Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Camialtı Tersanesi’ne Bağlamdan Kopuk Postmodern Bir Senaryo

(yorumlar kapalı)

Yrd. Doç. Dr. Gül Köksal

tgulkoksal@hotmail.com

Kocaeli Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Restorasyon ABD. 

 

 kdBugünlerde yine İstanbul’un önemli bir tarihi alanı bazı keyfi kararlar nedeniyle gündemde; Camialtı Tersanesi. Haliç’in kuzey kıyısında konumlanan Haliç Tersaneleri’nin (özgün adı ile Tersane-i Amire) bir parçası olan ve halen gemiciliğe dair basit bakım onarım işlerinin, tersane müdürü ve az sayıdaki çalışanının üstün gayretleri ile yürütüldüğü bir tersane Camialtı. Bu alanın bir film platosuna dönüştürülmesine yönelik meslek odaları, STK’lar ve halktan karşı çıkışlar oldu, basın bildirileri hazırlandı. Bu kurum ve kişiler olarak alanın film platosu olmasına karşı çıkışımızın temelinde, Camialtı Tersanesi’nin aslında Haliç Tersaneleri’nin bir parçası olarak uzun yıllara dayanan tarihi, teknolojik önemi, bir bütünün önemli bir parçası olması, boş bir açık alan muamelesi görmesinin sakıncaları gibi nedenler yatmakta. Bunları daha iyi anlayabilmek için, Camialtı Tersanesi hakkında bilgi edinmek ve ardından tersane alanını görünüşte bir kültürel eyleme mekan olarak “gül gibi kullanmaya” yönelik tavrı değerlendirmek yararlı olacak…

 

Camialtı Tersanesi’nin özgün tarihi-teknolojik senaryosu

 

Camilatı Tersanesi, Haliç’in kuzey kıyısında, Atatürk Köprüsü’nden Hasköy’e uzanan 2 km’lik kıyı şeridinde ve toplam 51 hektarlık alanda konumlanan ve Haliç- Taşkızak Tersaneleri ile birlikte Tersane-i Âmire’nin (Haliç veya İstanbul Tersaneleri) bir bölümü olan tesistir. Alan, yüzyıllar süren ardarda yapımlar sonucunda, aliç güncel üretim tesislerini içeren teknolojik altyapının yanı sıra, Bizans ve Osmanlı klasik dönemlerinden kalan tarihsel belge niteliğindeki çok önemli kalıntıları da içermektedir. Gemi bakım ve onarımın yapıldığı tesis, aynı zamanda kentin büyük programlı inşaat işlerinde, eğitim ve sağlık konularında da hizmet vermiştir. Alanda aynı zamanda bahriyelilerin ve tersane halkının sağlık sorunları, eğitimi vb. tersane bünyesinde giderilmiştir. Hatta bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi’nin temelini oluşturan Mühendishane-i Bahri Hümayun burada kurulmuş, bu teori-pratiğe bağlı ilişki bugün de devam etmektedir.

 

Tarihsel önemi yanında bugüne kadar kendisini yenileyerek gelebilmesi, ileri teknoloji gerektiren konularda dünyadaki gelişmelere ayak uydurabilmesi tersaneye süreklilik taşıyan bir endüstri mirası özelliği kazandırmaktadır. Tersaneler gemicilik tarihi ve teknolojik gelişimin en önemli belgesi olmanın yanı sıra, gemi inşa ve bakımı konusunda da teknik bilgilerin biriktiği ve güncellendiği, hat analizine bağlı gemi üretiminin yapıldığı çok önemli bir kaynaktır. Venedik Tersanesi dışında ki o da işlevini yitirmiştir, dünyanın hiçbir yerinde Osmanlı gibi büyük bir imparatorluğun başta denizcilik olmak üzere teknoloji tarihinin neredeyse 6 asırlık bir bölümünü çalışır biçimde yerinde izleme ve tanıma olanağı yoktur. Bunun yanı sıra, Tersaneler kendi gelişimleri ile eş zamanda hem konumlandıkları semtin gelişimine katkıda ve etkide bulunmuşlar, hem de yeni yapılanmalara neden olmuşlardır. Diğer yandan bugün bir kitle ulaşım aracı olan şehir hatları vapurlarının bakım-onarım ve imalatının gerçekleştirildiği en ekonomik tek kuruluş Haliç Tersaneleri’dir. Kentte ulaşım biçimi olarak kullanım oranı sadece %3’ü bulan deniz ulaşımını arttırmanın ve yetkinleştirmenin yolu tersanenin kullanılmasından geçmektedir.

 

Tersaneler kullanıcı müdahaleleri, kontrolsüz değişiklikler ve hızlı bir bozulma sürecine rağmen, 20. yüzyılın sonlarına kadar genel karakterini yitirmeden işlevini sürdürmüştür. 1993’de başlayan kapatma, özel sektöre devretme gibi politikalar nedeniyle Haliç Tersanesi’nde yeni gemi inşa edilmeyerek bazı birimlerde çalışmalar durdurulmuş, sadece gemilerin bakım-onarım işleri yapılmıştır. 1995 yılı Mart ayında tersane bölgesi, yukarıdaki özellikleri nedeniyle İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından sit bölgesi ilan edilmiştir.

 

Tersaneler, kentin Bizans döneminden başlayarak bugüne dek işlevini sürdüren en eski üretim tesisi olma özelliğini halen korumaktadır. Kentsel hafızadaki yeri, sadece geçmiş ile sınırlı değil, yeni kuşaklara da bellek oluşturacak denli sürekli ve güçlüdür. Tersane, Haliç’in iki kıyısında bugüne dek gerçekleştirilen dönüşüm çalışmalarından da, tabula rasa girişimlerinden de kendini korumuş tek “bakir” alandır. Tersane’nin işlevsel sürekliliği, bölgede sahici ve canlı bir üretim ortamı yaratmakta, sürprizli kentsel karşılaşmalara olanak sağlamaktadır. Zamanında mal ve hizmet aktarımı ile Haliç’in iki kıyısının birlikteliğini sağlayan tesis, bugün artık mevcut olmayan sözkonusu ilişkiyi sürdürebilecek potansiyeldedir. Öte yandan Tersane alanı geçmiş tüm depremlerde dayanıklılığını ispatlamış ve olası bir depremde lojistik destek belki de kentte bir tek bu alandan sağlanabilecektir.

 

Camialtı Tersanesi’nin sağlıklı gelecek senaryosu ne olmalı?

 

Görüldüğü gibi Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinin denizcilik tarihi ve teknolojisi anlamında önemli bir rolü olan Tersane’ye, işlev bekleyen boş bir kent alanı olarak yaklaşmak son derece hatalıdır. Bu denli önemli bir alanın, öncelikle tanıtılması, araştırılması, kayıtlara geçirmek üzere belgelenmesi, kendi anlam ve önemini ortaya çıkaran bir takım düzenlemelerin yapılması, bu tür bir endüstriyel mirasa sahip aklı başında her ülkenin uygulaması gereken adımlardır. Buraya özdeş Vedenik Tersanesi’nin nasıl irdelenerek değerlendirildiği ortada kayda değer bir örnek olarak durmaktadır. Camialtı Tersanesi’nin, Tersaneler bütününün bir parçası olarak, kendi köklü tarihini yansıtan, aynı zamanda İstanbul gibi suyla çok özel ilişkisi olan bir kentin su ulaşımının araçları gemilerin bakım-onarım-üretim süreçlerinin uygulamaları olarak yerinde gerçekleştirildiği ve aynı zamanda izleyicelere sunulduğu, Haliç’in canlı, yaşayan ve üreten bir alanı olarak kullanılma potansiyeli vardır. Öte yandan insan ve çevre sağlığı açısından nitelikli bir gemi bakım-onarım-üretim alanı olan Tersane’nin eğitim ve bilimsel tekniklere dayalı “bir üretim modeli” olarak sürdürülmesi ülke ekonomisi için yararlıdır. Ayrıca sadece tüketime dayalı bir limana dönüşen Haliç’te, üretim esaslı bir tesis olarak Tersane’yi sürdürmek, Haliç’in kendine özgü hibrit niteliğini de sürekli kılacaktır. Alanı gemicilik sektöründen uzmanlar, mimarlar, mühendisler, plancılar, koruma uzmanları, üniversiteler, STK’lar ile birlikte; üretim, kamusal alan, kıyı kullanımı gibi durumları Tersane bütünlüğü içinde düşünerek yeniden ele almanın gerektiği açıktır. Aksi takdirde Tersanelerin “film platosu gibi” son derece keyfi senaryolara zemin olarak, yukarıda sözedilen tüm potansiyellerinin sorumsuzca tüketileceği ortadadır….

Not:Bu makale yeni mimar, sayı 71, mart 2009’da yayınlanmıştır.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: gül köksal