kol kola direnen, çatışan, hakkını arayan yoldaşlarınız olarak Hepinizi selamlıyoruz! 

Bugün size haksızlığı deşifre etmeye geldik. Çünkü bizler heteroseksist ve kapitalist sistem tarafından görmezden gelinen, yasal güvenceleri olmayan, istihdam edilmeyen, küfürlerin ve erkeklik şiddetinin, hükümetlerin ve kentsel dönüşüm projelerinin birincil mağdurları olarak yıllardır kentlerin dışına itiliyoruz. Dün yani 1996’da, Ülker Sokak’ta yüzlerce trans kadını evinden eden emniyet operasyonu neyse, bugün camlarına kurşunlar sıkılan, kundaklanan Avcılar Meis sitesindeki evlerimize de olan odur. Dün dozerlerle Tarlabaşı’nda yaşam alanlarımıza giren, bizi ekmeğimizden ve çorbamızdan eden neyse bugün 40 yıllık sokağımızdan yani Bayram Sokak’tan bizleri devlet ve kolluk kuvvetleriyle sürmeye çalışan da odur. Şişli’de Harbiye’de, bu şehrin her yerinde homofobik ve transfobik nefretin hedefi olan bizlere karşı yapılanlara 20 yıldır örgütlü olarak ses çıkarıyoruz, tarihin başladığı zamandan beridir zulme karşı baş kaldırıyoruz. 

Çünkü 

Yaşam hakkı her şeyin üstündedir.

Çünkü

Varoluşumuzu cezalandıran, ölümlerimizi hiçe sayan, her türlü polis işkencesine ve şiddetine maruz bırakılanlar her daim mücadeleye devam edeceklerdir.Hatırlatırız! 

Bu kent herkesindir, bu kent ezilmişlerin de kentidir. Bu kent kadınların da, çocukların da engellilerin de kentidir. Bu kent emeklinin de, öğretmenin de, işçinin de, fahişelerin de kentidir. Ve bu kent canı uğruna, kimliği uğruna doğduğu günden itibaren mücadele veren Hayatıyla direnen tüm eşcinsel ve transların da kentidir. 

Şimdi haykırıyoruz! 

Bizi tıktığınız bodrum katlarından, derme çatma evlerden, baba dayağından, patron derdinden, sırtımızdan küfürlerini esirgemeyen tüm erkek egemen dillerin içinden, okuyamadığımız üniversitelerden, çalışamadığımız-atıldığımız iş yerlerinden, nefret cinayetine kurban gittiğimiz evlerimizden, katili devlet eliyle gizlenmiş mahkemelerinizden, bizleri utanmadan meclis kürsülerinden hasta ilan eden kendini tüketmiş siyasetinizin içinden gurur ve onurumuzla haykırıyoruz. 

Biz de vatandaşız ve biz de yaşıyoruz!

Buradayız, alışın, gitmiyoruz! 

Çıktığımız bu özgürlük yolculuğunda, uzun yıllar birlikte yapacağımız çok şey var.

Beraber yaşadığımız mahallelerden paylaştığımız caddelere, birbirimize hasret giderdiğimiz parklardan devletin elini çekmesi gereken tüm kamusal alanlara kadar hakkımızı hem arayacak hem de alacağız. Sermayeyi bu şehirden def edene kadar dişimizi tırnağımıza takıp mücadeleye devam edeceğiz. 

Ve bugün tüm İstanbul’a haykırıyoruz! 

Bizlere reva görülen gettoları değil, bu şehrin, yani İstanbul’un tamamını istiyoruz.

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz… 

İstanbullu LGBTİ’ler. 

22 Aralık mitingi ana konuşma

 

“Artık Yeter!” diyerek, alnımızın terini; elimizin ve aklımızın emeğini; güzelim doğamızı ve yaşam alanlarımızı yağmalayanlara inat, onurla ve umutla ayağa kalkan sevgili dostlar!

“Biz İstanbul halkıyız! İstanbul Bizimdir!” diyerek; talan edilen şehrimizi, yağmalanan mahallelerimizi; el konulan meydanlarımızı savunmak için dayanışma bayrağını yükselten, onurlu ve alnı ak İstanbul halkı!

Haramilerin karşısına dikilip, “bir şehir nedir ki içinde yaşayanlardan başka?” diyen; çocuklarımızın geleceğini; eşit, özgür, adil bir şehirde yaşama hayalimizi savunmak için el ele tutuşan kardeşlerim!

Gezi barikatlarından Kadıköy’e, Haliç’ten Kartal’a, Sarıyer’den Ümraniye’ye, sokaklarda, parklarda, forumlarda omuz omuza veren, her yaştan, her cinsten, her cinsel kimlikten, her dilden, her inançtan kardeşlerimiz, hepinize merhaba!

 

Hepinizi, 22 Aralık mitinginin düzenlenmesine emek veren bütün İstanbullu yurttaşlar adına, sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum. Sabırla, inatla, öfkeyle, aşkla, coşkuyla ve hepsinden önemlisi büyük bir emekle yarattığımız mücadelemizi, dayanışmamızı, güç birliğimizi daha da büyütmek, bir adım daha ileriye taşımak için Kadıköy Meydanı’nı dolduran değerli İstanbullular, hepiniz hoş geldiniz!

Biz, İstanbul halkı, eşitlik, özgürlük ve adalet kavgamızın en güzel şehrini, İstanbul’u, yağmacıların, talancıların, kibirli zorbaların saltanatına karşı savunmak için buradayız, birlikteyiz, ayaktayız!

Biz İstanbul halkı, bize ait olanı; hakkımız olanı geri almak için; gasp edilen yaşam alanlarımızın, tüketilen hayatlarımızın, çalınan ortak değerlerimizin hesabını sormak için, bir kez daha buradayız, birlikteyiz, ayaktayız!

 

Bundan tam üç yıl önce, yine bir Aralık ayında, İstanbul’un, boğazın ve Haydarpaşa Garı’nın tanıklığında söz vermiştik. Evleri yıkıldığı için haftalarca sokaklarda direnen Ayazma halkından, katliamcı HES şirketlerine karşı nöbet tutan sarı yazmalı teyzelere uzanan direniş kardeşliğimizi büyüteceğiz demiştik!

 

Sözümüzü tuttuk! Bugün burada, yağmalanan Haydarpaşa Garına komşu Kadıköy Meydanı’nda; şehrimizin bütün meydanlarında, bütün parklarında, bütün sokaklarında; ellerimizde boş ayakkabı kutularımız; bayraklarımız; kalkanlarımız; süpürgelerimizle, barbarlara karşı insanı, yaşamı, doğayı, şehri savunan ve binlerce insandan oluşan tek bir insan gibi haykırıyoruz: Artık uyandık! Ey iktidar ve para sahipleri! Bundan böyle birliğimizi, kardeşliğimizi bozamayacaksınız; taleplerimizi duymazlıktan gelemeyeceksiniz; bizleri bu yağma ve talan düzenine kul-köle edemeyeceksiniz! Bugün burada ellerimizde bayraklarımız; yanı başımızda öfkemiz, umudumuz, cesaretimiz ve yitirdiğimiz kardeşlerimizle, insanlığın bütün dillerinde, en yüksek sesimizle haykırıyoruz: “Yalana, Talana, Yağmaya, Yıkıma Artık Yeter! Edi Bese! Al gı pave! Kifaya! … Enough is enough! Ya basta!”

 

Şairin de dediği gibi! “Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz”. Ve bir ağızdan tutturduğumuz hürlüğün havasıyla daha da gelişip büyüyen gücümüzle, yıllardır aynı kirli rant sofrasından beslenenlerden; beton ve para sevicilerden; yaşamlarımızı yağmalayarak servetlerine servet katanlardan, yan yana, el ele ve hürriyetimizin mekanı sokaklarda, meydanlarda top yekun hesap soruyoruz.

 

Ey İstanbul şehrini kibirle ve parayla kuşatan; zor ve zorbalıkla terbiye etmeye kalkan sermaye iktidarı! Bak biz yine ayaktayız! Mahallesini, meydanını, kıyısını, ormanını, geleceğini, insanlık onurunu savunduğu için, görülmemiş bir polis şiddetiyle el birliğiyle katlettiğin çocuklarımızın: Ethem’in, Abdocan’ın, Ali İsmail’in, Medeni’nin, Mehmet’in, Ahmet’in, Ferit’in; çocukluğunu çaldığın Berkin’in ve kahırdan öldürdüğün Fadime Ana’nın hesabını soruyoruz!

 

Ey para ve iktidar hırsıyla İstanbul şehrini alınıp satılan bir mal gibi pazara süren kirli çıkar ittifakı! Bak biz yine topunuza karşı ayaktayız! Milyarlarca dolarlık hırsızlıklarınız uğruna katlettiğiniz ormanlarımızın; kuşların ve balıkların; yaşam alanları tahrip edilen yaban hayvanlarının hesabını soruyoruz! Doğanın ve insanın anası toprağın; hayatın kaynağı suyun mal gibi alınıp satılmasının hesabını soruyoruz!

 

Ey mahallelerimizi, ormanlarımızı TOKİ’cilere, inşaatçılara, emlak şirketlerine; meydanlarımızı ve ortak tarihsel değerlerimizi AVM’cilere peşkeş çeken; şehrimizi büyük inşaat şirketlerinin şantiye sahasına dönüştüren, İstanbul halkına saygı göstermeyen yerel işbirlikçiler! Bakın biz yine ayaktayız ve hesap soruyoruz: Mavi bir patiska gibi süzülen Boğazımızı rant köprüleriyle boğazlayanlardan hesap soruyoruz! Bin bir direkli Haliç’imizi; büyük ve sakin Süleymaniye’mizi; canım Sulukulemizi talan edenlerden hesap soruyoruz!

Adalarımızın baharını, gözümüzün nurunu; şehrimizin tarihini yağmalayanlardan hesap soruyoruz! Emekçi yoksul insanlarımızı değersiz moloz yığınları gibi şehrin dışına atanlardan; kadınlara, engellilere, farklı cinsel kimlikli kardeşlerimize şehri yasaklayanlardan emeğimizin, komşularımızın, çalınan gülüşlerimizin ve insanlığımızın hesabını soruyoruz! Her gün bir başka şantiyede yeni bir iş cinayetine kurban edilen canlarımızın, inşaat işçilerinin, tersane işçilerinin, maden işçilerinin hesabını soruyoruz!

 

Artık yeter! Çünkü artık her şey apaçık meydanda ve artık meydanlar hiç olmadığı kadar insanla ve hayatla dolu! Yıllardır birinci elden mağduru olduğumuz; hepimizin malumu olan; her türlü yasal ve meşru yolla durdurmak için mücadele ettiğimiz yağmanın, talanın, katliamın yarattığı yıkıcı, çürütücü sonuçlar teker teker ortalığa saçılıyor. Artık sağır sultanlar bile duydu: Bu şehirde ak olan, temiz olan tek şey vardır. O da İstanbul halkının barınma-konut hakkıdır; ulaşım hakkıdır; eğitim-sağlık hakkıdır; sağlıklı, güvenli, güvenceli, doğayla ve insanla barışık bir şehirde yaşama hakkıdır; kültür, sanat ve bilimden özgürce ve eşitçe yararlanma hakkıdır; kendi yaşamı ve şehri üstünde söz ve karar sahibi olma hakkıdır. Kısacası kent hakkıdır.

Ey şehirlerimizin, yaşam alanlarımızın, doğal varlıklarımızın ve kamusal kaynaklarımızın yönetimini olağanüstü yasalarla, süper yetkilerle, muazzam kaynaklarla tekelleştiren hükümet yetkilileri; bakanlar; belediye başkanları: Biz, İstanbul halkı, yıllardır şehrimize karşı elbirliğiyle sürdürdüğünüz açık ve organize saldırının bugün sadece küçük bir parçası ortalığa saçılan kirli sonuçlarını sizden değil, kendi yaşamlarımızdan öğrendik. Ey yaşamı katlederken yaşamı savunan bizleri, “uygarlık düşmanı, suçlu, terörist”; kendilerini “uygarlık ve kalkınma dostu” ilan eden barbarlar: Ayağa kalkan bu şehir, uyanan bu halk, sizin neo-liberal yağma düzeninize sığmayacak. Ve bu yağmaya, bu yağmacı genel ve yerel yönetim anlayışına, bu kirli düzene, sadece ve sadece, hayallerini, taleplerini ve düşlerini, hep birlikte sokaklarda, meydanlarda savunan halk son verecek. Ve işte o gün, sizi “ne tanrılar ne de dünya hâkimiyetinin patronları” bile kurtaramayacak.

Sevgili dostlar, onurlu İstanbul halkı!

Kadıköy meydanına kurduğumuz bu büyük halk kürsüsünden tüm dünyaya ilan ediyoruz! Bizler, İstanbul halkı olarak, şehrimizin, yaşamımızın ve ülkemizin maruz bırakıldığı bu büyük yıkım, yağma ve talanın hesabını sormanın tek güvencesinin örgütlü mücadelemiz, birliğimiz, kardeşliğimiz olduğunu biliyoruz ve bu hesabı sormaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

İstanbul’a, şehirlerimize, yaşamlarımıza karşı suç işleyen bütün yetkilileri, bakanları, belediye başkanlarını derhal istifaya çağırıyoruz! Başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yerel yönetimler olmak üzere, hükümet yetkilileri ve şirketlere muazzam boyutlarda yolsuzluk imkanı yaratan; imar kararlarını keyfi uygulamalar haline getiren, idarenin denetimini imkansızlaştıran ve kendi yaşamımız ve yaşam alanlarımız üzerindeki söz ve karar hakkımızı hiçe sayan başta 6306 sayılı Afet Yasası olmak üzere bütün olağanüstü yasaların ve bu yasaların uygulanmasından doğan “riskli alan”, “kentsel dönüşüm” gibi uygulamaların iptal edilmesini talep ediyoruz. Kentsel-kamusal-doğal alanlarımız üzerinde telafisi mümkün olmayan sonuçlar yaratan, hukuk ve bilim dışı, projelerin, başta 3. Köprü ve 3. Havalimanı olmak üzere derhal durdurulmasını istiyoruz. Haydarpaşa, Galata, Haliç, Cevizli Tekel gibi kamusal alanlardaki yağmanın derhal durdurulmasını ve Danıştay Kanunu değişikliklerinin, Tabiat Varlıkları Yasasının derhal iptalini istiyoruz.

Sevgili dostlar, hakları, talepleri ve düşleri için omuz omuza veren İstanbul halkı! Kendi çıkar ve hırsları yüzünden İstanbul şehrini sindirmek ve köleleştirmek isteyenlere karşı Gezi Direnişimizle başlattığımız uyanışımıza, yürüyüşümüze devam ediyoruz. Gezi Parkı’nı direnerek kazandık; şimdi zaten bize ait olanı, İstanbul’u, şehrimizi, yaşamımızı, emeğimizi, insanlığımızı geri almak için başladığımız yürüyüşümüze onurla, isyanla, düşle, yürekle devam ediyoruz. 

Bu büyük buluşmayı gerçekleştiren İstanbul halkı olarak, gökyüzünde kardeşlerimiz, yanı başımızda komşularımız, Gezi’de parıldayan düşlerimizle, yeniden soruyoruz? “Ne zaman buluşacağız bir daha?” Hemen şimdi!

Bir daha buluşmak için artık ne yağmuru, ne fırtınayı, ne de şimşeği bekleyeceğiz! Her gün, her an, her sokakta, her meydanda, her parkta örgütlenerek, birleşerek yolumuza devam edeceğiz. Yolumuz açık, alnımız ak, güneşimiz parlak, bir kez daha İstanbul’a söz veriyoruz: “Bitmedi daha, sürüyor bu kavga ve sürecek! Bu şehir aşkın yüzü oluncaya dek!”

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu