Kent ve Demiryolu Menü

Kalıcı Başlantı:

Boşluk

(yorumlar kapalı)

ebru-gultekin-ilicali-1.jpg31.07.2012 Ebru Gültekin Ilıcalı’nın doğum günüydü. 20 gün geçmişti sevenlerinden ayrılalı. Eşi kardeşi akrabaları meslek arkadaşları sevenler bugün onu bir kez daha anmak, bu trajik ölümün peşini bırakmayacaklarını bir kez daha ilan etmek için Feneryolu tren istasyonunda toplandılar. Yakınını kaybetmenin ardından yapılan anma polis denetiminde gerçekleşiyordu. Olay günü olmayan kameralar anma gününde kayıttaydı. Bir ara polislerden bir sesli olarak soruyordu bu eylemi düzenleyen kim? Kaybettiğin yakınını anmak ileri demokrasi de eylem olarak adlandırılıyor demek ki. 

Saat 19.00 da itibaren Feneryolu İstasyonu duvarına Ebru Gültekin Ilıcalı’nın fotoğrafı yapıştırıldı, mumlar yakıldı çiçekler ve karanfillerle süslendi. 

Daha sonra anmaya katılan Ebru Gültekin Ilıcalı’nın arkadaşları BOŞLUK adını verdikleri metni ve Ebru Gültekin Ilıcalı için yazılmış olan şiiri okudular… 

BOŞLUK…. 

Tanımadığımız, bilmediğimiz, belki de onlarla aynı sokakta yaşayıp, aynı bakkaldan sigara aldığımız, aynı berbere gidip, aynı dolmuşa, trene, otobüse bindiğimiz, varlıklarından da ancak “trajik bir ölüm” gibi bir yoklukla haberdar olabildiğimiz güzel insanlar var. 11 Temmuz günü, oğlunu kreşe bırakmak üzere gittiği Feneryolu Tren İstasyonu’nda trenle-peron arasındaki boşluğa düşüp hayatını kaybeden, kim bilir kaç kere aynı istasyondan birlikte trene bindiğimiz gibi insanlar…

Okan Üniversitesi Çeviri Bilim bölümünde akademisyen olan ve kısa bir süre önce doktorasını tamamlamak üzere görevinden ayrılan Ebru Gültekin Ilıcalı, yaşadığı toplumun sorunlarına duyarlı, bu sorunlara dair söz alan, bu sorunların çözümüne emek katan bir bilim insanıymış. İşçi Filmleri Festivali’nde gönüllü çeviri yapan bir çevirmen, afetlerde Türkçe bilmeyen yabancı kurtarma ekiplerine yardımcı olmak üzere gönüllü bir rehber, çocuğunu özenle büyüten bir anne, öğrencilerini okutan bir öğretmen, ölümüyle sarsılan dostları için yeri doldurulamaz bir dostmuş. Bu vasıflara sahip olmasa ne değişir gerçi? Elbet bir şey değişmez de, belli ki o boşluğa o değil de bizlerden biri düşseymiş o da bizim adımıza söz alacak, daha güvenli ulaşım ve seyahat hakkımızı savunacakmış. Ölümünün ardından bir basın açıklaması yapan arkadaşları da bunu bildiklerinden olsa gerek; “Ebru’muz hayatta olsa ve böylesi bir şekilde birinin hayatının elinden alındığına şahitlik etse, başka türlü davranmayacağını gayet iyi bildiğimizden sizleri de bu süreçte bizlerle dayanışma içinde olmaya davet ediyoruz” demişler. Bu yazı aynı zamanda banliyö hattını sık sık kullanan bir yolcu olarak bu dayanışma çağrısına bir yanıttır.[1]

ebru-gultekin-ilicali-2.jpgEbru Gültekin Ilıcalı 11 Temmuz günü görgü tanıklarının ve olay sonrasında savcılığın hazırladığı rapora göre bebeğini trene bindirdikten sonra uygun biçimde kontrol edilmeden kapatılan kapılar nedeniyle dışarda kalmış ve kapıya sıkışan bebek arabasını bırakamadığı için de bir süre trenle sürüklendikten sonra boşluğa düşmüş. Görgü tanıklarının bir bölümünün anlattıklarına göre durum böyleyken, acılı aileye bir taziye mesajı bile iletmeyen[2] TCDD’ye göre ölüm sebebi “Ebru’nun zamanında trene binmeyişi ve paniklemesi.” Ebru panik yapmış! Neden mi? Çünkü Ebru’nun binmeye çalıştığı tren 1970’lerden kalma eski bir tren, çünkü kapıları kontrol etmekle yükümlü kondüktör görevini doğru yapmadığından kalkış işaretini Ebru trene binmeden vermiş, çünkü uluslararası standartlara göre en fazla 5 cm olması gereken trenle peron arasındaki boşluk yer yer 40-50 cm’ye ulaşıyor, çünkü peronla tren arasında sadece kapıları açıkta bırakacak biçimde bir güvenlik bariyeri yok, çünkü bebek arabasıyla seyahate dair bir yönlendirme ya da talimat tablosu yok, çünkü bebek arabasıyla ya da tekerlekli sandalyeyle trene binecek insanlar için bunu kolaylaştıracak bir düzenek yok…

Çünkü uzayıp gidebilecek bu çünküler silsilesi Anayasanın 23. Maddesi[3] gereği seyahat hürriyetine sahip herkesin, dünyanın en sakin/tedbirli insanının bile ölümüne sebep olacak kadar güvensiz bir seyahat ve ulaşım hizmeti sunuyor insanlara. Bu koşullarda tren hareket ederken bebeği içerde kendisi dışarıda kalmış bir annenin, tonlarca ağırlığındaki hareketli demir yığınıyla baş başa bırakılmış bir insanın “sakin olmasını” bekliyor yetkililer bizden. Panikler ve ölürse de sorumluluk almayacaklarını beyan ediyorlar. Bunu da olaydan günler sonra, belli ki Ebru Gültekin Ilıcalı’nın yakınlarının çabası ve bir akademisyen olması üzerinden gelişen medya ilgisinin de baskısıyla, konunun uzmanı olmayanların pek de anlayamayacağı bir dizi teknik terimle donatılmış maddeler sıraladıktan sonra, bu ülkede yaşayan herkesin duymak ve anlamak konusunda maalesef uzmanlaştırıldığı şu soğukkanlı cümleyle yapıyorlar; “Özetle, Peronda bulunan güvenlik personeli ilgili şahsa doğru koşarak ikaz etmesine karşın, kazazede bebek arabasının kolunu bırakmamakta ısrar etmiş; maalesef hepimizi üzen müessif olay meydana gelmiştir.“[4]

İhtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere önceden hazırlanıp soğumaya bırakılmış bu kopyala-yapıştır müteessirliği hepimize “yapacak bir şey yok o da dikkatli olsaydı” diyor. “Konuyla ilgili idari ve adli soruşturma açıldığını” da belirterek, alelacele iki günah keçisi bulunup meydanda sallandırılacağını da muştuluyor ki öfkeye dönüşmesi muhtemel üzüntümüz eğer öfkeye dönüşürse kimi hırpalayacağımızı da bilelim. Keza olayın üzerinden 15 gün geçtikten sonra kondüktör ve makinist dışında bir suçlu/sorumlu olmadığını belirten savcılık iddianamesi de mahkemeye ve basına sunuluyor. Metrelerce uzunluğundaki trenin aynasından bakmayı ihmal eden makinistle, makiniste ne zaman hareket edebileceğini telsizle iletmesi gereken kondüktörün dalgınlığı dışında bu ölüme sebebiyet veren bir kusur, ihmal, sorun ya da sorumlu yok! En büyük suçlu; Ebru’nun paniği dışında! Haliyle de bunun bedelini canıyla ödemiş. Bundan daha doğal ne olabilir değil mi!?

“Özetle” içimiz rahat, sessizce dağılabiliriz evlerimize! 41 yaşında bir insanın raylara takılıp oracıkta bitiveren hayatının karşılığı da, festivallerinde gönüllü çevirmenlik yaptığı iki işçinin, bir kondüktörle bir makinistin alacağı birkaç yıllık ceza olacak belli ki. O boşluk hala orada dururken, her gün bir başka kadın/anne o boşluğu bir başka bebek arabasıyla adımlarken, her gün binlerce insan hala o köhnemiş trenlere binerken, o kapılar hala güvenli kapanmayıp güvenli açılmazken içimiz ne kadar rahat olabilirse o kadar rahat dağılabiliriz…

Oysa içimiz hiç rahat değil! Çünkü; son 5 yıl içinde önce İzmir bölgesi, sonra Adana, Sivas ve Malatya merkezli bölgelerde demiryolu yolcu taşımacılığı bitirildi. İnsanlar demiryolu gibi ucuz ve görece daha güvenli olan bir ulaşım biçiminden mahrum ediliyor ve büyük şirketlerin daha fazla otoyol ihalesi alabilmesi için kaza oranı çok yüksek karayolu taşımacılığına mahkûm ediliyorlar. Bu durumun bir uzantısı olarak hala işler durumda olan ama kapatılacağı ilan edilen demiryollarına neredeyse hiç yatırım yapılmıyor, mevcut demiryolu ulaşımı tüm güvensizliğiyle devam ettiriliyor. Marmaray Projesi gibi neredeyse şehir efsanesine dönüşmüş ve resmi belgelerde 6 yılda bitirilmesi planlanan ama 2 yılda bitirileceği söylenen projelerle güvenli ve ucuz ulaşım hakkı geçici olarak askıya alınıyor, detayları kamuoyuna yeterince açıklanmayan bu projeler mevcut koşullarda iyileştirme yapılmamasının anlaşılır gerekçesi olarak sunuluyor. Diğer yandan Marmaray projesi için getirtilmiş olan yeni ve daha güvenli trenler Edirne ve Haydarpaşa’da bekletilirken, kapıları bile doğru dürüst kapanmayan, bizzat demiryolu çalışanlarının kullanmayı reddettiği 40 yıllık trenlerle hâlâ yolcu taşınmasına devam ediliyor. Mevcut demiryollarının hem yük trenleri, hem de şehirlerarası ekspres yolcu trenleri tarafından kullanıldığı ve eski tip banliyö trenleri için uygun olmadığı bilinmesine rağmen, aynı hatta bu trenlerin tümünün işlemesine göz yumuluyor.

Toplu taşımayı anayasaya göre herkes için ulaşılabilir kılmak ve toplu taşıma araçlarını kullanan insanların can güvenliğini sağlayacak önlemleri almakla yükümlü ulaştırma bakanlığı ve devlet demiryolları yönetimi görev ve sorumluluklarını yerine getirmiyor. Ebru Gültekin Ilıcalı’nın ölümüne neden olan ihmaller zincirinde de bir kez daha gördüğümüz gibi mağduru suçlamak dışında olası kazalara dair istasyonlarda anonslar yapmak gibi göstermelik önlemleri saymazsak[5] bir önlem paketi açıklanmıyor. Vagonlar ile peronlar arasındaki mesafenin uluslararası standartlara göre en fazla 5 santimetreyi (yani bir insanın düşmesinin mümkün olmadığı genişliği) geçmemesi gerektiği bilindiği halde örneğin Küçükyalı istasyonunda bu mesafe 50 cm’e kadar varıyor.[6] Bu mesafenin standardize edilmesi ve yolcuların daha güvenli taşınabilmesine dair herhangi bir girişim yokken, buraya düşüp hayatını kaybeden insanlar “panik, dikkatsizlik” gibi nedenlerle suçlanarak, gerçek nedenler profesyonelce hasıraltı ediliyor. Can güvenliğinin en elzem konulardan biri olduğu taşımacılık alanında, özelleştirme ve taşeronlaşma yaygınlaştırılarak “sorumluluk”[7] kavramı yok ediliyor, anayasal bir zorunluluk olan yolcuların güvenliğinin sağlanmasına dönük hizmetler kalifiye olmayan insanlar tarafından eksik personel çalıştırılarak yürütülüyor. Metrelerce uzunluktaki trenlerin birçoğu istasyonların yapısı gereği çoğu istasyonda U biçiminde durmasına rağmen tek bir kondüktörün fiziksel olarak kontrol etmesinin mümkün olmadığı bir görüş alanını kontrol etmesi bekleniyor.

“Özetle” İçimiz rahat değil çünkü insanların ölümüne neden olan bu liste uzadıkça uzuyor… Çünkü tüm bunlara rağmen, herhangi bir kaza durumunda Hızlı Tren faciasında olduğu gibi[8] sorumluların tespiti ve cezalandırılmasına yönelik hukuki süreçler doğru işletilmiyor, açılan kamu davaları sonuçsuz kaldığı gibi yakınları kaybeden ailelere herhangi bir tazminat ödenmiyor.

Doğru uygulanmayan ulaşım politikalarının gündelik yaşamımızda tekabül ettiği yer bugün Ebru’nun cansız bedeninin düğümlendiği raylarsa yarın herhangi birimizin bedeninin düğümlendiği bir ray, bir yol tabelası, bir otobüs, bir trafik lambası, kapanmayan bir kapı olabilir. Ulaştırma Bakanlığı ve TCDD başta olmak üzere içinde yaşadığı ülkenin sorumlularının alması gereken anayasal sorumluluklar ve önlemler alınmadığı için artık aramızda olmayan Ebru Gültekin Ilıcalı ve benzer kazalarda hayatını yitirmiş olan kazazedelerin yakınları, Ebru’nun doğum günü vesilesiyle, sorumluluğunu reddeden yetkililerden hesap sormak, yeni kazaların önlenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması için çağrıda bulunmak ve Ebru’yu anmak üzere kazanın meydana geldiği Feneryolu Tren İstasyonu’nda bir araya geldik. Bu gün bir kez daha yetkililere sorumluluklarını hatırlatarak onları göreve çağırmak, görev ve sorumluluklarını ihmal eden yetkililerden hesap sormak sadece Ebru’nun ve diğer kazazedelerin yakınları için değil her an birer kazazede adayı olan hepimizin yaşamı için önemli ve değerli bir çaba olacaktır.

Ebru’yu yutan o boşluk hepimizin hayatında derin bir yaraya dönüşebilme ihtimaliyle orada duruyor hala…

Salih Canova
salihcanova@gmail.com

Dipnotlar:

[1] Bu yazının içeriğinde kaza sonrası Ebru Gültekin Ilıcalı’nın yakınlarının yaptığı basın açıklamasının metninden yararlanılmış, ihmalleri içeren kimi ifadeler ve bilgiler doğrudan basın açıklamasından alıntılanmıştır.
[2] Ailenin beyanına göre yetkililerin aileyle ilk teması kazadan 6 gün sonra gerçekleşmiştir.
[3] Madde 23: “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.” (
http://www.anayasa.gen.tr/1982ay.htm)
[4] TCDD’nin konuyla ilgili basın açıklaması için:
http://www.tcdd.gov.tr/home/detail/?id=1842
[5] Konuyla ilgili haber için:
http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/bir-anne-oldu-tcdd-uyari-anonslarina-basladi-haberi-57169
[6] 23 Eylül 2011’de üniversite öğrencisi Uğurcan Yönsel de Söğütlüçeşme İstasyonu’ndan trene binmek isterken benzeri biçimde peron boşluğundan trenin altına düşmüş ve ağır biçimde yaralanmıştı.
[7] Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası’na üye demiryolu çalışanları hizmet vermeye uygun olmayan eski trenleri kullanmayı reddederken, sendikalı olmayan işçiler bu trenleri kullandığından seferler devam ediyor.
[8] 4 Haziran 2004 tarihinde TCDD yönetiminin Ankara-Haydarpaşa arasında sefere koyduğu Hızlandırılmış Tren 22 Temmuz 2004’te Pamukova’da kaza yapmış, kazada 41 kişi ölmüştü. Kaza sonrası sorumluların tespiti ve cezalandırılması amacıyla TCK’nın 389/2 maddesine göre açılan kamu davası 22 Ocak 2012’de 7,5 yıllık zaman aşımı süresi dolduğu gerekçesiyle düşürüldü. Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası’nın benzer kazalarla ilgili bilgileri de içeren basın açıklaması için:
http://www.bts.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=544:pamukova-hzlandrlm-tren-faciasn-unutmadk-unutmayacaz&catid=43:genel-merkez-basn-acklamalar&Itemid=63

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yazar: kentvedemiryolu